H.Yener GÜR'EŞ Proje Müdürü
TEVFİK SENO ARDA LİSESİ'NiN GÜZELLİKLERİ VE ÇEKTİKLERİ

Günlerden 3 Mayıs 2003. Deprem ülkesi
olan Türkiyernizde bir deprem daha
oldu; Bingöl sarsıldı, evler okullar yıkıldı.
Depreme dayanıksız bir öğrenci
yurdunda çocukların hayatlarını
kaybetmesi yalnız Türkiye'yi değil, dünyayı
yasa boğdu.
Bu depremin ardından, Türk Yapısal
Çelik Derneği Yönetim Kurulu Başkanı
Prof. Dr. Nesrin Yardımcı, Avrupa Yapısal
Çelik Birliği (ECCS)'nde "Binqöl Depremi"
ve ""Türkiyenm Depremselliği" konulu
iki sunum yaptı. Sunumların sonunda
ECCS üyeleri "Artık dünyada ve özellikle
deprem kuşağındaki ülkelerde, yanlış
yapılardan dolayı öğrenciler ölmesin"
diyerek Türkiye' de örnek bir çelik okul
yapılmasını kararlaştırdılar.
Okul, ECCS üyesi Arcelor (Luksemburg)
ve Corus (İngiltere) gibi firmaların da
katkılarıyla Türk Yapısal Çelik Derneği
tarafından ECCS ile ortak proje olarak
gerçekleştirilecekti. Bu amaçla Kocaeli
Valiliği yer tahsisi yaptı ve 28 Nisan
2005'te Protokol imzalandı. Mimari
projemiz çok önceden hazırlanmış ve
ECCS onayı alınmıştı. Protokolden sonra
yapılan görüşmelere göre proje
onaylarımız mayıs sonuna kadar
tamamlanırsa, Tevfik Seno Arda
Lisesi'nin 12 Eylül 2005 tarihinde Milli
Eğitim Bakanlığı'na teslim edilmesi ve
2005-2006 eğitim-öğretim yılında
hizmete girmesi hedef alındı. Ancak
mevzuat, bağış dahi olsa projenin
yakasını bırakmadı.
Yapılacak yeni okul için İzmit'te gelir
seviyesi nispeten az olan biryerde, Orhan
Mahallesinde, 1920'li yıllarda yapılmış
ve 1999 depremine dayanamamış olan
Orhangazi ilköğretim Okulu'nun arazisi
tahsis edildi. Bu projenin yerinin seçimi
üç nedenle bizleri mutlu etti; böylece
gerçekten ihtiyacı olanlara hizmet
sunulmuş olacak ve depremde ağır
hasar gören bir binanın yerine okul
yapmak ayrı bir heyecan verecekti. Ana
yollardan uzak bir semtte yapılacak
okulla ilgili üçüncü nedeni ise şu
özdeyişle ifade etmekle yetineceğim;
"Yardım vereni mağrur, alanı mahcup
etmerneli".
Diğer taraftan, yıkılan Orhangazi
ilköğretim Okulu'nun yerine yapılacak
Tevfik Seno Arda Lisesi binasının yapımı
için tahsis edilen arsanın, arkeolojik sit
alanında kalması bize ayrı deneyimler
yaşattı.
Önce küçük bir alana 15 derslik ve 4
laboratuvarı olan nispeten büyük bir okul
sığdırmak gerekiyordu. Çekme
mesafeleri, okul sahasının içindeki trafo
binası, doğudaki binaların bahçesinin
okul sahasına doğru biraz ilerlemiş
olması, sahanın dikdörtgen olmaması
gibi özellikler mimari yerleşim için
karşılaşılan ilk zorluklardı. Ama sonra
gördük ki bunlar bir şey değilmiş ...
Başlangıçta, hem deprem riskine karşı
binanın simetrisini bozmamak hem de
bütçemize uygun bir planlama yapmak
için bodrum tasarlanmadı. Ama daha
sonra, okul alanının Orhan Mahallesi'nde
eğimli bir arazide olması, önceki okulun
kalıntı bodrumu, bir de belediye
ilgililerinin "ben, temellerin kontrollü
sıkıştırılmış toprak yerine, sağlam
zemine oturmasını istiyorum" demesi
sonucu proje tadil edilmek zorunda
kalındı. Sonuç: bir bodrum ilavesi, kayıp
zaman ve ek maliyet. Olsun yine de
başarmıştık ve seviniyorduk.
Derken arkeolojik sit alanı macerası
başladı. Proje yaklaşık iki ay Anıtlar
Kurulunda kaldı. ECCS çeşitli
çalışmalardan sonra, ECCS'in ve Türk
Yapısal Çelik Derneği'nin web
sitelerindeki okul cephesini modern,
çeliğin avantajlarını gösteren estetik
özelliklere sahip bulmuş ve onaylamıştı.
Ancak projede öngörülen bina cephesi
"çevrenin tarihi dokusuna ve İzmit'in
mimarisine uymadığı" için kabul edilmedi
ve alternatif cepheler çizilmesi istendi.
Tabii aklımıza birkaç soru takıldı.
İlk soru: Çevrede yaklaşık 6 metre
çapında 8 metre yüksekliğinde bir
kulenin kalıntısından başka bir şey
görünmezken tarihi dokuya uyum nasıl
sağlanacakı?
İkinci soru: Çevre mimarisi hakkında
yorum yapmayacağım. Ama soramadan
da edemeyeceğim; İzmit'in karakteristik
mimarisi mi var, Bodrum, Safranbolu ve
benzerleri gibi?
Üçüncü soru: Yukarıdaki sorularda bir
tereddüt varsa, akla "Acaba çelik yapıyı
içine sindiremedikleri için, çelik
görüntüsünü kaybedip, hapishane
görünümlü bir bina mı isteniyordu?"
sorusu geliyor. Her ne hal ise, yorumunu
ilgililer yapsın deyip beklemeye başladık.
Bütün telaşımız bir an önce okulu teslim
etme arzumuzdan kaynaklanıyordu.
Sonunda, istenen, küçük camlı, binanın
çelik yapı olduğunu nispeten gizleyen
geleneksel okul görüntüsü ortaya çıktı
ve Kocaeli Valisi Sayın Erdal Ata Bey'in
de kişisel çabaları sonunda Anıtlar
Kurulu 28 Temmuz'da projemizi 2.
Alternatif Cephenin uygulanması
koşuluyla onayladı. Dilerim bir gün
hepiniz bu sit alanındaki yapıların
uyumunu gelip görürsünüz...
Çeliğin dünya üzerindeki gelişimi bir
rekabet değil, çevreci özelliği,
depremdeki davranımı, tasarımda ve
kullanımda sağladığı esneklik, sürat ve
ekonomiklik gibi bir çok özelliklerinden
dolayı önüne geçilemez bir olgu.
Türkiye'de çelik yapı henüz anlaşılamadı
ve alışılamadı. Ama çok kısa bir süre
sonra ülkemizde de çelik okulların, kamu
binalarının, hastanelerin, konutların birer
deprem ülkesi olan Japonya ve
Amerika'daki gibi pıtrak misali
yükseldiğini göreceğiz.
Tabii bütün bunların sonunda işler bitse,
can kurban. Sıra geldi, Arcelor ve Corus
firmalarının Lüksemburg ve İngiltere'den
gönderdikleri bağışların çekilmesine.
1999 depreminden sonra hazırlanmış
bağış malzemeler ithalat listesinde yer
almadığı için, gelen çelik profilleri ve kat
betonlarının altına yerleştirilecek
trapezoid sacları (decking) gümrükten
çekmek de ayrı bir tefrika oldu.
Haziran'da Ankara'da çalınmadık kapı
bırakmadık desek yeridir. Herkes bize
hak verdi ama galiba
deneyimsizliğimizden dolayı doğru adresi
bir türlü bulamadık. Kocaeli'ye geldik,
bulgularımızı arz ettik. Sayın Valimiz ve
Vali Yardımcısı (şu anda Genel Sekreter)
Sayın Metin Yahşi Bey projenin her
safhasında bizzat ilgilendiler. Ankara'ya
yazı yazıldı, telefon görüşmeleri yapıldı.
Biz her şey tamam diye düşünürken,
Ağustos sonlarına doğru mallar
gümrüğe gelmeye başladı. Önce
Ankara'dan cevabın henüz gelmediğini
fark ettik, sonra da Ankara'dan görüş
istenmesine gerek olmadığını... Biz
hislerimizi bu satırlara dökerken Ekim'i
bulduk. Dilerim siz okurken, biz gelen
malzemeleri kullanmaya başlamış
oluruz.
Okulun yapımı için finansmanı yalnızca
iki destekçi firmadan sağlamak yerine
mümkün olduğu kadar yaygın hale
getirmek ve isteyen herkesin bu işe ortak
olmasını sağlayarak projeyi kitleye mal
etmek temel hedeflerimizden biriydi.
Ama bağış toplamanın zorlukları da
başka bir deneyim. Az da olsa zaman
zaman ilginç tepkilerle karşıtaştık. Temeli
görmeden bağış yapmak istemeyenler,
bu etkinliğin sektöre katkısını tahayyül
edemediği için projenin dışında kalmaya
çalışanlar, herkes ödesin ben de
yararlanayım diyenler... Bir de imkanı
olmadığı için bağış yapamadığından
dolayı sıkılanlar vardı ki bu durumda
olan kimseleri zor durumda
bırakmadığımızı ümit ederim. Velhasıl
zor iş bağış toplamak. Ama sonunda,
bağış yapan veya bu imkana sahip
olamadığı halde bizi kalben destekleyen
tüm kurum, kuruluş ve kişilere bu vesile
ile bir kez daha şükranlarımızı iletmek
isterim.
Bütün bu anlatılanlardan, sıkıldığımızı sanmayın lütfen.
Okulun her santimetre
yükselişinde insanın içini tarifi mümkün
olmayan bir mutluluk kaplıyor. 14
Eylül'de yurtdışından ECCS Yönetim
Kurulu Başkanı Sayın Allan Collins'in ve
Arcelor Başkan Yardımcısı Sayın Bruno
Theret'nin de katılımlarıyla yapılan Kolon
Dikme Töreni'nde üç kat yüksekliğindeki
ilk kolonun dikilişini çoğumuz gözleri
buğulanarak ve heyecanla izledik. Aksi
halde bu iş yapılır mı?
Bu mutluluğumuzu ECCS de en az bizim
kadar yaşıyor. 22 Eylül 2005 Perşembe
günü Nis/Fransa' da yapılan Genel Kurul
toplantısında Kolon Dikme Töreni'ni ve
okul projesinin son durumunu
anlattığımızda hem heyecanımızı, hem
yaşadığımız zorlukları ve hem de
mutluluğumuzu paylaştılar... Dahası,
Nisan 2006'da yapılacak Yönetim Kurulu
Toplantısı'nı Brüksel yerine istanbul'da
yapma konusunda mutabık kaldılar, gelip
ECCS'in 50 yıl içindeki en büyük projesini
yerinde görmek için.
Böylece, bizden kaynaklanmayan nedenlerden dolayı okulun bitim tarihi
ilk planlamamıza nazaran bir hayli
gecikti. Şimdi, okul inşaatının 2006 yılı
başında bitirilmesi hedefleniyor.
Sonuç olarak inanıyoruz ki; depreme
karşı dayanıklı yapı ancak akıl ile basiret
ve bilim ile uygulamanın el ele vermesiyle
mümkün olabilecektir. Türk Yapısal Çelik
Derneği de bu konuda üstüne düşen
görevi imkanları ölçüsünde yapmaya
hazırdır. Derneğimiz, yerel yönetimlerle
işbirliği yapmaktan; bilgilerini ve
birikimlerini devletin her kademesiyle
paylaşmaktan mutluluk duyacaktır.
Ayrıca, ülkemizde yapılacak o kadar çok
şey var ki, sivil toplum kuruluşlarının ve
sektörlerin işbirliği içinde çalışmalarının,
muasır medeniyetler seviyesine ulaşma
yolunda, ülkenin ivmesini arttıracağına
inanıyoruz.
Çocuklarımızın ve bizlerin depremde
yıkılmayan yapılarda yaşamasını
gerçekten arzu edeceğimiz ve onlara
sahip olacağımız günlerin ümidiyle
esenlikler diliyorum.