Çelik Yapılar ile nasıl tanıştınız?
Murat AKSU: Mezuniyet sonrasında iki seneye yakın Kazakistan Tengiz bölgesinde çalıştım. Amerikan - Kazak ortak yatırımı olan bu iş çerçevesinde hem yurtdışı deneyimim olsun hem de hava değişimi diye gitmiştim. Kazakistan’da iyi ingilizce bilgisi olan mimar ve mühendisleri Kazak-Amerikan şirketine kaydırıyorlardı. Bu şirket hem bu rafineriyi işletiyor, geliştiriyor, aynı zamanda, bulunduğu bölgeye altyapı yatırımları yapıyordu. Oradaki rafinerinin her şeyi çelik, sadece temelleri beton olarak tasarlanmıştı. Orada çok çelik uygulaması gördüm ve deneyim kazandım diyebilirim. Çelik ile tanışıklığım da orada başladı. Daha sonra Türkiye’ye geldiğimde de ortağım Umut İyigün ile bağımsız olarak tasarım ve uygulama tarzında işler yapıyorduk. Çoğunlukla renovasyon yaptık. Betonarme binalar genelde yıpranmış oluyor ve güçlendirme gerekiyordu. Bu bağlamda birçok çelik çerçeve uygulaması yaptık. Biz hafif ve modüler tasarıma çok önemsiyoruz, onun için çelik uygulamasına uygun işler geliyor önümüze. Bir defasında fuar standı tasarımı yapma şansımız oldu. Tasarımımız daha sonra Yapı Fuarında 1. Ödüle layık görüldü.
Çelikle ilgili bizim en önemli tespitimiz; Türkiye’de çelik ilgili bilgiler dağınık ve sınırlı bir biçimde bulunduğu için ulaşmak zor…. Sizin derneğiniz ya da bir akademik yapı bünyesinde çelikle ilgili her türlü bilgiyi toplamak bir başlangıç olabilir… Ülkedeki çelik nedir? İthal midir, yerli midir? Nasıl bir çelik kullanabiliriz? Nasıl bir uygulama, vida mı, kaynak mı, gibi bu tür konularda, tasarımcı olarak bilgi eksikliklerimiz var, bu tip rafine bilgilere çok kolay ulaşılamıyor. Bu yüzden de çelik konusunda sektördeki tasarımcılar olarak kendimizi geliştiremiyoruz. Karma kullanımlar oluyor tabi ama oldukça kısıtlı, bilgi erişilebilir ve rafine olmayınca korkuyoruz kullanmaya….Fakat, gene de bazı projelerde çelik kullanmak bir gereklilik oluyor…
Zorunlu olan yerler mi? Geniş açıklık gereken alanlar gibi mi?
Murat AKSU: Evet, tabii, geniş açıklık ya da cephe sistemleri bizi mecbur ediyor. Birtakım yerlerde cepheler binanın açığından geçiyor, bazen de ince profil görmek, narinlik arzu ettiğimizde kısımlarda çelikle çözmeye çalışıyoruz. Ankara’daki Türkiye Noterler Birliği yapısında geniş açıklıklar çelik kirişler ile geçildi, iç galeri boşluğuna bakan cepheler hep çelik ile yapıldı. Biz bu yapıda aynı zamanda mesleki kontrollük de yaptığımız için bayağı işin içindeydik, çelik tasarımı ile bütün süreçleri yaşadık diyebilirim.
Noterler Birliği bol ödüllü de bir bina, çelik-beton karma yapı diyebilir miyiz yani?
Murat AKSU: Elbette, yakın zamanda bir işverenimizin Gebze deki tesislerine yeni bir kantin binası yaptık, o taşıyıcısından cephe kaplamasına kadar çelik kullanıl. Kantinin dış cephesi de geri dönüşümlü korten çelik ile kaplandı. Çok yalın bir bina, 2-2,5 ayda inşa edildi. Korten çelik önerdiğimizde işverenin kabul etmeyip alüminyum panele dönüştüreceğini düşünmüştük. Fakat, geri dönüşümlü olduğunu öğrenince beğendiler. Aynı zamanda, endüstriyel duruşuyla yerine ait durdu ve ilgi gördü. Çok iyi görsel hazırlık yapıldı, çok iyi ifade ettik yapıyı ve işveren tarafından da onaylanarak yapıldı.
“İşveren değiştirecek diye düşündüm” dediniz, buradan başlarsak Türkiye’de çelik yapıların kaderini konuşmaya, toplam yapı sektörü içinde çok sembolik düzeylerde olmasının herkese göre farklı nedenleri var, sizce neden bu kadar gerilerde kalıyor ülkemizde çelik yapılar?
Murat AKSU: Türkiye’de maliyet faktörü çok önemlidir. Çünkü, çelik yapı az yapıldığı için üretim ve işçilik maliyetleri yüksek oluyor. Aslında, bu bir şekilde yumurta-tavuk hikayesi, çok yapılıyor olsa bu durum değişir ama o yüzden kilitlenmiş durumdayız. Çeliği Türkiye’de ağırlıklı olarak kullandığınız yer, cepheler sanırım... Büyük yapılar inşa ediyoruz, dünya ölçeğine göre orta büyüklükte çok yapı üretiyoruz. Ülkemizde yüksekliği 200 metre üstündeki “supertall” denilen kuleler, onun dışında bir de böyle Orta Doğu’da gördüğümüz dev milyon metrekarelik binalar yok ama bunların dışında çok fazla bina kullanıyoruz. Şimdi de hastaneler geliyor mesela, bir milyon metrekarelik ve bu yapıların çoğunluğunda çelik malzeme önemli. Sektörlerin neden yeterince büyüyemediğini iki farklı şekilde değerlendiriyoruz: Birincisi, çelik sektörünün paydaşları iletişime yeterince önem vermediklerini düşünüyoruz. Yapılan uygulamaları, kullanılan ürünleri iyi ve sürekli şekilde tanıtmaktır. Siz bunu bilimsel olarak, eğitim süreçlerine, pratik süreçlere sokmadığınız zaman, o bir kere nesillere işlemiyor. İkinci konu da, inşaat sektöründe genel olarak yüklenicilerin yeterli çelik deneyimi olmamasından kaynaklı sistem tercihidir. Yeterince deneyimli insan yok bu konuda, az. Mühendisliğine çok takılmam, Türkiye’de çok iyi mühendisler var fakat imalat konusunda, saha mühendisliği alanında, imalat montaj işçiliği dediğinizde sorun var. Türkiye’de biliyorsunuz sadece çelikte değil, diğer alanlarda da işçilik sorunu var. Ucuz görünüyor ama iyi işçilik pahalı… önce ucuza yapıyoruz, sonra bir daha yapmamız gerekiyor, o zaman da aynı hesaba geliyor. Ben buna bağlıyorum. Çeliğin üniversite seviyesinden itibaren mimar ve mühendislere daha iyi tanıtılması faydalı olacaktır. Bize okulda çeliği anlattıklarında hepimiz korkmuştuk. O formülleri falan gördüğümüzde “Herhalde uzay mekiği yapacağız” demiştik. Bu konular çok daha basit aktarılmalı ve genel ilkeler öğretilmeli diye düşünüyorum. İki yıl önce yabancı bir çelik firması ile tanıştık, anahtar teslimi çelik yapı proje ve uygulaması yapıyorlar. Mesela hangar yaptıracaksınız, firmaya gidiyorsunuz, kendi mühendislik bölümü ile size projenizi hazırlıyor, gelip bütçesi budur diyor, “Buyurun yapın” dediğinizde de inşa ediyor. Yazılımla desteklenmiş, çok hızlı, kendi tasarımları aplikasyonları bile var, Sözün özü, iş akışını çok iyi anlamış ve planlamışlar. Türkiye’de tanıtım yapmışlardı, biz de gittik, çok mutlu oldum, biz de düşünebiliriz diye hissettim ama bizden daha çok bu işin yatırımcısının buna inanması lazım. Onun dışında de çelik sektörü bu tür projelere teknik ve gerekirse maddi destek vermelidir. Yani, onlar da maliyetleri olabilecek en uygun düzeye düşürecek, tasarımcıların ellerini rahatlatmalıdır. İşverenler de mimarlar da bunlar olursa çelik yapı yapmak isterler.
Yapmak istiyorlar ama kimleri için maliyetler, kimleri için çeliğin ısıyla ilgili sorunu, kimileri için detay zorluğu, üzerinde konuşulması gereken çok konu başlığı var sanıyorum...
Murat AKSU: Çelik yapı çabuk yanar gibi bilimsel olmayan görüşlere pek katılmıyoruz. Çünkü her malzemeye her şey olabilir, bugün standartlar ve yönetmelikler ile önlemleri var. Bir de yerine göre çelik kullanmak lazım. Ben Türkiye’de şunu görüyorum, ya her şey kalıcı olarak yapılıyor ya da süper geçici olarak yapılıyor, çok uyduruk yapılıyor; kalıcıymış gibi yapılanlar da devamlı tadilat görüyor. Oysa ki, çelik ile bu işleri iyi planlayabilirsiniz. Amerika’da yapıların çelikten yapılmasının bir sebebi var. Kentsel dönüşüm ile binaları yeniden değerlendirebilir yaşam döngüsü olan ürünler haline getirerek katma değer yaratabiliyorsunuz.. Ayrıca, yapımda hız faktörü de etkindir. Bir de alışkanlıklar var. Geçmişte, demiri iyi işleyen ülkeler çelik yapıları da geliştirdiler. Bizde de beton çok; çelik ve ahşap az. Bizde yüklenici de, yatırımcı da her şeyi çok basit çözmek istiyor, değişime çok açık yapılarda değiller henüz... Kalıp yapıp beton dökmek kolay... Fakat, betonarme yaptığımız binaları geri dönüştüremiyoruz. Çevreye çok zarar veriyoruz. Halbuki çelik binalarda söküp farklı şeyler yapmak mümkün. Ancak, bunların hepsi tasarım ve ileri mühendislik bilgisi gerektiriyor. Türkiye’de henüz bu ortam oluşmadı. Bu zamanla ve bilginin paylaşımı ile oluşacak… Biz beton konusunda ilerliyoruz ama betonun da tüketimi konusunda ilerliyoruz. Eğer betonun üretimiyle uğraşsaydık biz; bugün çok daha farklı kullanırdık betonu da. Sadece tüketimine ilgi duyduğumuz için böyle. Çelikte de aynı şey var, üretimini yapıyoruz ama üretimine ilgi duymuyoruz, tüketimine zaten duymuyoruz. Türkiye’de mesela daha garantili olsun diye yabancı ürün alıyoruz. Eğer, bunları kendi ülkemizin ekonomik şartlarını, iklimini değerlendirip ona göre burada üretirsek çok daha değerli hale gelir. Aynı ürün, aynı şartlarda üretildiğinde, yurtdışından geldiğinde en az % 30 daha pahalı, nakliye ücreti var. Satış sonrası hizmet dediğinizde onlar çok iyi hizmet veriyorlar, ama daha pahalı ve geç veriyorlar. Çelikte de bence aynı şekilde... Sektör olarak, çeliğin üreticisi eğer iç pazarı önemsiyor olsa, sektörün gelişimini destekleyecektir. Medyayı iyi kullanacak, dolayısı ile yatırımcıları, akademisyenleri, mimarları, mühendisleri iyi bilgilendirecek, devlet ise bu tür yapıların yapılmasını, sağlayacağı kolaylıklar ile teşvik edecek. Çelik yapının korkutucu, çok karmaşık düşüncesini ancak bu şekilde yıkılacaktır. Benim kariyerimde çelik ile ilişkim genele göre farklı oldu. Mezun olur olmaz çok yoğun çelik uygulaması yapılan bir projeleri içinde yer aldım. Uygulamaları bizzat gördüm, tasarımını bizzat yaptım, imalatı denetledim. Yani benim açımdan çelik işlenebilir bir şey ama herkes için bu geçerli değil.
Her aşamada yapılması gereken çok iş var galiba...
Murat AKSU: Bütün konuştuklarımız bir yana bence en önemlisi şu ki Türkiye’de hiç kimse hiçbir şeyi bilimsel yapmak istemiyor. Sorun da burada. Mesela bir proje yapıyoruz ofisimizde geçenlerde, biz bayağı ofiste simülasyon yazılımlarıyla rüzgar tüneli efekti, güneşte ısınma durumlarını mühendislik öncesinde analiz ediyoruz, bunları test ederek bir tasarım yaptık, verdik sonra uygulamayı yapacak belediyenin başkanı “Bu rüzgarı keser, ben bu projeyi onaylamam” demiş. Biz de döndük dedik ki: “Neye istinaden bunu söylüyorsunuz? Biz bir yazılım kullanıyoruz ve normları, standartları gözeterek tasarlıyoruz, bizim bilimsel bir yöntemimiz var, sizin sözünüzün bilimsel gerekçesi nedir?” diye sorduk. Bu sefer daha da bir ters tepti.
Hesap soruyorsunuz gibi algıladılar herhalde...
Murat AKSU: Evet sonra döndü iş, “Tamam, peki” dediler bize ama bilimsel bir sonuç sunmadılar. Ama her şeyimiz böyle. Bilimsel olarak değerlendirme yapmadığımız için, kişisel kararlar veriliyor ve böyle olunca da yanılgıya düşme olasılığınız çok yüksek oluyor. Mesela herhangi bir yapının tasarım aşamasında “Çelik yapı betonarmeye göre daha ekonomik midir?” diye sorduğunuzda, o bilgi için harcayacağınız vakit anlamında pahalıdır. İşvereni ikna etme, güven verme, bütçe süreçleri uzun vakit alıyor. Hemen önünüze bütçe koyamıyor çelik firmaları… Ama betonarme yapı için hesap yapmak istesek kolaylıkla yapabiliriz. Bilimsel verinin çok rahat ulaşılabilir değil. İnternet var, belki sizin derneğiniz de yapabilir, belki yapıyorsunuz ama haberimiz yok, sonuçta bilgilere ulaşmak ve ulaştırmak için çaba göstermeliyiz. Çelik yapılarla ilgili gerekli olan bilgileri toplu olarak isteyenlere açmalıyız bir şekilde… Yönetmelikler, standartlar, yangın yönetmelikleri, koruma prensipleri, boyası, yani gerekli olabilecek tüm bilgilere tek bir noktadan ulaşabilmek büyük fayda sağlayacaktır
Bu alanda epey bir çalışmamız var dernek olarak, paylaşıyoruz da sektörle. Ancak bu çalışmaların ucu bir şekilde gelip kamuya, devlete dayanıyor. Buradan hareketle size de sormak isteriz, Türkiye’de aslında özel sektöre kıyasla en çok yapıyı nerdeyse kamu sektörü yapıyor. Havaalanları, Spor Salonları gibi yapılara bakarsak çeliği de onlar yapıyorlar. Dernek olarak kamu yapılarının da çelik taşıyıcılı olması için çaba gösteriyoruz. Kamunun fikrini değiştirmek biraz mimarlara da düşüyor. Ne demek istersiniz bu konuda?
Murat AKSU: Şu anki kamudan bahsediyorsak çok zor o. Şu anki kamunun düşünce yapısı böyle çalışmıyor. Mesela dünyada bu artan maliyetlerin önüne geçmek için BIM denilen bina bilgi modellemesine geçiliyor. Bu ortamda, yapıların sanal ortamda inşa edilerek sahadaki üretim, çakışma ve zaman maliyetlerin en aza indirgenmesi üzerine kurulu. Bu, biz kağıt üzerinde ya da dijital ortamda sorunları çözelim, sahada doğrudan sorunsuz uygulama yapılsın durumu. Bunu kamu talep ettiği için sektör ona göre üretime geçiyor ve çok ciddi prefabrikasyon. Bence çeliğin en güzel özelliği de prefabrike yapabiliyorsunuz, atölye ortamında. Bunlar hep kamunun ön ayak olması ile olur. Kanun çıkartır, yönlendirir, olanak sağlar, kredi desteği falan gibi, bununla büyük ölçekli bir dönüşümden bahsediyorum ve bunu kamunun yapması lazım. Tabii şöyle de bir şey var, kamuya proje yapan insanların, kamuda bu işi denetleyenlerin, kamuya inşaat işi yapanların bunu öğrenmesi lazım. Doğru detayları, doğru uygulama alanlarını ve bu bilginin çok açık, çok basit olması gerekir. Üniversitede hocalarımız bize “Biz size öğrenmeyi öğretiyoruz” derlerdi. Bizler de ne zaman öğrendik? Sorunla yüz yüze kaldığımız gün. O yüzden derneğinizin bir misyonu varsa, ki vardır mutlaka, işte bunlarla ilgili bilimsel veriler, animasyonlar yayınlamalı. Çok da basit olmalı bunlar. İnsanların önüne çok karmaşık, yüzlerce sayfalık bir şey koymadan, dünyada şu an çok yaygın olan infografik şekilde, herkesin anlayacağı bilimsel verileri sunan şeyler. Bu şekilde bunu kamuya anlatmak lazım. Avantajları ortaya konulursa, ki var, kolaylıkları da sunulursa çelik yapılar da gelişir. Şu an tercih edilmemesinin sebebi bunun inşaatçılar tarafından henüz kabul görmemesidir. Konuya bu kadar kurumsal ve bilimsel bakan yüklenici firma ülkemizde kaç tanedir ki ?
Bütün bu konuştuğumuz sorunlara karşın, yine de özellikle son bir kaç yıldır artan bir şekilde çelik yapılar görüyoruz çevremizde. Biraz da yapılanlar hakkında olumlu/olumsuz değerlendirmeler yapmak istersek, neler söylemek istersiniz bizlere?
Murat AKSU: Bu değerlendirmeye öncelikle ben neden çeliği tercih ederimden başlamak isterim. Bir kere çelikteki esneklik ve form geliştirme olanağı betonarme ve ahşaba göre daha fazladır. Öte yandan, çeliğin üretiminin az veya olmadığı bir yerde “çelik yapı yapalım!” diye uğraştığınızda boşa kürek çekersiniz. Bu sebep ile, o bölgenin yerel malzemesi neyse onunla hareket etmek doğru oluyor. Ama bizim gibi her şeyin her yerde olabildiği bir ülkede o zaman tercihiniz şöyle başlıyor: Birincisi ben bu tasarımı bilimsel anlamda doğru yapabilecek donanıma sahip miyim? Onun cevabına bakarım, kendi adıma yanıt verirsem. Evet bizde bir çelik bilgisi, birikimi var. Mühendislerimizde de bu bilgi birikimi var. Müşteriye geldiğimizde, müşteri tasarım hedefli değilse yine çok zor ilerleyebilirsiniz. Ben genellikle işverenlerimizin hiç de çeliğe sıcak baktıkları tecrübe etmedim. Şartlar zorluyorsa kabul ediyor. Mesela depo binası yapılacak büyük açıklık geçilmesi gerekiyor, çok standartlaşmış malzeme ve uygulama teknikleri var, işverenler hemen çelik yapı olmasını kabul ediyorlar. Ama, farklı bir şey yapmaya çalıştığımızda önce “Yok!” diyorlar. Sonrası bizim ikna kabiliyetimize ve argümanımızın gücüne kalıyor. Yurtdışında bir çok çelik bina görüyoruz, hoşumuza gidiyor. Mimari tasarımda akışkanlık ve uçma hissi, güzel ve çarpıcıdır. Zaha Hadid yapılarında çok rastlarız. Onları beğeniyorum. Türkiye’ye baktığımda da çelik olup da kötü yapılmış dediğim bir bina yok, tasarımın sınırlarının hiç zorlamadığı ve çeliğin sağladığı olanakların hiç zorlanmadığı yapılar olarak değerlendirebilirim.
Bundan sonrasında dünyada ve Türkiye’de nerelere doğru gider çelik yapı alanı, neler tahmin ediyorsunuz?
Murat AKSU: Ben oldukça iyimserim. Dünyada teknolojinin gelişimi ve iletişim olanaklarıyla yaygınlaşması ile daha çok insanın üretim ile ilgili olacağını öngörüyorum. Üretim bilgi gerektirdiği için insanların bilime daha da yaklaşacağını ve gelecekteki kararların daha doğru alınabileceğini düşünüyorum. Öte yandan, kamu çelik uygulamalarını destekler ise bir anda çelik Türkiye’de öne geçer. Türkiye’de çelik yapılar adına dünyayı takip ederiz ama yurtdışında çelik uygulamaları teknoloji ile paralel çok ilerleyecek gibi görünüyor. Bir de artık nüfus artışını karada dengeleyemeyeceğiz gibi geliyor, o zaman yoğunluğun çok artacağını düşünüyorum. Belirli bir yoğunluğun üzerinde de betonarme çok şanslı gibi gelmiyor, yoğunluk arttıkça yükseleceğiz, onun için de çelik yapılar yapmak daha doğru olacak, diye düşünüyorum. Gelecekte, çelik ile tasarlanmış ve üretilmiş dev yüzer kentler olacağını hayal ediyorum.