TR|EN
Güncel
E-Bülten Aboneliği
SteelPro 2023
Tevfik Seno Arda Lisesi
Yayınlar > Çelik Yapı Sohbetleri

10.08.2010

Can ELGİZ: “Korkmak ya da korkmamak”


Her dergi sayısında çelik binalar yapmış mimarlarla ropörtaj yaptık ama bu kez başka bir şey deneyelim istedik ve çelik üzerine çalışmamış, ama betonarme teknolojisi ile İstanbul Maslak’ta çok sayıda yüksek katlı bina gerçekleştirmiş, Türkiye’nin önemli bir mimarı Can Elgiz ile söyleşi gerçekleştirdik. Elgiz’in sözlerinde almak isteyen herkese özel bir mesaj var gibi geldi bize…
1993 yılından bu yana İstanbul Maslak’ta bir çok yüksek katlı bina gerçekleştirdiniz. Şu anda da bu binalardan birinin 32. katındaki ofisinizde görüşüyoruz sizinle. Türk Yapısal Çelik Derneği olarak bizler çeliğin avantajlarının özellikle bu tür yüksek yapılarda daha belirgin hale geldiğini savunuyoruz. Ama sizin yaptığınız binaların hepsi betonarme, neden çeliği düşünmediniz?
Can Elgiz: Çelik tabii siz konunun içindesiniz daha iyi biliyorsunuz, çok üstün bir malzeme olmakla beraber birtakım nedenlerden dolayı yüksek katlı yapılarda gücünü kaybetti. Yüksek binalarda tercih ölçüsü biraz azaldı. Bu biraz da betonarme teknolojisinin gelişmesiyle oldu. Daha plastik beton yapılabilmesi, daha yükseklere basma tekniğinin gelişmesiyle yüksek binalarda çeliğin hakimiyetini tırtıkladı beton. Benim izlediğim kadarıyla durum bu. Ama çelik tabii yangına korunma bakımından zayıf. Çelik sistem olarak biz bunu çok analiz ettik. Çelik maliyet olarak düşük betonarmeye göre. Betonarmenin içinde zaten çelik yapıda kullanacağınız kadar çelik kullanıyorsunuz hemen hemen. Betonarmenin içindeki kesit kadar çelikle çözülebilir binalar ama yangına koruma maliyeti çok yüksek geliyor çelikte.

Yani siz bu yapılar çelik olabilir mi diye bir çalışma yaptınız işin başında, öyle mi?
Can Elgiz: Bir kaç binada yaptık bunu. Hatta o zaman sizin derneğiniz yoktu galiba, bir çelik kuruluşu ile çelik çözüm üretildi ve maliyet kıyaslamaları yapıldı Çelik maliyeti çok daha avantajlı çıktı. Fakat o dönemlerde çelikte çok fazla detay çözümleri yoktu, bir de yangına koruma sistemleri çok gelişmiş değildi Türkiye’de. O yüzden de betonarme olarak devam edildi. Yoksa işin başında çelik olabilir mi diye araştırdık elbette. Zaman açısından da avantajlı çıktığını hatırlıyorum çeliğin. Zaten Amerika’da da yüksek katlı yapılarda haftada birkaç kat çıkıldığını görüyoruz çelikle ama Türkiye’de en büyük handikap, çeliğin kendisi ile beraber olması gereken malzemelerin yeterli zamanda yetişmemesi ya da belki de gereken yoğunluğa ulaşamaması oldu. Zamanında çelik imalatı yapanlar yeterli olamadıkları için, çelik yapsa daha kolay olacağını bilmediğinden yahut bilse de arasını ne ile dolduracağını kestiremediğinden geri kalındı bu alanda.

Yaptığınız bu analizlerde çeliğin sizin yapı türünüze uygun, üstün-belirgin avantajları olduğu ortaya çıkmıştır herhalde. Daha çok kullanım alanı yaratması gibi ya da bu yapılar çok katlı ticari ofis yapıları ve çeliğin sürekli değişime açık bir malzeme olması önemli, yapının hızla bitip hizmete açılması, yatırımın parasını çıkartır hale gelmesi önemli.. Bunlar neden göz ardı edilmek durumunda kalındı acaba?
Can Elgiz: Çeliğin avantajları tabii ki biliniyor. Normalde çok sayıda tekrar eden katı olan yapılarda, yüksek bina demiyorum çünkü bu binalar Türkiye’de yüksek diye geçiyor, aslında dünyada 50-55 katın üzerine yüksek deniliyor ama tabii bunlar Türkiye’de yüksek bina sınıfına giriyor, 1992’lerde biz ilk binamızı yapmaya başladığımız zaman strüktür analizi de yaptık. Yapı Endüstri Merkezi’nde bir gün süren bir sempozyum gibi oldu bu Bu çalışmada kesitlerdeki inceliğin çelikte çok büyük avantaj olduğunu gördük ama 1992’lerde çeliğin bu avantajlarını yangın koruma sistemleri ile bağdaştıramadığımızdan dolayı pek üstüne gidemedik. Bugün için bile hâlâ çok fazla bilgimiz yok bu konuda. Çelik yapıda bugünkü şartlarla kaça korunur hale getiriyoruz yapıyı, bilemiyorum. Yapıyı giydirdiğimiz zaman betonarme ile mukayeseli fiyat nasıl oluyor bilemiyorum. Çeliği çıplak yapmak son derece uygun ve ekonomik ama sonrası Türkiye’de hâlâ meçhul. Yani mesela bugün çelik yapıyı yaptınız, strüktürü teslim ettiniz, şöyle bir firma var mıdır size şu kadar yangına dayanım kazandıracak hale getirecek, o çok önemli. Bu ihtiyaç sanayi yapılarında yok, sanayi yapılarında asma tavan koyuyorsunuz, asma tavanın içinde kalıyor çelikler ve herhalde hallediyor ama kolon-kiriş döşeme sistemli binalarda nasıl oluyor yangın korunumu onu tam bilmiyorum, sonrası nasıl oluyor bilemiyoruz.

Aslında bunun yanıtı kısa, özetle yangın mühendisliğinin yapılması lazım...
Can Elgiz: O tabii, ama strüktür ne olursan olsun yapılması gereken şey bu.
Evet, her tür binada olduğu gibi çelik binalarda da yangın mühendisliği gerekiyor. Diğer yandan bu alana yönelik çok güvenli malzemeler üretilmeye başlandı ve yaygınlaştı. Projenize baştan sona iyi bir mühendislik sağlıyorsanız çeliğin ısıdan etkilenmesi sorun olmuyor, gerekli malzeme-bilgi-birikim ve deneyim var artık Türkiye’de.
Can Elgiz: Türkiye’deki inşaat sektörü çok yakın bir zamana kadar bu kadar olağanüstü malzemelerden çok uzaktı. Eternet döneminden daha yeni kurtuldu bu ülke. Çelik yapılarda da anladığımız kadarıyla bir hayli ilerleme kaydedilmiş.

Bu dönemde yine aynı tür çok katlı ticari ofis yapısı işi gelse önünüze gelse ve çelikle yapmak isteseniz neler geçer aklınızdan, hangi yerlerde sorun yaşayacağınızı öngörürsünüz?
Can Elgiz: Şimdi aslında çeliğin yangına karsı korunmasında epey bir ilerleme olduğu görülüyor. Biz yıllardır Balkarlarla, İrfan Balioğlu ile çalışıyoruz. Önümüzde de bir bina var zaten. Belki ona sorsak çeliği belki daha avantajlı görecek, ama ben inşaat mühendisi değilim tabii, binanın statiğini çıkartamam, çelik için gözüm kapalı hesap yapamam, onunla oturup konuşmak lazım. İrfan Bey gibi bir statikçiyle karar vermek lazım çelikten korkmalı mı, korkmamalı mı diye...

Bu sözünüz bizim çelik yapılarda mimar-mühendis uyumunun önemli olduğu söylemimizi de destekledi aslında. Biz dernek olarak açtığımız çelik yapı öğrenci proje yarışmasında bile mimar ve inşaat mühendisliği öğrencilerinden oluşan ekibin katılmasını şart koşuyoruz. Mimar-mühendis uyumu çelik yapıda çok çok önem taşıyor. Yoksa aksi takdirde herkes topu bir diğerine atıyor. Mühendisler mimarları detay çözemiyor diye eleştiriyor, mimarlar da mühendisleri projeyi değiştirmekle...
Detay sorunu yok aslında, standardı var artık. Projeye iyi baktığınız zaman çözülmeyecek bir şey yok. Gerçi yine de özellikle deprem konusunda uygun olmayan çalışmalar oldu Türkiye’de, yüksek yapılarda yanlış yapılanlar oldu, bina bitmeden takviye yapanlar oldu. Bizim Balkar ile çalışmamız çok büyük avantaj. Mesela bizim bu binalarımız deprem konusunda çok büyük bir titizlikle hazırlandı. Bizim 1992 yılında yaptığımız İrfan Bey’in projesinde yer alan değerler, 1999 Depreminden sonra yönetmeliklere girdi mesela. Bizim binalarımızın raporları vardır, deprem konusunda.

Deprem önemli bir konu ve biz dernek olarak bu konuda hassas davranıyoruz. Projesi, uygulaması iyi olan her yapının depreme dayanımlı olduğunu belirtiyoruz öncelikle.
Çelik daha avantajlı ama depremde kırılmayan bir malzeme bir kere.

Elbette ama hassasız yine de, olması gerektiği gibi yapılmazsa çeliğin de depremde sorunsuz olmayacağını vurguluyoruz. Çeliğin depremler karşısındaki avantajlarının ortaya çıkması için iyi bir proje ve uygulama gerektirdiğinin altını çiziyoruz.
Can Elgiz: O elbette önemli tabii, Kobe depremindeki gibi sonuçları unutmamak gerekir.

Bunların olmaması için çelik kültürünün yerleşmesi gerekiyor, buna çalışıyoruz. Özellikle Kobe Depreminde kaynaklı yapılardaki problemi aktarıyor ve birleşimlerin bulonlu yapılmasını, kaynaklı üretim yapılacaksa da şantiyede değil, fabrika ortamında kontrollü kaynağın yapılmasını ifade ediyoruz. Aslında her konuda yine dönüp dolaşıp “eğitim şart” demek gerekiyor galiba. Buradan devam edersek siz bildiğimiz kadarıyla İTÜ Mimarlık Fakültesi’nde eğitim aldınız ve bir dönem de burada öğretmenlik de yaptınız.
Can Elgiz: Evet, doğru. Sonrasında büyük bir iki iş aldıktan sonra ayrıldım.

Bizim gözlemlediğimiz kadarıyla Türkiye’deki mimarlık eğitiminde çeliğe pek yer verilmiyor. Çoğunlukla seçmeli ders olarak yer alıyor, ders sayısı çok yetersiz ve dolayısıyla mimarlık fakültelerinden mezun olan genç mimarlarımız çeliğe çok uzaklar. Ne düşünüyorsunuz bu konuda?
Can Elgiz: Bizde çelik dersini Tevfik Seno Arda yapardı, Niyazi Duman da çelik dersi vermişti, statik bilgimiz fena değildi. Ahşap ve çelik yapılar diye ders alırdık. Yakın zamanda durumu bilmiyorum. Ama biz epey bir çelik uğraşmıştık. Bulon hesapları, kesme-biçmeler, epey bir statik dersi almıştık yani.

Zaman ayırmanız, samimiyetle görüşlerinizi bizlerle paylaşmanız dolayısıyla size çok teşekkür ederiz. Son olarak sizden Türkiye’deki yapısal çelik sektörünü değerlendirmenizi istesek neler söylersiniz?
Benim için çok zor bir soru, çünkü öyle bir inceleme yapmadım. Ama en azından çelik yapmaya teşebbüs edenler artıyor diyebilirim. Az katlı binalarda epeyce girdi hayata çelik bildiğim kadarıyla. Fakat çok katlı binalarda henüz ben pek rastlamadım. Çeliğin kendi dışındaki üretim alanlarının ona yetişememesi gibi bir durumdan kaynaklanıyor olabilir bu durum. Yangın koruma sistemlerinin geç devreye girmesi olabilir. Ancak maliyetlerde daha avantajlı çıkacağını tahmin edebiliyorum. Zaman boyutunu, maliyeti artısı ya da eksisi ile düşünmeli. Bize öğrencilik yıllarımızda zamanın dördüncü boyut olduğu öğretilmişti. Her iş zamanında yapılabildiği zaman ekonomik olabilmektedir. Zamanı düzenleyemezseniz o iş artık ne yaparsanız yapın karlı olmaktan da çıkar, doğru olmaktan da çıkar. Çelikte zamanı iyi düşünmek gerekir.
Benim de çeliği denemek için önce bir takım çalışmalar yapmam lazım. İrfan Balioğlu ile oturup bir analiz yapmak gerekir. Bu analiz tabii çıplak bir analiz olacak. Sonra malzeme ve işçilik bazında bir analiz olmalı. Ardından bu analizin bir de korunmuş-giydirilmiş halini yapmak lazım. Daha sonra da işin finansman ve erken kullanılabilirlik kısmını duşünmemiz gerekir. Yani yapının finansmanının çizelgesi değişiyor çelik düşününce, betonarmeye göre. Tabii yapının erken oluşturulup ödemelerin erken başlaması da düşünmek gerek. Erken geri dönüş, paranın geri dönüşü çok önemli bir şey. Teknik tarafı çözüp finans tarafının bu tekniğe eklenmesi gerekir. Orada datalar değişiyor. Araştırma yapmamız lazım.

Yapısal Çelik Sektörü Türkiye’de kaydettiği gelişmeler bakmaya, araştırmaya değer noktalara geldi. Sizler de yapacağınız çalışmalar sonucunda bunu rahatlıkla göreceksinizdir. Türkiye’deki teknoloji ile Çimtaş 55 katlı Moskova bina yaptı, şimdi bir yenisini yapmaya hazırlanıyor. Bizler dernek olarak sizlere her türlü desteği vermeye hazırız. Her şey için teşekkürler.


YORUMLAR
SİZ DE YORUM YAZIN
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Siz de yorumunuzu ekleyerek sitemizin içeriğinin zenginleşmesine katkıda bulunabilirsiniz.
© 2014 - Türk Yapısal Çelik Derneği