Bir önceki dergi sayımızın mimar röportajını en üst jenerasyondan, Doğan Tekeli ile gerçekleştirmiştik. Bu sayıda ise genç bir mimar Cem Sorguç ile çelik yapılar üzerine sohbet ettik ve jenerasyon farkıyla görüşler ne derece değişiyor izlemeye çalıştık. CM Mimarlık ofisiyle mimarlık çalışmalarını sürdüren Cem Sorguç’un yayıncılığı da yakın bir isim olması, Açık Radyo programcılığı ve efsanevi Roll Dergisi ekibinden olması, söyleşimize boyut kattı…
<b>Gerçekleştirdiğiniz projelere baktığımızda, çoğunun bir bölümünde çeliğe yer verildiğini görüyoruz. Binaları çelik köprü ile birbirine bağlıyorsunuz, konut bloğunun spor salonu kısmını çelikle gerçekleştiriyorsunuz, hep bir ufak ufak çeliğe yönelme var. Nasıl oldu bunlar, ihtiyaçtan mı yoksa sizin çeliğe doğru bir meyil etmenizden mi kaynaklandı?</b>
<b>Cem SORGUÇ:</b> Genelde aslında çelik yapıları seviyorum. Ama bizim projelerimiz daha çok "kompozit yapı" dediğimiz türde oldu. Betonarme ve çeliğin biraradalığını da çok seviyorum. Betonarmenin elvermediği yerlerde, teknolojisinin yetmediği noktalarda çelik devreye giriyor ve iyi bir entegrasyonla bence yapıyı daha iyi bir hale getiriyor. Strüktürel kolaylık sağlıyor. Hem strüktürel, hem de yapısal olarak daha da hafifletiyor diyebilirim. Ama güçlüğü var tabii, çelik yapı yapmak zor, kompozit yapı yapmak da çok zor. Aslında bizim çok alışık olduğumuz bir şey değil, yıllardır yapılıyor ama bunların üzerinde detay geliştirme ve bu detayları ilerletmekle ilgili ciddi bir ürkekliğimiz var aslında. Zafiyetimiz yok ama bir ürkekliğimiz, bir bilmemezliğimiz, tanımamazlığımız var.
Bir kısmı gereklilikten doğdu bu çelik dokunan binalarımızın. Ibteh’te biz üçe parçaladık kütleyi. Bundan sonra o kütlenin artikülasyonlarına ihtiyacımız vardı. Bu artikülasyonu betonarme ile konvansiyonel teknoloji ile ortaya çıkarmak güç. Orada 17 metre çelik köprü yaptık biz. şimdi bunu betonarme il e yapmanız mümkün değil. Acayip kesitler, yükler çıkar ve hiç bir zaman o kadar zarif olmaz. Orada çelik konstrüksiyonu biraz anlamıyorsunuz. İki farklı noktayı birbirine bağlıyor ve sirkülasyon etkisi de yaratıyor. Arazi de meyilli idi ve dolayısıyla öyle bir arazide o köprülerin iyi duracağını düşündüm. Orada biz bir 17 metre, bir 13-14 metre, bir de daha dar, çift katlı çelik köprü yaptık. Bu yapının giriş ünitesi de çelik olarak yapıldı. Bu hem ihtiyaçtı, hem de biraz tasarımla ilgiliydi. Bir böcek gibi dursun istedik toprağın üzerinde, bu etkiyi verebilecek malzeme de çelikti. Doğrama ile birleşmeniz, etek kıvırmanız, ince detaylarınız hakikaten güçtü, fakat ciddi bir kolaylığı da vardı kendi içerisinde.
Diğer projemiz IKSV Salon’da iş bize geldiğinde zaten güçlendirme yapılmıştı. Biz yapısal olarak bir şey yapmadık. Çelik konstrüksiyon orada daha çok kutu profil, köşebentler, daha iç mekan tasarımına dönüktür. Bina bize geldiğinde güçlendirilmişti, çelik konstrüksiyonu yapılmıştı ama giydirilmişti. Biz salonu soyduk, bunun altındaki çeliği kırdırıp baktığım zaman "Bu niye kapandı" dedim. Çeliğe karşı da benim bir düşkünlüğüm olduğu için, kaynakları, ekleri, her şeyi görünsün istedim. Kapanacak şekilde yapılmıştı, biraz müdahale ettik buna. Ama tabii strüktürel olarak bizim projemiz, bizim kurgumuz değil, biz orada sadece asma katın çeliklerini soyduk. Buradaki çelikler binanın taşıyıcısıdır, oradaki çelik etkisi görünsün istedik.
Murathan Mungan evinde de bir mecburiyet var idi, bir hızımız vardı. Dolayısıyla çeliği hız kazandırdığı için de seviyorum. Orası vinçle çalışılabilecek bir yer değildi. İnsan kuvvetiyle taşındı bütün profiller, parçalar. Hafif çelik olarak yaptık ve orada da çeliği yine görmek istedim, tamamıyla kapatmak istemedim. Orada bağlanan kısım çatının taşıyıcısı ve bütün kat taşıyıcı kirişleri. Eski bir yapı vardı elimizde, bu bina olduğu gibi indirildi aşağıya zemine kadar, hatta bodruma kadar. Kuvvetlendirme yaptık sonra betonarme bir çanağın üzerine biz çelik konstrüksiyon geçtik. Burada da çeliğe ihtiyacımız vardı, çünkü tasarımda istediğimiz gibi evin içinde hiç kolon görmemiş olduk. Bütünüyle yanaklara taşıyıcıları kurdum, onun üzerine de çatıyı kurduk ve dolayısıyla evde, ortada herhangi bir taşıyıcı eleman yok.
<b>Bu kadar betonarme-çelik kullanımın ardından sanki sizden taşıyıcısı da çelik olan güzel bir çelik yapı göreceğiz hissine kapılıyor insan...</b>
<b>Cem SORGUÇ:</b> Evet geliyor. Belediyeden onayı geldi bir ay içinde başlıyor proje. Beyoğlu Cihangir’de bir apartman projesi bu. Oraların malum kentsel dokusu bir takım şeylere el vermiyor ve biz orada bütünüyle çelik konstrüksiyon bir apartman yapıyoruz. Çelik konstrüksiyon bir apartman yapmak Türkiye’de güç bir şeydir. Çok yüksek değil, 15, 50 lik bir yüksekliği var, zaten bölge de öyle. Burada kompozit yapmayı düşünmedik bile. Daha önceki projelerimizde şuraları çelikle yapalım, rahat geçelim gibi düşündüğümüzde bunun maliyeti ile ilgili bir takım sıkıntı vardı, fakat burada şansımıza bizi anlayan bir işverenle karşı karşıya geldik ve binanın çelikle çok daha hızlı ve daha pratik olabileceğini gösterdik. Çok sevdiğim bir çelik mühendisi ile çalışıyoruz. Çok iyi anlıyoruz ve tamamlıyoruz birbirimizi. Dolayısıyla onunla çok hızlı bir şekilde de projelendirdik. Yine çelik konstrüksiyon yapıyı hissedecek şekilde tasarlandı. Hemen de başlayacak, 7-8 ay sonra da biter diye düşünüyorum.
<b>Bu ikna etme sürecinde nedir problem olan kısımlar?</b>
<b>Cem SORGUÇ:</b> Bana gelen işlerde benim en çok mücadele ettiğim şey şu: işte pahalı olur ve bunu kim yapacak. Bir de çelikte bir dolu detay var. Ben aslında bu duruma şöyle bakıyorum: şu anda bu çelik olabilir ya da bilmediğimiz herhangi bir malzeme olabilir, bu tamamıyla bir detay kafası ile ilgili. Yani siz bir yere suyun girmemesini bir takım detayları ezberleyerek çözemezsiniz. O suyun nasıl davrandığını ve o suyu nasıl gönderdiğinizi biraz tahlil ederek, biraz tecrübe ederek, çizerek, yaparak anlayabilirsiniz. Bir takım şablon detaylar var, muhtelif kitaplar, rehberler var, ama hepsinde aynı şekilde davranmayabiliyor. Dolayısıyla çelik de iş biraz anlamaya dönük. Nasıl betonarmenin toprakla buluşması veya kapının, doğramanın iç- dış birlikteliğindeki noktasal detayı gibi bence çeliğin de etüt edilerek ve zamanla o etüdün de tecrübeye dönüşerek, daha bilerek hareket edildiği bir alan olacak. Bana zor gelmiyor çelikte detayı çözmek. Ama tabii güç biraz, en büyük güçlüğü de sızmaları tabii, çok daha zarif olduğu için, ısı köprüsü teşkil etmesi nedeniyle ama bu da bence bir detaydır çözülür. Biz binaları korumaya çalışıyoruz, çelikte çıplak bıraktığınız zaman en büyük sıkıntı burada oluyor. Çelikte ısı köprülerini engellemek büyük sorun ama biraz alıştıkça yapılabilecek bir detay, hatta alışınca da kolay diyebiliyorsunuz.
<b>Maliyetle ilgili hangi argümanlarla savunuyorsunuz projenizi? </b>
<b>Cem SORGUÇ:</b> Yakın zamanda İstanbul dışında bir projemizde ben çelik önerdim. Miks yüz dediğimiz bir yapı. Amorf bir üst yapı var ve zaten o bölümü çelik yapılmak zorunda. Ben bütünüyle çelik olsun istedim. Hem daha hızlı gidecek diye direttim. Ama tabii bu karar sadece oradaki işverenlerden değil, müteahhit grup var, statik, elektrik grubu falan var ama herkesin genelde kararı, çelik olunca % 40 daha pahalıya mal olur, hatta % 60’a kadar çıkabilir diye bir düşünce var. Herhalde Türklerin kafası tek nokta üzerinden mukayeseye çalışıyor. Hani betonarmenin birim fiyatı budur, çeliğin de birim fiyatı budur, bunun üzerinden mukayese ediliyor. Halbuki ben bu değerlendirmeye zaman ölçeğini de koyuyorum. Mesela Cihangir’deki apartmanda ben bunu ortaya koydum, siz bu yapıyı betonarme yapmaya çalışırsanız, inşaatın süresi, kiralama süreniz sıkıntılı olursa diye tüm noktaları ifade ettim. Bunun içine zamanı koyacaksınız, iş gücünü koyacaksınız dediğimizde makul karar aldılar. Ama genelde çelik % 40-50 pahalıdır denir. Evet olabilir, o kadar olmaya da bilir ama bu tek etken değildir. Malzemeyi sadece malzeme ile mukayese ettiğinizde yanlış oluyor. Tek bir üründen bahsetmiyoruz, bir inşaattan bahsediyoruz, bu elma diğerinden daha pahalı gibi bir şey değil bu. Dolayısıyla bu işte tüm etkenler mühim. Ben de bunu söylemeye çalışıyorum.
<b>Biraz Türkiye’deki çelik yapıları değerlendirmenizi istesek, hangi yapıları beğeniyorsunuz, neleri eleştiriyorsunuz? Mesela az önce çeliği açıkta görmeyi seviyorum dediniz, başka nasıl olsun istersiniz?</b>
<b>Cem SORGUÇ:</b> Çelik bir malzeme aslında, beton gibi. Ben brüt yapıları seviyorum. Yapması güç, muhafaza etmesi de güç. Artık gelişti tabii ama önemli. Dolayısıyla teknolojisini hissettiren yapıları sevdiğim için çelik yapıların da biraz kendini göstermesini seviyorum. Örneğin Kat otoparkı bence çok iyi bir binaydı ama maalesef yıktılar. Çok üzülmüştüm, çok güzel bir yapıydı. Yakın zamanda Tuncer Çakmaklı’nın Bursa Hal yapısını beğendim. Vakko Sanat binası güzel mesela...
<b>Türkiye’de çelik yapıların çok ağır olduğu görüşüne katılıyor musunuz?</b>
<b>Cem SORGUÇ:</b> Biraz öyle gelir aslında bana da. Belki daha zarif kullanımları düşünülebilir. Bu tamamıyla tasarım ve de buradaki teknolojinin biraz yol almasıyla ilgili. Daha fazla yapıldıkça bunlar da daha incelecek ve zarifleşecek bence. Hani çamurla oynadıkça yumuşar misali bence biraz böyle bir şey olması lazım. Hakikaten tasarımlar da onu istiyor. Dışarıdaki binalara baktığımızda daha zarif.
Gerçi geçen ay Foster’in New York’daki çaprazlı kulesini gördüm, etkileyici ama yerinde o kadar da değil, o da mesela hantal gözüküyor. Ama bütün taşıyıcıyı dışarıya koyduğu için güzel tabii. Biz çeliği strüktürel olarak içerden kuruyoruz. Bu değişti. Yani hani Foster’in binası tamamen çeperle taşınıyor. Barselona’da geçen baharda bitirdikleri bir yapı var, Forum’un orada, hafif çapraz ama çok daha zarif. O da tamamen çeperden taşıyor. Çelik konstrüksiyon, içerden atkılarla döşemeler taşınıyor, içerde herhangi bir taşıyıcı yok. Çeperde taşıyor, içerde herhangi bir taşıyıcı yok, yani gelinen nokta orası. Çok daha gotik bir etkisi var. Bizdeki çelik kolon-kiriş sisteminden başka bir sistem bu. Bu işte malzemeyle çok oynadıkları için olan bir şey. Bizde ne kadar az çelik mühendisi varsa onlarda da muhtemelen o kadar az betonarme mühendisi var.
<b>Çelik yapılardaki son trendlere de değinmiş olduk böylece. Peki buradan hareketle ne önerirsiniz, Türkiye’de çelik yapıların gelişmesi için neler yapılması gerekiyor sizce?</b>
<b>Cem SORGUÇ:</b> Bence sizin bütün bunları dile getiriyor olmanız ve yayınlıyor olmanız çok mühim. İnsanların bu ülkede çelik yapılıyor olduğunu bilmeleri önemli, çünkü yakın zamana kadar, benim öğrencilik yıllarımda bile çelik yapı parmakla gösterilecek kadar azdı. Yapılanları duyurmanız, projeleri yayınlamanız önemli.
Bence imalatı biraz iteklemek lazım. Mesela Türkiye’de neden çelik yapı ağır yapılıyor, bence bu iyi bir makale konusu. Noktasal konulara eğilmek daha etkili olabilir. Detay tartışmakta fayda var. Zor kısmı ne, yapı kesiti, cephe kesti bununla ilgili bir şeyler vermek önünü açar. Batıda böyle, üzerinden yirmi yıl geçmiş bina hala böyle gibi, spesifik tartışmalar yapmak gerekli diye düşünüyorum.
Bir takım şeylerin üzerinde daha çok konuşmamız gerekiyor. Daha fazla çalışmamız gerekiyor. Betonarme daha alışık olduğumuz bir şey olduğu için onda daha rahatız. Çelikte davranışına daha az alışık olduğumuz için biraz daha fazla üzerinde konuşmamız gerekiyor ama sonuçta strüktür strüktürdür, sadece malzeme bağlantıları ve davranışı değişiyor, yapılamayacak bir iş değil.