Doğanın şaşmaz bir düzeni var. Galiba onu tek bozan, tahrip eden bizleriz. Önce “ozon tabakası yırtıldı, yırtılıyor” dediler. Umursamadık. Şimdi de küresel iklim değişikliğine neden olan sera gazı salımını azaltalım diyorlar. Acaba bu gerçek mi, değil mi derken ülkemizde daha önceden hiç görmediğimiz hortumları, tsunamileri görmeye başladık, o usul usul yağan İstanbul’un “Nisan Yağmurları” Ankara’nın “Kırk İkindileri” yerini sağanak yağmurlara ya da kuraklıklara bıraktı. Doğal kaynakları hoyratça tüketirken, onların bir süre sonra bitebileceğini hiç düşünmüyoruz galiba. Doğa kendini yeniler, ama bir yere kadar.
2021 yılındaki kadar büyük olmasa da bu yıl yaşadığımız orman yangınları, sel felaketleri ve nefesini ensemizde hissettiğimiz deprem olmadan yaşadığımız her gün için de şükrediyoruz. Ayrıca 2020 Mart ayından itibaren yaşadığımız COVID-19 küresel virüs tehdidi de ayrı bir küresel sorun. Son iki yıl içinde meydana gelen orman yangınları, Konya Ovası’nda yer altı su seviyesinin 80 santimden metrelerce aşağı inmesi ve kuraklık afetinin kapımızı çalıyor olması hep tesadüf mü?
Üstüne üstlük, ABD Ulusal Kar ve Buz Veri Merkezi, geçen yıl 15 Ağustos'ta Grönland’da 3216 metre yüksekliğindeki bir bölgeye birkaç saat boyunca yağmur yağdığını duyurdu. Sıcaklığın donma noktasının altına nadiren indiği bölgede, bunun kayıtlara geçen ilk yağmur olduğu belirtildi. Yağmur, bölgedeki buzul örtüsünün en son büyük “erime olayına” denk geldi. Bölgede temmuz ayı içinde iki büyük erime yaşandığını bildiren bilim insanları, yağmurun yağdığı gece 872 bin kilometrekare alanda erime yaşandığını belirtti.
Bilim insanları, küresel ısınma nedeniyle kutup bölgesinin dünyanın geri kalanından iki kat fazla ısındığını belirtiyor. Küresel ısınma, dünyada sıcaklıkları ortalama 1 derece yükseltirken, kutuplarda sıcaklık iki derece arttı. Isınma nedeniyle buzulların erimesi deniz seviyesinin yükselmesine neden olarak kıyılardaki yerleşimleri tehdit ediyor. Burada, 12.000 yıl önce buzulların erimesi sonucunda okyanusların 150 metre yükseldiğine ilişkin bilgiler, Akdeniz sularının Karadeniz’e hücum etmesi ve tufan efsaneleri geliyor aklımıza.
Bütün bunlar gösteriyor ki, önümüzdeki yıllarda yağışlar da susuzluk da rüzgâr ve tsunami gibi etkileri de bugüne kadar olanlardan çok farklı olabilir. Bu konuların bilimsel olarak incelenmesi, daha önceki yazılarımızda da değindiğimiz gibi yapı tasarımında alınacak yükler de dâhil olmak üzere olası değişikliklere karşı önlemlerin ve yeni yüklerin belirlenmesi gerekli görülmektedir.
Daha önce de yaptığımız gibi bu köşede, yaşanan afetleri ele almamızın amacı suçlamak ya da suçlu aramak değil, bundan sonrası için alınabilecek önlemleri, bir daha aynı şeylerin yaşanmaması için yapılabilecekleri konuşmak. Bu kapsamda, doğa olaylarını önemsemek, deprem ve orman yangınlarıyla birlikte her fırsatta belirttiğimiz gibi küresel iklim değişiklikleri nedeniyle ülkemizde de yaşanmaya başlanan tsunami, hortum gibi olaylara, artan sel olaylarına, virüsün küresel tehdit haline dönüşmesine dikkat çekmek de amaçlarımız arasında.
Aynı nedenle, bu yıl 19. Çelik Yapı Tasarımı Öğrenci Yarışması (SteelPRO 2022) kapsamında da yarışmanın konusu: İklim değişikliklerinden kaynaklı sorunlara yaratıcı yapısal çözümler olarak belirlendi. Amacımız bir yandan öğrencilerin kalıpların dışına çıkarak geliştirecekleri yaratıcılıklarının önünü açmak, diğer taraftan küresel ısınma ve iklim değişikliklerinin yapılaşmaya etkilerine dikkat çekmekti.
Yangınlar
Orman yangınları ve Türk Yapısal Çelik Derneğinin bu konudaki çalışmaları ile kamu kurum ve kuruluşlarına sunduğu önerilere geçen yıl 71. (Temmuz-Ağustos) sayımızda yer vermiştik.
Yangın Güvenliği Grubumuzun yangınlar konusundaki değerlendirmeyi yaparken yararlandığı kaynaklardan biri de İngiltere’de 14 Haziran 2017 gece yarısını takiben yaşanan Grenfell Tower Yangını ile ilgili olarak İngiltere’de Yüksek Yargıç Sir Martin Moore-Bick başkanlığında Ekim 2019’da hazırlanan Kamu Soruşturma Raporu
(https://www.grenfelltowerinquiry.org.uk/) oldu. Çeşitli dillerde yayımlanan Raporun Türkçe Yönetici Özeti
1 de yayımlanmıştır.
Seller
2021 yılında 28 Temmuz ve 11 Ağustos tarihlerinde Van, Bartın, Kastamonu ve Sinop şehirlerinde meydana gelen ve çok sayıda insanın yaşamını kaybetmesine, milli servetin yok olmasına neden olan sel ve su baskınları de ders alınması gereken diğer hususlar. O dönemde Meteoroloji yağış miktarının anormal olduğunu söyledi. Peki anormal yağış miktarlarına göre öngörülerimiz yok mu? Küresel iklim değişikliklerine paralel olarak; şiddetli yağmurların olası miktarları, bölgelere göre rüzgâr yükünün nerelere kadar tırmanabileceği, nerelerde tsunami yaşanabileceği gibi konularda bilimsel çalışmalarımız yok mu? Değişen bu yüklere göre yapı tasarımında kullanılan yükleri de değiştirecek miyiz? Ne kadar? Ülke genelinde, dere yataklarında yapılaşmaya ilişkin kurallar yeterli mi? Sık sık sele maruz kalan İzmir, Bodrum, Antalya gibi sahil şehirlerimiz için alınan önlemler bilimsel olarak yeterli mi?
Sel doğal olay, ancak selin yarattığı hasar tekrar tekrar yaşanıyorsa bu doğal değil, bizlerin ihmal veya basiretsizliği olabilir. Dileriz bütün bu sorunlar sadece idari mekanizmaların gayretleriyle değil, üniversitelerin ve tüm ilgili tarafların da katkısıyla, ortak akılla, bir daha tekrarlanmayacak şekilde çözümlenir.
Özellik Arz Eden Binaların Tasarım Gözetimi ve Kontrolü Hizmetlerine Dair Yönetmelik
Yapı güvenliği için gerekli denetim çalışmaları gereksinimlerini, Türk Yapısal Çelik Derneği (TUCSA) tarafından Yüksek Fen Kurulu Başkanlığı için hazırlanan ve 24 Nisan 2007 tarihinde yayımlanan Yapı Çeliği İşleri Teknik Şartnamesi ile başlamış ve daha sonra 2014 yılından itibaren TUCSA Yangın Güvenliği Komitesi tarafından sürdürülmüştür. Bu konuda yetkin meslek tanımları ile ilgili çalışmalar Türkiye İMSAD ile koordineli olarak Mesleki Yeterlilik Kurumuna da bildirilmiştir.
Bu çalışmaların da gereksinimlerini büyük ölçüde karşılayan Özellik Arz Eden Binaların Tasarım Gözetim ve Kontrolü Hizmetlerine Dair Yönetmelik Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından hazırlanan ve 28 Eylül 2022 tarih 31967 sayılı Resmi Gazete’de
(https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2022/09/20220928-1.htm) yayımlanmıştır.
Avrupa Yeşil Mutabakatı (AYM). Doğa olaylarındaki birçok değişikliğin nedeni olduğunu bildiğimiz küresel ısınma ve iklim değişikliğinin temel nedenlerinden olan sera gazı salımının kontrol altına alınabilmesi için AB Komisyonu; 1973 yılında kabul ettiği Çevre Eylem Programı (Environmental Action Programme) ile başlattığı çalışmaların sonucu olarak, Avrupa’yı 2050 yılında ilk karbon nötr bir kıta haline getirmeyi hedef alan Avrupa Yeşil Mutabakatı (AYM) belgesini 11 Aralık 2019 tarihinde yayımlandı. Bu belge, Avrupa’da sera gazı [başlıcaları su buharı (H
2O), karbondioksit (CO
2), nitröz oksit (N
2O), metan (CH
4) ve ozon (O
3)] salımının 2030 yılına kadar 1990 yılına oranla %55 oranında azaltılmasını ve 2050 yılına kadar sera gazı salımının sıfırlanmasını hedef almaktadır. Hedeflenen bu tarihlerin öne çekilmesi yönündeki çalışmalar da devam ediyor.
Kyoto Protokolü’nün 2020 yılında sona erecek olması nedeniyle 2015 yılında yapılan ve Türkiye’nin de taraf olduğu Paris Anlaşması’na göre Türkiye 2021-2030 yılları arasında sera gazı emisyonunu %18 ilâ %21 arasında azaltmayı planlamaktadır.
3
Türkiye’nin de taraf olduğu bu konudaki çalışmalar muhtelif bakanlıklar tarafından sürdürülürken, T.C. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Metal Sanayi Daire Başkanlığı koordinasyonundaki, üyesi olduğumuz METAL-TEK Komitesi’nin 23 Mart 2021 tarihli toplantısında AYM (EU Green Deal) paralelinde yürütülmesi gereken çalışmalar görüşüldü. Bu kapsamda, “2030 Çelik Stratejisi” hazırlanması konusunda çalışmak üzere Türkiye Çelik Üreticileri Derneği (TÇÜD) ve TUCSA’nın da içinde olacağı bir Çelik Çalışma Grubu kurulmasına karar verildi.
TUCSA bu paralelde karbon salımının azaltılması için bir yandan çelik üretiminde, diğer taraftan çelik kullanımında gerekli önlemlerin alınması amacıyla bünyesinde “AYM Çalışma Grubu” oluşturuldu ve Türk Yapısal Çelik Derneği tarafından Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı himayesinde, Türkiye Çelik Üreticileri Derneği ile koordineli olarak 30 Eylül 2021 tarihinde İstanbul’da AYM Çalıştayı gerçekleştirildi.
Resmi Gazetenin 16 Temmuz 2021 tarih ve 31543 sayılı nüshasında yayımlanan Cumhurbaşkanlığı Genelgesi (2021/15) (https://ticaret.gov.tr/data/60f1200013b876eb28421b23/MUTABAKAT%20YEŞİL.pdf) uyarınca “Yeşil Mutabakat Eylem Planı” Ticaret Bakanlığı tarafından ilgili bakanlıklar ve kurumlarla koordineli olarak aynı tarihte hazırlanmış ve yayımlanmıştır (https://ticaret.gov.tr/haberler/yesil-mutabakat-eylem-plani-yayimlandi).
Eylem Planına uygun olarak;
• T.C. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Sanayi Genel Müdürlüğü tarafından “Çelik Sektörü İhtisas Çalışma Grubu”,
• T.C. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığına bağlı TÜBİTAK tarafından "Teknolojik Dönüşüm/ Gelişim İhtisas Çalışma Grubu" oluşturularak 6 pilot sektörde (Demir-Çelik, Alüminyum, Çimento, Plastikler, Kimyasallar ve Gübre), “Yeşil Büyüme Teknoloji Yol Haritası (TYH)" hazırlıklarının son aşamasına gelinmiştir.
Türk Yapısal Çelik Derneği her iki ihtisas çalışma grubuna da iştirak etmektedir. Çalışmalarda, CO2 salımını azaltmak için yeşil çelik üretimi çok önemli olmakla birlikte, çelik kullanımının da göz önünde bulundurulması gerektiği mükerrer olarak aşağıdaki açıklamalarla vurgulanmıştır.
“CO
2 salımının azaltılmasında en büyük pay çelik imalatıyla ilgilidir. Ancak çelik kullanımından kaynaklanan CO
2 salımını da yok saymamak gerekir. Örneğin;
1. Kalite, optimizasyon ve diğer özelliklerden yararlanarak çelik kullanımı %10 oranında azaltılırsa, CO
2 salımı da yaklaşık %10 azalabilir.
2. Çeliğin kullanım ömrü uzatılırsa (çeliğin formülasyonunda yapılacak iyileştirmelerle ve/veya korozyona karşı koruma ve sürtünmeden kaynaklanan erozyona karşı direnç arttırmak suretiyle) CO
2 salımını da yaklaşık aynı oranda azaltılabilir.
3. Kullanım ömrü sonunda hurdanın değerlendirilmesi konusuna öncelik verilebilirse ve sürdürülebilirlik kapsamında, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından geçen yıl yayımlanan “Binaların Yıkılması Hakkında Yönetmelik” içeriği; ISO 20887 (Sustainability in buildings and civil engineering works – Design for disassembly and adaptability – Principles, requirements and guidance) standardı göz önüne alınarak “Binaların Yıkılması ve Sökümü Hakkında Yönetmelik” şeklinde geliştirilirse CO
2 salımı azaltılabilir.”
Sınırda Karbon Düzenlemesi Mekanizması (SKDM). Avrupa Komisyonunun 14 Temmuz 2021’de Fit for 554 başlığı ile yayımladığı AB ekonomisi ve toplumunun iklim beklentilerine ulaşması için Komisyon önerileri kapsamında SKDM (Carbon Border Adjustment Mechanism – CBAM) esasları ve basın bülteni5 ile konu daha da önem ve öncelik kazandı. Hâlâ yeterince açık olmayan bu düzenlemeye göre, çelik ihracatçılarına, ürettiği çeliğin karbon salım miktarına göre SKDM sertifikasını satın alma zorunluluğu getirilmektedir. Alınacak sertifika sayısı, bir SKDM sertifikasının 1 ton karbondioksit eşdeğerinde olduğuna göre hesaplanacaktır6 . Ancak burada sertifika fiyatlarının borsa şeklinde haftalık olarak belirlenme işleminin SKDM tarafından hangi kriterlere göre yapılacağı, ihtiyaç halinde Avrupa’ya ithalatı engellemek üzere siyasi öngörülerle yükseltilip yükseltilemeyeceği konusunda henüz açıklık bulunmamaktadır. Ayrıca Avrupalı çelik üreticileri Avrupa’ya ihraç etmeyeceklerine göre, bu uygulama onları koruyacak mıdır?
SKDM sertifikası uygulamasından çelik yapı üreticileri önemli ölçüde etkilenecek. Karbon oranı düşük veya yeşil çelik ürettiği için SKDM sertifikası ödemeyen, karbon vergisi ödemeyen firmaların ürünleri, maliyetleri düşürmek için çelik yapı üreticileri ve otomotiv, gemi inşa, makina imalatçısı gibi diğer çelik kullanıcıları tarafından tercih edilecek. Bu düzenleme üreticileri yeşil veya az karbon salımı olan çelik üretmeye mecbur bırakacak. Burada tartışmaya açık olan kısım: Avrupa’da karbon salımını azaltmak mı, Türkiye gibi Avrupa’ya çelik ihraç eden firmaların ihracatına dolaylı sınırlama getirmek mi, yoksa her ikisi de mi?
Muhtemelen ikisi de olabilir. Bunun için konuyu iki bölümde ele almakta yarar var. Birincisi “2050’ye kadar Avrupa’nın karbon nötr olmasını sağlamaktır” ki dünyanın ve bizden sonraki nesillerin geleceği açısından bu yaşamsaldır. Bu yüzden, Türkiye de bu öneriye sahip çıkmış ve hazırlıklara başlamıştır.
İkinci konu ise “Türkiye gibi Avrupa’ya çelik ihraç eden firmaların ihracatına dolaylı sınırlama getirme” olasılığıdır. Bununla birlikte, Fit for 55 dokümanı şu ifadeyi kullanmaktadır: “Fit for 55 paketi, 2030 ve sonrasına adil, rekabetçi ve yeşil bir geçiş sağlama hedefine yönelik birbirine bağlı bir dizi tekliften oluşur”. İyi niyet ifade eden bu açıklamadan çok uygulanması önemlidir. Bu nedenle konunun derinlemesine irdelenmesi, boşlukların ve aleyhte olabilecek hususların saptanması ve görüşmeler yoluyla çözüm üretilmesi uygun bir yöntem olabilir.
Dipnotlar
1.
https://assets.grenfelltowerinquiry.org.uk/GTI%20-%20Phase%201%20report%20Executive%20Summary%20(Turkish).pdf
2.
https://ec.europa.eu/info/sites/default/files/european-green-deal-communication_en.pdf
3.
https://iklim.csb.gov.tr/paris-anlasmasi-i-98587
4.
https://eur-lex.europa.eu/legal-content/EN/TXT/?uri=CELEX:52021DC0550
5.
https://ec.europa.eu/commission/presscorner/detail/en/IP_21_3541
6. Fikir vermesi için bir ton çelik üretimi için 2,1 ton CO
2, geri dönüşüm sırasında ise 0,6 ton CO
2 salımına neden olduğu kabul edilebilir.