İnternet sitenizdeki yazınızda “Yakın gelecekte Türkiye’de ve Dünya’da mimarlık adına sınırların zorlanacağını umuyorum. Taşıyıcı problemlerinin çözülmüş, kendi enerjisini üreten, çevreye duyarlı yapıların çok daha fazla örneklerini göreceğiz”diyorsunuz. Buradan başlayalım söyleşimize, nedir taşıyıcı sistem problemleri, biraz açar mısınız? Çelik yapılarla ilgili düşüncelerinize bir başlangıç da olur bu…
Sabri PAŞAYİĞİT: Mimaride “hayal” en önemli kısım. Yani bir şeyi hayal ediyorsunuz, daha sonra bu hayalinizdekini insanların kullanacağı şekilde oluşturmaya çalışıyorsunuz. Daha sonra da bu yapılarınızın güvenli olabilmesi için de taşınması gerekiyor. Bu yapı nasıl ayakta duracak, bunu da çözmeniz gerekiyor. Bizim hayallerimizi taşıyıcı sistemler çok sınırlandırıyor. Ama artık bunun günden güne hem betonarmede, hem çelik konstrüksiyonda bizim ufkumuzu açabilecek sınırlara geldiğini düşünüyorum. Hele bundan sonraki süreçte yani bir on sene sonra yahut da daha sonraki sürelerde taşıyıcı sistem probleminin artık daha da azalacağına inanıyorum. Çünkü mühendislikte çok ciddi gelişmeler var. Mesela geçebileceğimiz açıklık mesafeleri daha fazla olmaya başladı. Bu bize çok özgün projeler çıkartacak ve insanların artık hayalleri ile mimari oluşacak, sınırlanmanın azalacağını düşünüyorum. Artık taşıyıcı sistem probleminin çözüldüğü varsayarsak belli bir süre sonra artık tamamen insanın hayal gücü, mimarın hayal gücü ve insanların kullanımlarıyla yapılar ortaya çıkacak diye düşünüyorum. Dünya da yavaş yavaş ona doğru gidiyor. Bizde bir takım dergilerden takip ediyoruz. Future diye bir dergi var çok da beğeniyorum, her sayısında gelecekle ilgili projeler var, inanılmaz hayaller var, tabii taşıyıcı sistem hep göz ardı edilmiş durumda bundan sonraki dönemde tüm bu gelişmelerin mimarinin önünüaçacağını düşünüyorum.
Türkiye’de de çelik taşıyıcılı sistem sorunları da çözülüyor diyebilir miyiz?
Sabri PAŞAYİĞİT: Çelik yapı Türkiye’de bugüne kadar çok kullanılmamış. Daha doğrusu 15 yıla kadar pek göremiyoruz. Şimdi şimdi çok kullanılmaya başlandı. Daha da iyi kullanılacak diye düşünüyorum. Yurtdışında Avrupa’da, Amerika’daki gibi Türkiye’de büyük bir kullanımı yok. Mimarlar olarak baktığım zaman bizler son 15 yılda falan öğrendik çelik yapıyı. Ondan öncesinde mühendislerin elinde olan bir alandı çelik yapılar. Biraz ülkenin imkanları ile de olan bir şey. Maliyetlerle de alakalı. Karşılaşılan problemlerle de alakalı. Yani çeşitli “ama”ları var ama tabii ki her mimar çelik kullanmak çok ister, çünkü yapıları zaten çok hafif gösteriyor, tasarımı daha kolaylaştırıyor. Her yapıyı çelik yapalım gibi bir düşüncem yok ama gerekli olan yerlerde, yeri geldiğinde mutlaka çelik kullanımının olması gerektiğini düşünüyorum. Çeliği iyi öğrenmek gerektiğini düşünüyorum. Çelik yapının mimarlar tarafından tasarlanması gerektiğini düşünüyorum. Dolayısıyla mimarların da bunu başarabilecek kadar statik bilgisinin olması gerekliliği, burada ön plana çıkıyor. Yani yalnız bir şey çizmekle değil, o yapının strüktürel kaygılarını da bilerek, göz önüne alarak tasarım yapmak önemli bir şey. Taşıyıcı sistem mantığına, çeliğin mantığına, hesap yöntemlerine aşina olmadan, az-çok bilmeden çelik yapı tasarlamanın da çok zor olduğunu söylemek gerek. Bir de şu da çok önemli: hadi burası çelik olsun diye yola çıkılmamalı, yapının ihtiyacına bakılmalı. Gerekliliği varsa çelik olmalı. Hız gerekiyorsa, yapının içindeki tasarımını dışarı yansıtılması isteniyorsa, çelikle ilgili bir hayal varsa olsun elbette, o zaman çelik olmalı.
15 yılda yapılan çelik yapıları nasıl buluyorsunuz?
Sabri PAŞAYİĞİT: Bence daha da hareketlenecek çünkü artık insanlar da görüyor. Bizim yaptığımız satış ofisinden örnek vereceğim, çok rahat bir şekilde betonarme ile de çok hızlı bir şekilde yapabilirdik orayı, yani tuğlalarla sıvanırdı edilirdi falan, hatta işverenlerle bu konuda ufak bir sürtüşmemiz de oldu onlar da istemediler ama sonuçta bu çelik yapıyı kullandılar, taşımayı da başardılar ve gördüler, avantajını bire bir yaşamış oldular. Bunlar deneyimle olacak gelişmeler, mimarlar deneyimleyecek, işverenler deneyimleyecek, piyasa bunları görecek ve böyle böyle çelik yapıların önü daha da açılacak.
Çelik yapıların Türkiye’nin yapı sektöründe arzu edilen yerlere gelebilmesi için size göre engeller neler?
Sabri PAŞAYİĞİT: Birinci sırada işveren. İşveren hızlı ve problemsiz yapmak istiyor, betonarmeyi çok iyi biliyor işverenler ama çeliği henüz bilmiyor. İkincisi mimarlar çeliğe çok hakim değil ve bundan dolayı da işvereni ikna edemiyorlar. Ya da çelikle ilgili tasarımları sadece I profillerden oluşan bir yapı olarak görülüyor, öyle bir şey değil ama. I profillerle oluşan bir çelik yapı 8’e 8 ya da 10’a 10 akslarla geçen, sistemi kurulan bir yapı, zaten herkesin yapabileceği bir şey. O zaman burada tasarım önem kazanıyor. Çelik konstrüksiyonla tasarımınızı birleştirmek önemli. Dolayısıyla bu bilgi istiyor, zaman istiyor, araştırmak istiyor ve deneyimler burada az olduğu için, süreler kısıtlı olduğu için, daha önce çok kez denenmiş, artık çok bilinen yöntem betonarmeye yönelme gibi bir durum oluyor. Halbuki çelik projelerdeki özelliklerin en önemlisi, özgün yapılardır. İç konstrüksiyonun dış konstrüksiyonun, içi-dışı bir olan yapılardır, şeffaf yapılardır. Ama bir de tabii imalatla ilgili sorunlar da var. Hala çeliği yapabilecek atölye sayısı maalesef az. İyi firmalarımız var ama çok yoğunlar, çok güçlü firmalarımız var ama iş yoğunluklarından ötürü piyasadaki talebe yetişmiyorlar, öyle bir sıkıntı var ya da çok standart iş yapıyorlar. Mesela bir fabrikayı çelik konstrüksiyonla kapatma işi, yani elbette bu da çelik yapı ama bu standart bir yapı, pek de hüner falan istemiyor, yaklaşık kutu yapıyorsunuz bitiyor. Bunun zaten bir özelliği yok, imalatınızla artı değer katacak bir durum yok ve çelik yapı denildiği zaman genelde insanların yüzde 90 aklına gelen I profillerle 8’e 8 akslı, 8’e 10 akslı, biraz daha ince geçilmiş olan yapılar. Farklı formlar pek yok maalesef.
Bahsettiğiniz bu aksaklıkları değiştirmek için Derneğimize ne önerirsiniz?
Sabri PAŞAYİĞİT: Kesinlikle çok iyi eğitimler vermeniz lazım. Özellikle de mimarlık ofislerine. Bu önemli bir şey, mimarlık ofislerinde çalışan kişilere eğitimler düzenlemeniz gerektiğini düşünüyorum. Ofislere ziyaretlerle bunu yapabilirsiniz ya da ortak platformlarla yapabilirsiniz, çok sayıda konferanslar düzenleyebilirsiniz. Bizden başlayın, biz çeliği çok seviyoruz, bunu tartışmak çok iyi olur, çünkü bu bir deneyim işi, insanların tecrübelerinden yararlanmak etkili oluyor, bunlar arttıkça sektör bilgisi arttıkça, çelik yapılarla ilgili sorunlar ortadan kalkacaktır diye düşünüyorum. Mimarlarımızı işin içine çok daha fazla dahil etmek önemli. Bu alan gelişsin istiyorsanız bunu sağlamalısınız. İşverenleri de işin içine dahil edin aynı şekilde. Bu sağlanınca zaten mühendisler bizleri destekleyecektir. Yapıda kararları veren işveren ve mimarlar olduğu için mühendisler de alınan kararlara destek vereceklerdir.
Çelik yapı malzemeleri için ne düşünüyorsunuz, yerli imalatlarda da gelişmeler var takip edebiliyor musunuz?
Sabri PAŞAYİĞİT: Var ama mutlaka bu H Amerikan çeliğinin yerine üretimi artık yapın yanı diye söylemek lazım. Yerli profillerle iş yapmak sıkıntılı. Niye biz bunu yapamıyoruz çözemiyorum ben. Betonarme ülke koşullarında çok pratik, yapmak da, tasarlamak da, imal etmek de çok kolay. İşveren hesabını bu tür yapıda çok rahat biliyor. Ama uzun vadede özellikle böyle ofis binalarında, özelliği olan binalarda bence yanlış bir düşünce, çeliğin düşünülmesi gerekiyor bence. Yerleşememiş bu düşünce ama yavaş yavaş oturuyor, bunu hızlandırmak da dernek olarak sizlerin elinde. Aslında bu yavaş yavaşda olsa siz hiç bir şey yapmasanız da gelişecek ama siz bu gelişimi destekleyen çalışmalar yaparsanız bence sektör yetersiz bile kalacaktır artan talebe. İnsanlar anlamaya başladıklarında bu gelişme yaşanacaktır diye düşünüyorum. Çünkü çok avantajı var çeliğin. Türkiye’de hiç kullanılmamış, yer verilmemiş ki, o yüzden de sektör çok iyi gelişememiş. Sektörün aslında 4 -5 kat büyümesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü Türkiye’nin çelikte çok büyük potansiyeli var yani yapılacak o kadar fazla iş var ki burada mesela eski yapıların renovasyonunda çelik çok önemli bir malzeme, bunların artık yerleşmesi lazım.
Konutta neden bu kadar gerilerde sizce?
Sabri PAŞAYİĞİT: Bence konutta çelik yapılar algısı farklı. Türkiye’de çok kötü bir algı oluşturulmuş. Depremden sonra, içinde geçici bir süre insanlar tarafından kullanılacak yapılar gibi algılanıyor, böyle bir algı var son kullanıcıda. Konutu alacak olan insanlarda da çelik olunca biraz böyle korkuyorlar. Şimdi öncelikle bu algıyı değiştirebilmek lazım. Ben yakın bir arkadaşımın evinin içini tamamen yeniledim, ev çelik konstrüksiyon bir evdi, gerçekten sağlam, mimari projesi de güzel, estetik de bir yapı ama evin içinde başına gelmedik bir şey kalmadı. Ev su aldı, üzerindeki konpakt laminatlarda sıkıntılar oldu çelik konstrüksiyona bağlanmadığı için sorun oldu. Bunların bana göre sebebi firma çelik konstrüksiyonu bilmediği için, betonarme gibi düşünerek yapıldığı için, yani betonarme yapılar kolay, duvarını çekiyorsunuz, sıvasını atıyorsunuz ama çelik öyle değil, çelik ısınıyor, soğuyor, çalışıyor, bir takım hareketleri, oynamaları var, dolayısıyla birleşim noktalarında özel önlemler almak zorundasınız. Konuta bakıyorsunuz müteahhit malzeme olarak hiç bir şeyden kaçınmamış ama bu malzemelerin uygulamalarında sıkıntı olmuş. Çelik konut yapmak hala sıkıntılı. Bir daha ev al dediğinde bu konutlarda yaşayanlar bir daha çelik konstrüksiyon almayacaklardır yani, çünkü burada bir başarı olmuş olsaydı bu Türkiye’ye yayılırdı. Sizin böyle yapılara da teknik destekler vermeniz gerekir. Detaylar önemli, ellerinde teknik detay bilgisi olmadığı için kafalarına göre yapmışlar, çok belli. Bence bu konunun da üzerinde incelenip tecrübeler çıkarılarak insanlara da aktarılacak bir durum olarak değerlendirilmelidir. Aynı mimar bu yapıların benzerini betonarme olarak yaptı ve tabii ki onlarda hiç sorun olmadı.
Bu bir tasarım mantığıdır, bu sorun mimar ve mühendisin tasarımıyla ilgili. İmalatçılar da detaylarda sorunlular, birleşim detaylarını düzgün yapamıyorlar, hassasiyetleri bazen 50 cm’e kadar değişiyor bu hem de tehlikeli bir şey 10 ile 30 - 40 arası çok büyük bir problem değil gibi oluyor onlar için oysa hassasiyet seviyeleri 3 - 4 cm ile sınırlı kalmalı çünkü biz onun önüne cephe takıyoruz başka bir şeyler yapıyoruz. İmalatçılara eleştirim detay bilgilerinin ve hassasiyetlerinin çok az olması. Bir de yeterli sayıda firmanın olmaması. Böyle iyi firmalarımız var ama biraz kendini geliştirmiş demirci atölyeleri de bu işi yapmaya çalışıyorlar yani onlarda sorunlar çok büyük oluyor yaşıyoruz bizler de bunlarla ilgili de bir standart olmalı bu alanda çalışmanın da bir karnesi olmalı. Belli bir kriteri geçmeyen firmalara yaptırılmamalı izin verilmemeli. Çelikte yanlış yapının telafisi yok bence burası çok sıkıntılı, kaynağı falan yanlış olduğu zaman betonarme gibi değil durum yani, hemen kusuru da hızlı bir şekilde gösterir, çelik yapı kusuru affetmez.
Son olarak Türkiye’de ve Dünya’da geleceğini nasıl görüyorsunuz çelik yapıların ve beğendiğiniz çelik yapılardan örnek vermenizi istersek hangi yapıları söylemek istersiniz?
Sabri PAŞAYİĞİT: Ülke olarak daha yeni yeni çelikle tanışıyoruz. Bilmiyoruz hala daha, 15-20 senedir kullanmaya başladık, hayatımıza girmeye başladı. Yurt dışına çıkıyorsunuz 1900’lerin başında yapılmış çelik yapıları var. İstasyonları var, müzeleri var, çelikle iç içeler zaten ve çelik yapılarla ilgili 100 yılı aşan firmaları çok fazla. Şimdi bizdeki tecrübe bu kadar değil tabii. Ama çok hızlı gidiyoruz, bu alan desteklenirse, insanlarda bir bilinç oluşturulursa, deneyimlersek, Türkiye’de çelik yapıların oldukça yayılacağını düşünüyorum. Çelik daha da uçacak. İçine belli alaşımları daha da alacak, daha incelecek, daha hafifleyecek ve daha inanılmaz konstrüksiyon yapmaya imkan verecek. Aslında şu an bile bu teknolojiler var ama ekonomik olmadığı için çelik yapılara yansımıyor. Mesela arabalarda kullanılan teknolojiler, hafifletilmiş çelikler, karbon katılmış, alüminyum eklenmiş üstün nitelikli çelikler, sağlamlığı falan çok iyi ancak ok daha hafif, dolayısıyla daha fazla yük taşıyor, şimdi bunlara yavaş yavaş bence çelik yapılara da yansıyacak, çelik farklı bir kimliğe bürünüp daha da büyüyecek bence. Bunu bilip takip etmek gerekir diye düşünüyorum. Bu olanaklar bize yeni tasarım imkanları verecek ve çok da güzel yapılar çıkacağını görüyorum.
Türkiye’de maalesef bazı şeylerde ekonomi ve hız çok öne çıkıyor, bunu da fazla eleştiremiyorum, çünkü ülkemiz gelişmekte olan bir ülke, çok büyük paralarımız yok, optimum yapılar planlamak zorundayız, sırf olsun diye yapı olmamalı, mutlaka kendimizi gösterecek yapılar yapmak zorundayız. Şehrin simge yapıları olmalı, müzeler yapmak zorundayız. Çünkü dünya gelip Türkiye’nin güzel yapılarını görmeli. Her şehre gittiğinizde simgesel yapılarını görmek istersiniz, Türkiye’de maalesef simgesel yapı yok denecek gibi, tarihi yapılarımızı saymazsanız. Büyük teknolojiler de bu tarz yapılarda kullanılıyor. Bu ihtiyaç da çeliği bir yerlere getirecektir.
Beğendiğim çelik yapı olarak Dubai de sevdiğim çelik binalar var, mesela Cayan Tower. Türkiye’de Vakko Sanat Merkezi dikkatimi çekiyor. Başta İzmir Adnan Menderes Havalimanı olmak üzere güzel havalimanı yapılarımız var.