TR|EN
Güncel
Steelorbis
Depreme Dayanıklı Binalar
E-Bülten Aboneliği
Tevfik Seno Arda Lisesi
Yayınlar > Çelik Yapılar
Sayı: 56 - Haziran 2018

Projeler


Bir Dünya Mirası: Demir Kilise

Kilisenin tasarımını Osmanlı’da birçok eseri olan Ermeni bir mimar, Hovsep Aznavur iki ayrı proje olarak hazırlıyor. Başbakanlık Osmanlı Arşivleri’nde kilisenin yapılması için resmi yazışmalar yer alıyor. Hovsep Aznavur, Tepebaşı Tiyatrosu, şimdi Kadir Has Üniversitesi olan Cibali Tütün Fabrikası, Tokatlıyan Oteli gibi halen de bilinen birçok yapının da mimarı.

İstanbul Haliç sahilinde, Fener-Balat sahil yolu üzerinde, cephesi bezemelerle dolu demir bir Kilise, Sveti Stefan. Bilindik iki ismi daha var aslında bu kilisenin: “Demir Kilise” ya da “Bulgar Kilisesi”
 
Mülkiyeti Bulgar Ortodoks Kiliseleri Vakfı’na ait olan Demir Kilise, iskeletiyle ve tüm bileşenleriyle demirden imal edilmiş bir yapı. Dış duvarları, gömme ayakları, pencere doğramaları, kapı kanatları, kemerleri, sütunları, saçakları, çatısıyla aklınıza gelen her bölüm profil, sac, levha ve dövme demir, döküm olarak imal edilmiş ve bütün demir parçalar birbirine civata ve somunla bağlanmış, kimi yerlerde perçinlenmiş ya da kaynaklanarak tutturulmuş.
 
Sveti Stefan Bulgar Kilisesi geçirdiği son yenileme çalışmasının ardından Ocak 2018’de Bulgaristan ve Türkiye ülke Başkanlarının katılımıyla hizmete açıldı. Açılışta yaptığı konuşmada Arjantin, Avusturya ve Türkiye’de olmak üzere dünyada üç demir kilise yapıldığını belirten Bulgar Eksarhlığı Ortodoks Kilisesi Vakfı Başkanı Vasil Liaze, tarihte yapılan bu üç demir kiliseden sadece Türkiye’deki bu kilisenin ayakta kaldığını belirterek, yapının önemini daha da belirgin hale getirdi. 7 yıldır yenilenme çalışması gerçekleştirilen Demir Kilise, elbette Türkiye’deki yapısal çelik sektörü açısından da çok değerli bir yapı.
 
Kilisenin tarihinden günümüze kadar gelişinin tüm detaylarını tek bir kaynaktan alabiliyoruz. Hasan Kuruyazıcı ve Mete Tapan tarafından hazırlanan, Yapı Kredi Yayınları arasında piyasaya sunulan "Bir Yapı Monografisi Stevi Stefan Bulgar Kilisesi" kitabından.
 
Stevi Stefan Kilisesi’nin yapılış öyküsü Osmanlı İmparatorluğu döneminde gerçekleşiyor. Rumlarla ortak kiliseyi kullanan Bulgarlar, kendilerine has bir ibadethane ihtiyacı ile şu an kilisenin bulunduğu yerde ahşap bir mekan kazanıyorlar. Bulgar ileri gelenlerinden Stefan Bogoridi’nin evini ve arsasını bağışlamasıyla ortaya çıkan bu yapıdan dolayı da Kilisenin adı Stevi Stefan oluyor. Sonrasında buraya bir Papaz Evi yapılması için talepte bulunuluyor. Bulgar Eksarhhanesi kurulduğunda ise burada kullanılmakta olan küçük ahşap kilisenin yerine yeni bir kilise yapılması isteniyor. Bu yeni kilisenin projesi 1888’de ekleriyle birlikte Sofya’ya, Bulgar Hükümeti’ne onay için gönderiliyor. 1870’de de Osmanlı Devleti’nden kilise olarak izin çıkıyor.
 
Kilisenin tasarımını Osmanlı’da birçok eseri olan Ermeni bir mimar, Hovsep Aznavur iki ayrı proje olarak hazırlıyor. Başbakanlık Osmanlı Arşivleri’nde kilisenin yapılması için resmi yazışmalar yer alıyor. Hovsep Aznavur, Tepebaşı Tiyatrosu, şimdi Kadir Has Üniversitesi olan Cibali Tütün Fabrikası, Tokatlıyan Oteli gibi halen de bilinen birçok yapının da mimarı.
 
Mimar Hovsep Aznavur tasarladığı plan, 4 büyük ayağın taşıdığı, ortadaki yüksek kasnaklı kubbenin 4 yanda birer beşik tonozla genişletilmesinden oluşuyor. Cephesinde beşik kemerler, girişin iki yanında kuleleri, yüksek kubbesi ve bunu taşıyan iyice belirginleştirilmiş beşik tonozlarıyla 365 metrekarelik 19. Yüzyıl eseri bir yapı bu. Doğu-Batı ekseninde uzanan demir iskeletli yapı üç nefli plan şemasına sahip. Yapıda nefleri birbirinden ayıran sütunlar demir ve bu sütun başlıkları akantus yaprakları üzerinde barok detaylar içermekte. Yapıdaki Neo-barok ve Neo-gotik etkiler dikkat çekiyor. Yapının cephelerindeki pencerelerin ince, uzun ve yarım yuvarlak şeklindeki kemerlerle bölündüğünü görüyoruz. Girişin ve iki yan nefin üstünde “U” biçiminde bir galeri katı var; buraya girişin iki yanında, yan neflerin dibinde yer alan birer merdivenle ulaşılıyor. Galerinin üst örtüsü çapraz tonoz, orta nefin üst örtüsü ise yarım silindir biçimindeki beşik tonozlar. Beşik tonozların içi, Rönesans dönemi kiliselerindeki olduğu gibi kare biçimli kaset adı verilen kare süslemelerle kaplı. Bir miktar Rönesans etkisi olsa da yer yer neo gotik ve bazı yerleri neo braok öğeler içeren kilise, mimari olarak eklektik bir yapı anlayışına sahip.
 
Mimari tasarımı tamamlanan kilisenin 1859’daki ilk temel atma girişimi, zeminin çürük olması nedeniyle teknik zorlukları gündeme getiriyor. Zaten kilisenin demir olma nedenlerinden biri de bu. Yapı hem zeminin çürük olması dolayısıyla dönemin kiliselerinde görülen taş yapıyı kaldıramayacağından hafif bir yapı olarak demir olarak tasarlanıyor, hem de deprem koşulları ve hızla yapılma zorunluluğu için demir olması tercih ediliyor. Bir başka düşünce de istenirse başka bir yere taşınabilecek şekilde prefabrik olması.
 
Zemini güçlendirmek için kazıklama sistemi yapılıyor. Ahşap kazıklar çakılıyor, üst tarafları birbirine bağlanıyor, üzerine taş bloklar döşeniyor. Blokların üstüne kireç harcından bir katman yayılıyor ve 1892’de zemin sağlamlaştırma işlemi tamamlanıyor.
 
Zemin güçlendirme çalışmaları yapılırken kilisenin inşaatı için uygulama projeleri çalışmaları sürdürülüyor. Binanın uygulama projesini gerçekleştirmek için uluslararası yarışma açılıyor. Viyana’dan R. Ph. Waagner firması kazanıyor bu yarışmayı. Waagner’de uygulama projeleri tamamlanırken de demir parçaların üretimi başlıyor. Üretilen parçalar üzerinde malzeme deneyleri yapılıyor, fabrika avlusunda kilise geçici olarak kuruluyor. 1895’de imal edilen malzemeler Viyana’dan Trieste’ye oradan da Adriyatik üzerinden gemilerle İstanbul’a taşınıyor. 15 tane de teknisyen montajı gerçekleştirmek için geliyor. 1896’da yapının inşaatı bitiyor ve 8 Eylül 1898’de de kilisenin açılış töreni gerçekleştiriliyor.
 
Sv Stefan kilisesi uzun ekseni Haliç'e dik durumda üç nefli ve transeptli bir bazilika. Planı 1,5 metrelik bir modül ve bunun katlarından oluşan bir aks sistemi üzerine kurulmuş. Binanın ana kütlesi zeminden 0.9 metreye yükseltilerek subasman oluşturan bir bodrum katı üstüne oturtuluyor. Zemin katında açıkta bulunan kolonların hepsinin altında bodrum katta birer ayak yer alıyor. Cepheler ince uzun sac levhaların yan yana dizilmesiyle oluşturulmuş.
 
Kilisenin düşey taşıyıcılarını oluşturan kolonlar enine ve boyuna aksların kesişme noktalarında düzenlenmiş. Bu kolonlardan binanın dış duvarlarından gecen akslar üzerinde bulunanlar bu duvarların içinde kalıyor. İç mekandaki kolonlar ise yanlardaki merdivenleri ayıran bölme duvarların içinde kalanlar sayılmazsa, açıkta duruyor.
 
Dış cephedeki taşıyıcı kolonlar bodrum katının dış duvarının üzerinde uzanan 30’luk U profillerden yapılmış bir tabana basmakta. Yan nefleri orta neften ayıran iki 10 sıra halindeki kolonları, bodrum katında ayaklar taşımakta. 2 metre yüksekliğindeki bu ayaklar, 0.5 x 0.5 metre kesitinde iki beton bloğun üst üste konmasıyla yapılmış.
 
Zemin ve galeri katlarında açıkta kalan kolonlar daire ve kare kesit olmak üzere iki tür düzenlenmiş. Kare kesitli olanlar profillerden oluşmuş ve perçinlenerek birleştirilmiş ve üstü sac levhalarla kaplanarak tamamlanmış. Daire kesitli kolonlar ise döküm ve içleri boş. Açıktaki tüm kolonların yine dökme demir kompozit başlıkları var.
 
Dış duvarların içinde kalan kolonlar da aynı biçimde yanlardan diyagonal parçalarla bağlanmış. Sonra birbirine profillerle yatay ve diyagonal yönde bağlanarak bir duvar konstrüksiyonu oluşturulmuş. Dış cephe kaplama levhaları düz olanları sac, üstü kabartmalar, desenlerle bezenmiş olanları dökme demir. Genellikle profiller perçinlenerek, levhalar ise kaynakla tutturulmuş. Döşemelerde I ve T profiller kullanılmış.
 
1898 yılında tamamlanan ve açılan Demir Kilise’de ilk onarım 1946 yılında yapılıyor.
Daha çok yapının dışında düzenlemelerle pencereler boyanıyor. İlk yapıldığında denize sıfır olan yapı zaman içinde önünden dolgu yol geçirilmesiyle temeldeki kazıklar dolayısıyla sorunlar yaşayama başlıyor. Kilise Haliç’e doğru kayıyor. 1985’de Bulgaristan’dan mühendis Veselin St Venkov İstanbul’a gelip kilisenin durumu için araştırma yapıyor, rapor hazırlıyor. 1988’de de Avusturya’dan mühendis Gilbert Wiplinger geliyor ve bu zemindeki oynamalar, korozyon için yapıyı inceleyip rapor hazırlıyor. 1991 yılında mimar Sinan Genim yönetiminde onarım yapılıyor Demir Kilise’de.
Korozyona uğrayıp çürüyen ve temellere oturması nedeniyle yırtılan dış cephe kaplamaları yenileniyor. Çatı örtüsü de dahil olmak üzere parçalar değiştiriliyor.
 
2002 yılında zemin için sondajlar yapılıyor, arazi deneyleri, muayene, çukur incelemeleri gerçekleştiriliyor. 2005’de de bu incelemeler doğrultusunda zemin iyileştirme çalışmaları yapılarak Demir Kilise’nin kayma ve çökme sorunu gideriliyor.
 
2005’den sonraki en kapsamlı yenileme çalışmaları da 2011 yılında başlıyor. 7 yıl süren çalışmalarla detaylı bir yenilemenin ardından Demir Kilise yeniden parlamaya, İstanbul şehrinin değerli bir yapısı olarak var olmaya devam ediyor. Türkiye’deki yapısal çelik sektörü açısından da eşsiz bir öneme sahip tarihimizin bu ilk çelik yapısının kapılarını bizlere açan Büyükelçi Nadejda Neyrıski, Bulgaristan Başkonsolosu Angel Angelov ve tüm Konsolosluk ekibine teşekkürlerimizi iletiyoruz.
Çelik Yapılar - Sayı: 56 - Haziran 2018



© 2014 - Türk Yapısal Çelik Derneği