TR|EN
Güncel
Steelorbis
Depreme Dayanıklı Binalar
E-Bülten Aboneliği
Tevfik Seno Arda Lisesi
Yayınlar > Çelik Yapılar
Sayı: 40 - Temmuz 2014

Söyleşi


Mimar Semra Uygur: “Çelik Yapabilmek İçin Üç Boyutlu Düşünmeyi Öğrenmiş Olmak Gerekiyor…”

Bizim ofisimizde bir anlayış vardır: Strüktür yapının ana elemanıdır, anatomik yapısıdır. O açıkta kalmalı. Onu kapatırsan o zaman çelik yapmanın da bir anlamı kalmaz...

Ankara Adliyesi ve Cermodern’in yanındaki araziye inşa edilen Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası CSO’nun yeni binası, şimdiden Ankara’nın sembolleri arasına girecek bir yapı olarak anılmaya başlandı. Etrafı gölle kaplanacak olan salon, uluslararası standartlarda inşa ediliyor. Yumurta formunda iki bin kişilik bir konser salonu ve 500 kişilik küre biçimli oda müziği salonu bulunan yapı, Türk mimarisi ve mühendisliğinin en seçkin örneklerinden biri olacak. Yapı, bundan 20 kusur yıl önce, 1992 yılında Ulusal Mimari Proje Yarışması’nda Semra ve Özcan Uygur tarafından tasarlandı. 2000 yılında Çin’de inşa edilen dev yumurtaya da örnek oldu. Tasarımında çeliğe de yer veren yapının mimarlarından Semra Uygur’la çeliği konuştuk…
 
Önce çelik yapılarla ilgili genel düşüncelerinizi bizimle paylaşmanızı istesek neler söylersiniz bize? 
Semra UYGUR: Kişisel tercih olarak masif ve şeffaflığın oranları iyi ayarlanmış yapıları daha çok tercih ediyorum. Tümüyle şeffaf, her şeyi ayan beyan binaları çok beğenmiyorum. Ama bu tabii çok kişisel bir duygu ama masifliği, açıklık oranları yerinde, gerektiği yerde malzeme farklılığı yapan ama çoğunlukla da tek malzeme ile biten yapılar, beni daha çok cezbediyorlar.
 
Tasarımda ne aşamada yapının malzemesi önem kazanıyor? 
Semra UYGUR: Tasarımın ilk başlarında “Nasıl yapalım?” aklınızın bir tarafından hep olmakla birlikte esas olarak “Yerine uygun ne yapabilirim?” düşüncesi başlıyor. Malzeme ikinci adımda ortaya çıkıyor. Tabii bazı durumlarda başta da kafanızda olabiliyor. Yapılabilme şartları, imkanları, daha hakimseniz bunlara o zaman baştan biliyorsunuz. 
 
Mühendisle birlikte mi karar veriyorsunuz malzemeye? 
Semra UYGUR: Hayır, biz mühendise gittiğimizde neyi, ne yapacağımızı bilmiş olarak gidiyoruz. Biz çelik yaptığımız projelerde bile çeliğin kesitini, prensip detaylarını çıkartıp gidiyoruz. Çünkü şöyle bir şey var çelikle ilgili, çelik çok incelmişlik, çok detay istiyor. Çok detay da bizim memlekette maalesef kimsenin umursamadığı bir konu ama çeliği eğer incelmiş detaylarla yapmazsanız, o zaman kaba saba pazar yeri gibi olmaya başlıyor. O zaman da malzemeye de yazık, yaptığınız yere de yazık. Çeliğin prensiplerini aslında bence mimarın belirlemesi gerekiyor. Mesela bir merdiveni bile çok kaba, hantal yapabiliyorlar. Eğer siz önceden detayları verirseniz o zaman hesapları zorluyorlar, yoksa “Bu kurtarıyor” diye 20’lik olacak yere 40’lığı önerebiliyorlar.
 
Diğer yandan yatırımcıyı ya da mal sahibini de ikna etmeye çalışıyorsunuz sanıyorum.. 
Semra UYGUR: Bizim öyle öykülerimiz yok. Çünkü ben böyle öyküleri işin üzerinde çok durmamaya bağlıyorum. Biz ne istiyorsak onu yapıyoruz. Ama tabii süreç içinde çok sıkıntılar yaşanıyor. Ama biz büyük oranda ne istiyorsak onu sonuçlandırmak için uğraşıyoruz. İşvereni ikna edememek gibi bir durum yaşamadık ama bunun için de çok fatura ödedik. Zaman, emek anlamında soyluyorum fatura derken. Geri dönen projemiz de olmadı çünkü başka bir şey istendiğinde biz onun istediğine uygun alternatifi bulup getirmeye zaman harcıyoruz.
 
Türkiye’de çelik yapı neden bir alternatif olamıyor yapı sektöründe size göre? 
Semra UYGUR: Çelik için fazla proje bürosu var mı ondan çok emin değilim. Benim bildiğim çok yok. Bir de çok zaman alan bir iş çelik statik detay. Zamanla da yarışınca, insanlar daha maliyetli çıkmaya başlıyor süre açısından diye çelikten vazgeçebiliyorlar. Hem ihtiyacı karşılayacak, hem de ortamın hızına tahammüllü olacak hızlı proje büroları pek yok, konu çelik olunca. 
Bir de şu var, çelik yapsalar bile yapının çelik olduğunu algılayamadığınız sürece onun bence bir anlamı yok. Mesela yaptılar bir çelik bina, sonra kapattılar, ben ona dışarıdan bakınca o çelik olduğu algılanmıyor bile. Bunun da bir anlamı yok ki. Yangın diyor üstünü alçı ile kapatıyorlar, masiflik diyor bir şeyle kapatıyorlar, o zaman çeliğin bir anlamı kalmıyor ki. Bizim ofisimizde bir anlayış vardır: strüktür yapının ana elemanıdır, anatomik yapısıdır. O açıkta kalmalı. Onu kapatıyorsan o zaman çelik yapmanın da anlamı yok. 
 
Zorunlu hale gelmedikçe çelik yapıyı tercih etmiyor sektör, değil mi? 
Semra UYGUR: Geniş açıklık geçmekte betonarme ile sıkıntı var. Çünkü kalıp maliyeti ve işçilik maliyeti olduğu için çeliği daha çok üst örtü yapılarda, elemanları getirip koyup, üstünü kapatmak olarak bakılıyor. Esas mesele bir de şu: çelikteki işçilik maliyeti de yüksek. Çelikte fabrikasyon imalat ile getirip takmaya montaja yönelik bir projelendirme lazım. Bizde bunun alt yapısını oluşturacak ne usta, kalfa var ne projeci var. Böyle fabrikalar var mı yeteri sayıda, emin değilim. Elemanlar tek tek tasarlanacak fabrikalarda işlenecek, getiri-lip koordinatında bağlanacak. Oysa bizim ülke olarak hayata bakış mantığımızda kervan yolda düzülür. Betonarme bütün bu bilinmezliklere rahatlık sağlayabiliyor. Kolon iki santim kaysa da bir şekilde çözebiliyor ama çelik olunca çözemez bunu. Dolayısıyla hassaslığa alışık bir yapımız yok bizim. Bu ortam içinde projelendirmeler de o hassaslıkta değil, imalat sektöründeki insanların çalışma mantığı da o hassaslıkta değil. Dolayısıyla çelik yapı bizde çok zor. Bu da eğitimden başlayan bir süreç. Geometri bilmeyen yapı ustaları olursa olmaz çelik. Ne yapıyor, alt yapı çıkıyor, alıyor ölçülerini, işte bir kiriş böyle, bir kiriş de böyle yapıyorlar ama çelik ise her şeyin çok geometrik, hassas ve titiz çalışılması gereken bir teknik. Çünkü işin en büyük kısmı montaj, tek tek elemanları monte etme mantığına bağlı.
 
Ne önerirsiniz peki, nasıl şeyler yapılırsa bu sektör istenilen noktaya doğru gider? 
Semra UYGUR: Şimdi mesela bizim bu CSO projemizin ana yapısı çelik oluyor. Biz çelik projelerimizde ST 35 demişiz, o mesela 52 olmuş. Buna göre kesitler değişiyormuş, sanırım malzeme kombinasyonu, içerikleri değişiyor. Oysa mimarlarımızın çoğunda durum şudur: biz çelik yapacağımız zaman elimizde eski demir çelik fabrikalarının dokümanları vardır oradan bakarız, ya da yabancı firmaların kataloglarından bakarız. Orada bakıyoruz mesela çelik kesiti eşit kenarlı I kesitler var ama bizde yok. Neyin üretilebildiğini çok doğru, topluca elimize alabileceğimiz bir dokuman yok. O zaman açıyoruz statikçilerimize soruyoruz o da “bunlar, şunlar var” diyor ve onların içinden seçip bir tasarım yapmaya çalışıyoruz. “Bu var mı?” diyoruz “Yok, onu I kesitle yaparız “ diyor. Belki de biz haberdar değiliz ama Türkiye’de üretilen ya da var olan çelik elemanların niteliklerine ilişkin yeterli bilgimiz yok. Diğer yandan az önce de söyledim, Türkiye’de çelik statik tasarımcısının da çok olmadığını biliyoruz. Çelik statik tasarımı yapmak için insanlarda yeterli sabır da gelişmemiş, böyle bir deneyimi olacak ki onu daha hızlı halledebilsin ama bu da bir süreç istiyor. 
Bütün bunlardan dolayı da çelik denilince biraz geri duruluyor. Hani dilimize plesenk olmuş bir laf vardır ya, eğitim şart. Matematik okumamış, geometri bilmeyen yapı ustalarıyla iş yapamazsınız çelikte. Çelik yapabilmek için üç boyutlu düşünmeyi öğrenmiş olmak gerekiyor. Sadece bir yönden kesit almakla çeliği halledemezsiniz. 
 
Biraz da sizin çelik yapı tasarımlarınızdan söz etsek, neleri sayabiliriz? 
Semra UYGUR: CSO’nun fuayesinde tasarladık biz ilk olarak çeliği, 1992 yılında. Ancak şimdi yapılıyor yapı, iyi bir çelik işi var orda. TED Ankara Kolleji’nde sosyal tesisin çatısı, spor salonu, yüzme havuzunda yer verdik. Büyük bir spor salonu tasarımı yaptık, çelik tasarladık ama yapılmadı.
Çelik Yapılar - Sayı: 40 - Temmuz 2014



© 2014 - Türk Yapısal Çelik Derneği