18 Mart’ta 1915 Çanakkale Zaferini, 23 Nisan’da Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını kutladık ve şimdi de 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nı kutlamaya hazırlanıyoruz. Üç ayda üç Milli Gün. Peki nedir boğazlar ve Anadolu üzerinde paylaşamadıkları?
ÜÇ MİLLİ GÜN
Ülkelerin stratejik önemi çağın gereklerine göre değişebiliyor. Örneğin bugün petrol bölgeleri ya da önemli maden yatakları süper güçlerin göz bebeği olabilir. Yakın tarihimizde Orta Doğu’nun sınırlarının yeniden çizilmesi, oralarda yeni devletler kurulması konusunda süper güçlerin çabaları boşuna değil. 50 ya da 150 yıl sonra petrol rezervleri tükenince o bölgeler önemini kaybedebilir. Ama bizim coğrafyamız için durum farklı. Neden mi? Sınırlı ömrü olmayan coğrafi konum, kültürel yapımız ve ekonomik altyapı potansiyelimizi sayabiliriz. Bugün bunlardan coğrafi konumumuza diğer bir deyişle sektörümüzü de ilgilendiren jeostrateji konusuna değineceğim.
Coğrafi unsurların stratejik açıdan incelenmesi ve stratejik sonuçlar çıkarılmasını esas alan jeostrateji; strateji ile coğrafi unsurlar arasındaki ilişkileri inceler. Bu kapsamda, Jeostratejinin birçok tanımı olmakla birlikte biz, askeri strateji ile sınırlı kalmayan şu tanımı esas alarak ilerleyeceğiz: “Jeostrateji; strateji prensiplerinin bölge ve dünya çapında düşünülüp uygulanması bilim ve sanatıdır”.
Coğrafyamızın 12.000 yıllık mazisi, binlerce yıllık kültürel birikimi, Anadolu’nun çok çeşitli inanç sistemlerine yataklık etmiş olması gibi yadsınamaz nitelikleri yanında, iki özelliği Türkiye’nin belki binlerce yıl jeostratejik önemini korumasına neden olacaktır. Bunlardan biri ülkemizin Avrupa ile Asya arasında köprü oluşturması, ikincisi ise Karadeniz ile Akdeniz’in arasında doğal su yolunu bağrında barındırmasıdır. Bu nedenle aşağıdaki olaylara farklı bir gözle bakmak gerekmez mi?
- 93 harbinde (1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı) Ruslar Ayastefanos’a (Yeşilköy’e) kadar gelerek İstanbul kapılarına kadar dayanmış,
- 19. yüzyılda Boğazlarla ilgili üç sözleşme: 1841 Londra, 1856 Paris ve 1871 Londra Boğazlar Sözleşmesi yapılmış,
- Almanlar Birinci Dünya Savaşında Osmanlının savaşa girmesi için elinden geleni yapmış fakat Trakya ve Boğazların İtilaf devletlerinin eline geçmemesi için çaba sarf etmiş,
- İtilaf donanması İstanbul’u ele geçirmek için; önce Çanakkale Boğazını yarıp geçmek istemiş geçememiş. Bu mümkün olmayınca plan değiştirip Gelibolu Yarımadasını ele geçirirlerse Çanakkale Boğazını geçip İstanbul’a ulaşabileceklerini düşünmüşler. 100 binlerce şehit vermiş ama bir karış toprak vermemişiz.
- İtilaf Devletleri Osmanlının aciz durumundan istifade ile 1919-1920 yıllarında Anadolu topraklarını paylaşacaklarını zannetmişler; İngilizler İstanbul’u işgal planını 16 Mart 1920’de yürürlüğe koymuş, fakat hepsi geldikleri gibi gitmişler.
- Lozan Antlaşmasıyla birlikte imzalanan, 6 Ağustos 1924’de yürürlüğe giren, Montreux Antlaşmasıyla yürürlükte kalkan 1923 Boğazlar Sözleşmesi. Sözleşmeye göre Milletler Cemiyeti (Cem’iyyet-i Akvâm) adına görev yapacak olan Uluslararası Boğazlar Komisyonu’nun himayesinde, boğazlar sınırsız sivil ve askerî trafiğe açık olacaktı.
- Türkiye’nin kararlı tutumuna ilave olarak İtilaf Devletlerinin Karadeniz’e çıkarak Rusya’nın yumuşak karnına ulaşmasının Üçüncü Dünya Savaşı’na neden olabileceğini anlayan taraflar sonunda 20 Temmuz 1936’da Montreux Antlaşmasını imzalayarak küresel bir savaşı engelleyecek tedbiri almış ve anahtarını da Türkiye Cumhuriyeti Devletine teslim etmişlerdir.
İşte bu vatanın (Mavi Vatan diye de adlandırılan denizlerimiz dâhil) değerini iyi bilelim. Ticari açıdan dünyanın merkezi diye de niteleyebileceğimiz ülkemizin vatandaşlarına, çalışanlarına girişimcilerine sağladığı avantajların kıymetini bilelim ve o değerlere sahip çıkmak için, Ahi geleneğinde olduğu gibi dürüstçe, sadakatle ve samimiyetle çalışalım, çok çalışalım. Öyle olunca aşılamayacak kriz, aşılamayacak engel yoktur.
SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI AYM ÇALIŞMALARINI SÜRDÜRÜYOR
Metal-Tek Toplantısı
Türk Yapısal Çelik Derneği, 9 Ekim 2019 tarih ve 30913 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan ve ekte sunulan tebliğ uyarınca Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı bünyesindeki Metal Sanayi Teknik Komitesi (Metal-Tek) üyesidir.
Metal Sanayi Teknik Komitesi (Metal-Tek), aşağıda belirtilen iki konuyu görüşmek üzere 23 Mart 2021 tarihinde Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Sanayi Genel Müdürlüğü Metal Sanayi Daire Başkanı Ümit Yasin GÜVENBaşkanlığında toplandı. TUCSA adına Başkan H. Yener GÜR’EŞ ve Başkan Vekili Ahmet ŞUYUN’un katıldığı toplantıda sektörümüzle ilgili olarak görüşülen konuları şu şekilde özetlemek mümkündür:
1. Daire Başkanı tarafından “Avrupa Yeşil Mutabakatı (AYM) kapsamında 2030 yılına kadar sıfır karbonlu çelik ve alüminyum üretim sürecinin sağlanması, sınırda karbon vergisi uygulanması, ürünün karbon oranına göre fiyatlandırılması, temiz ürün sertifikası gibi konu başlıkları hakkında bilgi verildi. Bu kapsamda, Yeşil ve Döngüsel Ekonomi başlığı altında yer alan “4.2.2. AB’nin 2030 yılında sıfır karbonlu çelik üretimini destekleme yönelik stratejisinin açıklanmasının akabinde, çelik sektörüne yönelik ülkemiz stratejisinin/yol haritasının belirlenmesi” eyleminin sorumluluğunun Metal Sanayi Daire Başkanlığına verildiği belirtildikten sonra, demir çelik sektörü özelinde hazırlanacak 2030 yılı “Çelik Strateji Belgesinin” yol haritasının belirlenmesi için “Demir Çelik” ve “Alüminyum” Çalışma Gruplarının kurulacağı açıklandı.
AYM kapsamında 2030 Yılı Çelik Strateji Belgesi ile ilgili olarak Avrupa Komisyonundaki çalışmaların devam ettiği muhtemelen Haziran 2021’de açıklanabileceği ve 2023 yılında da yürürlüğe sokulmasının düşünüldüğü paylaşıldı.
Toplantı sonuna doğru çalışma gruplarının oluşturulması görüşüldü ve Başkan tarafından bu grupta ÇİB (Çelik İhracatçılar Birliği), TÇÜD (Türkiye Çelik Üreticileri Derneği) ve TUCSA’nın yer alacağı belirtildikten sonra diğer katılmak isteyenlerin görüşleri soruldu, bu konuda resmi bir yazı ile isimlerin isteneceği açıklandı.
Metal Sanayi Daire Başkanı Ümit Yasin GÜVEN; Karbon salımının azaltılmasının sadece çeliğin üretim safhası ile ilgili değil, hammadde, üretimde kullanılan enerji, nakliyeler vb. karbon salımına neden olan hususlarla birlikte tüm süreci kapsayacak şekilde ele alınması gerektiğine dikkat çekti.
2. TÜBİTAK Uluslararası İşbirliği Dairesi Başkanlığı Ufuk 2020 Nanoteknoloji, İleri Malzemeler, İleri İmalat ve İşletme Teknolojileri Ulusal İrtibat Noktası Dr. Hale AY tarafından yapılan ve daha sonra paylaşılan sunumda Horizon Europe (Ufuk Avrupa) Programına ilişkin şu hususların altı çizildi:
a. Türkiye önceki yıllarda, yeterli proje sunmadığı için U2020 fonuna aktardığı finans desteğinin altında bir destek alabilmiştir.
b. U2020 programında çelik üretiminde karbon salımını (emisyonunu) azaltacak ve verimliliği arttıracak projelere destek verilmektedir.
3. Gündem Madde 7 kapsamında ürün haritalarının hazırlanması önerisi hakkında olumlu görüşler bildirilerek böyle bir haritanın önemli ve yararlı olduğunun altı çizildi. Bu durumda hangi ürünlerin Türkiye’de üretildiğini, hangilerinin ithal edildiğini fakat ülkemizde de üretilebileceğini hangilerinin ithal edilmeye devam edileceğinin belirlenmesi özellikle yatırım planlamaları açısından önemli olduğu görüldü. Gerçekçi bir harita için resmi istatistiklerin yeterli olmayabileceği, daha çok saha çalışmalarının esas alınması önerildi.
GTİP’lerin yetersizliği konusunda mutabakat sağlandı. GTİP konusu, Demir Çelik Çalışma Grubunda ürün listelerinin hazırlanması sırasında da gündeme alınabilir.
4. TUCSA toplantıdan önce;
a. 11. Kalkınma Planında (2019-2023) Çelik ile aşağıdaki maddeleri belirtmiş
- 395. Ana metal sanayiinde üretim yapısının vasıflı ürünler üretebilecek şekilde geliştirilmesi, yüksek katma değerli ürün çeşitliliğinin artırılması ve atıl kapasiteye yol açmadan cevhere dayalı üretim yönteminin payının artırılması temel amaçtır.
- 396. Demir-çelik sektöründe ihracatın ve ihraç pazarlarının genişletilmesi, standart dışı kalitesiz ürün ithalatının engellenmesi, savunma sanayii demiryolları, mega projeler ve nükleer santraller gibi stratejik alanlarda kullanılan çelik türlerinin kalite ve ebat bazında yurt içi tedarik zincirinin geliştirilmesine ve girdi tedarikinin güvence altına alınmasına önem verilecektir.
b. Yukarıdaki maddelere istinaden aşağıdaki konunun gündeme ilavesini önermiş ve kabul edilmesi üzerine de önerilen sunum yapmıştır
“Endüstri 4.0 paralelinde çeliğin katma değerinin arttırılması için yapı sektöründe meydana gelmesi gerekli görülen olası değişiklikler, ihracatın ve ihraç pazarlarının genişletilmesi için modüler yapı sistemleri”.
MODÜLER YAPILAR
Son bir yıldır “İnşaat Sektörü Kabuk Değiştiriyor” temasını işliyoruz. Çünkü, ülkeler dünyadaki gelişmeleri fark edip önceden pozisyonlarını almazlar, gerekli hazırlıklarını tamamlamazlarsa rekabet şanslarını kaybedebiliyorlar.
Dolayısıyla bugün konuyu iki başlık ele alacağız;
- Endüstri 4.0 paralelinde çeliğin katma değerinin arttırılması için yapı sektöründe meydana gelmesi olası değişiklikler,
- İhracatın ve ihraç pazarlarının genişletilmesi için modüler yapı sistemleri.
Endüstri 4.0 paralelinde çeliğin katma değerinin arttırılması için yapı sektöründe meydana gelmesi öngörülen olası değişiklikleri üç ana başlık altında ele alabiliriz:
- Çeliğin katma değerinin arttırılması için yüksek kalite çelik üretimi.
- AB tarafından Temmuz 2021 de gümrük süreçlerinde zorunlu hale getireceği belirtilen Karbon Ayak izi beyan bilgisi.
- Endüstri 4.0 kapsamında; dijitalleşme ve yapay zekâ kullanımı ile iş birliği güç birliği (kooperasyon).
Eğer bunları gerçekleştiremezsek, kısa bir süre sonra uluslararası alanda fiyata dayalı rekabet gücümüzü kaybedebiliriz. Rekabet gücümüzü kaybetmemenin şartı kalite ve endüstri 4.0’dan yararlanarak maliyetin düşürülmesi ve Karbon Ayak İzi kriterlerine uyulmasıdır.
Karbon Ayak İzi ile ilgili aşağıda belirtilen iki husus nedeniyle modüler yapılar daha da önem kazanmaktadır. Aynı şekilde; Karbon Ayak İzi özellikle Avrupa ve Amerika’da çok önemli bir Pazarlama Stratejisi/ Pazarlama Argümanı olarak kullanılmaya da başlandı. Şirketlerin dünyaya ve doğaya karşı ne kadar duyarlı olduklarının en somut beyanlarından biri haline geldi.
- Daha Düşük Karbon Ayak İzi – Yüksek Dayanımlı Yapısal Çeliklerin Kullanımı Karbon Ayak İzini Küçültür: Prefabrik Modüler Çelik Binalar, önceden tasarlanmış olması, inşaatın daha kısa sürede yapılması ve ekipman çalışma sürelerinin kısalması, kullanılan tüm malzemelerin dönüştürülebilir olması ve atıkların az olması gibi nedenlerle düşük Karbon Ayak İzine sahiptir.
- Nihai Yeşil Malzeme Çelik ve Geri Dönüşüm: Bir binanın “yeşil” kabul edilebilmesinin iki yolu vardır. İlki malzemelerin işletme maliyetlerine yardımcı olma şekli ikincisi ise kullanılan malzemelerin çevresel etkiyi nasıl azalttığıdır. Çelik, kullanım sonunda defalarca geri dönüştürülebilen ve gücünü kaybetmeyen nadir yapı malzemelerinden biridir.
Önemini vurguladığımız diğer bir konu olan Endüstri 4.0 paralelinde, Çelik sanayiinde ve çelik sanayii ile inşaat sektörünün ara kesitinde bulunan çelik yapılar sektöründeki dijitalleşmeyi ele alırsak, şu tespitleri yapabiliriz.;
- Çelik üretiminde dijitalleşme önemli ölçüde kullanılıyor olmasına karşılık, hâlâ sanayideki teknik personelin eğitimine ve yaratıcı çözümler üretmek için ARGE çalışmalarına ihtiyaç bulunmaktadır.
- Çelik yapı sektöründe ise aşamalara göre şu değerlendirmeyi yapmamız mümkündür:
º Tasarımda; gelişmiş yazılımlar kullanılmakta Yapı Bilgi Modellemesi (BIM) yazılımları ile yalnız tasarım değil, iş süreci ve hatta yaşam döngüsü değerlendirmesi de yapılabilmektedir. Böylece önemli bir ekonomi ve çevre yönetimi de sağlanabilmektedir. Ancak buradaki sıkıntı, bu teknolojiye vakıf olmayan birçok iş verenin BIM gibi teknolojik uygulamaları istememesidir. Bu durumda kamunun bu konuda gerek uygulamalarında BIM’i istemek gerekse mevzuatta gerekli düzenlemeleri yapmak suretiyle ülkemizin teknolojiyi yakalamasına ve söz konusu ekonominin sağlanmasına katkıda bulunması yararlı olacaktır.
º Yapı elemanlarının ve inşaat malzemelerinin imalatında Endüstri 3.0’ın gereği otomasyon yaygın olarak kullanılmakla birlikte, Endüstri 4.0’ın gereği olan dijitalleşme ve yapay zekâ henüz tam olarak kullanılamamaktadır.
º Şantiyede gerçekleştirilen montaj ve diğer inşaat işlerine baktığımızda da benzer eksiklik hissedilmektedir.
º Dijitalleşme, proje yönetimi ve denetim konusunda da büyük kolaylık ve değerlendirmede hassasiyet getirmektedir. Bu konuda da henüz başlangıç safhasında olduğumuzu söyleyebiliriz.
- Üniversite ve sanayi iş birliği: Endüstri 4.0 kapsamında küresel teknolojiyi yakalayabilmemiz için şart olan bu iş birliğinin sağlanabilmesi için bazı zorlukların aşılması gerekmektedir;
º 2018 yılında Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanımız Sayın Dr. Faruk Özlü’ye de açıkladığımız gibi sanayi ve üniversiteler kendi kulvarlarında ilerlemekte, ancak aralarında bir kopukluk bulunmaktadır. Bu nedenle dijitalleşme ve yapay zekâ kullanımı konusunda da beklenen ilerleme sağlanamamaktadır.
º Sanayi ve inşaat sektörünün yeterince ilgi göstermemesine karşın, akademik çevrelerde, bu konuda önemli çalışmalar yapılmakta, özellikle tıp alanında kayda değer ilerlemeler kaydedilmektedir.
º Üniversitelerdeki yazılım programlarını kullanma hatta yazılım geliştirme eğitimleri genellikle yetersiz. Oysa, önümüzdeki 5-10 yıl içinde yazılım yapamayan ve kullanamayan mühendisler ve mimarlar artık dünya piyasalarında yararlı iş yapamaz hale gelecekler.
İhracatın ve ihraç pazarlarının genişletilmesi için modüler yapı sistemleri neden önemli? İhracatın ve ihraç pazarlarının arttırılması için, COVID-19 küresel salgınını da değerlendirerek; uluslararası rekabetçiliği sağlamak için şu hususları göz önünde bulunduruyoruz:
- Ucuz fiyatla rekabet etmenin ötesinde, kalite ve yaratıcılıkla rekabet sağlanmalı,
- Yüksek kalite / yüksek dayanımlı çelik üretimine önem vermeye devam edilmeli,
- Kaliteyi arttırırken maliyetleri de düşürecek önlemler alınmalı ve bu amaçla; yassı ve uzun mamul hatta haddelenmemiş ürün ihracatı yerine mümkün olduğunca işlenmiş, katma değeri yüksek (çelik yapı elemanları, modüler yapılar, otomotiv, beyaz eşya gibi) ürün ihraç edilmeli,
- Dünya üzerinde rekabet şansımızın en yüksek olduğu bölgelere yönelik lojistik ve siyasi destek arttırılmalı.
Endüstri 4.0’ın gereği olan dijitalleşmenin getirdiği avantajlar inşaat sektörünü kabuk değiştirmeye, uluslararası piyasada daha rekabetçi olabilmek için yeni teknolojileri kullanarak maliyetleri düşürmeye zorluyor. Yapı elemanlarının fabrikalarda imal edilmesi gerek kalite kontrol gerek nakliye gerekse sürat açısından önemli avantajlar getiriyor. Bu da teknik olarak, daha fazla çelik kullanımını yapı elemanlarının endüstri ürünü haline gelmesini ve sonuç olarak modüler yapıları kaçınılmaz hale getirmekte. Teknik nedenlerin yanında, sosyal ihtiyaçların değişmesiyle birlikte, çeliğin defalarca geri dönüştürülebilir bir malzeme olmasından kaynaklanan çevreci özelliğini ve sürdürülebilirliğini de göz önüne aldığımızda çelik ve modüler yapılar inşaat sektörünün zorunlu geleceğidir.
Dünya klasik inşaat yöntemlerinden, teknolojiyi daha çok kullanabilecekleri Modern İnşaat Yöntemlerine (MMC) geçiyor. Diğer bir deyişle, dünyada inşaat sektörü kabuk değiştiriyor. Böylece sektör, buzdolabı veya otomobil gibi ihraç edilebilecek, mühendisliği önceden yapılmış, işçiliği fabrikalarda tamamlanmış, hafif ve kolay nakledilebilir ve monte edilebilir sistemlere evriliyor.
Endüstriyel inşaat olarak da değerlendirebileceğimiz modüler yapılar ekonomik ve rekabetçilik açısından büyük avantajlar sağlamaktadır.
Modüler yapılara daha geniş perspektiften baktığımızda şunu görüyoruz;
Ülkemizde Prefabrik modüler yapılar denildiği zaman akla ilk gelen genelde tek veya çift katlı portatif (taşınabilen) kabinler şantiyelerde işçi yaşam alanları olarak kullanılan tek tip konteynerler, deprem vb. doğal afetler ve acil durumlar sonrası kurulan ve o anki ihtiyaçları karşılamaya yönelik binalar veya panel sistemli özel mülk olarak tasarlanan villalardır.
Dünya genelinde ise, hızlı kentleşmenin yaşandığı gelişmekte olan ve İngiltere, Avustralya, Kanada, ABD gibi gelişmiş ülkelerde Modern İnşaat Yöntemleri (MMC) kapsamında geliştirilen modüler yapı sistemlerinin kulanım alanı aşağıdaki örneklerden görüleceği gibi çok geniştir. Prefabrik modüler yapılar gelişen teknolojilerle birlikte çok katlı olarak;
- Konutlarda (lüks konutlar ve rezidanslar),
- Kamu yapılarında (hastane, sosyal ve idari yapılar yurtlar, okul vb.),
- Ticari yapılarda (oteller, AVM binaları, iş yerleri vb.),
- Sanayi yapılarında (Depolar, atölyeler vb.) kullanılmaktadır.
YARIŞMALAR
Haber sayfasında ayrıntıları verilen yarışmalara da kısaca değinecek olursak, 2021 yılı içinde dört yarışma var: TUCSA’nın düzenlediği 18. Çelik Yapı Tasarımı Öğrenci Yarışması (SteelPRO 2021) (http://www.steelpro. org) ve 2. Ulusal Çelik Köprü Ödülleri 2021 (https:// tucsa.org/tr/haber_detay.aspx?haber=995) ile ECCS (European Convention for Constructional Steelwork) ve CONSTRUIRACIER (Association d’idées pour l’architecture) düzenlediği iki yarışma. ECCS tarafından düzenlenen European Steel Design Awards 2021 yarışmasına bu yıl Türkiye’den iki proje katılıyor: Ulusal Çelik Yapı Ödülleri 2020 Birincisi “GEMAK Tersane Yönetim Binası” ile İkincisi “Çanakkale Anten Kulesi” projeleri.
SONUÇ VE ÖNERİLER
1. Bir yanda inanılmaz süratle gelişen teknoloji, küresel ısınmaya bağlı iklim değişiklikleri ve afetler, genç nesillerin düşünme süreçlerindeki farklılaşma, diğer tarafta virüsün küresel bir tehdit haline gelişi sonucunda toplumların tercihleri süratle değişiyor, özetle Dünya değişiyor. Ülkenin ve sektörün bekası açısından, bu değişim yakından izlenmeli ve gelişmelerin gerisinde kalınmamalıdır.
2. Karbon Ayak İzini azaltıp, kaliteyi arttırırken maliyetleri de düşürecek önlemler alınmalı ve bu amaçla; Dijitalleşme yapay zekâ gibi teknolojiler ile şu anda gündemimizde dahi olmayan yeni teknolojiler araştırılmalı ve bu gelişmiş, yaratıcı çözümlerle maliyetler düşürülmeli.
3. Her ne kadar çelik üretiminde dijitalleşme önemli ölçüde kullanılıyor olsa da özellikle yapay zekâdan daha fazla yararlanılabilmesi için ARGE çalışmalarına ihtiyaç vardır. Firmalar tarafından kendi başlarına yürütülen bu çalışmanın belli boyutlarda entegre edilmesinde, bunun için gerekirse AB’nin RFCS (Research Fund for Coal & Steel) gibi ortak ARGE fonları oluşturulması (örneğin yeşil çelik için) değerlendirilmelidir.
4. İnşaat sektörü, dünyada rekabetçi olmaya devam etmek için küresel teknolojiyi çeviklikle yakalamak, diğer bir deyişle Kabuk Değiştirmek zorundadır. Bu kapsamda,
a. Yapıların daha hafif, esnek ve modüler, otomotiv sektörü gibi ihraç edilebilir hafiflikte ve pratiklikte olması,
b. Yapılarda yeterince sağlanamayan kalite kontrolün temini için yapıların fabrika ortamında yapılması, c. Bilginin ve ileri teknolojinin inşaat sektöründe daha yoğun olarak kullanılması gerekmektedir.
5. Bu değişimin sonucu: Yapı Elemanlarının Endüstriyel Ürün olması gerekliliğidir. Önerilen yapıları imal kapasitemiz yeterlidir, ancak tüm yapıların tasarımdan malzemeye imalattan inşaata kadar her aşamada nasıl denetleneceğine ilişkin kurallar yeterli hale getirilmeli ve ilgililere anlatılmalıdır.
6. Dijitalleşmeyle ilgili olarak;
a. Dijitalleşmeye geçmenin önündeki engellerden biri de teknolojiyi öğrenme zorunluluğu ve alışkanlıkları terk edememektir (statükoculuk). Bu nedenle kamu kurumlarınca, ülkemizde Türkiye İMSAD’ın kurmuş olduğu “buildingSMART Türkiye” organizasyonu ile koordineli olarak, BIM kullanımının önünü açacak mevzuat çalışmalarının yapmasına ihtiyaç vardır.
b. Yapay zekâ kullanımına geçilirken “adalet ve etik” değerlerin de birlikte ele alınmasında yarar vardır. c. Dijitalleşmenin daha etkin kullanılması için yapı elemanlarının sanayi ürünü olması gerekmektedir.
7. Üniversite ve sanayi iş birliği konusundaki sorunların masaya yatırılabilmesi ve entegrasyonunun sağlanabilmesi için özellikle inşaat sektörü için bir çalıştaya gereksinim olduğu değerlendirilmektedir.