Ulusal ve Uluslararası yarışmalarla tasarım gücünü geliştiren bir ofisin konuğuyuz bu sayımızda. Ödüllerle kendini kanıtlamış üç genç mimarımızla çelik yapıları konuştuk: Sıddık Güvendi, Barış Demir ve Oya Eskin Güvendi. Farklı mimarlık ofislerinde deneyimlerini artırdıktan sonra bir araya gelerek Kolektif Mimarlar adı altında kendi ofislerinde buluşmuşlar mimarlarımız. Bizleri bu ofise getiren asıl neden, Lüleburgaz Terminali çelik yapısı olsa da bu proje üzerinden çelik yapılar alanının tüm detaylarına dokunduk sohbetimizde.
Sektörün nasıl gelişeceğine kafa yoranlar varsa, bu genç mimarlarımızın söylediklerine kayıtsız kalmamalılar…
Çelik Yapılar ile ilk tanışmalarınızdan başlayalım dilerseniz…
Oya ESKİN GÜVENDİ: Kendi işlerimiz üzerinden konuşacak olursak, ilk çelik yapı deneyimimiz Lüleburgaz Terminali projesi. Ama kendi ofisimizi kurmadan önce çalıştığımız yerlerde farklı çelik yapı projelerinde bulundum. Çelik yapı aslında statik sistem zorlandığında devreye giren bir durummuş gibi algılanıyor. Aslında yapının baştan tasarlanma aşamasında çelik olması öngörülerek bir tasarım oluşturulsa, belki süreç taraflar için de daha doyurucu işleyebilir, fakat maalesef böyle olmuyor. Biraz deprem bölgesi olmasından ve yönetmeliklerin sistemi zorlamasından kaynaklı sanırım, çelik yapının mimaride bekleneni çok da karşılamadığı algısı var. Çaprazlar konulmaya, istenilen ebatlar büyümeye başlıyor…
Bence hata şu, başta tasarlarken çelik yapı olması üzerine gidilmeyince, bir yapı tasarlayıp sonra bunu ne yapalım diye düşünülürse, ki mimarlar genelde bunu yapıyor, geçilemeyen bir açıklık varsa çelik ilave bir destek olsun gibi bir algı var, oysa daha tasarım aşamasında bu kararlar verilmeli.
Bizim Lüleburgaz’daki çelik yapı projemizde böyle olmuştu. Kabuğun çelik olması ve bu çeliğin aslında yapıya karakter katacağı düşüncesi ile çıkıldı yola. O yüzden çıkan ebatlar bizi rahatsız etmedi, aksine mutlu etti. Bence kritik mesele bu. Sadece fonksiyonlardan ibaret değil de yapı aynı zamanda taşıyıcısıyla bir kompleks oluşturabiliyor mu, orada kullanılan statik eleman yapının ruhuna bir şey katıyor mu katmıyor mu, bu çok kritik bir durum.
Başlangıçta mimarın da mutlaka eksikleri var ama maalesef çelik yapı konusunda yeterince donanımlı olamadığımızı düşünüyorum. Daha doğrusu ülke olarak yeniliklere, farklı çözümler üretmeye açık ekiplerle karşılaşmak çok da mümkün olamıyor her zaman. Bilindik bir şema var, o şemanın üzerinden gidiliyor ve bu oluşan sistemi zorlamak genelde çok işine gelmiyor ekiplerin.
Taşıyıcısı da çelik midir Lüleburgaz’daki yapının?
Oya ESKİN GÜVENDİ: Hayır, kabuğu çelik sadece.
SIDDIK GÜVENDİ: Kendi ofisimizi açmadan önce çalıştığım ofislerde herhangi bir uygulamaya yönelik çelik yapı deneyimi yaşamadım, dolayısıyla ilk deneyim Lüleburgaz Terminali ile oldu. Orada aslında sistem de basit olduğu için gerek bunun mühendislik ayağında gerekse uygulama ayağında büyük problemler yaşamadık açıkçası. Sistemi zorlamamızı gerektiren bir durum da yoktu. Tasarım sonrası süreçlerden de memnun kaldık.
Bizlerin tasarlama yöntemi açısından bakıldığında, tercih edilen strüktürel sistemin yapının ve programın ruhuna uygunluğu oldukça önemli. Lüleburgaz Terminali karma bir sistemle inşa edildi. Bunun dışında tasarımını yaptığımız belediye binalarında ya da şu anda çalışmakta olduğumuz Evka-3 Sosyal Merkez ve Aktarma İstasyonu projesinde de betonarme-çelik karma sistemlere yer veriyoruz.
Çelik başta neden düşünülmesin geride kalsın ki? Eğitimden kaynaklanan bir durum olabilir mi bu, salt betonarme düşünce üzerinden bir eğitim sistemimiz var sonuçta.
SIDDIK GÜVENDİ: Aslında hem mimarlık okullarında hem de tahmin ediyorum mühendislik okullarında anlatılanları çelik de olsa betonarme de olsa teknik olarak bir yere koymamak gerekiyor. Okul aslında doğası gereği bir şeyleri biraz öğretip hiçbir şeyi tam öğretmeyen bir kurumdur. Buradan aldığımız birtakım bilgilerle geleceğimize karar verir ileriye doğru kendimizi yönlendirebilir ve hangi alanda gelişeceğimize karar verebiliriz. Sorduğunuz sorudan hareketle bir yapıyı tasarlamaya başlarken çelik olarak tasarlamamak meselesi aslında çok basit bir mimari tercih. Bunun eğitimden kaynaklanan bir eksiklik olduğunu düşünmüyorum. Bir çelik yapıyı mühendisle çalışırken şurayı çelik mi yapsak dediğimizde devreye girecek olan çaprazlar gibi ilave elemanlar, sistemi betonarmeye göre daha zorlaştırabiliyor. Özellikle de bizim gibi yapıyı oldukça basit ve sade bitirmeye çalışıyorsanız, az elemanla, taşıyıcı sistemin şoven bir şekilde kendisini ortaya çıkarmamasını arzuluyorsanız, o zaman bu gibi problemler ortaya çıkabiliyor çelikte. Ülkedeki yönetmelikler yaptığımız her projede karşımıza çıkıyor. Yönetmeliklerin gözden geçirilmesi gerekebilir gibi görünüyor. Söz gelimi bir kesit, şu an yaptığımız bir projeden örnekle söylüyorum, 60-70 santimetrelik bir taşıyıcı eleman yapıyı rahatlıkla taşıyabiliyorken, 1 metreye çıkartmak zorunda kalabiliyoruz. Mesela bunların oturup baştan yazılması gerekebilir. Sizin içinde bulunduğunuz çelik sektörünün ana aktörleri mühendisler gibi görünüyor, çünkü problemi çözen ya da mimarı yönlendiren onlar, mühendislerin zihinlerinin çok daha açık olması lazım.
BARIŞ DEMİR: Benim çelik yapılarla tanışmam öğrencilik yıllarımdan itibaren vardı, detaylarına hâkim olmasam da, genelde bir strüktür yaratma ve o taşıyıcı sistemi geliştirme üzerine çalışmalar yapıyorduk ve bunu da maketler üzerinden geliştiriyorduk. Çelik ile öğrencilik yıllarımda böyle çalıştım, fakat daha sonra mimar olarak farklı ofislerde çalışmaya başlayınca, çelik yapıların aslında Türkiye’de çok da fazla uygulanmadığını gördüm. Hepimizin bahsettiği gibi bir kaç üst geçit, köprü, spor salonu ve kültür merkezi projeleri gibi geniş açıklıklı çatı yüzeylerinden başka bir kullanımım olmadı. En sonunda kendi ofisimizde Lüleburgaz Terminali projesinin tamamının çelik konstrüksiyon ile üretilmesini düşünerek proje çalışmalarına başladık. Çelik kolonlar üzerine oturan çelik bir saçaktan oluşuyordu tasarımımız fakat yaptığımız ilk statik toplantıda çelik kolon kesitlerinin büyüklüğü ve deprem etkileri gereği aks aralarına eklenmesi gereken çaprazlar gündeme geldi. Bunun sonucunda biz de betonarme kolonlar üzerine oturan çelik döşeme ve saçak imalatlarıyla karma bir proje yaptık.
Oya ESKİN GÜVENDİ: Burada şimdiye kadar konuştuğumuz şu konu öne çıkıyor. Mühendislik eğitimi verilirken tasarım biraz kenarda kaldığından oluyor diye düşünüyorum. Bizim için Lüleburgaz Terminali zaten strüktürden ibaret aslında kabuk ve omurgası yapının kendisini oluşturuyordu ve biz daha yarışma aşamasında o omurgayı tasarladık. Bahsettiğimiz gibi 4 tane farklı daha küçük profillerden oluşan ve kenetleyerek güçlendirdiğimiz bir kolon tasarımı yapabilir miyiz idi ilk düşüncemiz. Bunu uygulayan yurtdışında birçok mimar, mühendisler de var. İşi gerçekleştirme boyutuna geldiğimizde neticede bunun hesaplamasını yapacak kişiler biz değiliz, orada karşılaştığımız ekipler de maalesef bizim tasarımımızın uygulanmasında sorunlar yaşanacağını belirterek taşıyıcı sistemi değiştirdiler. Ben burada şöyle düşünüyorum, yani kendimizi de katarak, genç kuşağın biraz daha heyecanlı olduğunu düşünüyorum, strüktürel tasarıma ruhu vermek konusunda diyeyim. Bizim gibi aynı heyecanı taşıyan ekiplerle karşılaşırsak belki daha dinamik yapılar ortaya çıkabilir ama bir önceki kuşakta yönetmelik gereği bunu yapamıyoruz ya da bu daha önce biz böyle uygulamadık elimizi taşın altına sokmak istemiyoruz, siz iyisi mi bunu betonarmeye çevirin, üstünün örtüsünü biz çelik yapalım diyen değil, evet bu tasarım için bir şeyler yapılabilir mi, ilave bir profil daha eklesek mi ya da tasarladığınız kenetlenmeyi şöyle mi güçlendirsek gibi, aynı heyecanı taşıyan bir mühendisle çalışıyor olsaydık, belki karma bir yapı olmayıp çelik taşıyıcılı bir yapı olacaktı.
Talihsiz olmuş gerçekten, mühendislik de aynen sizin belirttiğiniz gibi yapısal bir tasarımdır, çareler aranan alandır oysa…
Oya ESKİN GÜVENDİ: Biz de belki sektörde daha yeni adımlar atıyoruz, belki doğru mühendislerle karşılaşmamış olmamızla da alakalı olabilir. Bu önyargılardan sıyrılmak gerekiyor galiba.
Çelik Yapıların ülkemizdeki yapı sektöründe çok küçük bir oranda olduğunu biliyorsunuz, hele konut söz konusu olunca
yok gibi bir durum. Sizler için bu geride kalmanın nedenleri ne olabilir?
Oya ESKİN GÜVENDİ: Konutta iyi mimarlığı bir gereklilik olarak da algılamıyorlar bence. Yani aslında mevzu tek çelik yapı yapmamaktan ziyade, ülkenin inşaat sektörüyle ilgili, vizyonuyla alakalıymış gibi geliyor bana. Artık o kadar çok “Çekmece projeler”, tekrar eden tip projeler gündemde ve halen onları yaşatmak gibi bir derdimiz olduğu için yeniliklere, yeni sistemlere, yeni tasarımlara maalesef kapalı bir ülkeyiz. Bunun birçok sebebi var, bu bir siyasi tavır da olabilir. Zaha Hadid’ in yapısı için söylenen cümle mesela “İsraf ” idi. Haydar Aliyev Kültür Merkezi için Cumhurbaşkanımız söyledi bunu. Yani bu zihniyetin içinde, üstelik yeni bir tasarım üzerinde, strüktür formunu değiştirerek bir yapıyı hayata geçirmek maalesef çok ama çok zor. Ben en çok etkileyen sebebin bu olduğunu düşünüyorum. İşin eğitim yanı falan çok gerilerde kalıyor. Ana omurgayı oluşturan mantık bu.
SIDDIK GÜVENDİ: Sektörün diğer paydaşları açısından tercih edilmemesinin nedenini bilemiyorum, onun için o konuda pek bir şey söyleyemem ama işin mimari tarafından bakarak şöyle bir şey söyleyebilirim, tasarımcının bir malzemeyi ya da bir taşıyıcı sistemi tercih ederken aynı zamanda tasarladığı, orada yaratmak istediği ruha uygun olup olmadığına göre tercihlerini yapması gerektiğini düşünüyorum. Dolayısıyla bir yapıyı sadece çelik yapmak ya da betonarme yapmak ya da başlarken bunun net bir şekilde kararını vermek, malzeme fetişizmine girmemek, işin biraz daha orasında duruyorum. Dolayısıyla mimari görüşümüz açısından zorunluluk değilse çeliği tercih etmeyebiliriz ya da o yapının ruhu buna uygun olmayabilir. Çelik yapı ile ilgili bahsettiğiniz oranlar bende bir kaygı yaratmadı. Bence mimarlar biraz böyle bakıyorlar. İşin ruhuna, fonksiyona uygun mu? Tabii bütün bunları da bir kenara bırakırsak, ülkenin de karşımıza çıkardığı bir takım gerçekler var. Hepimiz sebebini anlayamadığımız bir şekilde zamanla yarışıyoruz. Bahsettiğiniz oranların düşüklüğünü konuşuyoruz da iyi bir mimarlığın oranı bunun bile altında mesela.
BARIŞ DEMİR: Esnek bir yapı tasarlamak için belki de çelik öne çıkabilir. Çelik bu imkanı veriyor diye tercih edilebiliyor bir çok yapıda, farklı fonksiyonlara göre iç çözümlemelerini değiştirebiliyorsunuz. Ama ben mevcut bulunduğumuz süreç içerisinde neden tercih edilmediğini, geri kaldığını değerlendirdiğimde, mevcut betonarme yapım teknikleri ve teknolojiye çok alışkın bir müteahhit ve işveren grubunun varlığına bağlıyorum. Çelik yapı yapmaya başladığınızda onun yapısal bileşenlerine de, duvarları, tavanı, bütün malzemeleri ve detayları farklılaşıyor. Bu sebeplerden dolayı müteahhitler tarafından çok tercih edilmediğini düşünüyorum. Bir de maliyet olarak kıyaslama yapıldığında çelik yapıların maliyetlerin yüksek olduğu algısı önemli oluyor. Bir de çelik yapı yaptığınız zaman aslında yapının projelendirme aşamasında bütün elemanlarını tasarlayıp bitirmiş olmamız gerekiyor ki, imalatı atölyede yapılacak, montajı da yerinde yapılacak. Betonarmede biraz daha yerinde imalata bırakılıyor bu sebeple de tercih ediliyor. Bizde de maalesef yerinde yapmak konusunda tercih var. Çelikte çok bilinçli bir şekilde tasarlayıp, atölye ortamında üretilmesi sıkıntılı gibi algılanıyor. Çünkü o zaman daha nitelikli bir personel ihtiyacı oluyor.
Hünerli buluyor musunuz sektördeki üretim ve hizmetleri? Tanıyor musunuz bu kuruluşları?
BARIŞ DEMİR: Lüleburgaz projemizde çelik imalat söz konusu olduğu için o zaman bir atölyeyi ziyaret ettik. Çelik imalatları yapacak olan firma tasarladığımız yapma profilin imalatında yaşanılan sıkıntıları göstermek için bizi atölyelerine davet etmişlerdi. Atölye ortamını ilk kez gördüğüm çok faydalı bir ziyaretti. Malzemenin davranışını da aslında bilemiyordum, çelik deyince sabit hiçbir şekilde burulma ya da burkulmaya gelmeyen bir profil diye düşünüyordum. Projemizdeki profilin bir örneği yapılmıştı ve S çizerek deforme olmuş bir şekildeydi. İmalat sırasındaki deformasyonların da önüne geçilecek şekilde yeniden hesaplamaları yapılarak uygun ve istediğimiz şekilde imalat gerçekleştirildi.
SIDDIK GÜVENDİ: Sorduğunuz soruya yüzde yüz emin olarak cevap verebilecek kadar deneyimimiz zaten yok. Bugüne kadar inşa ettiğimiz bir çelik yapı üzerinden tüm bunları konuşuyoruz. Evet o atölyeye gittik, benim açımdan bu ziyaret şöyle bir deneyimdi, çizimlerde gördüğümüz kesitle atölyede tanıştık. Ama genel olarak konuşursak özellikle de kamuya iş yapıyorsanız biz yarışmalarla iş aldığımız için bugüne kadar tasarladığımız tüm projeleri yarışma ile inşa ettiğimiz için aslında o işin ihalesini alan yüklenicinin bulduğu firmalarla bu işi devam ettirmek durumundayız. Yani atölyeye gittiğimizde biz bu işçiliği beğenmedik dolayısıyla bunlarla değil bir başkasıyla çalışın demek gibi bir şansımız yok. Elinizden geldiği kadarıyla en azından işçiliği daha iyi bir noktaya getirebilmek adına yönlendirebilirsiniz.
Bizim gibi sektörde genç sayılabilecek ofisler için çok fazla yapı yapma deneyiminiz yoksa, özellikle ilk yapılarınızda sizi yönlendiren mühendislere, imalatçılara onların sözlerine güvenmek durumundasınız. Ama ilk yapı deneyiminden sonra şunu söyleyebilirim ki sektörün bütünü size hiç kimseye güvenmemeyi öğretiyor. Oturup her şeyi öğrenmek zorunda hissediyorsunuz kendinizi. Oysaki çeliğin detayını çok iyi bilen mühendisler olsa, ben ona, söylediği her şeye güvenebilsem işi ruhundan uzaklaştırmadan, doğru çözmek için uğraştığından emin olsam ve ona teslim olsam. Ama öyle bir şey olamıyor. Sektörde mimarlık yapan duayenlere baktığımız zaman zaten hepsinin çok iyi detay bildiğini, çok iyi malzeme bildiğini görüyorsunuz ama şu an dünya başka bir yere gidiyor. “Detay Tasarımcısı” diye biri var mesela.
Oya ESKİN GÜVENDİ: Aslında bu başta eleştirdiğimiz çarkın içine giriyoruz. Yeniliklerden bir şekilde uzaklaşıyoruz. Bir proje oluşturulurken güvenmek gereken ekibe dahi bu o aşamada bile güven ilişkisi kurulamazsa, bildiğin yol en iyi yoldur mantığıyla ilerleniyor.
Epeyce sorunlardan bahsettik ama son dönemde epey bir çelik yapı da yapıldı Türkiye’de. Sizlerin dikkatini çeken çelik yapılardan hangileri öne çıkar?
Oya ESKİN GÜVENDİ: Karma bir skrüktürü olan, boyut olarak bana daha sempatik geldiğinden dolayı Dalaman Havaalanı’nı beğeniyorum. İlk aklıma gelen hem mimar hem mühendis olmasından kaynaklı ve öğrenciliğimizden bu yana bizlere de bolca gösterilen Calatrava köprüleri. Görme fırsatı bulduğum Venedik’teki Yaya Köprüsü’nü son derece estetik ve hoş olduğunu düşünüyorum.
SIDDIK GÜVENDİ: Ahmet Alataş’ın Robert Koleji Murat Karamancı Öğrenci Merkezi’nin çelik adına önemli bir iş olduğunu düşünüyorum. Zaten hem tasarımcısının tercihi, işin ruhuna uygun malzemeyi, strüktürü tercih ettiği, ona dair kafa yorduğu aşikâr. Oldukça iyi inceltilmiş bir çelik yapı.
BARIŞ DEMİR: Nevzat Sayın’ın Sabancı Müzesi’nin içinde yaptığı konser salonu Seed, elips şeklinde bir kabuktan oluşan beğendiğim bir yapı. İnşa aşamalarının da fotoğrafları paylaşılmıştı, çok etkileyici görünüyordu. Nitelikli bir iş ve güzel bir uygulama..
Son olarak gelecekte neler beklenebilir, vizyonu konuşsak. Türkiye’de, Dünya’da nasıl bir evrilme olur çelik yapılar alanında. Nasıldır öngörüleriniz?
Oya ESKİN GÜVENDİ: Genel olarak teknolojinin hızının, bizim yakalayabildiğimiz hızdan ya da bilincinde olduğumuz hızdan çok daha fazla olduğunu düşünüyorum. O yüzden on yıl sonrası konusunda bence hayallerimizden çok daha farklı bir noktada olabilir yapı sektörü. Çelik ya da betonarme tüm yapı sektörü farklı yerde olabilir. Fakat bunların Türkiye’ye yansımaları ne zaman gerçekleşir bu konuda gerçekten geleceğe dair bir yorum yapamıyorum ama sistemlerin özellikle bence her alanda, yani malzeme, strüktürel ya da tasarım alanında büyük bir değişime gideceğini düşünüyorum. Mimari alanda da öyle bu. Yapay zekalar, teknolojinin sürprizleri, belki on yıl sonra mimar ya da mühendislerden söz etmeyebilirize kadar bile gidebilir. Nelerle karşılaşacağımızı beraber göreceğiz.
SIDDIK GÜVENDİ: Teknolojiye bağlı olarak sadece çelik için değil, diğer yapı malzemeleri, sistemleri için de, malzemenin sınırı tasarımın sınırını belirlediğinden, tasarlarken ya da hayal ederken, hayal gücüne artık herhangi bir şekilde sınır koyamayacağınız için, buna eşlik edemeyecek herhangi bir malzemenin ya da sistemin yaşamaya devam edemeyeceğini düşünüyorum. Acaba 20 yıl sonra nasıl bir inşa faaliyetinin içinde olacağız, bildiğimiz konvansiyonel yöntemlerle, bilindik malzemelerle üretim yapmayacağız gibi görünüyor. Üç boyutlu yazıcılarla konut inşa edilmeye başlandı, iş başka yerlere gidecek ve buna eşlik etmek, yeni çözümler üretmek gerekecek.
BARIŞ DEMİR: Bence de Türkiye’deki, Dünya’daki gelişmelere baktığımız zaman yapı üretim teknikleri değişmeye başladı. Hafif çeliklerle prefabrik ya da portatif üretimler gibi daha küçük, birbirine kenetlenerek çoğalabilen modüler tasarımlardan türeyip, onların bir araya gelmesiyle yeni mekanların oluşacağı bir alana doğru evirilebileceğini düşünüyorum.