TR|EN
Güncel
E-Bülten Aboneliği
Tevfik Seno Arda Lisesi
Yayınlar > Çelik Yapılar
Sayı: 31 - Mart 2012

Gündem


SteelOrbis Bursa Piyasa Sohbetleri Toplantısı'nda Çelik Yapı Sektörü Paneli...

Çelik Yapı Mimar, Mühendis ve İmalatçılarının Çelik Malzeme Üreticilerinden Beklentileri Ne?

SteelOrbis Piyasa Sohbetleri Bursa Toplantısı, 24 şubat 2012 tarihinde Almira Hotel'de gerçekleştirildi. Türk Yapısal Çelik Derneği bu toplantıda çelik yapı imalatçıları ile çelik yapı malzemesi üreticilerini bir araya getirdi. Moderatörlüğünü Türk Yapısal Çelik Derneği Başkan Yardımcısı H. Yener Gür'eş'in yaptığı, "Çelik Yapıların Çelik Sektöründen Beklentileri" konulu panelde, Tuncer Çakmaklı (Tuncer Çakmaklı Architech), Onur Güleç (OGP Mühendislik), Selçuk İz (İz Mühendislik), Selami Gürel (Metal Yapı), Güvenç Temizel (Borçelik), Kerem Külekçi (Borusan Mannesmann Boru) ve Kağan Yemez (ArcelorMittal DS Rozak), konuşmacı olarak yer aldı. Kaçıranlara toplantıda konuşulanları derledik...

Yener GÜR'Eş: Türkiye'de çeliğin avantajlarından yeteri kadar yararlanılamıyor. Bunun birçok nedeni var, bu denenlerden bir tanesi de çelik tasarımcıları ve imalatçıları ile çelik malzeme üreticilerinin arasındaki bir diyalog eksikliği midir, bugün bunu gündeme getirelim istedik…Tuncer Çakmaklı'dan başlayalım, mimarlar adına soracağım, tasarımda kullandığınız çeliğin malzeme özelliğini Türkiye'deki mimar camiası yeterince bilebiliyor mudur, burada bir iletişim kopukluğu var mıdır? Hep çeliğin iki hassasiyetinden söz edilir, yangın ve korozyon, bu sizin tasarımlarınızı nasıl etkiliyor, ürkütüyor mu? Bir de çelik malzemelerde inovasyona ihtiyaç duyuyor mu mimarlarımız?

Tuncer ÇAKMAKLI:  Bir tanımla başlarsak, o da Türkiye'de çeliğin inatla ve hala yapı sektörüne tam giremediğidir. Çelik strüktürün tasarlanması ve yapı malzemesi olarak girebilmesi için çok iyi detay bilgisine sahip olmanız gerektiği gibi, onu da mühendislerle birlikte çözmeniz gerekiyor. Bunun için bütün çelik üreticilerinin veya çelikle birlikte artık yavaş yavaş büyüyen bir sektör olan imalatçılarımızın, bunu eğitim anlamında yaygınlaştırması gerekiyor. Bütün üniversitelerde desteklemesi gerekiyor. İkincisi de depremle birlikte aslında depremin çözümü olarak gösterilse de çeliğin getireceği yapısal malzeme hafifliğinin önemini kurmak lazım. Bunu yaratamazsanız o zaman çeliğin maliyet durumu farklı boyutlara gidiyor. Alternatif olabilmesi lazım betonarmeye, bu farkın üzerinde durmak gerekiyor. Otomotiv sektöründen düşünelim, ilk otomobillerde bakıyoruz sac kalınlıklarına, şimdi çok daha inceldi kullanılan saclar. Taşıyıcı strüktürün ekonomik olması anlamında otomotiv sektörü gelişmiş durumda, ilerlediler. Biz burada yapmış olduğumuz projede, Bursa Hali'nde kullandığımız tonaj miktarı 4.500 Ton. Bu yapı için ödül almaya gittiğimizde Barselona'da bir stad da ödül alıyordu, bizim yapımızın üçte biri boyutta bir yapı, kullandığı tonaj miktarı 12 Bin Ton olarak tanımlandı. Burada biz tasarımla ve mühendislik çözümüyle büyük bir ekonomi yarattık. Mimari tasarım ve mühendislik çözüm getirdiğinizde o zaman çeliğin maliyet sorunları ortadan kalkıyor.
İkinci sorunuza gelirsek, ilk defa çeliğin gökdelenlerde kullanımı savaşlardan sonra oluyor, neler yapabiliriz diye düşündüler ve güvenlik ön plana çıkınca Amerika'da çelik gökdelenler çıktı ve bunun getirdiği avantajlar günümüze kadar geldi. İstanbul'a bakıyorsunuz bütün yüksek katlı yapılar betonarme. Bunun problemi yangın değil, bilinmemesi. Çünkü artık yangına, korozyona karşı koruma sağlayabiliyorsunuz. 30 yıldır bu ürünlerle çelik korunuyor ve bu alanda da sürekli gelişen teknolojilerle yeni malzemeler piyasaya sürülüyor.
Üçüncü sorunuza gelirsek, bundan bir süre önce Etopya'da bir şeker fabrikası için teklif istendi bizden, rekabet ettiğimiz Hintlilerin özel ürettikleri çelik profilleri var, Avrupa'daki çelik profilleri ile hiç alakası olmayan, oradaki mühendislerin geliştirdikleri bir ürün. Uluslararası rekabette o malzeme farklılığı ile, o fiyat farklılığı ile rekabet edemez hale geliyorsunuz. Biz nitekim alamadık işi çünkü o ortamı sağlayacak üretici ve imalatçıların da bulunması gerekiyordu. Yani biz onlar gibi yapacak değiliz, mühendislik olarak farklı çözümlemeler getirerek, belki tonaj miktarlarını farklı boyuta getirerek çözüm üretecektik Ama bu da aynı zamanda bütün imalatçı ve üreticilerin biraz ellerini cebine koyarak, bütün mühendislik firmalarının ve bir de bankaların da bu işe biraz girmesiyle olacak. Çünkü tamamen Çin, Hindistan ve Afrika'da bütün projelerde projecilerin ve imalatçıların bütün kredilerini veriyorlar. Karşılık olarak Afrika'daki bütün doğal kaynaklara el koyma hakkına sahip, siz o zaman rekabet edebileceksiniz. Bizim sırf mühendis üretici olarak ekonomik gücümüzü koymadan burada varlık göstermemiz mümkün değil. Sadece Türk piyasası için değil, biz de aynı şekilde uluslararası piyasalarda var olmayı kurmamız lazım.

Yener GÜR'Eş: Türkiye'de bakıyorsunuz çelik yapılar bazen daha pahalı ya da ucuz olabiliyor ama her ne olursa olsun ekonomik oluyor, nasıl baktığınıza bağlı olarak. Bunu etkileyen konulardan birisi de şu; bir statik projeyi bir mühendis 1000 ton ile çözüyor, aynı projeyi başka bir mühendis 600-700 tonla çözüyor. Ağır çözdüğünüz zaman bu yatırımcıyı çelik yapıdan uzaklaştırıyor. Yatırım maliyetlerini düşürmek için gerek ebatlar, gerek kesitler ya da yapma profiller gibi konularda statik projecilerimizin çelik malzeme üreticilerinden bir talebi olabilir mi?

Onur GÜLEÇ:  İnşaat mühendisliği, yapısal mühendislik diye geçen konuda mutlaka bir projeyi beş ayrı mühendise götürürseniz beş farklı dizayn önünüze gelir. Bir mimari projede yapının tek bir taşıyıcı sisteme sahip olması mümkün değil. Bu inşaat mühendisinin dizayna olan katkısı ile de biraz orantılı. Dolayısıyla çelik projenin bir mühendisten diğerine tonaj ve sistem olarak fark etmesi çok normal. Ancak bu farklılıkların Türkiye'de çok büyük olduğunu görüyoruz. Bunun da bence sebeplerinden bir tanesi yapısal çelik eğitiminin üniversitelerde çok iyi seviyede verilmemiş olması. Genelde Türkiye'de betonarme ülkesi olduğu için betonarme dizayn her zaman daha öncelikli ve daha kolay. Yapısal çelikte bir çok detay bilmeniz lazım, daha fazla zaman harcamanız lazım. Dolayısıyla bunu yapan mühendisin yapacağı dizaynla detaylı mühendisin yapacağı dizayn ile biraz daha çabuk çabuk yapayım, çabuk çabuk çizeyim diyen mühendisin arasında, mutlaka çelik yapıda tonaj farkı olur. Burada yapılması gereken yatırımcının ya da mimarın mühendisi seçerken biraz daha bilinçli davranması, sadece metrekareye kaç para ücret alıyor değil de yapmış olduğu projeleri biraz daha inceleyip, biraz daha tavsiyeler üzerine, daha bilinçli tercih yapması gerekir. Örneğin bizim ofisimize proje geliyor 100kg/m2 ile çözülmüş bir bina projesi, bakıyorum sistemi tamamen ters. Ondan sonra düzeltiyoruz bakıyoruz kesitler çok kalın seçilmiş çünkü mühendis ya kendine güvenmiyor ya da daha önce yapmadığı için korkuyor biraz veya yapmış, çalışmış ve ben aynı muhafazakarlıkla devam edeyim diyor. Ve bu muhafazakarlık da yatırımcıya maliyet olarak geri dönüyor. Bu da yatırımcıyı kaçırtabiliyor bazen.
Sorunuzun ikincisine gelirsek, Türkiye'de genelde Avrupa kesitler kullanılıyor. IPE profiller HE'ler falan. Bunlar tabii ki aynı ebattaki profil olarak Amerikan kesitlerine göre mesela, çok daha az. Daha büyük sıçramalar var, tonaj bakımından veya kesit bakımından. Dolayısıyla elimizde olan bir kesit kitapçığı, kesit kütüphanesi var. Biz genelde projelerimize başladıktan sonra hesapladığımız veya hesaplayacağımız kesitleri bir üretici firma ile görüşüyoruz, hakikaten ellerinde var mıdır diye. Bu hem bizim için bir avantaj, boşu boşuna yapımcı bize gelip ben bunu bulamıyorum bunun yerine şununla yapayım ya da yerine daha küçük bir kesit yapar mısınız durumunu ortadan kaldırıyoruz. Hem de başlangıçta projeyi detaylandırdığımız için mimari de ona göre gelişiyor. Dolayısıyla eğer üreticilerle beraber çalışılırsa ben herhangi bir kesit problemi ya da bulunamazlık sıkıntısı olduğuna inanmıyorum. Zaten bir projenin başarılı olması için mimar, mühendis ve yapımcının projenin başından itibaren bir arada olması en sağlıklısı.

Yener GÜR'Eş: Statik tasarımcı ve fabrikatör olarak farklı tonajlı çözümler için farklı kesitler, farklı standartlar, farklı yaklaşımlar, sektörümüzü nasıl etkiliyor ve sizin de üreticilerden bir talebiniz var mıdır?

Selçuk İZ:  Bir yapının ağır çözülmesi çeliğin işveren tarafından tercih edilmemesine yol açar. Dolayısıyla bu işvereni maddi külfet altına sokuyorsa, çeliği tercih etmez. Bizim rekabette olduğumuz sektör beton sektörü. Diğer sektörler yanında biz çeliğin şu özelliği sunuyoruz: Birincisi hafif bir yapı, deprem performansı yüksek bir yapı ve artı geri dönüşümü olan bir yapı ve ilerde takviyesi, büyütülmesi çok kolay olan bir yapı. Bizim sunduğumuz ürün kaliteli bir ürün, geri dönüşümlü bir ürün. Bugün bir yapısal çelikle yapılan bir bina hurda değeri bile çeliğin yarısı. Bunları göz ardı etmemek lazım. Bu fayda maliyet analizini yaparken betonarme bir yapıyı siz 30 yılın sonunda yıkarsınız ve çöpe atarsınız, oysa çelik yapıyı sökersiniz kullanırsınız, taşırsınız, ölmez bir yapı.
Bizler dizayn yaparken şartnamelere bağlıyız. Yani deprem yüklerimiz var, normal yüklerimiz var, işletme sırasında kullanılacak kreyn yükleri var, yapıda hareketli yükler var, büyük açıklıklar var, ki biz şunu gördük son depremlerde hiç bir çelik yapı ağır hasar görmemiştir. Gerek Adapazarı gerek Gölcük depremlerinde, Van'da pek çelik yapı olmadığı için gözlemlenmemiştir ama hiç bir çelik yapıda hasar olmadı depremlerde. Dolayısıyla çelik tartışılmaz üstünlüğü olan, Türkiye gibi depremselliğin çok yüksek olduğu bir yerde kullanılması çok zorunlu bir şey. Sanayi yapılarında çok yoğun kullanıyoruz artık. Gelelim konut, otel, hastane ya da kamu yapılarına. Van depreminde görüyoruz 5 yıl önce TOKİ'nin yaptığı hastane hasar gördü, çatladı. Neden hastanelerimizi çelik yapmıyoruz? Bazı önemli yapılarımızı, depremden sonra kullanmamız gereken yapılarımızı çelik yapmamız lazım. Üstün performansları var, bunu özellikle vurguladıktan sonra sorunuza gelirsek 600 ton 100 ton meselesi, şimdi bir mimari dizayn var, siz buna uymakla yükümlüsünüz ama öyle bir yer ki, büyük bir açıklığı uzay kafes geçersiniz, sıkıntılı durum yoktur, uzay kafesle metrekarede 30 kg ile geçersiniz. Ama dolu gövdeli geçmeniz gereken yerler vardır, o da metrekarede 70 kgr. şimdi her projeyi kendi içinde çözmek lazım, yoksa ben bir sistemi uzay kafes yaparım hafif olur, dolu gövdeli yaparım ağır olur biraz haliyle. Yani bütün tasarımcılar aynı yükler altında, aynı şartnamelerle, aynı değerleri verirler, öyle biri 600 ton, biri 1000 ton olamaz. Dolayısıyla elma ile armutları karşılaştırmamak lazım. Her projeyi kendi içinde tasarlayıp ona göre çözmek lazım. Tasarımcılar aynı yapıda en fazla artı eksi % 10 farklar yaratırlar. Rahmetli hocamız bizim Tevfik Seno Arda çelik yapının güzelliği detaylarında gizlidir derdi. Yani çelik yapıyı tasarlayan, üreten insanlar detaylı insanlardır. Detayı bilme zorundalar, detayı çözülmemiş bir çelik olamaz. Dolayısıyla biz detayı çözülmüş sistemlerle diğer yapılara göre çok daha üstün binalar tasarlıyoruz. Bizim tasarımcılarımız iyidir, çelik konusunda biz geri değiliz, oldukça da ileriyiz. Dünyaya tasarım yapıyoruz, bütün dünyanın pek çok yerinde bizim tasarımcılarımız tarafından yapılan çelik yapılar var. Türkiye'de üretiliyor, Türkiye'de dizayn ediliyor ve buradan götürülüp orada montaj yapılıyor. Bizim Türkiye'nin içinde de yoğunlaşmamız lazım. Bilhassa kamu yapılarında çok yoğun kullanmamız lazım, depremden sonra mutlaka kullanılması gereken yapıları da mutlaka çelik yapmamız lazım. Korozyon, yangın dayanımı, akustik, yapı fiziği gibi konularda çeliğin her şeyi çözüldü. Bizim yangına dayanımlı ürünlerimiz var, yangına karşı kaplamalarımız var, ses akustiği açısından bir dolu yalıtım malzemeleri var, dolayısıyla bunların hepsi dünyada da çözülmüştü, bizde de sorun yok. Esas bizim tasarımcı ve üretici olarak malzeme üreticilerinden bazı isteklerimiz var. Türkiye'de her türlü elemanların üretilmesi de lazım. Dışa bağımlı olmamak da lazım, o çalışmalar da yapılıyor diye biliyorum ve bunun yanı sıra farklı dizaynlar, bilhassa kutu profil, hadde profillerden üretim, hadde ürünler baya var ama kutu profillerden üretim diyelim, şu anda Türkiye'de 400'e 410 milim üzerinde kutu üretilmiyor, halbuki yüksek yapılarda et kalınlığı daha fazla kutu profillere ihtiyacımız var ve daha kalın etli borulara ihtiyacımız var. Bunların hepsi piyasalar istedikçe sanıyorum oluşacak, çelik imalatçılarımız uluslararası projelerinde malzemenin çoğunu ithal etmek durumunda kalıyor, yani geniş başlıklı profiller bazı özel profiller hepsi ithal. Üreticilerden malzeme kalitesi ve kesitlerle ilgili destek bekliyoruz.

Yener GÜR'Eş: Ömrünün önemli bir kısmını şantiyelerde geçirmiş bir mühendis, hem üretici, hem şantiyeci olarak, uluslararası tanınırlığınızla, malzeme ile ilgili, stoklarla, tedarikle ilgili sorunlar var mıdır? Türkiye'de finansman modeli konusunda bir çalışma yapılmalı mıdır, neler yapılabilir?

Selami GÜREL: Ben ilk 20 sene hep endüstriyel tesislere çalıştım, son 20 sene de mimari çelik yapılara çalıştım. 40 yıl önce 50'lik köşebenti bilirsiniz, 50'lik köşebentleri kaynatıp 100'lük U yapardık, sağ olsun Karabük Demir Çelik sayesinde epey profil üretildi. Sonra yanımdaki çok uluslu firmalar geldi, ne istiyorsak telefonu açıyoruz getiriyorlar. Benim burada söyleyeceğim güzel çelik yapı yatırımları yapın, güzel mimarlara bunları çizdirin, bina güzelleştikçe zorlaşıyor da bir yandan. Finansman konularında çok zorluk çekiyoruz. Tabii ki ufak başlıyorsunuz, sermayeniz küçük olduğu için karşı tarafta işveren var, mesela artık Orta Doğu ülkelerine hiç iş yapma şansımız kalmadı bence çünkü % 10 avans veriyorlar, bu avansla hangi çelik bina işini döndürebilirsiniz, hak edişi 4 ay sonra ödüyorlar, ondan da % 10 kesiyorlar. Tam bir rezalet. Bizi yine Rusya tarafları falan kurtardı, oraların yüzde 70'ini bizler inşa ettik. Finansman konusunda şöyle bir güzellik çıktı, bu çok uluslu ithal malzemeciler devreye girdikten sonra, çok zengin oldukları için kendileri bize malı vadeli vermeye başladılar. Onu da Türk bankaları köstekledi. KKDF diye bir % 3 lük vardı bu yüzde 6 ya çıkmış. Bu bizi çok yaralıyor, had safhada. Bunu biliyorsunuz herhalde vadeli ithalatta bir ceza gibi ödememiz gereken bir şey. Diyelim ki bana akreditif gelmiş, bankama demişim ki bak iş yapacağız, para kazanacağız bu akreditifi sen bir kenarda tut, gel sen ithal ürün pazarlayan firmaya bir akreditif aç, onlar bana malı bir yıl vadeli versinler, veriyorlar, yüzde 1, 2, 3 libor artı yarım, bir gibi ucuz paraya, fakat ithalatı yaparken yüzde 6 gibi devlete bir fon ödüyoruz. Biz bunun kalkmasını bekliyorduk ama yüzde 3'den 6'ya çıktı. Ben bunu Türk bankacılarına bir destek olarak görüyorum. Türk sanayicilerine köstek, bankacılarına destek olarak görüyorum. Yani bankacı diyor ki gel ben sana krediyi vereyim, sen bunu nakit satın al, yani yüzde 3 ile yurtdışından almak varken 6 da üzerine fon ödediğimiz zaman 9 a çıkıyor maliyet. Bu konunun düzeltilmesi gerek.
Ben Tatilya ile başladım ilk çelik işine. Demin dedikleri gibi çok detaycıyımdır, bu projelerin her bağlantısını dizayn etmeye çalışırım. Atatürk Havalimanı'nda çelik yapıların hafifletilmesi konusunda danışman olduğum dönemde epey bir çaba sarf ettim. Fenerbahçe Stadı'nın hafifletilmesi konusunda çalıştım. Bursa'da da stad yapılacak. Mimari çelik yapıyı beğendiğim yerler var, eğer bir yapı 40 metre açıklıktaysa zaten çelik yapmak zorunda kalıyorsunuz ama şimdi bu salona bakıyorum bu 4 kolon olmasaydı daha ferah ve güzel olurdu ama betonarme olunca bu kolonlar olacak yani, çaresi yok. Benim çalıştığım konular çok katlı çelik yapılar, köprüler, stadyumlar. İstanbul'da 260 metre çelik gökdelen başladık, 80 metrede kaldık, mal sahibi mahkemelik bekliyor öyle, oysa Türkiye'nin ilk çok katlı çelik binasını yapacaktık, olmadı. Spor tesisleri bolca yaptık. Özetle güzel çelik binalara yatırım yapın, bizler de bu hayallerinizi gerçekleştirelim. Bankacılar bize ucuza finansman bulsunlar, devlet de KKDF'yi kaldırsın.

Yener GÜR'Eş: Borçelik olarak kaliteli imalat yaptığınızı biliyoruz, ince cidarlı galvanizli sac için yapısal çelikçiler de sizin ciddi müşteriniz. Mesela hafif çelik karkaslı yapılar, cephe, çatı kaplaması yapanlar müşterileriniz. Bu grubun talepleri neler, kalitenizi inceliyorlar mı, bu sektördeki maliyetleri düşürmek için önlemler düşünüyor musunuz?

Güvenç TEMİZEL: Bizim Borçelik olarak fonksiyonumuz yapısal çelik olarak baktığımızda, tamamlayıcı ürünler. İşin ana arteri biz değiliz ama önemli fonksiyonlarımız var. Çatı, cephe kaplamalarında kullanılan sacın önemli bir kısmını sağlıyoruz. Kalite gereksinimi ve ihtiyacını gözeten bir müşteri portföyü ile çalışıyoruz. şu anda 500 milyon dolarlık bir yatırımımız var diyelim, bunun son adımı olan 140 Milyon Dolar'lık kısmı sadece yapısal anlamda kullanılmak üzere hizmete aldığımız bir galvaniz hattı. Bununla birlikte gamımızı da tamamladık diyebiliriz. 0.30 ile 4 mm arasında ve 350 gr/mm'ye kadar kaplama yapabilecek bir ürün gamımız var. Ticari kalite denilen bir galvanizli ürün çok tüketilir ülkemizde ama aslında bizim ürün gamımız arasında yapısal çeliklerin eşleri var, yani ES 280 GD + Z, ES 320, ES 350 bunlar aslında ST 44, ST 52 diye bildiğimiz kalitenin eşlenikleri. Kalite sistemlerimizi çok çok önce başlatmış olduğumuz belgelerimiz var. 97 yılında sektöründe ilk olarak ISO 9001 belgesini almış firmayız. 98'de Çevre Yönetim Sistemi, 2000 yılında OHSAS İş Sağlığı ve İş Güvenliği Yönetim Sistemi, 2003 yılında 16949, 2007'de 10002 Müşteri Memnuniyeti, 2008 yılında 27001 Bilgi Güvenliği geldi. Bunları bize zorlayan asılda otomotiv müşterilerimiz, ama yapı sektöründe de çok nitelikli ve az sayıda müşteri ile çalışıyoruz. Bunların da aynı belgelere ihtiyaçları var, verdiğimiz ürünü güvenerek kullanmak istiyorlar. Hem yatırımlarımız, hem de kalite sürekliliğimizi katma değerli ürün üzerine kurmuş bulunuyor. Dediğiniz anlamda maliyetleri daha da düşürücü bir takım ürünler üretmeye çalışıyoruz ama tabii ki talebin müşterilerden kaynaklanması gerekir. Hafif yapı çeliklerinde çalıştığımız müşterilerimiz bizi bu yöne doğru ilerletiyor, bundan 10 yıl önce sadece ticari kalite galvaniz talebi varken şu anda S350 GD +Z kalite kaplaması minimum 275 gr, az önce bahsedilen yüksek korozyon direncine göre yüksek kaplamalı, 1 milim ama bu en azından ST 52 mukavemetinde olsun gibi talepler geliyor ve bunları karşılamaktan da memnuniyet duyuyoruz. Çünkü bizim teknik birikimimiz yüksek, bu beklentileri rahatlıkla karşılayabiliyoruz. Bir diğer ürün gamımız daha var ama ondan yeteri kadar yararlanıldığını düşünmüyoruz. Düşük alaşımlı yüksek mukavemetli çelikler. Bu ürünler otomotiv sanayinde ciddi olarak bir hafifletme yaratan ürünlerimiz aslında. şu mukavemette, şu kalınlıkta bir ürüne ihtiyacım var diye gelecek olan talepler bizi daha çok memnun eder. Böyle durumlarda da maliyet avantajı yaratacağımız kesin. İyi bir yolda olduğumuzu düşünüyoruz. Hafif yapı çeliklerde karkas yapı grubunda oldukça iyiyiz. Kapasitemizde daha yüksek mukavemette bazı özel ürünleri üretme imkanımız da var. Bu konuda otomotivde olduğu gibi yapı sektöründe de taleplerin gelmesi durumunda karşılayabiliriz. Biz otomotivdeki birikimimizi bu sektöre aktarma imkanına sahibiz.

Yener GÜR'Eş: Borusan temsilcisi olarak bütün konuşmaları dinlediniz. Talep, şikayetler vardı üreticilerden bunları bir de siz yanıtlar mısınız? Deprem bölgelerinde çeliğin avantajlarından yararlanılamıyor, ne dersiniz?

Kerem KÜLEKÇİ: Biz 50 yılı aşkın süredir boru üretimi gerçekleştiriyoruz. Bir çok alana yönelik üretim yaptığımız gibi yapısal çelik sektörüne yönelik olarak da boru ve kutu profil üretimi gerçekleştiriyoruz. Burada yaptığımız en önemli şey: dünya standartlarında ve özellikle, yapı normlarına uygun, kutu ve boru kesitler yapmak. Çünkü boruların aslında ortaya çıkış amacı, yapısal olarak kullanılması değil. Diğer hadde ürünler bir çelik yapıda nasıl dizayn edilir diye oturulmuş ve özellikle ortaya çıkartılmış kesitler, ama kutu ve boru daha farklı amaçlar için düşünülmüş, sonradan yapı alanına entegre olmuş. Burada önemli olan diğer tip kullanım amaçlarına yönelik üretilen borularla yapısal boruların ayrılması. Bizim ilk olarak en önemli farkımız bu. Biz tamamen yapı normlarına uygun olarak yapısal çelik boru ve kutu üretiyoruz ve sunuyoruz. Konuşmacılarımız çelik yapıların nasıl hafifletilip yatırımcılar tarafından tercih edileceğinden bahsettiler, burada bizim tabii mühendislik tarafına yapabilecek çok fazla bir katkımız yok ama biz bu panelin bir benzerini proje ve imalat firmaları ile yaptık, konuşup sorduk ve malzeme kalitesinin ST 52 kaliteye, eski tabirle, yeni tabirle S355 kaliteye standart hale getirdik. Ki aslında bu Avrupa'da standart hale gelmiş bir kalite. Böylece daha hafif yapılar mümkün, çünkü malzemenin dayanımı daha yüksek. Ama tabii burada şu da çok önemli, dendiği gibi doğru yerde doğru ürünün seçilmesi çok önemli. Her yerde malzeme bunu sağlar demek çok zor. Bunu mühendisler söyleyecektir tabii ki ama uygun olduğu yerde de maliyet avantajı sağlama imkanı var. Biz bu kalitede üretim yapıyoruz. Boru ve kutu için konuştuğumda yapısal çelik grubunda ne aldığını bilen müşteri çok az. İmalatçılarımız içinde yapısal çelik normlarını bilen, tanıyan, malzeme almaya çıktığında malzemenin hangi normlarda olması gerektiğini bilen, bunu belirten çok az müşteri var. Maalesef bir çok yanlış kullanımları görüyoruz. Örneğin başka amaçlarla üretilmiş gaz borusu, su borusu gibi ürünlerin yapısal çelikte yer verildiğini görüyoruz, bazıları uygun, bazıları değil ve bu önemli bir risk. İmalat yapan firmaların ne istediği bilen, mühendislik borularını proje aşamasında ürünleri oluşturup, normunu, kalitesini belirleyip sınırlandırıcı şekilde belirtmesi önemli diye düşünüyoruz. Burada ciddi bir eksiklik var, biz bu alanı fazlasıyla destekleyen bir kuruluşuz. Türk Yapısal Çelik Derneği bünyesindeki çalışmalara aktif olarak katılıyoruz. Dernekle birlikte öğrenci yarışmaları düzenliyoruz. Çelik yapıların bilinirliği ülkemizde yavaş yavaş artsa da eğitimli, çelik yapıları tanıyan, bilen mühendis ve mimarların olması sektörün gelişmesine yardım edecektir. Ayrıca teknik anlamda da destek veriyoruz sektöre, yabancı kaynakları da takip ediyoruz, bu konuda teknik yayınlar sunuyoruz sektöre. Ürünlerinizin hesap yöntemlerini de göstermek zorundasınız ki mühendisler alıp kullanabilsin. Teknik destek aşamasında da iyi bir hizmet sunuyoruz. Bunun haricinde ülkede geliştirilen yazılım çalışmalarına da yine destek oluyoruz, nasıl daha iyi projeler oluşturulabilir zemin hazırlamaya çalışıyoruz. Büyük kesitler, özellikle çok büyük maliyetli yatırımlar, biz yapısal çeliği önemsiyoruz ve geleceğinin olduğunu düşünüyoruz ama talebin de mutlaka desteklenmesi lazım. İlk aşamada şunu yapıyoruz, eksik kaldığımız ürünleri yurtdışından temin etme yoluna giderek en azından bir şekilde kullanılmasını sağlayıp, destek veriyoruz. Daha sonra bu yatırımlar da düşünülecektir. Talep gelirse, biraz daha talebin artışını görmek lazım.

Yener GÜR'Eş: Türkiye'de talebi beklemeden stoklarda tutarak talep yaratmaya çalıştınız, piyasanın yok saydığı bir çok profil sizin bu girişiminizle kullanır hale geldi. Bu konuları bir değerlendirebilir misiniz? Bir de sizin servis merkeziniz gündeme geldi, bu merkez sektöre ne kazandırır?

Kağan YEMEZ: Rozak Demir 25 yılı aşkın süredir demir çelik sektörüne hizmet veren, servis veren bir kuruluş. Arcelor 2000'li yılların başında stok operasyonu yaptı, stok başlatınca malzemenin kullanılmaya başlandığını görüldü. Daha çok kullanıldığını gördükçe, stokçu firmalar da fark etti, stok firmaları oluştu Türkiye'de. Talep artınca Kardemir başta olmak üzere bir kaç yerli firma da üretmeye başladı ve daha da çok kullanılır oldu. Bu malzeme orta boy ölçülere kadar yerli üretiliyor artık. Geri kalan malzemeleri dışarıdan fabrikalarımızdan tedarik ediyoruz. Stok deyince tabii en önemli durum bulunabilirlik. Mühendislerin projeyi gerçekleştirecekleri malzemenin bulunabilirliğine inanması lazım. Eksik kalınca sıkıntılar doğabiliyor. Onun için elinizin altındaki kesit en iyi kesittir çünkü bulunabilirlik yönünden sıkıntı yaşamayacağınız ürün olmalıdır. Çelik yapı üretici firmaları hızlı bir şekilde yapılmasını istiyorlar, bu hızın olabilmesi için de bu malzemelerin hızla tedarik edilip imalat ve montaj yapılmasıdır. Biz mühendislerle birlikte çalışıyoruz, proje geliştirmelerine yardımcı oluyoruz, malzeme ihtiyacı veya malzeme ile ilgili bilgiler veriyoruz. Projelerinde bulunabilir kesitleri kullanıyorlar ve imalat ve montaj döneminde herhangi bir sıkıntı çekmeden proje yürüyor.
Ön imalat konusuna gelirsek, projeciler farklı tasarımlar yaparlar, imalata mı güvenmezler dendi, bir parça haklılık payı var, piyasada imalatına güvenmeyeceği zaman mühendis biraz daha kesitleri büyük alarak bir tedbir almaya çalışıyor. İmalatı kimin yapacağını biliyorsa ve eminse, projeyi daha farklılaştırıp ekonomik çözümler üretebiliyor. Biz de bu alanda araştırma yaptık, kaliteli bir ön imalat gerçekleştirmeyi göstermek istedik ve Osmani'ye Profil Servis Merkezi'ni kurduk. Neden Osmaniye sorusu geliyor, bizim depolarımız Marmara Bölgesi'nde, Anadolu bir parça zayıf olduğumuz bir nokta idi, Osmaniye ile bu durumumuzu destekledik. 80 000 m2 kapalı alan kullanıyoruz burada. Sadece imalat yapmıyoruz, profil ve levha stoklarımız var, rulo açma gibi bir servisimiz var, profil işleme kısmı, ön imalat alanımız da makinalarımız var. Bu tesisin sektöre getireceği en büyük avantaj, malzemeler tesis dışına çıkmadan ön imalat yapıldıktan sonra imalatçıya bu işin kaynak boya ve nihai montajını yapacak şekilde gönderilebiliyor olması. Tamamen otomatik olarak gelen çizimler, makinalarımıza doğrudan aktarılıyor, böylece olabilecek insan hataları minimize ediliyor ve her türlü ön imalat, kesme, delme işleri yapılabiliyor. Sektörü destekleyici ve yol açıcı bir gelişme olsun istiyoruz. İmalat kalitelerini artırmayı hedefliyoruz böylece. Piyasaya çıktığınız zaman her türlü ekipmanı olan tesislerimiz de var ve bunlar bizim hedeflerimiz değil ama sadece manuel işçilikle imalat yapan kuruluşlar da var, o zaman tabii beklenen kalitede imalat olamıyor, biz burada makine ile yaptığımız zaman daha hassas toleranslarla çalışabiliyorsunuz. Bu hizmeti orta ölçekli firmalara sunduğunuz zaman onlar da daha kaliteli iş çıkartıyor ve sonuçta daha düzgün çelik yapılar ortaya çıkartıyorlar.
Bizim finansman konusunda yaptığımız en önemli şeylerden bir tanesi stokları hızlı sirküle ederek nispeten fiyat iniş çıkışlarından daha güvenli bir şekilde karşılayabilmek. Firmalar alımlarını münferit olarak yaptıkları zaman fiyat iniş çıkışlarını hangi noktasında yakalanacakları meçhul oluyor. Biz bunu dengeli bir şekilde piyasaya yansıtmaya çalışıyoruz ve biraz daha fiyat istikrarı yaratmaya gayret ediyoruz. Fiyatlar hızlı çıktığında aynı hızla yükseltmiyoruz, daha dengeli yükselterek bu hızlı sirkülasyon avantajını müşterilerimizle paylaşmış oluyoruz. Malzeme bulunurluklarıyla ilgili olarak 60 milim kalınlığında bir boruyu üretmek hakikaten zor bir yatırım, ciddi bir innovasyon getiren bir yatırım, dünyada da sınırlı üreticinin yaptığı bir malzeme, burada söyleyebileceğim doğru malzemeyi doğru yerde kullanmaktır. Malzemenin bulunabilirliğinde stoklarda bulunmadığı zamanlarda fabrikalardan temin etmek gerekiyor o da artık 8 ayları bulmasa da 1-5, 2 ay gibi fabrikanın yakınlığı ile ilgili olarak değişiyor.

© 2014 - Türk Yapısal Çelik Derneği