Türk Yapısal Çelik Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Nesrin YARDIMCI: “HAYATTAKİ EN BÜYÜK ŞANSIM, AİLEM VE DERNEK”
Yapısal Çelik Sektörünün Türkiye’deki tek kuruluşu Türk Yapısal Çelik Derneği’nin 2001 yılından beri Yönetim Kurulu Başkanısınız. Sektörün dünyadaki en üst kuruluşu Avrupa Yapısal Çelik Birliği’nin de 2009-2010 yılı Dönem Başkanı seçildiniz. Böylece hem yurtiçinde, hem de yurtdışında Yapısal Çelik Sektörü’nün yıldızı oldunuz. Öncelikle sizi gönülden kutluyoruz. Bu bir başarı öyküsü. Bu serüven nasıl başladı, bu sektöre nasıl girdiniz, neler yaptınız, biraz anlatır mısınız?
Nesrin YARDIMCI: Aslında çelik sektörü tabii ki hâlâ da ülkemizde çok gelişmiş değil. Benim öğrencilik yıllarımda iyice çok az sayıda çelik yapıya rastlanıyordu. O zamanlar İTÜ İnşaat Fakültesi 5 yıllıktı. “Yüksek Mühendis” olarak mezun oluyorduk. Son yılda diploma çalışmamızı hazırlıyorduk ve bir dal seçiyorduk kendimize. Ben o zaman rahmetli hocam Prof. Dr. Gündoğdu Özgen ile hangi dalda çalışmamı yapayım diye konuşurken bana “İstikbâl çelikte” dedi. Ya çeliğe ya da zemine girmemi söyledi. Zaten dördüncü sınıfta çelik dersini alırken çelik derslerini ve ekibini seviyordum. Başta Fahrettin Hoca, Prof. Fahrettin Ardan olmak üzere Prof. Dr. Yalman Odabaşı, Prof. Dr. Hilmi Deren vardı, güzel bir ekipti. Bir de benden bir sınıf büyük bir kız arkadaşım vardı: Evren, o zamanlar sınıflarda çok az sayıda kız öğrenci bulunuyordu, bizim sınıfta iki kişi vardı, Evrenler şanslıydı, 5 kız öğrenci vardı ve Evren benim iyi arkadaşımdı, o çelik yapılarda bitirme çalışmasını yapıyordu, belki onda da biraz etkilendim ve çelik yapılarda bitirme projemi yaptım. Bu dönem çelikle ilk tanışmalarımdı.
Dönemi düşünürsek, Türkiye’de çelik yapılar adına çok fazla bir örnek yok, bilgisayar desteği yok, programlar yok...
Nesrin YARDIMCI: Evet, yoktu fazla bir şey. İzmit civarında Mannessman fabrikasına götürmüşlerdi bizi. Bir iki tane daha vardı ama fazla da bir şey yoktu çelik adına. Benim projem bir endüstri yapısıydı, hesapları, çizimleri yapıyorduk, bilgisayar da olmadığı için elle yapıyorduk. Bana kalsa daha da iyi elle yapmak, daha iyi öğreniyorsunuz. Ama bu hesap zorluklarından dolayı bitirme ödevini ya da diploma çalışmasını çelik olarak almak isteyen azdı. Çizim ağırlıklı olduğu için daha fazla zaman, emek istiyordu. Onun için de az sayıda öğrenci çeliği seçiyordu. Ben hocalarımı sevdiğim için bu alana yönelmiştim ama sonra uzun süre ben de çelikle ilgilenmedim. Önce Profilo Holding’te çalıştım. Daha sonra Devlet Su İşleri dönemim oldu, buralarda çelikle ilgili bir çalışmam olmadı. 1972 yılının başında İTÜ’ye geldim ve o zaman tekrardan çelikle ilgilenmeye başladım.
O zaman İTÜ’de Çelik Yapılar Kürsü’sü var mıydı?
Nesrin YARDIMCI: Evet vardı.
Türkiye’deki ilk Çelik Kürsüsü herhalde...
Nesrin YARDIMCI:Evet, aslında İTÜ’de çok eski yıllardan beri çelik yapılarla ilgili kürsü var. Bir sürü üniversitede aynı ağırlıkta değildi çelik, hâlâ da değil ama o zamanlar “Kürsü” idi çelik, şu anda “Birim”, “Yapı Ana Bilim Dalı”nın altında bir Birim. İstanbul Teknik Üniversitesi’nde her zaman çelik yapılar kuvvetli oldu. Ben de 1972’de Çelik Yapılar Kürsüsü’ne girdim. Prof. Fahrettin Ardan Hoca vardı kürsünün başında. 1973’de Maçka’ya geçtim. İTÜ Taşkışla’daydı, İnşaat Fakültesi Maçka’da idi. Buranın kadrosu genişlemeye daha uygundu ve orada Tevfik Seno Arda vardı. Tevfik Seno Arda, Gülay Altay ve ben, üçümüz Çelik Yapılar Grubu’nda çalışmaya başladık.
Bu dönemde sektöre yönelik ilk yerli kaynaklar, kitaplar yayınlamaya başlıyorsunuz sanıyorum?
Nesrin YARDIMCI: Tevfik Seno Arda ile birlikte kitap çalışmalarının yanı sıra deneysel çalışmalar yaptık. Yine Arda’nın girişimiyle 1989 yılında ilk kez bireysel olarak Avrupa Yapısal Çelik Birliği-ECCS’e üye olduk.
Tek tek kişiler olarak mı?
Nesrin YARDIMCI: Evet, çünkü ECCS’in o zamanki statüsü öyleydi. Kişisel üyelikler vardı, bizler de kişisel üye olduk. 1992 yılında aynen bizim derneğimizde de olduğu gibi ECCS’in tüzüğü degişti ve üye olarak kişileri değil dernekleri üye yapmak istediler. O zaman Yapısal Çelik Derneği kuruldu ve bizler de derneğin ilk üyeleri olduk. O tarihten sonra kurum ve kuruluşlar derneğe üye olmaya başladı ama ilk başta bizler bireysel üye idik.
Bu süreç içinde sektörde ne gibi değişiklikler oldu, nasıl gözlemliyorsunuz?
Nesrin YARDIMCI: Sektörde belirgin bir şekilde artış gözlenmesi 1999 depremleri sonrasında oldu. Öğrencilerde bile bitirme ödevini çelik alanların sayısı artmaya başladı. Bu ivme yıllar içinde de artarak devam etti. Bir artış var ama bunda dünyadaki globalleşmenin de etkisi var. Bir kez çelik yapıların önemi daha fazla anlaşılır olmaya başladı, çeliğin özellikleri tanınmaya başladı. Sektördeki gelişmeler üniversitelere de yansıdı. Gerçi hâlâ daha beklenen seviyelerde değil ama ben ilerde artacağını umuyorum. “Geleceğin Teknolojisi” diye ben bu alanı 1965’de seçtim ama hâlâ 2009’da “Geleceğin Teknolojisi” demeye devam ediyoruz. Bu gelişmeyi ben görür müyüm bilemiyorum, çocuklarım görür mü endişeliyim ama belki torunlarım görür.
Evet umudu kesmemek lazım. Biz sizin umudunuzu hiç yitirmeden, çevrenizdekileri de yüreklendirerek bir dinamizm yarattığınızı biliyoruz. Bunun en somut örneği de Yapısal Çelik Derneği’nin sizin başkanı olduğunuz dönem içindeki gözle görülür gelişmesi. 2001 yılında dernek yönetimine seçildiğinizde neler yapmak istediniz? Derneğin yolu size göre neresi olmalıydı? Nereye doğru götürmek istediniz? Bu süreç nasıl ilerledi?
Nesrin YARDIMCI: Ben aslında derneği bir yere götürmek istemedim. 20001 yılında “Başkan” seçildiğimde bir ekip çalışması ile ivme kazanacağını, ilerleyeceğini düşündüğüm için, aynı zamanda sadece amatör bir ekip değil, profesyonel bir kadrosunun gerektiğine de inandığım için, bu doğrultuda hazırlıklar yapmaya önem verdim. Grup çalışmasıyla hareket etmeye hazırlandık. İlk başta Tanıtım ve Halkla İlişkiler kadrosuna profesyonel bir çalışma arkadaşı aldık. Bu bir ilk adımdı. Sonra komite ve kurullar kurduk. Bu şekilde kolloktif çalışmalarla, daha iyi sonuçlar alacağımızı ortaya çıkardık. Kuruluşların kurumsal bir kimliği olmasının önemini bildiğim için, hep bu yönde ilerledim. Bu çerçevede etkinlikler, aktiviteler yapılması gerektiğini düşündüm. Aslında bunlarda başarılı olduğumuzu da zannediyorum, çünkü en azından sektörü tanıtmak, üyelerin aralarındaki iletişimi sağlamak ya da bilgilendirmek amacıyla yaptığımız etkinlikler zaman içinde gelenekselleşti. Meselâ bunlardan Yapısal Çelik Günleri ciddi bir etkinlik. Ben diğer Avrupa derneklerinin etkinliklerini de yakından takip ediyorum, bizim gerçekleştirdiklerimiz onlardan aşağı kalır olmadığı gibi bazıları da onlara da örnek oluyor. Zaman zaman yurtdışında dernekte yaptığımız çalışmaların sunumlarını yapıyorum, bizi kutluyorlar ve beğenilerini belirtiyorlar. Daha da önemlisi kimi çalışmalarımızı bizden örnek alıyorlar. Örneğin öğrencilere yönelik düzenlediğimiz Çelik Yapı Tasarımı Öğrenci Yarışmaları. Bu yarışmayı bizden örnek alarak düzenlediler ama hatta tam olarak da gerçekleştiremediler, çünkü bizim yarışmamızda çok etkili bir özellik var, mimarlık ve inşaat mühendisliğindeki öğrenciler birlikte, ortaklaşa çalışıyorlar. Bu benim kişisel olarak geliştirdiğim bir fikir. Ders verdiğim mimarlık öğrencilerime de özellikle aktarıyorum. Bu özellik Avrupa’daki yarışmalarda yok. Oralardaki öğrenci projelerini de görüyorum, bizimkiler aslında çok daha düzgün tasarımlar. Hem öğrenciler ortak çalışma ortamı buluyorlar hem de ortaya çıkan projeler daha yere basan projeler oluyor. Bu güzel bir etkinlik. Aynı zamanda öğrencilere yönelik yaptığımız tüm etkinlikler ileriye yönelik iyi bir adımdır diye düşünüyorum. Çelik yapıları sevdireceksek önce öğrencilerden başlayacağız, sonra mimarlar, sonra da inşaat mühendisleri olacak diye düşünüyorum. Dolayısıyla dernek bünyesinde öğrencilere yönelik etkinliklerimize özen gösteriyoruz. Öğrenci gezilerini aksatmadan yapıyoruz, öğrencilerimizi alıp çelik fabrikalarına ya da çelik yapı şantiyelerine götürüyoruz. Yapısal Çelik Günlerinde öğrencilere yer veriyoruz, davet ediyoruz. Yarışmaları söyledik zaten, oldukça önemli, Çelik Yapılar Öğrenci Kulübü, ÇELYÖK’ü kurduk. 27 farklı üniversiteden 380’in üzerinde öğrenci bu kulüpte çalışmalar yapıyor. En azından kendi aralarında iletişimi sağlıyor. Öğrencileri iyi bir doğrultuda geliştirdiğimize inanıyorum. Kulüp de kendi çalışmalarını yapıyor. İki yıldır Çelik Yapılar Öğrenci Fotoğraf Yarışması düzenliyorlar, şantiye gezileri gerçekleştiriyorlar. Diğer taraftan yayın açısından da önemli çalışmalar yapıyoruz. Çıkardığımız Çelik Yapılar Dergileri sadece sektörde değil farklı çevrelerden de beğeni topluyor. Süreklilik kazandı, aksatmadan çıkartıyoruz. Yayın Kurulu’muz son derece titiz çalışarak bunları çıkartıyor ve dağıtımımızla da büyük kitlelere ulaşmaya başladı.
Bunun haricinde yine geleneksel olarak yaptığımız etkinlikler arasında seminerler çok önemli. Türkiye’de gidip çeliği tanıtmadığımız bölge çok az kaldı. Doğu’da birkaç şehir ve Karadeniz’de birkaç ilimiz hariç ülkenin çoğu ilinde çelik yapılar seminerleri gerçekleştirdik. Bu seminerlerin bir kısmı tanıtım, bir bölümü de eğitim amaçlı gerçekleştiriliyor. Ben ayrıca inşaat mühendisleri ve mimarlar odalarının meslek içi eğitim seminerine de katılıyorum. Bunu mutlaka yapmam gerektiğine inanıyorum. Çelik yapılar da bu seminerlerin içinde ciddi bir yer buldu. Daha önce çelik yapılar pek bu seminer programlarında görünmezdi ama biraz da taleple çelik yapı seminerleri istenir hale geldi ve ben de bu seminerlere katılmayı önemsiyorum. Tanıtım ve eğitim açısından oldukça yararlı oluyor. Bazı bölgelere gittiğimizde eğitime girmeden tanıtımın gerekli olduğunu görüyorum, çelik yapıların özelliklerinden başlıyorum. Kendi adıma ve dernek adına bu çabayı sürdürüyorum.
Sizin akademisyen yapınız aslında Türk Yapısal Çelik Derneği’nin tüm çalışmalarına da yansıyor, dernek çalışmalarında da etkin oluyor...
Nesrin YARDIMCI: Tanıtım seminerlerinde özellikle bir şeye dikkat ediyorum, dernek olarak biz evet çelik yapıların yaygınlaşmasını amaç olarak edindik ama doğru kullanımı da amaçlarımız arasında görüyoruz, tüzüğümüze de bunu ekledik. Çelik yapıların sadece yaygınlaşması değil doğru tasarlanıp inşa edilmesi de önemli diye vurguluyoruz. Yoksa çelik yapılar da diğer yapı türleri gibi sorun yaratabilirler. Bu nedenle özellikle deprem konusunda, çelik yapılar depreme dayanıklıdır lafını bizler pek sevmiyoruz. Ben sevmediğim gibi dernekteki arkadaşlarımız da bu görüşü benimsiyorlar. Çünkü her türlü yapı depreme uygun tasarımı yapıldığı sürece depremde sorun yaşamaz ama çelik yapıların bazı avantajları vardır, dolayısıyla bu avantajlarını kullanmak lazım. Çelik yapı depremde yıkılmaz denemez çünkü çelik yapıyı da uygun tasarlayıp, imalatını gerçekleştirmezseniz çelik yapı da depremde yıkılabilir. Biz dernek olarak hiçbir söylemimizde ticari bakmayız olaylara. Bunda bir miktar benim akademisyen kimliğimin de etkisi var. Çünkü ben Yapı Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesiyim, çelik benim özel seçimin, bunun yaygınlaşması için çaba sarf ediyorum ama bunun doğru bir şekilde olması lazım. Her zamanki söylemim; doğru malzemeyi, doğru yerde kullanmak ve tasarımını doğru gerçekleştirmek. Ancak o zaman sağlıklı bir yapı elde edebilirsiniz. Doğru seçim ki, bu malzemeye dayanıyor, sonra doğru tasarım ve doğru inşaat. Uygununu seçmek önemli, proje hangi malzemeyi gerektiriyorsa onu seçmek gerek. Ama bu arada çeliğe uygun bir projede de saçma sapan nedenlerle çelikten vazgeçmemek lazım. Örneğin pahalıdır, şudur budur gibi...
Bu alanda derneğin önemli bir çalışması var, Yapısal Çelik Yeterlik Belgesi TUCSAmark. Bu önemli bir sorumluluk, bunun paralelinde Yapı Çeliği İşleri Teknik şartnamesi geliştirildi ve sektörün kullanımına sunuldu. Bu gibi projelerle sektöre bir kalite mi getirmeye çalışıyorsunuz?
Nesrin YARDIMCI: TUCSAmark’ı biz İngiltere’deki çelik derneğinin programından çok etkilenerek Türkiye’de geliştirmek istedik. Dernek Yönetim Kurulu Üyemiz Selçuk Özdil bu projeye çok emek verdi. Bureau Veritas’la birlikte ayrıntılı bir program geliştirildi. Bence özellikle de kullanıcılar açısında çok etkili bir program. Çünkü piyasada haksız bir rekabet oluşabiliyor. Maalesef piyasada sadece fiyat açısından uygun geleni seçmek gibi bir durum var, bu doğrultuda seçim yapılıyor. TUCSAmark eğer yaygınlaşabilirse kullanıcılara, mal sahiplerine iyi bir fikir verecek. O yapıya kimin uygun olduğuna bu sertifikadaki bilgilerle karar verebilecek. Yani seçim için tek kriter fiyat olmayacak. Burada yine derneğimizin sürekli tekrarladığı söylemini kullanmak istiyorum “Ucuz demek ekonomik demek değildir”. Dolayısıyla çelik bir inşaat yapmaya niyetlenen kişi TUCSAmark yardımıyla seçimini yapabilecek duruma geliyor. Programı sürekli geliştiriyoruz. şimdi üçüncü sürümü çıkıyor. Çok daha geliştirildi. Bu çalışmanın paralelinde Yapı Çeliği İşleri Teknik şartnamesi hazırlandı ve yayınladı. Bu çalışmada da Dernek Genel Sekreterimiz Yener Gür’eş başkanlığında oluşturulan şartname Komitesi titiz çalışmalar gerçekleştirdi. Güzel bir şartname geliştirildi. Kullanıcıların bu şartnameden çok yararlandıklarını aldığımız geri dönüşümlerden biliyoruz. TUCSAmark ve şartname birlikte değerlendirildiğinde aslında çelik yapıların denetimine doğru bir gidiş oluyor. Bu İngiltere Çelik Yapı Derneği’nin uyguladığı adımlardı. Sertifikaları var, şartnameleri var, ondan sonra da denetime geçiyorlar. Aslında biz de bu sistemi oluşturabilsek ülkemiz açısında son derece yararlı olacağına ben inanıyorum. Arkadaşlarım Selçuk Özdil ve Yener Gür’eş’in çabalarıyla bu çalışmamızı rayına oturturuz diye düşünüyorum. Ancak dernek üyelerinin de bizim kadar bu işe inanmalarını ve eleştirilerini bize yapmalarını bekliyoruz. İyi niyetli eleştiriler de olabilir veyahut programın aksaklıklarını ortaya çıkarmak olabilir. Hangi doğrultuda olması gerektiğine yönelik düşüncelerini bize iletmelerini, programların geliştirilmesinde bize yardımcı olmalarını bekliyoruz. Bunda derneğin bir menfaati yok. Bu çalışma sektörün gelişmesine yönelik. Dolayısıyla üyelerimizden destek ve yardım artarsa, sektör açısından daha da yararlı olur diye düşünüyorum.
Kamudan destek alıyor musunuz?
Nesrin YARDIMCI: O biraz daha farklı bir olay. Önce kendi aramızda özümsemeliyiz ki, ondan sonra kamunun desteklemesi gelecektir. Biz kamuya bu programı tanıtmaya çalışıyoruz. Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Yüksek Fen Kurulu, Yapı İşleri gibi ilgili birimleriyle sık sık görüşmeler yapıyoruz. Beğendiklerini biliyoruz, öneriler de sunuyorlar ama kullanım açısından başka bir zorlayıcı etkileri olamaz zaten. Başka sertifikalar için de yok. İhale Yasası değişmediği sürece zorlayıcı bir etki de olamaz.
Türk Yapısal Çelik Derneği’nin yapısına baktığımızda diğer birçok dernekten farklı, hatta zor bir yapılaşma olduğunu görüyoruz. Alanları birbirinden farklı kuruluşlar ortak bir çatı altında toplanmış durumda. Bu derece geniş bir kitle ile hareket etme, ortaklaşa çalışmalara imza atmak ve böylesi bir grubu yönetmek zor olmuyor mu?
Nesrin YARDIMCI: Doğru, çok fazla bir örneği yok. Zor, çünkü herkesi memnun edemiyorsunuz. Bu zorluk işte TUCSAmark uygulamasında da çıkıyor. Herkese göre farklı bir değerlendirme yapmak gerekiyor. Ama bence olması gereken durum bu, zorunlu olarak bir arada olmalı. Çelik inşaatı başka yapı teknoloijileriyle karşılaştırmamak lazım. Bir kere çelik inşaatta üreticiye ihtiyaç var, yapımcı, malzeme tedarikçisi olmalı. Projeciler var, imalatçılar var, bunları birbirinden ayrı olarak düşünemezsiniz ki yapısal çelik sektöründe. Hepsinin bir arada olması lazım. Aslında bu birimlerin sorunları da ortak; hepsi çelik yapı gelişsin istiyor. Hepsinin ortak amacı bu. Grupların çıkarları birbiri ile çatışmıyor. Hepsinin el ele verip çelik yapıları geliştirmeye katkı vermesi gerekir. Ama dernek olarak zor olan tarafı bu grupların farklı istekleri olabiliyor. Kimseyi küstürmeden çalışmalarımızı ilerletmeye çalışıyoruz, ama yine de arada küstürdüğümüz üyelerimiz de olabiliyor. Onlardan da biraz hoşgörü bekliyoruz. Hepimizin amacı aynı, bence küseceğimize, eleştirilerimizi açık ve net, fakat önerilerimizle birlikte birbirimize söylersek çelik yapıların yararına daha fazla adımlar atarız diye düşünüyorum.
Yıllardır İstanbul’da gerçekleştirilen Yapı Fuarları’nda Türk Yapısal Çelik Derneği üyelerinin ortak dernek çatısı altında katılımcı olmaları da bu ele eleliğe iyi bir örnek aslında galiba.
Nesrin YARDIMCI: Hepsinin bir arada olabilmesi çelik yapıların gelişmesi, daha büyük bir kitleyi içermesi daha iyi. Yapısal Çelik Derneği yalnız üretici ya da fabrikatör ya da sanayiciden oluşamaz. Hepsinin bir arada olması lazım. Fuarlarda olsun, sergilerde olsun, birlikte görünmesi lazım. Siz bir üreticiden profili alıyorsunuz ama bununla bitmiyor ki, bağlantı elemanları gerek, kaynağı olacak, boyası olacak, bunları işleyecek fabrikalara ihtiyaç var. Bence birlikten daha fazla bir güç doğar. Ayrı ayrı çatılar altında toplanacağına tek çatıda buluşmaları derneği de daha güçlü kılar. Ama ben bu geçen süre içinde derneğin daha güçlü bir duruma gelmesini bekliyordum. İstenen duruma gelmemekte mutlaka karşılıklı eksiklerimiz vardır. Dernek olarak ya da dernek üyeleri arasında, önümüzdeki yıllarda daha da üzerine gidilecek. Ben diğer derneklerin ilişkileri nasıldır üyeleriyle bilmiyorum ama çelik yapıların daha artmış olmasını beklerdim. Bu tabii dernekten ya da üyelerimizden kaynaklanmıyor ama neden kaynaklandığı için de bir çok senaryolar üretilebilir. Ancak böyle bir şeye girmek istemem, belki daha fazla çaba göstermemiz gerekiyor. Bu doğrultuda derneğin daha profesyonel bir ekiple çalışması doğrultusunda yapmaya çalışıyoruz ama sanki biraz daha çok bir araya gelsek, ortak fikirler oluştursak, yapıcı eleştiriler iletsek daha iyiye gideriz diye düşünüyorum.
Yurtiçinde bir dizi çalışmalara imza atarken, baştan beri üyesi olduğunuz Avrupa Yapısal Çelik Birliği-ECCS’de de aktif olarak çalışmalar devam etti. Geçen zaman içinde uluslar arası camiada neler gerçekleştirildi ve ECCS Başkanlığı nasıl geldi?
Nesrin YARDIMCI: 1992 yılından beri dernek olarak üyeyiz ECCS’e ve her zaman da tüm etkinliklerinde bulunuyoruz. Yönetim Kurulu Toplantıları’nda Türkiye’yi her zaman temsil ediyoruz. ECCS ve üyeleriyle iyi ilişkiler içindeyiz. 2001 yılından itibaren ECCS’de ben derneği temsil etmeye başladım. ECCS üyesi derneklerin çalışmalarını yakından takip ediyoruz ve onlardan daha fazla çalışmalar yapıyoruz. Aslında ECCS de yayınlara ve lobi faaliyetlerine önem veriyor. Bizimkine benzer bir yapısı var.
ECCS ve TUCSA denilince akla gelen önemli bir somut proje de Tevfik Seno Arda Anadolu Lisesi… Bu yapının ortaya çıkışı da döneminizin etkili bir kanıtı. Neler düşünüyorsunuz?
Nesrin YARDIMCI: 2003 yılında yaşanan Bingöl depreminden sonra ECCS benden bir sunum istedi. şimdi Avrupa’da Romanya, İtalya, Slovenya hariç ciddi bir deprem ülkesi yok. Deprem gerçeğini çok fazla bildikleri söylenemez, dolayısıyla benim bu sunumumla çok ilgilendiler ve ardından yeniden daha gelişmiş bir sunum istediler. Bunu da yaptım ve ardından Bingöl’de o zamanki adıyla Arcelor’un ana sponsorluğunda ECCS ve TUCSA ortak çalışması olarak örnek bir çelik okul yapılması gündeme geldi. Sonrasında Türkiye’deki ilgili birimlerle yapılan görüşmeler neticesinde okulun yine bir deprem bölgesi olan Kocaeli’nde yapılması uygun görüldü.
Derneğin en somut ortaya koyduğu proje bu herhalde, özellikle de bağış toplayarak yapıldığını düşünürsek hiç de kolay değil...
Nesrin YARDIMCI: 1955 yılında kurulmuş olan ECCS’in de ilk somut projesi. Çok kolay değil, bağışlarla, kendi kadronuzla yapıyorsunuz. Bağışçıların desteği ile başardık. ECCS de her zaman iyi bir proje olarak değerlendiriyor. Esas amacımız örnek olmasıydı, deprem bölgelerinde çelik inşaatın düşünülmesi gerektiğini gerçekleştirmek istedik ama amacımıza tam da ulaştığımızı söyleyemem. Bu okuldan sonra Türkiye’de çelik okullar yaygınlaştı diyemiyoruz.
Biliyoruz ki, Türkiye koşullarında alışkanlıkları değiştirmek çok kolay değil. Umarız zaman içinde bu okul hak ettiği değeri bulur. Buradan konuyu bambaşka bir yere getirmek istiyoruz. İnşaat sektörü, bunun daha da özel bir alanı Yapısal Çelik Sektörü belirgin bir şekilde erkek egemen bir alan. Bu derece keskin olarak erkeklerin hakim olduğu bir alanda bir bayan olarak yer almanın da ötesinde “Yöneten” konumda olabilmek nasıl bir duygu?
Nesrin YARDIMCI: Aslına bakarsanız çok daha eskilerde, 1960 yılında ben İTÜye girdim, İnşaat Fakültesi’nde toplam bir sınıfta 150 öğrenci olurdu, tüm sınıfların toplamında 10 tane kız öğrenci olurdu. Sonrasında da çok fazla bayan inşaat mühendisi yoktu çevremde ama bir zorlukla karşılaşmadım açıkçası. Birçok erkek arkadaşınız var ve size yardımcı oluyorlar. Ben şanslı görüyorum kendimi. Değil Türkiye’de dünyada da kadınların çoğunluğu erkeklerle eşit olarak bir yerlere gelemiyorlar. Okulda, meslek hayatımda ben bir zorlukla karşılaşmadım. ECCS’de de ilk kadın üye oldum, şimdi de ilk kadın başkan seçildim. Ama herkes benim kadar şanslı değil. ECCS’e üye İngiliz Derneğinden bir temsilci de söylemişti bunu, kadınlar bir yere gelebilmek için erkeklerden daha fazla çalışmak zorunda, bu İngiltere’de de böyle, diye. Bir yere gelmiş kadınlara karşı erkeklerin çok da hazımlı olmadıklarını görüyorum, ben kendimde karşılaşmadım ya da fark etmedim ama bu ülkede kadınlar bir kere okuyamıyorlar, çeşitli baskılarla. Benim bu dünyadaki en büyük şansım ailem. Hayatımın her döneminde bana destek olan ailem var. Bu benim şansım. Zorluklar çekmedim mi, çektim ama her dönemimde ailemi yanımda buldum. Herkes bu kadar rahat mı, hayır. Gündelik olaylarda şansım yoktur derim ama bu bir espri tabii, özellikle ailem açısından şanslıyım tabii ki. Aileyi seçme şansımız yok, faklı bir ailede başka yollara doğru gidersiniz. Ama seçimlerimi kendim yaptım ve hep de arkasında durdum. Mesela Okulumu, mesleğimi ben seçtim, Fenerbahçeli olmayı da ben seçtim. Ama ailem benim şansım, onları ben seçmedim. Dernek de benim seçimin değil, ben seçmedim, seçilerek geldim ama bunun da şansım olduğunu düşünüyorum. Çünkü bu derneği hakikaten çok seviyorum. 20’li yaşlarımda çelik yapıları seçerek girdiğim bu derneğin içinde olmaktan ve hatta derneğin yöneticisi olmak, burada söz sahibi olmaktan son derece mutluyum ve şanslı görüyorum kendimi. Dernek de ailem gibi şansım.
Başkandınız, şimdi Başkanların Başkanı seçildiniz ve sorumluluklarınız da katlanarak arttı. Neler yapılacak önümüzdeki dönemlerde?
Nesrin YARDIMCI: Konusu “Çelik Yapılar: Kültür ve Sürdürülebilirlik 2010” olan Uluslararası Sempozyum hazırlıklarımız başladı. Bu etkinliğin çok görkemli olması lazım. 2010 yılının İstanbul Kültür Başkenti olması özelliği nedeniyle de bu çok önemli. Derneğin yaptığı tüm etkinliklerin kusursuz olmasını istiyoruz. Daha önce İstanbul’da ECCS Yönetim Kurulu Toplantıları yaptık, Tevfik Seno Arda Anadolu Lisesi açılışında ECCS’den konuklarımızı İstanbul’da ağırladık. Bu etkinliklerimizden hâlâ övgüyle söz ediyorlar. 2000 yılında da Uluslararası Çelik Sempozyumu’nu başarıyla gerçekleştirdik. Dolayısıyla şimdi de en az onlar kadar ve daha da ileri bir çalışma yapmamız gerekiyor. Biz şimdiye kadar iyi bir misafirperverlik örneği gösterdik şimdi de öyle olmamız lazım. 2010 yılına yakışır olmasını istiyoruz.
Katılımın çok iyi olmasını bekliyoruz çünkü konu çok güzel. Ağırlıkla mimar ve mühendislere yönelik ama sosyologları bile ilgilendiren bir konu. Umuyorum ki yoğun bir katılım olur ve paralel sunumlar düzenleyebiliriz. Güzel bir taslak program hazırladık. Ben bunu ECCS Genel Kurulu’nda sundum, herkes çok beğendi, çok iyi yapacağınıza inanıyoruz diye görüşlerini ilettiler. Eğer bunu sağlayabilirsek Türkiye’nin iyi bir tanıtımı olacak. Sempozyumun paralelinde 11. Yapısal Çelik Günü’nü yapacağız. Aynı zamanda ECCS bir Çelik Köprü Yarışması düzenliyor, onun ödül töreni gerçekleşecek. Ayrıca sosyal etkinliklerimiz de İstanbul’un özelliklerini iyi yansıtıyor. Herkesin katılımını bekliyoruz.
Derneğin diğer çalışmaları ve sektörün gelişimini nasıl görüyorsunuz?
Nesrin YARDIMCI: Bir kere bu yıldan sonra daha da ilerleyecek. 2009 yılını çok durgun geçirdik. Dünyadaki ekonomik krizden de kaynaklandı bu ama önümüzdeki yıllarda açılacak. Derneğin profesyonel kadrosu gelişti. ArcelorMittal’den bu profesyonel kadro için ciddi bir destek alıyoruz. Desteğin daha da süreceğini umuyorum ama derneğin kendini ayakta tutacak, gelir kazanacak çalışmalar yapması gerektiğine inanıyorum. Bundan sonraki dönemlerde kendi kendine yetecek çabalara atılacak diye düşünüyorum. Mesela derneğin Yapısal Çelik Eğitim Merkezi-YAÇEM İktisadi İşletmesi kuruldu. Eski İktisadi İşletmemizi buna dönüştürdük. Bu yapı ile birlikte eğitim faaliyetleri hız kazanacak ama bu iktisadi işletme ile birlikte derneğin de mutlaka kendine gelir elde etmesi gerekiyor. İkinci bir proje olarak derneğin bir merkezi olmalı. Kendine bir yer tahsisini sağlamalı ve burada Yapısal Çelik Derneği’nin de içinde bulunacağı bir kompleks oluşturulmalı diye düşünüyoruz. Üyelerimizden de bu doğrultuda öneriler vardı ama bu çalışmaların 2010 yılından sonra hız kazanacağını umuyoruz. Çünkü 2010 yılı ciddi olarak bu sempozyumla geçecek, bunun için bazı kaynaklar bulmamız gerekiyor, bu kaynakları araştıracağız. Dolayısıyla 2010 sempozyum ağırlıklı olarak geçecek. Fakat bir yandan Avrupa Birliği projelerine başvuruyoruz. Hazırldığımız bir proje var, iki farklı proje için de hazırlıklar sürüyor. Bunların derneğe maddi katkısı yokmuş gibi görünüyor ama bir kere isminizi duyuruyorsunuz, ayrıca az da olsa maddi bir katkı da sağlıyor. Bu projelere hız vereceğiz.
Kuvvetli bir akademik kadrosu var derneğin ve bu kadro bu çalışmalar için istekli. Bir grup akademisyen üyemizle bu yaz boyunca bir çok AB projesinin hazırlıklarını gerçekleştirdik. Kimse bundan yüksünmüyor, akademisyenlerin çalışma şekli farklıdır biliyorsunuz, dolayısıyla bu AB Projeleri de gelişecek ve bir iki AB projesinde daha yer alacağız. Ancak hiç bitmemesi gereken etkinliklerimiz öğrencilere yönelik olacak. Ben Yeditepe Üniversitesi’nde mimarlara çelik yapılar dersine giriyorum, onlara geziler düzenliyoruz. Diğer akademisyen üyelerimizin de bu doğrultuda olduklarını biliyorum. Öğrencilere çeliği sevdirmek için tanıtmak gerekir. Bir tek yayın açısından eksikliklerimiz var, süreli dergilerimiz, şartname artı tarafı ama biraz bilimsel yayınlara ağırlık vermeliyiz diye düşünüyorum. ECCS ile anlaşmamız var, onların yayınlarını Türkiye’de özel koşullarla temin edilmesini sağlıyoruz ama bu da yeterli değil yayınlara ağırlık vermeliyiz. Umarım gelecek dönemde bu konuda daha kapsamlı çalışmalar sunacağız.