11.08.2010
Cengiz BEKTAŞ: “Çelik çözümdür, ama...”
Sizinle birçok nedenden dolayı röportaj yapmayı istedik. Öncelikle Mimarlık camiasında "usta" lakabıyla anılan bir isimsiniz. Bir yandan sektördesiniz, diğer yandan da akademisyensiniz. Uzun yıllara dayanan tecrübeleriniz ve birikiminizle Yapısal çelik Sektörü'ne bakışınızı merak ediyoruz…
Bundan 40 yıl önce Almanya'dan Türkiye'ye geldiğimde yapı sektöründe modern mimari alüminyum ile yapılırdı, prekast beton elemanlarla birlikte. Alüminyum dışarıdan getirilirdi, sonra burada alüminyum üretimi başladı, ben de kullandım. Ama Almanya'da şununla öğünürler, şu pencerenin profili bu, 1958'deki bu, 60'daki bu, 70,80'deki bu diye, gittikçe küçülür. Zaten ahşap büyüklüğünde alüminyum yaparsan ne alamı var, ahşapla yaparım o zaman. Yani alüminyum malzeme olarak daha hafif bir şey, daha derli toplu bir şey vermesi lazım, bir de yalıtılmış bir şey vermesi lazım. Yoksa neden alüminyum yapayım. Bizde ben hâlâ alüminyum firmasından çözüm isteyeyim bana ahşap kadar ağır bir çözüm yollarlar. Mesela Balıkesir Burhaniye'de bir yapı yapıyorum, ben sistem detayını veriyorum, buna yakın profiliniz varsa, evet diyorum. Yoksa benim profilim şu ben bununla çözerim lafını istemiyorum kardeşim. Bakın bu bizim yaptığımız çelik bir yapı. Bu bir müze Afradisias'da, şimdi burada yapının altında Bizans duvarları var, kazıklar çaktım ve yapıyı tümüye kaldırdım, yapı yere oturmuyor. O zaman bir anlamda çelik yapmak zorundayım. Ama bir yangında bu yapı yıkılır. Çelikte yangını korozyonu iyi düşünmeniz gerekir. Depremde Bağdat Caddesi'nde binalara girdik demir kalmamıştı, betonarme binalarda. Benim bu müze yapısında İtalya'dan boya getirttim, yangına dayanım için, yapı bir kış geçirdi, baktım birkaç yerde kabarmalar var, şimdi yeniden yaptırıyorum onları. Ben titiz adamım, güvenemiyorum ben, o yüzden de çeliğe cesaret edemiyorum. Mesela Almanya'da iki tür çelik vardır biri paslanmaz, diğeri paslanır ama o pas kalır orada, o pas artık koruyucudur.
Siz çelik yapıları riskli buluyorsunuz…
Siz bulmuyor musunuz? Bunu açıklıkla söylemek gerekir. Mesela bana soruyorlar Mersin'deki gökdeleni neden çelikle yapmadın diye, nasıl yaparım? Çeliği yeteri kadar güvenli olmadan yapmak ciddi bir insanlık suçudur diye düşünüyorum. Bu sözlerim şimdi sizin beklemediğiniz bir şeydir herhalde.
Yok, hayır sizin çelikle ilgili kaygılarınız zaten Türk Yapısal Çelik Derneği'nin de uyardığı noktalar. Çeliğin avantajlarının yanında yangın ve korozyon gibi dezavantajlarını elbette bizler de ortaya koyuyoruz. Ancak günümüzde geliştirilen teknolojilerle bu sorunların üstesinden gelinebiliyor.
Yani bu malzemeler Türkiye'de var diyorsunuz. Bakın biz yapı yapmayı bilmiyoruz. Bizim eski önemli yapılarımızın mimarları ermenidir. Biz Mimar Sinan'ı neden çok önemseriz çünkü o çıktı ve bizim mimarlarımız da böyle şeyler yapabilirmiş diye düşünüldü. Onu ispatladığı için çok benimsendi. Biz hâlâ daha harçtan çalmayı marifet zannediyoruz. Kimse kiremit ya da tuğlanın nasıl örüldüğünü kontrol ediyor mu? Deprem ülkesiyiz ama çok ağır ağır binalar yapıyoruz. Hafifletmenin iki yolu var ahşap ya da çelik. Diğer yandan diyelim yüksek katlı bir iş yeri yaptınız, bir avukat bürosu çıktı oradan, başka bir firma geldi, değişiklik yapmak istiyor, ne yapacaksınız, oraya tuğla mı çıkartacaksınız? Bunun en iyi yolu elbette hafif konstrüksiyonlardır. San Fransizkoya gittiğinizde kendinizi İstanbul'da zannedesiniz, hakikaten bizim inşaat sistemimizi kullanıyorlar.
Benzer midir?
Benzer değil, aynısını almışlar hem de tam bilemiyorlar. Ben oraya gittiğimde bir ev yapılıyordu, Amerikalı mimar yanlış yapıyordu birtakım şeyleri anlattım ona, şöyle şöyle diye, yani oturma odası kuzeye bakmaz. Ama ben bunu nasıl değiştireceğim dedi, bu konstrüksiyonda çok kolay gerçekten, değiştirdik bir şekilde, o zaman siz devam edin dedi yok hayır dedim ama tümüyle bizim detaylarımız, penceresinden, duvar, merdiven detaylarına kadar. Osmanlıdaki ahşap detayları. Biz onu bıraktık, yangın korkusuyla bıraktık. Ahşabın yerine çelik kullanabilirdik. Ama yangına gerçekten iyi önlem alabilirsen. Yoksa ahşap yapmak ya da çelik yapmak pek fark etmez. En önemli sorun yangın. Ama batıda çeliğin bu dezavantajları aşıldı. Peki siz ne yapıyorsunuz? Siz zannediyorsunuz ki ben eleştirmek için böyle konuşuyorum, ben kendime yol bulabilmek için söylüyorum, çözüm arıyorum ben. Bu sorunların Türkiye'de de aşılabildiğine inansam, çelik yapmayı çok isterim.
Türk Yapısal Çelik Derneği bünyesinde Yangın ile ilgili bir çalışma komitesi var. Derneğimiz Avrupa Yapısal Çelik Birliği'nin de üyesi, orada yapılan yangınla ilgili çalışmaları da buraya yansıtıyorlar. Teknik olarak benim yanıt vermem mümkün değil elbette, bu yazıyı okuyan yetkililer zaten sizinle iletişim kurup son gelişmeleri anlatmaya çalışacaklardır. Ama artık Yangın Mühendisliği diye bir kavram üzerinden hareket etmenin daha doğru olduğu düşünülüyor. Çeliğin ısından etkilenmesini önleyecek mimari tasarımlara gidilmesi öneriliyor. Diğer yandan da çeliğin ısıdan etkilenmesini önleyici koruyucu malzemeler geliştirilmiş durumda. Yangın Mühendisliği bu işin daha ekonomik olarak çözülmesini de getiriyor.
Ben ekonomik olayı ayrı bakıyorum. Bununla bunu karşılaştırırsınız bakarsınız. Ama önemli olan benim çelik yapmam için sonucunu verecek olan güven. Benim babam Denizli'de sinema yaptı çelikten, İstanbul'dan geldiler, bir anda yıkıldı yangından. Bir başka arkadaşım Samsun'da bir kule yaptı, çöktü, çünkü adamlar doğru düzgün kaynak yapmıyorlar ki? Benim bu müze projemde her şey blonludur. Ayrıca hiçbir şey saklı değil ortadadır. Mesela kaynağa güvenemiyorum.
Bizim Dernek Başkanımız da aynen sizin dikkat çektiğiniz gibi tüm konuşmasında çeliğin de düzgün yapılmaz ise çökebileceğini özellikle vurgular.
Bakın çok akıllı bir dernek başkanınız var demek ki…
Başkanımız adına teşekkür ederim ama söylemek istediğim biz tutucu bir şekilde çeliği öne çıkartmıyoruz. Proje çeliği gerektiriyorsa çelik yapın diyoruz, aynen sizin müze yapınızda olduğu gibi. Diğer malzemelerden yapılan yapıların da düzgün yapılırsa sorunsuz olacağını açıklıyoruz. Yapılanların denetlenmesi gerektiğini vurguluyoruz. İşin ehli kişiler tarafından yapılmasını öneriyoruz. Ben sizin sözlerinizi sadece çelik için değil, tüm yapı sektöründeki sorunlar için söylediğinizi anlıyorum.
Elbette, söylüyorum her zaman biz yapı yapmayı bilmiyoruz. Ama ben sizin kapınıza geleceğim yalvaracağım, ne olur bir çözüm bulun diye. Ben çeliği kullanmak istiyorum çünkü. Kimse benim kadar çelik konusunda düşünmüş olmasın. Ayrıca bunu da özellikle söylemek isterim, ben durmadan araştırmaya çalışan bir adamım, görüyorsunuz çalışma odamı, masamı, ama çelikte kimse yardımcı olamıyor bana. Bana garanti verecekler ama. Yıkıldıktan sonra ama sen bana garanti vermiştin diyemem ki. Ben biraz da gözden akıllı olduğum için göstererek, yangından koruyacağız diye göstermesi lazım.
Derneğin de bir yangın test laboratuarı açma girişimi var gündemde…
Evet, bunu yapın mutlaka. Bakın benim memleketim Denizli deprem bölgesi. Ben depremlerle büyüdüm. Bizler depremlerde evlerimizden kaçmayız. Çıtır çıtır eder ama beni korur o evler. Evden kaçarsam damdan kiremit düşmesi ihtimali var sokakta. Bu daha tehlikeli bir durum.
Evler taş mı?
Hayır ahşap karkas. 5'in üzerinde bir depremse 6'ya yaklaşan karyolanın altına gireriz. Ola ki bir şeyler düşmesin diye. O kadar ilginç bir şeydir ki biz yapı yapmayı bilmiyoruz dediğim zaman ezbere söylemiyorum. O evlerde duvar var tavan var, tavanı duvardan 5 cm açıkta bitirmiş ve yukarıdaki strüktüre asmış, deprem geldiğinde tavan sallanıyor ama yıkılmıyor. Denizli'deki Kurşunlu Evleri mesela binlerce yıldır deneye deneye bu sonuçlara gelmiş.
1976'da Denizli'de deprem oldu ben üç gün hiç uyumadan bütün yapılara koşturdum inşaat mühendisi arkadaşımla beraber, çaprazlar var yapılarda, biz eskiden onlara "Şeytanın Çaprazları" derdik, ama yapı sapasağlam duruyor, korkmayın, sıvayın girin dedik. Ama bir başkasına bakıyorsun, sakın ha girmeyin diyorsunuz.
Çok sorunlu-problemli konulardan başladık, ben biraz da sizin sanatçı kimliğinizle çeliğe bakışınızı öğrenmek istiyorum…
Çeliği ben bir çözüm olarak görüyorum aslında, daha küçük kesitte daha çok yük taşıyabilecek ama en önemlisi esnekliği sağlayabilecek bir malzeme. Betonarme yapı bu esnekliği sağlayamaz. Çelik benim aradığım bir malzeme çünkü çelik ashapla aynı niteliklere sahip, hem basmaya hem çekmeye çalışıyor, hem de esnek. Yani çelik bir ileri adımdır inşaatta. Zaman kazanımı çok önemli ben betonarme bir kirişi döktüğüm zaman eğer kuralına göre yapıyorsam kuralın aörebekleyeceğim. Çelikte getirim malzeme bulonunu sıkarım bitti.
Yapmak istiyorum ama çözümünü bulamıyorum, birgün yaparım diye düşünüyorum. Yapamadığım için üzgünüm. Betonarme yapmak istemiyorum. Ben çelik yaptığımda çok da iyi yapacağımı biliyorum ama ne zaman, çelikçiler bana yardım ettikleri zaman.
Diğer yandan siz bir akademisyensiniz, Türkiye'de mimarlık ve mühendislik eğitiminde ağırlık betonarme yapılarda, bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Yok evet, ama yalnız bunlar da değil, eğer konudan ayrılmamış olarak kabul ederseniz, bir konuya değinmek istiyorum. Bugün Türkiye insanının yaklaşık yarısı toprak binalarda oturuyor, kerpiç yapılarda, ben kerpiçin ne olduğunu biliyorum. İstanbul'da da kerpiç yapı da yaptım ama bugün Türkiye'nin 80 tane mimarlık fakültesi var hiçbirinde kerpiç de öğretilmez. Kimin için mimar yetiştiriyorsunuz? Kime yardım edecekler? Almanya'ya gidip orada mı mimarlık yapacaklar? Hepsi öyle düşünüyor zaten, ah bir şu mimar gibi olsam diyorlar, bu bahsettikleri isimlerin çoğu da bir rezalet. Ama bu öyle bir reklam dünyası ki Zaha Hadid'in ağzından bir kere kendi memleketine yönelik sözcük çıkmaz.. Bunlar moda terzileri, bir süre için bilmem ne derler. Benim bütün mimar çocuklarım oraya koşmaya çalışıyor. Türkiye'nin mimarlık sorunlarını kim çözecek? Öncelikle bu bakışı sorgulamak lazım. Ben bu yaşımda hala daha araştırıyorum. Neyi araştırıyorum, en çabuk yapılacak inşaat sistemini araştırıyorum. Bunda kesin kez çelik çözüm yoldurur diyorum. Almanya'yı araştırıyorum, onlar neden yamıyorlar diye düşünüyorum, çünkü onlarda konutları belli yükseklikten fazla yapmıyorlar. Bakıyorum gökdelen konut, Amerika'da ya da Sidney'de var, başka yerlerde de vardır tabii ama ben buraları biliyorum. Ama akıl almaz bir şey, yani 26'ncı katta ev düşünülebilecek bir şey değil. Bakın ben penceremden bakıyorum, ağacın yapraklarını görüyorum, bu başka türlü bir yaşama biçimi.
Bu durumu ifade ettikten sonra işin eğitim kısmına geri dönersek, mimarlık eğitiminde en azından son projede mimar, mühendis, elektrik, mekanik birlikte çalışmalıdır diye önerdim ben ama olmadı. Çünkü bizim mimarlarımız takım çalışmasını bilmiyorlar. Yani bu o kadar önemli bir olay ki, birlikte çalışmak zorunda olduğu insanları seçmeyi bile bilmiyorlar. Statik mühendisini ne zaman çağıracağını da bilmiyor. Oturuyor projeyi çiziyor ondan sonra statik mühendisi geliyor şuralara kolon isterim diyor. Halbuki ona beraberce karar verecekler. Söyledim biz yıllardır projelerde denemeler yaparız diye, bu sistemde iyi sonuç alamıyorsak bir başka sistem deneriz. Mal sahibini neden aldatacağız. Bunu çalıştım ben bir daha değiştiremem olmaz, bu bir ihanet. Yapı bir bütün her birim birbirini dinleyecek. Yapı mükemmel ama şehircilik olarak yanlışsa ne yapayım ben onu? Münih'te bir yapı var, yol dönüyor önünden ve bakmışlar çok kaza oluyor, benim şehircilik profesörüme geldiler, çözüm üretti, o binaya bir ekleme yaptı ve sorun çözüldü, sürücüler oraya gelince, orada bir şey var diyerek yavaşladılar çünkü. İşte şehircilik bu, bizde sanılıyor ki şehri planlıyorlar. Yani şehircilik olmadan mimarlık nasıl olur? Mimarlık boyutu olmadan şehircilik nasıl olur?
Sizin mimar-mühendis ilişkiniz nasıldır?
30 yıldır hemen hemen aynı statik ofisi ile çalıştım. Ben Ankara'dan İstanbul'la taşındım o da taşındı buraya geldi. Biz her proje için her aşamada birkaç deneme yaparız onunla birlikte, en ekonomik, en verimli hangisi olacak diye deneriz. Şimdi benim kuşağımdaki statikçiler el hesabı yaparlar, ayrıca bilgisayar teknolojisine de güvenmiyorlar. Bilgisayar teknolojisini kullandığınızda siz % 30 daha fazla malzeme harcarsınız. Güvenli yapmaya çalışır o programlar, çünkü o programı Van'daki de İstanbul'daki de kullanacak. Bizim deprem yönetmeliklerimiz de aynı yanlışlığın içindedir. Benim deprem yönetmeliğini hazırlayan arkadaşım diyor ki, ben seni biliyorum titiz adamsın, betonu dökerken başında duracaksın, ama diğerleri bunu yapmıyor, ben seni düşünemem diyor ama diğer adama göre hazırlanıyor. Ama bu genel kurallara ben de uymak zorundayım, boşuna zaman yitiriyorum, boşuna para yitiriyorum.