Türk Yapısal Çelik Derneği Yönetim Kurulu Başkanı H. Yener Gür'eş, Çelik Yapılar dergisinin 82. sayısında , 6 Şubat’ta merkez üssü Kahramanmaraş olan, biri 7.7 diğeri 7.6 büyüklüğündeki iki depremde ve sonrasında yaşananlardan ve ders alınması gerektiğine inandığı konulardan bahsetti.
“Aynı şeyi tekrar tekrar yapıp farklı sonuçlar beklemek deliliktir”
Albert Einstein, George Bernard Shaw, Max Nordau, George A. Kelly, Rita Mae Brown, John Larroquette, Jessie Potter ve Werner Erhard gibi isimlere de atfedilen, fakat kime ait olduğu kesin bilinmeyen bu sözler, üzerinde düşünmeye değer, anlamlı sözlerdir.
Önceki sayımızda paylaştığımız ”Deprem Manifestosu” ve geçen sayımızda yer alan “İstatistik Bilimini Yok Saymayalım, Ders Alalım” başlıklı yazılarımızın devamı niteliğinde yaşanan ama yeterince ders almadan unutulmaya başlanan, 6 Şubat’ta merkez üssü Kahramanmaraş olan, biri 7.7 diğeri 7.6 büyüklüğündeki iki depremde ve sonrasında yaşananlardan ve ders alınması gerektiğine inandığımız hususlardan söz edeceğiz.
Deprem bölgelerine yaptığımız ziyaretler kapsamında, Kahramanmaraş’ta çok değer verdiğim bir iş insanıyla konuşurken, istatistiklerden bahsetmiş ve “depremde yıkıcı özelliklerine karşın, yıkılan yapıların tamamının betonarme ve yığma yapı olduğu, çelik yapıların yıkılmadığı” anlatıldığı zaman Türkiye’de betonun da çok kaliteli olduğu ifade edilmişti. Bu konuda biz de aynı fikirdeyiz ancak kendisine dünyada inşaat teknolojisinin, şantiyede yapılan yapılarda insan inisiyatifinin çok olması nedeniyle şantiye dışında inşaat (off-site construction) teknolojisine evrildiği anlatılmıştı. “Yapıları her safhada daha iyi denetler kontrol edersek bundan sonra betonarme yapılar yıkılmaz.” tezine karşılık şu konunun altını çizmekte yarar görüyoruz.
KALİTE VE DENETİM BİR KÜLTÜRDÜR
Tabii ki doğru projelendirilen, doğru malzemeyle, doğru yapılan her yapı güvenlidir. Burada ifadenin dört kritik ögesine değinelim:
Doğru projelendirme; kullanılan yönetmeliklere ve standartlara uygun tasarım ve mühendisliği içermektedir. Türkiye’de bina deprem yönetmelikleri her büyük depremden sonra gözden geçirilmiş ve geliştirilmiştir. Sonuç olarak, ülkemizdeki standart ve yönetmeliklerin, daima gelişime açık olmak ve zemin yapı etkileşiminde görülen sorunlar giderilmek koşuluyla, bugün için herhangi bir sorunu yoktur. Projenin ehil mimar ve mühendisler tarafından yapılması şarttır. Tasarım ve mühendisliğin, ucuza getirmek için yetkin olmayan projecilere yaptırılması halinde iki sonuç doğabilir; birincisi sonuçta ekonomiklikten uzaklaşılabilir, ikincisi yapının yapısal güvenliği riske girebilir.
Doğru malzeme; mimari tasarım kapsamında, mühendislik gereksinimleri de göz önüne alınarak belirtilenecek kaliteli ve sertifikalı malzeme olarak tanımlanabilir. İnşaat sürecinde malzemede yapılacak değişiklik ancak proje müellifinin onayı ile yapılmalıdır.
İnşaatı doğru yapma konusu, proje onayı ve ruhsattan, imalata ve saha montajına, lojistikten şantiyede yapılan altyapı ve üst yapı inşaat işlerine kadar zincirin en fazla hata yapılan bölümüdür. Şantiyede inşaat işleri insan hatasına en fazla fırsat veren bölümdür. Gerçi inşaat sürecinin her aşaması denetlenmelidir ama bu safhaya özel dikkat yöneltilmelidir.
Denetim “Güvenli Yapı Zinciri” olarak da tanımlayabileceğimiz ve beş aşamada gruplandırabileceğimiz projelendirme (planlama, karar, tasarım, onay, ruhsat), malzeme, yapım (imalat, montaj ve inşaat işleri), işletme ve yaşam sonu safhalarının her birinde ilgili standartlara göre gerekli denetimlerin yapılması gerekir. Söz konusu denetimler yapılmak suretiyle; kalite güvencesi (quality assurance - QA)ve kalite kontrol (quality control - QC) sağlanmış olur.
Denetimin üç ögesi vardır: Kurallar, kendi kendini denetleyecek sistemin oluşturulması ve denetimden kaçmamayı sağlayacak etik değerler ve ahlaki alışkanlıklar. Kurallar deyince burada kastedilen yalnız kuralları belirlemek değil, uygulanabilir kurallar belirleyip uygulandığını kontrol edecek bir mekanizma oluşturmaktır. Örneğin ülkemizde bir yapı denetim sistemi kurulmuş ama deprem bölgesinde de görüldüğü gibi istenen sonucu vermemiştir. Deprem ve yangın güvenliği tasarım kontrollerinin uygulanması için yürütme yetkisi Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığında bulunan “Özellik Arz Eden Binaların Tasarın Gözetimi ve Kontrolü Hizmetlerine Dair Yönetmelik” 28 Eylül 2022’de Resmî Gazete’de yayımlanmıştır.
Söz konusu Yönetmelik; yangın güvenliği tasarımı gözetmenliği açısından “Yüksek tehlikeli kullanım alanı 30.000 m2’yi geçen binalar ile yapı yüksekliği 51.50 m’yi veya yapı inşaat alanı 50.000 m2’yi geçen konut harici tüm binalar” için 1/1/2024 tarihinde, “Yüksekliği 51.50 m’yi geçen konut amaçlı binalar” için 1/1/2025 tarihinde yürürlüğe girecek olup, diğer tüm hükümler için yayımı tarihinde (28/9/2022) yürürlüğe girmiştir. Yönetmelikte belirtilen ve akademisyenlere öncelik tanıyan gözetmen olabilme kriterleri muhtemelen uzman mühendisler için de gözden geçirilecek, yaşanan deprem deneyiminden alınan dersler paralelinde, fay hattına yakın bölgelerde yapılacak binalar ile afet sonrasında ekonomik yaşamın sürdürülebilirliği açısından küçük ve orta boy sanayi tesislerini kapsayacak şekilde yeniden değerlendirilecektir.
Kalite ve Öz Denetim Bir Kültür mü?
Bütün bu denetimler yapılabilseydi, Kahramanmaraş depreminde 50 ya da 100 binlerce insan ölür müydü? Tabii ki hayır. Söz konusu denetimlerin yapılması mümkün müydü? O da hayır. Peki neden?
Bunun nedenini, Japon Mimar Yoshinori Moriwaki’nin yanıtında arayalım. Moriwaki bir programda, yıkımın nedenlerinin zemin koşullarının yeterince dikkate alınmamasına, tasarım ve izinler ile uygulamanın uygun olmamasına değinmişti. “Japonya’da benzer bir hata olsa müeyyidesi nedir?” gibi bir soru sorulunca, Moriwaki hatırladığım kadarıyla biraz da şaşırmış olarak “Neden kurallara aykırı iş yapsınlar ki” tarzında bir yanıt verdi. Şaşırdı, çünkü Japonya’da meslek etiği ve genel ahlaki değerler buna müsaade etmezdi. 10 Şubat 2023’te, yani depremin 5. gününde Fox Haber “Deprem Felaketi Özel Yayını” kapsamında Didem Arslan Yılmaz’ın yönettiği canlı yayında Japon Mimar Yoshinori Moriwaki’yi misafir etti (https://youtu.be/uk3xiRTThbY). Moriwaki ondan sonra da birçok yayında ve seminerde deprem hakkındaki yorumlarını ve bilgilerini paylaştı.
Özetle 50 binin çok üzerinde belki de 100 binlerce insan, daha önce de değindiğimiz gibi, bir seri insan hatalarından dolayı betonarme ve yığma yapıların altında can verdiler. Bu olayı, kamuoyunu rahatlatmak için birkaç kişiyi cezalandırarak ya da yüzeysel nedenlere bağlayarak çözmeye kalkar, kök nedenlere inmezsek bundan sonra da depremlerde 10 binler veya 100 binler hatta İstanbul gibi bir mega kentte milyona varan can kayıpları ile karşılaşmamız mukadderdir. Kök nedenleri belki şu üç grupta toplamak mümkün olabilir:
1. Mevzuat (Kamunun yasa ve yönetmelikleri ile akademisyenler ve uzmanlardan oluşan kuruluşların oluşturduğu standartlar)
2. Personel yetkinliği (Eğitim yetersizliği)
3. Denetim ve öz disiplin (Etik ve ahlaki değer erozyonu)
Mevzuat konusunda bazı eksiklikler olmasına ve genelde üniversitelerin standartların geliştirilmesi konusuna yeterince zaman ayıramamasına rağmen kayda değer sorun olmadığı değerlendirilmektedir.
Personel yetkinliği ise daha geniş bir konu olup;
1. Her önüne gelenin müteahhit olmasını engelleyecek,
2. Üniversitelerdeki eğitim kalitesini artıracak,
3. Projelerin altına imza atacak mimar ve mühendislerin yetkinliklerini objektif kriterlere göre belirleyecek sistemlerin kurulmasına,
4. Üniversite ve sanayi arasındaki kopukluğu giderici önlemlerin alınmasına,
ihtiyaç olduğu değerlendirilmektedir. Bu konuya ilerideki sayılarımızda ayrıntılı olarak değinilecektir.
Bugün asıl değineceğimiz konu şu: dünyanın en gelişmiş mevzuatına ve yetkin personeline de sahip olsak; Osmanlı hanedanından beri gelen rüşvet alışkanlığını ortadan kaldırmadan, akraba veya dost kayırıcılığı engellemeden, hasis menfaatlere dayalı alışkanlıklar ortadan kaldırılmadan yapılarımızın güvenliğini garanti altına alamayız. Bazen “Yeterli denetim mekanizmaları kuralım, denetimi sistemleştirelim, hukuki önlemleri ve cezaları artıralım” gibi olumlu yaklaşımlara şahit oluyoruz. Ancak yeterli ahlak sistemi oluşmadan kurulacak bu gibi sistemlerin sonuç vermediğini 53 yıllık iş hayatımda defalarca gözlemledim. “İdare eder ağabey”, “Bugüne kadar hep böyle yaptık ve hiçbir sorun yaşamadık”, “Bu kurallar beni mağdur ediyor” gibi ifadeleri literatürümüzden çıkarmadan ilerlemek pek mümkün görünmüyor.
Değişim, gelişimin kaçınılmaz unsurudur. Bizim “değişmesi zorunludur” dediğimiz ahlak anlayışı bir toplumun kültürüdür. Toplum olarak kafa yapısının, ahlak anlayışının bugüne kadar denenen yöntemlerle değiştirilemediğini gördük. Toplumsal ve bireysel kültürün, bugünden yarına değişmesi mümkün mü? Tabii ki hayır. Eğer bugün başlanırsa, bir nesil sonra yani en az 20 yıl sonra değişeceğini kabul etmek gerekir. Burada kilit kelime “bugün başlanırsa”. Yani depremden yıkılmayacak yapılar yapabilmek için çok zor ve uzun vadeli bir şeyden, kültürel değişimden söz ediyoruz.
DEPREMDE YIKILMAYACAK YAPILAR YAPMAK ZORUNDAYIZ
Bunun için yaşanan depremleri iyi değerlendirmek ve onlardan ders almak zorunda olduğumuzu daha önce belirtmiştik. Doğru tedavinin ön koşulu doğru teşhistir. İTÜ ve diğer bazı üniversitelerin, odaların ve kamu kurumlarının hazırladıkları “Deprem Raporları” çok önemli. Tabii bunlar bir kereye özgü yayımlanmış kitaplar olarak raflarda kalmadıkları, üzerinde çalışıldığı, geliştirildiği ve eyleme dönüştürüldüğü sürece yarar sağlayacaklardır.
Burada, İTÜ tarafından Mart 2023’te yayımlanan “6 Şubat 2023 04.17 MW 7.8 Kahramanmaraş (Pazarcık, Türkoğlu), Hatay (Kırıkhan) ve 13.24 Mw 7.7 Kahramanmaraş (Elbistan / Nurhan-Çardak) Depremleri Nihai Raporu” Madde 4 (Geleceğe Dönük Çıkarımların Kent Planlama ve Hızlı Konut İhtiyacının Karşılanması İçin Kullanılabilecek İnşaat Tekniklerinin Değerlendirilmesi) kapsamında yer alan birkaç noktaya değineceğiz.
Taşıyıcı sistem özelliklerine göre ifade edilen “Yeniden inşa edilecek konutlarda, zemin koşulları vb. birçok farklı koşul dikkate alınarak tünel kalıp ile inşa edilen taşıyıcı sistemler, prefabrike betonarme konutlar ve modüler çelik sistemler birlikte değerlendirilmelidir.” değerlendirmesine şu hususların da ilave edilmesinde yarar olacağı değerlendirilmektedir:
1. Depremde binaların yıkılmalarında önemli payı olan sahada inşaat yerine daha güvenilir olan şantiye dışında inşaat (off-site construction) konsepti teşvik edilmelidir.
2. Deprem bölgesinde, özellikle birleşim yerlerinde ciddi sorunlar gözlemlenmiş olan ön dökümlü (precast) betonarme yapıların, söz konusu sorunlar giderildikten sonra kullanılması daha uygun olabilir. Burada prefabrik kelimesi özellikle kullanılmamıştır, çünkü genel olarak prefabrik yapı deyince ön dökümlü betonarme yapı sistemi akla gelmektedir, oysa tüm çelik yapılar prefabriktir yani fabrikada imal edilip sahada monte edilir. Ayrıca, ahşap yapılar da prefabrik olabilmektedir.
3. Çelik yapılar kapsamında bahsedilen modüler yapılar ile birlikte, aşağıda “Çelik Yapı Sistemleri” başlığı altında belirtilen diğer yapı türleri de belirtilmelidir.
Raporda, “Zemin kat ve normal katların her birinin 2 gün / kat hızla inşa edilebileceği tahmin edilmektedir. Örneğin, zemin kat ve 6 normal kat olmak üzere zemin kat seviyesinin üstünde toplam 7 katlı bir bloğun temel ve bodrum kat inşaat süreleri hariç olmak üzere yaklaşık 15 gün içerisinde inşa edilebileceği tahmin edilmektedir.” ifadesi kullanılmaktadır. Burada, hafriyat ve temel sürecinde imalatı tamamlanabilen çelik yapılar gibi fabrika ortamında yapılan yapıların sürat avantajından bahsedildiği değerlendirilmektedir.
Çelik Yapı Sistemleri
Ayrıca, “Yeniden inşa edilecek yapıların bir bölümünde çelik malzemenin sağladığı üstünlükleri kullanmanın çok akılcı olacağı düşünülmektedir. Kısa vadede planlanan az katlı müstakil ya da apartman türündeki konutlar için çelik sistemlerden yararlanılabilir.” ifadesindeki teknik değil idari mülahazalarla yapılan “az katlı” sınırlaması çeliğin avantajlarından yararlanmayı da kısıtlamakta, ekonomiklikten uzaklaşmaya neden olabilmektedir. Raporda bahsedilen çelik yapıları şu beş grupta ele alınmalıdır:
1. Çelik taşıyıcı sistemli yapılar. Bu sayımızda projesinden bahsedilen, örnek çelik okul olarak yapılan Tevfik Seno Arda Anadolu Lisesi gibi sadece taşıyıcı sistemi çelik olan, diğer yapı elemanları diğerlerinden farklı olmayan sistemlerdir. Bu sistem ile depreme karşı çeliğin süneklik (İng. ductility, Fr.ductilité), hafiflik (betonarme yapının yaklaşık 1/3 ilâ 1/2 oranında ağırlığa sahip) gibi özelliklerden yararlanılmaktadır.
2. Çelik-beton karma (kompozit) yapılar. Gerektiğinde taşıyıcı yapı elemanlarında çelik profiller ile beton birlikte kullanılarak betonun başınca karşı mukavemetinden yararlanılırken, çeliğin esnekliği kullanılarak daha narin kolon ve kirişler elde edilmektedir.
3. Modüler Çelik yapılar. Karayoluyla taşıma kolaylığı sağlamak üzere boyutlandırılan ve gerekli tüm inşaat unsurları (döşeme, bölme, doğrama, mekanik ve elektrik tesisatı, ıslak hacimler gibi) fabrika ortamında tamamlanan çelik modüllerden oluşan yapılardır. Raporda “Mimari bakımdan düzgün bir şekilde tasarlanmış modüler çelik sistemler deprem güvenliği ile birlikte işlevsellik ve estetik koşulları da sağlayacağından yeniden yapılaşmada (konutlar ve sosyal binalar) rahatlıkla tercih edilebilir. Modüler tasarım hızlı ve kaliteli üretimi de sağlayacaktır. Türkiye’de bulunan gerek hafif çelik gerekse yapısal çelik ürünlerinin üreticileri modüler yapım konusunda oldukça deneyimlidirler.” açıklaması yer almaktadır. Gerçekten de çelik modüller fabrika ortamında otomotiv sektöründe olduğu gibi süratle ve mükemmel bir kalite kontrol sistemiyle üretilebilmektedir. Sahada insan inisiyatifini ve insan hatalarını en az seviyeye indiren modüler çelik yapı sistemine ilgi ve talep, dünya ölçeğinde yüksek seviyededir ve süratle de artmaya devam etmektedir. Ülkemizde de bu konuda çalışmalar yapılmaktadır.
4. Hafif çelik yapılar. Bu soğuk şekil verilmiş çelik profillerden veya panellerden yapılan çelik yapılar, Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği 2018 kapsamına alınan esaslar dâhilinde yapılmaktadır. “Cold-formed steel profile” bir çeviri sonucu literatüre “Soğukta şekil verilmiş” olarak geçmiştir. Ancak, buradaki “Cold-formed” ortam sıcaklığını değil, “hot rolled = sıcak hadde” ifadesinde olduğu gibi proses türünü belirtmektedir. Dolayısıyla “Cold-forming = soğuk şekil verme” ekvator gibi sıcak ve Sibirya gibi soğuk ortamda da yapılabilir. Bu nedenle, Türk Yapısal Çelik Derneği on yıl kadar önce bu çeviri hatasının düzeltilmesini ilgili kamu makamları nezdinde istemeye başlamıştır. Sonradan yayımlanan bazı standartlarda / yayınlarda bu düzeltme yapılmaya başlanmıştır.
5. Çelik – hafif çelik karma yapılar. Hadde profiller ile soğuk şekil verilmiş çelik profillerin birlikte kullanıldığı yapılar ile ABD ve Kanada gibi ülkelerde 9 kata kadar (mid-rise) yapı çözümleri yapılmaktadır. Yanal yükler hadde profil çelik çerçevelere taşıtılırken, soğuk şekil verilmiş çelik profillerin düşey yüklerin taşınmasına katkısı hesaba katılmaktadır. Türk Yapısal Çelik Derneğinin 2011 yılındaki önerisi paralelinde Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği 2018 için “Hafif Çelik Yapılar” bölümü hazırlanırken bu konu Hafif Çelik Yapılar Hazırlık Komisyonu tarafından teklif edilmiş ancak henüz hafif çelik yapılara ilişkin esasların dahi yeterince sindirilemediği o aşamada bu teklif hayata geçirilememiştir.
Raporda, öncelikle ele alınmış olan az katlı veya tek katlı konutların yanında, çelik taşıyıcı sistemli ve / veya modüler çok katlı yapılar ile kamu yapıları, sanayi yapıları, ticari yapılar, sağlık yapıları, spor yapıları gibi yapıların da çelik taşıyıcı sistemli çelik yapıların da göz önünde bulundurulmasında yarar vardır.
Deprem Bölgelerinde Sanayi Yapıları Neden Çelik Taşıyıcılı Olmalı?
Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının görevlendirmesi sonucunda Türk Yapısal Çelik Derneği koordinasyonunda gerçekleştirilen çelik yapıların hasar tespit çalışmaları sırasında, çelik sanayi yapılarının deprem dayanımları yanında ekonomiye katkıları açısından da önemli bir tespitte bulunulmuştur. Betonarme ve ön germeli betonarme sanayi yapılarında bir kolonun çatlaması veya kırılması sonucu sanayi tesisi ağır hasarlı kabul edilmekte ve faaliyetleri durmaktadır. Oysa çelik yapılarda bir kolonun hasar alması çoğunlukla ağır hasar olarak değerlendirilmeyebileceği gibi, çelik yapı taşıyıcı elemanlarının değiştirilebilir ve / veya kolayca takviye edilebilir özelliğe sahip olması, ya da bir holde bahsedilen hasarın meydana gelmesi halinde çoğu kez binanın kalan kısımlarında faaliyete devam edilebilmektedir. Depremden sonra hayatın ve ekonominin canlandırılmasının ne kadar önemli olduğu son depremde bir kez daha görülmüştür. Bu özellikleri nedeniyle, deprem bölgelerindeki sanayi yapılarının ekonomik faaliyetin durmadan devam etmesine olanak sağlayan çelik taşıyıcı sistemli olması sağlanmalıdır.
BEKLENEN DEĞİŞİMLER
İTÜ’nün Deprem Raporu Madde 3 (Yapısal Hasarların Değerlendirilmesi) 3.14 bendinde “06 Şubat 2023 Kahramanmaraş Depremleri İle Oluşan Yapısal Hasarlar ve Nedenleri” kapsamında ‘Bölgede yaşanan yıkıcı şiddetli depremlerde oluşan yer ivmelerinin Doğu Anadolu Fay Hattı üzerinde beklenilen ve tasarımda kullanılan etkin yer ivmesi değerlerinin çok çok üzerinde olması’ önemli nedenlerden biri olarak belirtilmiştir. Benzer bir açıklama 2.6 bendinde (Kuvvetli Yer Hareketlerinin 50 Yılda Aşılma Olasılığı %2 olan Deprem Tasarım İvme Spektrumu ile Karşılaştırması) “Şubat 2023’te meydana gelen depremlerin en büyük yer ivme değerlerinin 1990’dan bugüne kadar meydana gelen başlıca depremlerin en büyük yer ivme değerlerinden önemli oranda büyük olduğu (Örneğin: 2023 Kahramanmaraş Depreminin en büyük yatay ve düşey yer ivme değerlerinin 1999 Kocaeli Depreminin en büyük yatay ve düşey yer ivme değerlerinden sırasıyla 3.5 ve 4.3 kat fazla olduğu) görülmektedir.” ifadesi yer almaktadır. Bunun sonucunda üniversitelerin; bu depremde yaşanan ivmenin deprem tasarımı mühendislik hesaplarında nasıl ele alınacağı, yönetmelik ekindeki teknik açıklamalar bölümünde ve standartlarda değişiklik ihtiyacı olup olmadığı konusunda çalışmalar yaptığına inanıyoruz.
Deprem bölgelerindeki sanayi yapılarının gerek deprem dayanımı gerek ülke ekonomisine olan etkisi nedeniyle çelik taşıyıcı sistemli olması konusunda bir çalışma yapılmasının gerekli olduğunu değerlendiriyoruz.
Yaşanan depremin ardından gerçekleştirilmekte olan yeniden yapılanma kapsamında, çelik yapıların yeterince kullanılmamasının nedenlerinin başında konunun müteahhitler ve karar vericiler tarafından yeterince bilinmemesi olduğu görülmektedir. Deprem dirençli yapılaşma konusunun, geçmiş depremin yaralarını sarma telaşı içinde değil, daha vizyoner bakış açısıyla bir devlet politikası haline getirilmesi şarttır. Bunu yaparken alışkanlıklardan ya da ön koşullanmışlıklardan arınmanın, yaşanan istatistikleri ve gerçekçi bilimsel verileri esas almanın kaçınılmaz zorunluluk olduğunu biliyoruz. Burada amaç şu malzeme veya bu malzeme, şu yöntem veya bu yöntemin kullanılması değil, depremden dolayı insanların ölmemesini sağlamak olmalıdır.
İyi bir planlama ile geçici konutların yapılacağı sürede kalıcı konutların sağlanabileceği önerimizi yıllar önce AFAD’a sunmuştuk. Türk Yapısal Çelik Derneği, arzu edildiği takdirde, bundan sonraki depremlere hazırlıklar kapsamında AFAD’a ve ilgili kamu kurumlarına ve yerel yönetimlere olanaklar ölçüsünde her türlü desteği vermeye hazırdır.
Artık biliyoruz ki Kahramanmaraş depremine yurt içi ve yurt dışından 90 ülkeden gelen kurtarma ekipleriyle ve modern ekipmanlarla yaklaşık 100 bin enkazın 10 bininde kurtarma operasyonu gerçekleştirilse, geri kalan enkazın %90’ına ulaşmak mümkün olamayacak ve oradaki ilk aşamada canlı kalan insanlar adeta kaderlerine terk edileceklerdir. Kurtarma organizasyonu mutlaka geliştirilmeye devam edilmeli, güçlendirilmeli ama depremdeki ölümleri engellemenin tek ve en önemli yolunun depremde yıkılmayacak yapılar yapmak olduğu daima göz önünde bulundurulmalı.
Birçok kurum ve kuruluşun deprem deneyimleri ve önerilerini içeren deprem raporları var ama çoğu birbirinden habersiz. Bizce yapılması gereken; kamu otoritesinin farklı kaynaklardan gelen bütün bu değerlendirmelerin bir araya gelmesini, tartışılmasını ve sonuç üretilmesi sağlayacak bir platform oluşturulmasını sağlamak olsa gerektir diye düşünüyoruz.