TR|EN
Actual Content
Steelorbis
Depreme Dayanıklı Binalar
Newsletter
Tevfik Seno Arda Lisesi
Publications > Çelik Yapılar
Sayı: 88 - Mayıs - Haziran 2024

Teknik Makale




YÜZYILIN FELAKETİ



Yaşadığımız büyük depremler sonrası ertesi günün ortak gazete manşetlerinden biri… Peki yüzyılın mı? Hangi yüzyılın? Kısaca bir bakalım.

İnsanın yaşam süresi ve insanlığın varoluş süreci jeolojik zamanla kıyaslandığında çölde bir kum tanesi mertebesinde aslında. Mesela insanların “jurassic park” filmi ile haberdar olduğu “Jura Devri” jeolojik zaman cetvelinde 145,5 ila 199,6 milyon yıl aralığı olarak ifade ediliyor. Pratikte 145-200 milyon yıl olarak telaffuz ediliyor. Yuvarlama miktarının 900 bin yıl olması bile nasıl farklı mertebelerde olduğumuzu gösteriyor herhalde.



Yaşanan depremlerin etkisi ile benzeri manşetleri atmak belki kısır gazetecilik döngüsüne bağlanabilir. Peki dünyada ve ülkemizde en büyük depremlere bir göz atarsak hangi büyüklük ve gerçek yüzyılın felaketlerini yaşamışız acaba?



Büyüklük ve şiddet kavramlarını daha önce açıklamıştık. Tabii bu değerlendirmelerde büyüklük ile ilgili rakamsal verileri son yüz yıl için ortaya koymak kolay. Ondan öncekiler hep şiddet ve yıkım etkilerinden tahmin edilen ve yakıştırılan değerler. Aletsel dönemi, 20. Yüzyıl başı olarak kabul ediyoruz. Richter Ölçeği olarak bilinen büyüklük ölçeği ise Charles Richter ve Beno Gutenberg tarafından 1935 yılında geliştirildi ve 1936’da kullanılmaya başlandı. Asıl konuya geçmeden aletsel ölçüm ile ilgili ilginç bir bilgiyi de iletelim.



Dünyada ilk aletsel deprem ölçümünün M.S. 132 yılında Zhang Heng tarafından icat edilen Sismoskop ile yapıldığı söylenir.



Sismoskop’un yüksekliği 1,8m ve genişliği 2,8m’dir. Vazo biçimindeki Sismoskop’un etrafında doğu, batı, kuzey, güney, güneydoğu, güneybatı, kuzeydoğu ve kuzeybatıyı işaret eden, kafaları aşağıya doğru bakan sekiz adet ejderha figürü ve her bir ejderhanın ağzında birer bakır top vardır. Vazonun tabanında ise her bir ejderhanın ağzındaki topun kendilerine ulaşmasını bekleyen ağzı açık sekiz adet kurbağa figürü bulunmaktadır. .



Herhangi bir deprem anında, vazonun içindeki mekanizmanın sarsılması ile ejderhaların ağızlarında bulunan topların yerdeki kurbağaların ağzına düşmesi sayesinde depremin yönü belirlenebilmekteydi.



Çin'in Zhengzhou şehrindeki bilim insanları, matematikçi ve filozof olan Zhang Heng’in yaptığı Sismoskop’un bir kopyasını yaptı ve cihazın iç mekanizmasının içeriğini tahmin ederek yeniden imal ettiler.



Çin ve Vietnam'daki dört farklı gerçek depremden kaynaklanan dalgalara karşı bu cihaz kullanıldı ve sonuçta Sismoskop bütün sarsıntıları tespit etti. Toplanan veriler, günümüz sismometrelerinin topladığı verilerle çok büyük benzerlikler gösterdi.



Jeolojik zaman içinde insanlığın yaşam süresi çok küçük kalsa da gerek volkanik gerekse tektonik hareketlere bağlı depremlerin yaşam koşullarını zorladığı kesin.



Ülkemiz, Alp-Himalaya sistemi üzerinde levha hareketlerine bağlı bir depremsellik yaşasa da dünya boyutunda bazı bölgelerde bizim hayallerimizin çok üzerinde büyüklükte depremler yaşanıyor. Bazılarında deprem sonrası tsunami etkisi depremden çok daha fazla etkin oluyor.



Dünyada ölçülmüş en büyük depremlerden birkaçına göz atarsak:


  1. 1960 Şili Depremi: 22 Mayıs 1960’da Şili’de meydana gelen bu deprem, 9.5 büyüklüğündeydi ve bugüne kadar kaydedilmiş en büyük depremdir. Deprem sonrası oluşan tsunami, Pasifik Okyanusu’nda büyük hasara yol açtı.

  2. 1964 Alaska Depremi: 28 Mart 1964’te Alaska’da meydana gelen bu deprem, 9.2 büyüklüğündeydi. Deprem sonrası oluşan tsunami, büyük can ve mal kaybına neden oldu.

  3. 2004 Endonezya (Sumatra) Depremi: 26 Aralık 2004’te Sumatra Adası açıklarında meydana gelen bu deprem, 9.1 büyüklüğündeydi ve yaklaşık 230 bin kişinin ölümüne yol açtı.

  4. 2011 Japonya (Tohoku) Depremi: 11 Mart 2011’de Japonya’nın kuzeydoğusunda meydana gelen bu deprem, 9.0 büyüklüğündeydi ve büyük bir tsunamiye neden oldu.

  5. 1952 Rusya Depremi: 4 Kasım 1952’de Rusya’nın doğusunda meydana gelen bu deprem, 9.0 büyüklüğündeydi.


Okyanus depremlerinde, özellikle çok yükseltili olmayan adalar ve sahillerde tsunami etkisinin depremden çok daha büyük kayba neden olduğunu görüyoruz. Zaten deprem bölgesi olarak kabul edilen bu bölgelerde, kontrolsüz inşa edilmiş betonarme yapıların hâkim yapılaşma türü olmadığı biliniyor.



9.0 büyüklüğünde bir deprem, bizim bulunduğumuz coğrafyada beklenilenin oldukça üzerinde.



Türkiye’de aletle ölçebildiğimiz dönemdeki depremlerimize bir göz atarsak:


  1. 1939 Erzincan Depremi: 27 Aralık 1939’da meydana gelen bu deprem, 7.8 büyüklüğündeydi ve 32.962 kişinin ölümüne neden oldu.

  2. 2023 Kahramanmaraş Depremleri: 6 Şubat 2023’te Kahramanmaraş’ta meydana gelen iki büyük deprem, 7.7 ve 7.6 büyüklüğündeydi. Bu depremler, büyük yıkıma ve resmi rakamlara göre 53.500 kişinin ölümüne yol açtı.

  3. 1976 Van Depremi: 24 Kasım 1976’da Van-Çaldıran’da meydana gelen bu deprem, 7.5 büyüklüğündeydi ve yaklaşık 5 bin kişinin ölümüne neden oldu.

  4. 1999 İzmit Depremi: 17 Ağustos 1999’da İzmit’te meydana gelen bu deprem, 7.4 büyüklüğündeydi ve 18.373 kişinin ölümüne neden oldu.

  5. 1970 Kütahya Gediz Depremi: 28 Mart 1970’te Gediz’de meydana geldi. 7.2 büyüklüğünde 8 saniye süren deprem sonucu 1086 kişi hayatını kaybetti. 3500 ev tamamen yıkıldı

  6. 1944 Bolu-Gerede Depremi: 1 Şubat 1944 de meydana geldi. 7.2 büyüklüğündeki depremde 3959 kişi hayatını kaybetti.

  7. 2011 Van Depremi: 23 Ekim 2011’de Van’da meydana gelen bu deprem, 7.2 büyüklüğündeydi ve 600’den fazla kişinin ölümüne neden oldu.

  8. 1999 Düzce Depremi: 12 Kasım 1999 da Düzce’de meydana gelen 7.2 büyüklüğündeki depremde Kocaeli depreminde hasar gören ya da kısmen onarılan binalar da yıkıldı ve 763 kişi hayatını kaybetti.

  9. 1943 Samsun Ladik Depremi: 27 Kasım 1943 de meydana gelen 7.2 büyüklüğündeki deprem yaklaşık 4000 kişinin ölümüne neden oldu.


Tabii ki farklı kaynaklarda farklı değerler söz konusu olabiliyor ancak burada da 7’den büyük depremlerin bir kısmını sıraladık. 1894 İstanbul Depremi ve takiben 1912 Mürefte Tekirdağ ve 1953 Çanakkale Yenice Depremleri’ni bir sonraki sayıda İstanbul tarihsel depremlerinde daha detaylı inceleyeceğiz.



Daha önce de bahsettiğimiz gibi ülkemizdeki depremselliğin büyük kısmı doğrultu atımlı fayların denetiminde. Teknoloji ilerledikçe, yanal atımlı faylarda atım miktarları ve biriken enerji üzerinden bir sonraki depreme yönelik beklentiler şekilleniyor. Kuzey Anadolu Fayı ve Doğu Anadolu Fayı üzerinde bu beklentileri ve periyodik tekrarları görebiliyoruz. Üst limiti şimdilik 7.8’e kadar izlenen bu depremler geniş bir alanı etki altına alıyor ve uzun sürüyor. O nedenle de yıkım etkisi daha fazla oluyor.



Son Kahramanmaraş-Hatay eksenli depremin üzerinde yer aldığı Doğu Anadolu Fay zonu tekrarlanma periyodu düşük olduğu için, altesel dönem öncesi yaşanan tarihsel depremlerden yola çıkılarak öngörülen ivmelerde farklılıklar görüldü. Özellikle doğrudan fayın üzerine inşa edilmiş yerleşimlerde bu etki çok daha belirgin oldu. Beklentiler, bundan sonrası için güncellendi. Sismik ölçümlere dair gerçek veriler, kulaktan kulağa aktarılarak efsaneleşmiş eski depremlere dair yıkım hikayelerinden çok daha gerçekçi. Öte yandan Kuzey Anadolu Fay Zonundaki tekrarlanma periyotları daha sık olduğu için aletsel dönemdeki ölçümler doğrultusunda daha gerçekçi değerlerle hesap yapılabiliyor.



Ege bölgesinde düşey yönlü hareketlere bağlı depremler daha kısa sürüyor ve üst limiti 7 büyüklüğünde denilebilir. Bu bölgede tahminler; uzun süre sismik hareketlilik gözlenmeyen, diğer bir deyişle sismik suskunluk bölgelerinde deprem olabileceği beklentisi üzerine.



İyi de bu kadar deprem ihtimalinin tam ortasında bizler ne yapıyoruz?



Kentsel dönüşüm adı altında, İstanbul Bağdat caddesinde rantsal dönüşüm, vazgeçemediğimiz betonarme kuleler, “çelik pahalıdır ne gerek var?” konulu bilimsel(!) görüşler arasında debeleniyoruz.



Oysa daha önce de söylediğimiz gibi; çadırda yaşamış olsak derdimizin deprem değil belki yağmur olacağı, hatta depremden keyif bile alabileceğimizi unutmamak gerek.



Kötü olan deprem değil, dayanıksız binalarda sürdürülen yaşam. Milyonlarla ifade edilen ev değerinin binde birine analiz yaptırmak nedense hep ihmal edilen, rahatsızlıkta doktora gitmekten kaçış gibi. Korkunun ecele faydası olmadığını hayatımızda hepimiz yaşayarak görüyoruz. Deprem dirençli yapılaşmaya geçmeden “inşallah bir şey olmaz” diye bakalım kaç yıl daha idare edeceğiz?



Bizim göremeyeceğimiz kesin ama umarım bizlerden sonraki nesiller “yüzyılın felaketi” yerine “yüzyılın depremi” başlığı atacak ve 20 bin yerine 20 kayıp haberi verecek kadar şanslı olur. Yeter ki işin ciddiyetine varıp şimdiden eyleme de dökülebilsin.


Çelik Yapılar - Sayı: 88 - Mayıs - Haziran 2024

Projeler

ÖREN TERSANESİ

Kendimizi Sınayalım

KENDİMİZİ SINAYALIM 88



© 2014 - Turkish Constructional Steelwork Associaton