Yayınlar > Çelik Yapılar
Sayı: 86 - Ocak - Şubat 2024
Söyleşi
“DEPREM ÜLKESİ OLAN TÜRKİYE ÇELİĞİN KULLANIMINDA ÇOK GEÇ KALDI”
KARDEMİR’deki görevinin ardından İsdemir’in kurulum aşamasında ciddi rol oynayan ve bununla beraber Hacettepe Üniversitesi Maden Fakültesinin kuruluşunda da yer alan Maden Y. Müh. Dr. Hüseyin Avni Yazan ile meslek yaşantısını, çeliğin ülkemizdeki kullanımını ve depremi konuştuk.
Maden Tetkik ve Arama (MTA) bursu ile gittiğiniz Aachen Teknik Üniversitesi Maden Fakültesini tam puanla bitirdiniz. O günleri bize anlatır mısınız?
1933 Akseki Antalya doğumluyum. İlkokulu Akseki’de bitirdikten sonra Afyon Lisesinde ortaokulu ve liseyi birincilikle tamamladım. Ardından İstanbul Teknik Üniversitesi sınavlarına girdim ve Türkiye 3.’sü olarak İTÜ İnşaat Fakültesini kazandım. Ancak, MTA’nın bursluluk sınavlarına girdim. MTA bursunu kazanan ilk 4 öğrenciden biri olarak Amerika Birleşik Devletleri’nde petrol mühendisliğini kazanmış olmama rağmen, babam ABD’nin başarılı kişileri elinde tutması ve memleketlerine geri göndermemesi nedeniyle bu duruma itiraz etti. Benim Türkiye’ye geri dönüp ülkeme faydalı olmamı istediği için diğer opsiyon olan Almanya’ya gitmemi onayladı. Zira, Almanya için böyle bir tehlike görmüyordu. Almanya’da Aachen Teknik Üniversitesi Maden Fakültesinde okudum. İlk yıl Goethe Enstitüsünde Almanca öğrendim. Ardından üniversiteye gidebilmek için Almanya belli bir süre için staj mecburiyeti koyuyor. Bu stajı da başarı ile bitirince üniversiteye kabul edildim ve 5 yıllık üniversiteyi 5 yılda ve tam puanla bitirdim ki yıl 2024, sanırım halen tam puanla bitiren olmadı.
İkinci Dünya Savaşı’ndan yenilgiyle daha yeni çıkmış bir ülkeye gitmiş olmama rağmen Almanlar sistemlerini çok iyi kurmuşlardı. Ben de bir Türk olarak elimden gelenin en iyisini yapmak ve memleketimi iyi temsil edebilmek için çok çaba harcadım. Master ve doktoramı da Almanya’da tamamladıktan sonra Türkiye’ye döndüm.
Sizin hem madencilik hem de demir – çelik alanında uzmanlığınız var. Bize eğitim günlerinizden ve demir – çelik sektörü ile buluşmanızdan bahsedebilir misiniz?
1966 yılında Almanya’dan Türkiye’ye döndüğümde burs almış olduğum kurum olan MTA’da çalışmaya başladım. Bir süre sonra, Maden Yüksek Mühendisi olmam ve çok iyi derecede gerek İngilizce gerekse de Almanca bilmem hasebiyle Karabük Demir Çelik Sanayi ve Ticaret A.Ş. (KARDEMİR) fabrikasında Yatırımlardan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı olarak görev aldım. KARDEMİR Türkiye’nin ilk demir – çelik fabrikasıdır ve Atatürk’ün talimatı ile kurulmuştur.
KARDEMİR fabrikaları bünyesinde deneyimli montaj elemanları da yetiştirerek Türkiye'de ağır sanayinin, Erdemir (Ereğli Demir ve Çelik Fabrikaları T.A.Ş.) ve İsdemir'in (İskenderun Demir Çelik A.Ş.) kurulmasına da öncülük etmiştir. KARDEMİR; inşaat, madencilik, ulaştırma ve sanayi sektörüne temel girdi sağlamaktadır ve ayrıca kuruluşundan itibaren çok sayıdaki endüstriyel tesisin proje, imalat ve montajını gerçekleştirdiği için ülkemizde “Fabrikalar Kuran Fabrika” olarak tanınır.
KARDEMİR günlerinizi ve İsdemir’in kuruluşu sırasında görevlerinizi sizden dinleyebilir miyiz?
Türkiye'nin ilk ağır sanayi fabrikası olan KARDEMİR’in temelleri 3 Nisan 1937'de Mustafa Kemal Atatürk'ün talimatı ile dönemin Başbakanı İsmet İnönü tarafından atılmıştır. 3 Nisan 1937 tarihinden 13 Mayıs 1955 tarihine kadar Sümerbank'a bağlı Demir – Çelik Fabrikaları Müessese Müdürlüğü adı altında çalışmıştır. Benim KARDEMİR’e Genel Müdür Yardımcısı olarak atanmam MTA sonrasıdır. Daha önce de belirttiğim gibi Yatırımlardan sorumlu Genel Müdür Yardımcısı sıfatıyla atandım ve özellikle söz konusu dönemde demir yolu ray ve inşaat demiri konusunda ciddi yatırımlar yaptık.
İsdemir’in kurulma aşamasındaki heyetin başındaydım. Uzun çelik üretmek üzere 3 Ekim 1970 tarihinde kurulan İsdemir, ülkemizdeki uzun/yassı ürün dengesizliğinin giderilmesine yönelik olarak Cumhuriyet tarihinin tek seferde gerçekleştirilen en yüksek meblağlı yatırımıdır. Özellikle geleceğin yassı üründe olduğunu bildiğimizden bu tesisin ve Erdemir’in üretimini yassı ürün üzerine kurguladık.
İTÜ’de öğrencilere eğitim vermenizin ardından Hacettepe Üniversitesi Maden Fakültesinin kuruluşunda da görev aldınız? Bu deneyiminizden bahsedebilir misiniz?
Hacettepe’de ve İTÜ’de kısa süreli de olsa hocalık yaptım. Geçirdiğim zamanı çok anarım. Harika talebelerim vardı ve birçoğunu daha sonra yurt dışına okumaya teşvik ettim ve devlet bursu ile yurt dışında gittiler. Yüksek lisanslarını yapan bu öğrencilerimin hemen hepsi an itibarıyla profesör oldular. Onların yetiştirdikleri öğrenciler bile doçent oldular ve hepsi bu memlekete çok büyük hizmetler verdiler ve vermeye devam ediyorlar. Hatta Yurt Madenciliğini Geliştirme Vakfı benimle bir Zoom toplantısı tertip etti. Youtube üzerinden izlenebiliyor şu an. Bu toplantıya birçok öğrencim de katılım sağlamıştı ve beni çok mutlu etmişlerdi.
ÇELİK BİR AN ÖNCE HAYATIMIZA GİRMELİ
Ülkemizde yapı stokunun yaklaşık %95’ini betonarme ve beton esaslı yapılar, %5’ten daha azının çelik taşıyıcı sistemli yapıların oluşturduğunu biliyoruz. Gerek çelik konusunda uzman öğretim elemanı sayısı gerek öğrencilerin tercihleri nedeniyle çelik yapı eğitimlerinin bazı üniversitelerde verilemediğini veya çok sınırlı olarak verildiğini, akademik eğitimin ve çalışmaların da genellikle betonarme ekseninde ilerlediğini görüyoruz. Bu konu hakkında neler düşünüyorsunuz?
Çeliğin özellikle deprem bölgesinde yer alan bizim ülkemiz gibi yerlerde elbette daha yoğun kullanılması gerektiği aşikardır. Çelik yapıların genellikle göçüp can kaybına sebep olmadığını biliyoruz. Halbuki betonarme yapılarda maalesef bunun tam tersini görüyoruz ve 6 Şubat depreminde de çok çok üzülerek bu konu hakkında millet olarak acı bir imtihan yaşadık. Ayrıca, çelik yapıların geleneksel yapılara göre daha hızlı inşa edilebildiklerini de eklemem gerek. Japonlar bildiğim kadarı ile binalarının yaklaşık %80’ini çelikten yaparak depremin ürkütücü yıkımına engel olmuşlardır.
200.000 kadar binanın yıkıldığı 6 Şubat Kahramanmaraş depremlerinde hiçbir çelik yapının yıkılmadığını gördük. Bu konu hakkında neler söylemek istersiniz?
Fay hatlarımız üstündeki yapılaşmada çelik yapının uygulanabildiği her türlü proje mutlak suretle hayata geçirilmelidir. Bu, olası deprem yıkımlarımızı mutlak suretle minimize edecek ve binlerce canımızın kurtulmasına vesile olacaktır. Çok geç kalınmış bir dönüşümdür. 1999 Depremi’nden sonra kentsel dönüşüm adını verdiğimiz projelerde bu hususa hâlâ dikkat edilmediği ortadır ve bir an önce çeliğin hayatımıza girmesi gerekmektedir diye düşünüyorum.
Sizce Türkiye yapısal çeliğe yönelmede neden geç kaldı, diğer ülkelerle oransal açıdan baktığınızda farkı kapatabilmemiz için neler yapmamız lazım?
Öncelikle çelik, betonarme gibi kolay bir prosedüre sahip değildir. Ülkemizde hemen herkes müteahhit olabilmekte ve kolayca betonarme yapı inşa edebilmektedir. Halbuki çelik yapı daha farklı bir “know-how”a ihtiyaç duyulması nedeniyle kolaylıkla hayata geçirilememektedir. Bu yüzden bu konuda uzman mühendisler yetiştirmemiz gerektiği gibi, aynı zamanda demir – çelik tesislerimizin üretim kapasitelerini de ileride doğacak bu ihtiyaca cevap verebilecek bir düzeye getirecek üretim artış fizibilitelerini şimdiden yapmamız gerekir.
Son olarak genç mühendislere ne gibi tavsiyelerde bulunmak istersiniz?
Çok çalışsınlar. Sahaya inmekten yüksünmesinler. Mutlaka çok iyi İngilizce ve mümkünse ikinci bir dili öğrensinler. Hayatı ve günceli yakalayabilmek için dil bilmek çok önemlidir. Mutlaka kendilerine yurt dışı fırsatı yaratsınlar ve dışarıdaki gelişmeleri yerinde takip etsinler.