TR|EN
Güncel
Steelorbis
Depreme Dayanıklı Binalar
E-Bülten Aboneliği
Tevfik Seno Arda Lisesi
Yayınlar > Çelik Yapılar
Sayı: 24 - Ağustos 2010

Söyleşi


Mimar Hasan ÇALIşLAR: “Bu Yönetmeliklerle Narin Çelik Yapı Yapmak Zor”

Erginoğlu & Çalışlar Mimarlık, katıldığı yarışmalar ve gerçekleştirdiği projeler ile birçok ödül kazanmış bir ofis. Sadece 2010 yılında Turkcell Ar-Ge Binası ile Ulusal Mimarlık Ödülleri-Yapı Dalı Başarı Ödülü, DDB Tuz Ambarı ile Ulusal Mimarlık Ödülleri-Yapı Dalı Koruma&Yaşatma Ödülü, Tarsus Sev İlköğretim Kampüsü projesiyle, açılan davetli yarışmada 1.lik ödülü ve aynı projeyle Ulusal Mimarlık Ödülleri-Proje Dalı Başarı ödülü aldılar. Ödül alan projelerden biri olan DDB Tuz Ambarı, yapısal çelik sektörü açısından da önemli, çünkü bina eskiden de taş ve çeliğin birleşiminden oluşan bir yapı imiş, sonra Erginoğlu & Çalışlar Mimarlık bu yapıyı ele alıp çelik malzemeyle görkemli bir hale getirip yeniden kullanıma kazandırmış. Çelik Yapılar Dergisi olarak biz de Erginoğlu & Çalışlar Mimarlık ortaklarından mimar Hasan Çalışlar ile hem bu Ulusal Mimarlık Ödülü alan yapıyı hem de buradan hareketle çelik yapılar üzerine düşüncelerini konuşmak amacıyla bir söyleşi gerçekleştirdik…

Öncelikle sizleri kutluyoruz, bol ödüllü bir yıl oldu, tebrikler. Size ödül getiren bu çelik projeden, Tuz Ambarı’ndan başlayalım dilerseniz… Nasıl geldi bu proje size, neler gerçekleştirdiniz burada?
Hasan ÇALIşLAR: Tuz ambarını ben zaten biliyordum. Tanıyorduk o yapıyı daha evvelden. Bizden önce ufak tefek bir takım tamiratlara başlanmıştı burada, bana da “gelip bakar mısın?” demişlerdi, ben de bakıp, “ne kadar güzel bir bina burası” diye düşünmüştüm. Hatta içimden “burayı keşke biz yapsaydık” diye geçirmiştim. Ama 2-3 sene bir şey yapılmadı, bina öyle kaldı. Bizim hem dostumuz, hem de çok değerli işverenimiz Medina Turgul Reklam Ajansı bir yere taşınmaya karar verince, yer bakmaya başlandı. Daha öncesinde Levent’te bir ofis binaları vardı daha karekterli ve hoş bir mekana geçmeyi arzuluyorlardı. Burayı önerdik, gidip baktık, çok beğendiler, ama çok iş vardı. Ciddi bir maceraya atılmak gerektiğini biliyorduk hele de Türkiye’deki restorasyon prosedürünü ve bürokrasisini de düşünürseniz, tahmin edebilirsiniz. Fakat buranın çok güzel bir yer olabileceğine inandığımız için zorladık kendimizi, mal sahiplerine ulaştık ve binayı çalışmaya başladık.
Tuz Ambarı, sonuçta taş duvarlardan yapılmış bir ambar. İlk önce balıkhane olarak yapılmış. Onun için kocaman duvarları var. Sonra tuz ambarı olmuş, Tekel hububat deposu olarak kullanmış. Burada yapının karakterini anlayıp, okuyup nerde tutup, nereye kadar gidileceğini, yeni yapılan mimari nereye kadar kendisini göstersin, nerede göstermesin kararını vermek gerekiyor. Tasarımı iyi yapan şey ikisi arasındaki o dengeyi nasıl kurduğun.
Binanın çatısında çelik bir strüktür vardı ama son derece yetersiz. Bunu biz statikçimize analiz ettirdik, bir takım konsolidasyonlar gerekiyordu çelik çatıda, bu çelik çatının konsolidasyonları dizayn edildi. Bu arada tabii bir reklam ajansının karmaşık bir iç ilişkiler ağı var, bizim de bunu plana yansıtmamız gerekiyordu, taş duvarlar arasındaki mevcut kemer boşluklarının yerlerini tayin ederek, bloklar arasında köprüler oluşturarak, binayı yatayda da birbirine bağlamayı hedefledik. 4 tane taş duvardan oluşan galeriyi üst kottan birbirine bağladık. Bunu da nasıl yaparız diye düşünürken, dedik ki işte taş duvarları temizleyeceğiz, içindeki eksiklikleri yeniden tamamlayacağız, o zaman bozuk olan, tamir edilemeyecek durumda olan kemerleri ve taş duvarları çelikle döndük. Bu şekilde kemerleri sağlamlaştırmış olduk. Onun dışında mekanın karekteristiğini bozmamak için, mimari tercih olarak iki kata çıkmamız gereken bütün döşemeleri, asma katlarımızı, binanın duvarlarından kopuk ikinci bir strüktür olarak sağlamayı uygun gördük ve her tarafta buna uygun temeller oluşturduk ve bunun üzerinde çelik bir çerçeve sistemi kurduk. İşte zaman zaman kullanılan platformlar, kütüphane, giriş galerisinde görünen tamamen cam kaplı olan toplantı odası blokları, bu şekilde ortaya çıktı. Çeliğin hafifliği, zarif bir malzeme olması bu tür restorasyon işlerinde bizim bir takım yönetmeliklerde daha serbestçe kullanabilmemiz, arzu ettiğimiz narinlikte bir yapı orta çıkarttı. Taşın masifliği ile çeliğin hafifliği ve camın birlikteliği, mimari olarak binanın farklı katmanlarının farklı şekilde okunabilmesini sağladı.
Planlamayı bitirdikten sonra atölyede çelik imalatı yapılırken bizler taş yapıyla ilgili işlerimizle ilgilendik. İki çelik taşaronumuz vardı, biri taşıyıcıyı yapıyı oluşturdu, makasları falan yaptı diğeri de korkuluklar, kemer kaplamaları gibi ince işler ile uğraştı.

Bu tür yapılar başta İstanbul olmak üzere Türkiye’nin hemen her yerinde çok var, umarız sizin bu ödülünüz dikkat çeker de sonrasında diğer yapılarda da böyle güzel örnekler görmemizi sağlar. Peki sizin beğendiğiniz çelik yapılar var mı? Türkiye’den ya da dışarıdan verebileceğiniz örnekler var mıdır?
Hasan ÇALIşLAR: Elbette, bir defa çok kaliteli sanayi tesisleri oluyor, mimari özelliği olan çelik sanayi tesisleri var, beğeniyoruz. Çatı olarak mesela Emre Arolat ve Bünyamin Derman’ın Dalaman Havaalanı projesindeki o çelik çatıyı çok beğenirim. Eskiden Tatilya çok güzel bir yapı idi ama yıktılar. Mimaride tabii konunun özelliğine göre malzeme seçimi yapılıyor. Luzern’deki Jean Nouvel’in Kongre Merkezi saçağı, hakkaten son derece etkili buluyorum. Norman Foster yıllardır çelikle yüksek binalar yaptı, bu konuda çığır açıp çeliği çok iyi tanıttı. Onun dışında serbest formlar yaratma açısından bir takım çelik binalar yapıldı onları beğeniyorum. Bir de çelik ve camın birlikte kullanıldığı, daha organik yapılar oluşturulabiliyor, onları beğeniyorum. Son Frankfurt’taki alışveriş merkezi, Milano’daki fuarda Massimiliano Fuksas’ın yaptıkları karma sistem hoşuma gidiyor. Çeliği neyle birlikte kullandığınız çok önemli. Çelik strüktürün üzerine koyduğunuz cam, membran, pnomatik, her neyse çeliğin etkisini son derece artırıyor. İşte Çin Olimpiyat Stadı, örtüsü anlamında çeliğin ne kadar ileri uçta sofistikasyonlarda kullanılabileceğini gösteriyor. Bunlar hakikaten çığır aşan projeler, hepsini takdirle takip ediyoruz.

Sizin ilk çelik yapınız hangisidir?
Hasan ÇALIşLAR: Biz ilk olarak Rusya’da tamamı çelik bir yapı, kültür merkezi yapmıştık. Sibirya’nın en uzağında, Berring Boğazı’nda. Burada inşaat yapmak o kadar zordu ki sürekli -50 derecelerdesiniz, kar, tipi, don falan iste kazıklı bir temel sistemi üzerine bütün yapıyı çelikle çözdük biz. Dev bir salonumuz vardı. Aynı zamanda bu salon 14 metrelik bir konsolla binanın dışına da çıkıyordu. Binayı bir kafes olarak oluşturduk. Bütün malzemeler Gebze’de atölyede hazırlandı. Yapma kirişlerle oluşturuldu, delikleri açıldı, paketlendi oraya yollandı ve çok kısa bir süre içinde yapı oluşturuldu. Oranın yaz sezonu içinde bina dıştan kapandı, kışın da içi hazırlandı. Daha sonra yine Rusya’da bir konser salonu projenmiz oldu, onun da yarısını çelik olarak yaptık. Salon kısmı çelik yapıldı, geri kısmı betonarme oldu.
Biz de bu işe ilk başladığımızda her genç mimar gibi çok hevesliydik ve her şey neden çelik yapılmıyor diye düşünüyorduk. Sonrasında bina yapmaya başladıkça ve sektörün içinde oldukça çelik olarak düşündüğümüz projelerin nasıl betonarmeye kaydığını takip ettik. şimdi beton ayrı avantajları olan, çelik de ayrı avantajları olan malzeme. Bu iki malzemeyi asla birbiriyle karşılaştırmıyorum. İkisinin de çok hoş tarafları var. Birincisi çelik bir bina yapacağınız zaman temeli, bodrumu derken illa ki betonarme ekipleri oraya giriyor. Bu ekip girdiği zaman da müteahhitlerin, yapımcıların, yatırımcıların aynı ekiple devam etmek işlerine geliyor. Ama betonarme ile yapılamayacak işler olduğu zaman, gerek ekonomisi, gerek teknolojisi itibariyle betonarme fizibl olmaktan çıktığı andan itibaren çelik bir alternatif olmaya başlıyor. Ya da binayı betonarme yapıyoruz üst katlardaki geniş açıklıkları, çatıları, kapatmaları falan çelikle yapıyoruz. Genellikle de sektörde eğilim bu yönde. şimdi eskiden çeliğin betonarmeye göre pahallı olduğu görüşü vardı sonra kaba inşaat bütçesinin genel inşaat bütçesindeki payının inşaat kalitelerinin artmasıyla gitgide azaltması, bu farkı çok ihmal edilebilir kıldı. Kaldı ki bir takım inşaat yapmanın zor olduğu eğimli arazilerde, işte yolu olmayan bölgelerde, kamyon götür, kalıp çak, beton getir götür gibi lojistik zorluklar olduğu zamanda çelik imdadımıza yetişiyor oldu. Aynı evden 5-10 tane ya da daha çok yapılacağı zaman da bunlar hakikaten istediğiniz yerde imal ettirip yükle, getir, monte et, vidala, strüktürü bir anda ortaya çıkar, hız açısından sezonluk inşaat yapma son derece pratik olmaya ve çelik daha fazla hayatımıza girmeye başladı. Bir alışveriş merkezi yaptık, bina betonarme idi ama dev bir çelik çatımız vardı. Çatıyı toplayan çelik bir makas oluşturduk ortada. Binanı içine ikinci bir strüktür oturttuk, çelik taşıyıcılar organik formunda idi özel bir imalat ile yapıldı. Ama çeliğin en büyük sorunu halihazırda, mimarlar olarak çelik yapı yaptığımız zaman bütün strüktürü de göstermeyi tercih ediyoruz, çoğu mimar böyle seviyoruz ama tabii bu bize ısı köprüsü sorunlarını da beraberinde getiriyor. Biz son olarak Azerbaycan’da bir çelik binayı yeni bitirdik. Bir restorandı, arkada taş bir duvara oturmuş dev bir çelik saçak yaptık, uzun konsolu var, yine basit çelik ayaklar üzerinde taşınıyordu yapı, ısı köprüsü yüzünden bin bir türlü numara yapmak zorunda kaldık, binayı da dışarıdan da çelik olarak algılattırmak istedik, ciddi detay zorlukları ortaya çıktı. Mimarların çeliği tercih etmede düşünmelerinin ana nedenlerinden birisi bu detay zorlukları. Bu aslında bir proje yönetimi sorunu. Görev paylaşımnı iyi tanımlamak gerekir. Strüktürü açıkta bırakacaksam betonarmedekine göre ekstra bir yük. Diğer taraftan yangın koruma işi, strüktürü açıkta gösterecekseniz, kaplamıyorsanız, boya ile koruma çok pahalı, çelik üreticilerinin boya grubunun bu işe çözüm üretmesi lazım. Kapatıcı önlemler almıyorsanız durum bu. Yangın danışmanları bu konuda bazen paranoyak olabiliyorlar. Bizim yangın yönetmeliğimiz çelik acısından çok sıkıntılı. Türkiye’deki statik yönetmelikler de, yangın yönetmelikleri de paranoyakça hazırlanmış yönetmelikler. Her yaptığımız mühendislik işi bir over dizayn bana göre. Tamam bizde deprem gerçeği var ama deprem olan başka ülkelere bakıyoruz, böyle bir saçma sapanlık yok. Son derece narin binalar yapılabiliyorlar. Bizdeki yönetmelikler uygulamacı kötü yapar, çeliğin karbon değeri yanlıştır, öbürü oradan çalar, bu buradan çarpar diye emniyet kat sayılarını falan öyle tuhaf rakamlara getirmişler ki, narin bir çelik bina yapmak nerdeyse imkansız hale gelmiş durumda. Halbuki bunun çözümü var, siz dersiniz ki ben A sınıfı bir ruhsat istiyorum ya da B sınıfı, C sınıfı ruhsat, bunların fiyatları, ödediğiniz harçlar birbirinden farklıdır, hepsi ayrı denetime tabidir, malzemesini aldığınız üreticiler sertifikalıdır, bütün hepsini onaylatırsınız bir denetim merciine, narin bir bina yapmak istiyorsanız bunun ruhsat, proje ve harçlarını göz önüne alarak narin bir bina yaparsınız. Her şeye aynı ruhsat sistemi uygulandığı için biz her şeyi en kötüye göre yapıyoruz. En kötü taşaronu kullandığımız, en kötü üreticiden mal aldığımız, en feci şantiye şefleriyle çalıştığımızı düşünülerek oluşturulan yönetmeliklerimiz var. Yangında da her ne kadar önlemlerinizi almışsanız da, çatıda bile çelik kullansanız yarım saatten fazla dayanamaz çelik çöker düşüncesine göre hazırlanmış. Yani halbuki yarım saatte o bina 10 kere boşaltılır. Kaldı ki o yangını oraya gitmesi zaten 5 saat sürer. Nerde alev alma riski var. O alev alma riski o kilo kaloride ısı yayabiliyor mu, bunları hakikaten oturup tek tek düşünmemiz lazım.
ANADYR KÜLTÜR MERKEZİ
Tasarım Ekibi: İ. Kerem Erginoğlu, Hasan C. Çalışlar, Elvan Çalışkan, R.Mete Sönmez, Emin Balkış, Esra Kahveci, Burcu Gülmen, Armağan Ekiz, Başak Çolakoğlu, Berke Hatipoğlu, Fatih Kariptaş, Elmon Pekmez
İşveren: Sibneft
Yapım Tarihi: 2004
Yapım Türü: Çelik konstrüksiyon
Lokasyon: Chukotka Özerk Bölgesi / Rusya
Anadry, elips şeklindeki dünya haritasında dünyanın bittiği nokta, haritanın en ucudur. Rusya’nın en doğusunda Chukotka özerk bölgesinde yer alan ve Bearing Boğazına ulaşan nehrin haliç oluşturan bölümünde bulunmaktadır.Topografyanın kar ve rüzgarla şekillendiği iklim şartlarının oldukça sert olduğu bu bölgede bina meydanı denizden gelen sert ve soğuk rüzgara karşı koruyacak şekilde konumlanır.Program 4 ana bloktan oluşmaktadır: Müze, diskotek, konser salonu ve eğitim merkezi. Binanın ağırlıklı olarak ofislerin bulunduğu, halice doğru bakan kısmı mümkün olduğu kadar sağır tutularak hakim rüzgara karşı korunma amaçlanmıştır. Bina da aynı kentin topografyası gibi aerodinamik form ve yumuşatılmış hatlarla tasarlanmış ve binada rüzgar yoluyla kar birikmesine yol açabilecek noktalar yok edilmiştir. Binanın hakim kütlesi işlevinden dolayı yine konser salonu bölümü olarak kalmıştır.

AÇI İLKÖşRETİM OKULU
Tasarım Ekibi: İ. Kerem Erginoğlu, Hasan C. Çalışlar, Emin Balkış, Elvan Çalışkan, Hande Pusat
İşveren: Açı İlköğretim Okulu
Yapım Tarihi: 1998
Yapım Türü: Betonarme - çelik
Lokasyon: Etiler / İstanbul / Türkiye

Açı İlköğretim Okulu Etiler, Akatlar 'da apartman blokları ve iki katli sıra evler arasında kalmış dar bir parselde yer almaktadır. Yapı farklı bir program için inşa edilmeye başlanmış ve belediye ekiplerince kaçakları sebebiyle yıkılmıştır. Mevcut sistem içinde yeraltında spor salonu yaratacak kolonsuz alanları oluşturabilmek için 22 metreye varan dev bir çelik kiriş kullanılarak katlar bu kirişe asılmıştır.Bu hakim mimari elemanın, içerde hissedildiği gibi bina dışından da hissedilebilmesi için, cepheler profilit cam panellerle kaplanmış, böylelikle kat hollerinin gün ışığı ihtiyacı da karşılanmıştır. Milli Eğitim 'in programı dışında kalan kütüphane, tiyatro, kapalı spor salonu , sanat odası, bale salonu, atölye ve laboratuarlar binanın programına dahil edilmiştir. Bu maksatla bodrum katındaki geniş açıklıklı mekanlar yemekhane , spor salonu, bale, çok amaçlı salon gibi fonksiyonlarla değerlendirilmiştir.

PENDORYA AVM
Tasarım Ekibi: İ. Kerem Erginoğlu, Hasan C. Çalışlar, Romain Cadoux, Barış Yüksel, Işık Süngü, Özlem Ünkap, Türkan Yılmaz, Osman Özmen, Sezen Bilge
İşveren: TSKB
Yapım Tarihi: 2009
Yapım Türü: Betonarme
Lokasyon: Pendik / İstanbul / Türkiye
Pendorya Alışveriş Merkezi, Pendik’te E5 Karayolu üzerinde, konut ve ofis işlevlerine sahip olması beklenen gelişme bölgesinde yer almaktadır. Tasarım ve formu belirleyen ana kriterler bu konumdan yola çıkılarak oluşturulmuştur. Gürültülü ve işlek E5 karayoluna kapanan bina, yeni yerleşimle toplanma alanı olmayı hedefleyen korunaklı açık meydanıyla dışa açılmaktadır. Bu açık meydana, otoparktan direkt ulaşılabilmesi ve iç mekanı dışa taşımasıyla gelecekte ön görülen yaya ulaşımının ana merkezi olması düşünülmüştür. Meydanın değişik aktivitelere olanak veren planlamasıyla sürekli yaşayan bir alan olması hedeflenmiştir.
Mekanın zenginliği ortadaki üç boyutlu bedesten strüktürü ve ziyaretçilerin mekan içinde kolayca dolaşmalarını sağlayan sirkülasyon sistemiyle sağlanmıştır. Bu sayede açık meydan, kapalı meydan, teras alanı, galeriler gibi farklı ortak sosyal mekanlar arası dolaşım hızlıca sağlanabilmektedir. Bina dış cephesi, araç trafiğinin yoğunluğu ve hızı göz önüne alındığında kolay algılamayı sağlayacak yatay logo bandıyla çevrelenmiştir. Dış cephe zemin katta cam panellerle, üst katlarda ise desenli beton prekast panellerle kaplanmıştır. Böylece hem uzun süreli bakım kolaylığı sağlanırken hem de görsel bütünlük elde edilmektedir.

BAKU CHINAR RESTAURANT
Tasarım ENil Nehri’nin Zorlukları Çelik İle Geçildi:kibi: İ. Kerem Erginoğlu, Hasan C. Çalışlar, Sezen Bilge, Işık Süngü
İşveren: Paşa İnşaat
Yapım Tarihi: 2010
Yapım Türü: Çelik konstrüksiyon ve betonarme
Lokasyon: Bakü / Azerbaycan
Azerbeycan’ın başkenti Bakü’nün önemli noktalarından biri için yapılan şeffaf restaurant binası tasarımıdır. Yapı kent duvarı gibi algılanması istenen rijit kabuğa takılmış çelik çatı ve binaya asılı asma kattan oluşur. Delikli ve ışık geçirgen çatı kaplaması ile geniş dış mekanlar gölgede kalır, tamamen şeffaf cephe mekanı kent mekanına taşır.

Çelik Yapılar - Sayı: 24 - Ağustos 2010



© 2014 - Türk Yapısal Çelik Derneği