TR|EN
Güncel
Steelorbis
Depreme Dayanıklı Binalar
E-Bülten Aboneliği
Tevfik Seno Arda Lisesi
Yayınlar > Çelik Yapılar
Sayı: 24 - Ağustos 2010

Tosyalı Holding Özel Sayısı


Tosyalı Holding CEO’su Suhat KORKMAZ: “ÖDÜN VERMEDİĞİMİZ İLKELERİMİZ VAR”

Tosyalı Holding kuruluşları, bu kuruluşların gerçekleştirdikleri üretimler, üretim teknolojileri, üretim politikaları üzerine sohbet edelim istiyoruz sizinle...

Suhat KORKMAZ: Sanayi alanındaki en eski şirket 1994 yılında kurulan Tosyalı Demir Çelik. O döneme kadar daha ziyade ticaret ve aynı zamanda İskenderun’da el ürünü imalatı var. 1994 yılına kadar soba borusu üretimi yapılıyor. Sacdan el işi, diğer üretimler geliyor daha sonra. Bunların hammaddesi sac. Sac alınırken de bir kısım sacın ticareti yapılıyor. İlk sanayi kuruluşu ise Tosyalı Demir Çelik oluyor. Bizim için olmazsa olmaz kuralımız olan, yeni alanlara yatırım yapma fikri, 1994 yılında gelişiyor. Klasik olarak o dönemde burada haddehaneler ağırlıklı. Bunun nedeni de İSDEMİR. İSDEMİR biliyorsunuz ülkemizin ikinci büyük entegre demir çelik tesisi, devlet tarafından kurulan ve sonrasında özelleştirilen bir kurum. İSDEMİR nihai ürünlerle beraber ara ürün de üretiyor. Ara ürün dediğimiz o dönemde daha ziyade kütük demir. Kütük demir fazlası olunca bu kütük demiri alıp da nihai ürüne çevirecek firmalar da haliyle İSDEMİR’in etrafında kuruluyor. Yoksa burası bölge olarak tüketimin çok yoğun olduğu bir yer değil, özellikle de o dönemlerde. İSDEMİR nedeniyle burada haddehaneler kuruldu. Bunların da çoğu inşaat demir üretimlerine yönelik oldu. 1993 yılında Tosyalı kardeşlerde haddehane kurma fikri gelişiyor. Nasıl bir şey yapalım diye çok tartışıyorlar ve şuna karar veriyorlar, bu bölgede inşaat demiri üreten yeteri kadar haddehane var, biz farklı bir şey yapalım diye düşünüyorlar, bu bölgede eksikliği duyulan ve ihtiyaç olan profil üretimi yapacak bir tesis kuralım diyorlar. Bu aslında bundan sonrasındaki yatımlarda da bizim için temel kural oluyor: “Rekabetim yoğun olduğu alanlardan kaçınalım, ülkemizde ve bölgemizde eksikliği duyulan tesislere yatırım yapalım.” Bundan sonraki tüm yatırımlarda da bu şiar oluyor.
Bu düşünce ile yola çıkılıyor ve bu yöredeki ilk köşebent ve profil tesisi, Tosyalı Demir Çelik kuruluyor. İlk kurulduğu zamanki, 1994 yılındaki kapasiteye bakıyoruz ve şimdiki kapasitelere bakıyorsunuz, arada neredeyse 50 katına yakın bir fark var. O dönemde ayda 300 tonluk üretim varken, şimdi ayda 50 bin tonun üzerinde üretim yapan bir tesise dönüşüyor Tosyalı Demir Çelik. 1997 yılında, Tosyalı Demir Çelik kuruluşundan yedi yıl sonra, yine aynı şekilde bu yörede uzun yıllar sac ticareti yaptıkları için, hadde ürünlerinin yanında boru ticareti de devam ediyor. Onda da bu yörede yine ilk olarak Tosyalı Demir Çelik’teki gibi boru profil tesislerinin kurulması hem bölgede ihtiyacı karşılayacağı, hem de ulusal müşterilere daha kısa vadede ve daha seri biçimde malzeme sağlanacağı düşünülüyor ve bu yöredeki ilk boru profil tesisi kuruluyor; Tosçelik. Ondan evvel spiral boruda tesisler var ama bahsettiğimiz boyuna kaynaklı boru tesisi. Bu tesis de kurulduktan sonra, yine ihtiyaca göre yatırım yapıldığı için, son derece hızlı bir şekilde pazarını geliştiriyor. Sektörün içinde zaten şirket daha önce ticaretini yaptığı müşteriyi tanıyor. Bu boşluğu görüyor ve üretim yapıyor. 1997’de kurulan şirket 10 yıl içinde gelişiyor, büyüyor bu yıl ISO 500 büyük sanayi kuruluşu sıralamasında 45. sırada yer alarak boru profil alanında sektör lideri olma başarısını gösteriyor.
Her iki tesisimizde de ürün aralıkları sürekli gelişiyor. Neredeyse her sene müşterilerimize yeni ürünler sunuyoruz. Başlangıçta sadece köşebent üretimi yapılırken, daha sonra köşebentlerde daha büyük kesitlere geçiliyor, bunun yanında I, U profili üretecek şekilde ikinci bir haddehane kuruluyor aynı yere. şu anda ise küçük ve orta kesitli profillerde ürün gamının nerdeyse tamamını üretiyoruz. Her çeşit çeşitkenar, eşitkenar köşebent üretimlerimiz var. Aynı zamanda UNP, INP, IPE IPEA ve IPEAA üretimlerimiz var. Bu arada pazardan gelen taleplere göre de farklı kalitede ve çeşitte ürünlere talep olursa, bunları da hızlı bir biçimde üretime alıyoruz.

Böyle özel ürün talepleri geliyor mu?
Suhat KORKMAZ: Ara kesit talepleri geliyor. Standart olmayan boy ve kalınlıklar isteniyor. Daha yüksek mukavemetli, daha hafif ürünlere talepler artıyor. Bunların tamamına karşılık verebiliyoruz. Tosyalı Demir Çelik kurulduğunda ana hammadde kütük demir. Yalnız profilin kütük demiri özeldir. Hem boy, hem kalite olarak, hem de kimyasal olarak. İnşaat demirinden farklı olarak daha hassas bir özel bir iç yapı gerektirir. Dolayısıyla bunlarda çok farklı tedarikçilerle çalışmanız zordur. Az sayıda, bildiğiniz, kalitesine güvendiğiniz tedarikçilerle çalışmanız lazım. Uzun yıllar bu bölgede ana tedarikçi İSDEMİR oluyor, ama çok haddehane var, İSDEMİR’de bunların tamamına kafi gelmiyor ve yurtdışından hammadde temini devreye giriyor. Tosyalı Holding’de de Osmaniye tesisi devreye girmeden önce nerdeyse yarı yarıya, yarısı yurtiçinden yarısı yurtdışından hammadde sağlanıyordu. Belli bir kapasiteyi geçince hammadde temin etmekte zorlanıyorsunuz, dolayısıyla Osmaniye yatırımının temel sebeplerinden birisi de bu, kendi hammaddemizi kendimiz üretelim diye yola çıkıldı. Tosyalı Demir Çelik yaklaşık yıllık 500 bin tona yakın üretimi olan bir tesisimiz. Ana pazarı yurtiçi, bunun haricinde ihracatta da ciddi bir yerimiz var.

Üretim Prosesinizi bizlerle paylaşabilir misiniz?
Suhat KORKMAZ: Tosyalı Demir Çelik, hammaddesi kütük olan tesisimiz. İki haddehanemiz var, birisi köşebent üretimi yapan, diğeri de I, U profillerin üretimi yapan tesisimiz. Burada ısıtma fırınlarımız var Her iki haddehanemiz de doğalgaz kullanmakta. Gelen kütükler tekrar haddeleme sıcaklığına ısıtılıyor, sonrasında hadde tezgahlarından geçirilerek şekillendirilmesi yapılıyor ve müşterinin talep ettiği boyutlarda kesiliyor ve paketleniyor.. Burada biz piyasadan gelen taleplere göre 15 metreye kadar üretim yapıyoruz. Ancak yeri geliyor 18 metreye kadar özel boylarda üretim de gerçekleştirebiliyoruz. Standart boylar 6-12 metredir ama projeye göre küsuratlı boylar çıkarsa, 8 metre, 10 metre, 10,5 metre gibi, bunları da karşılayabiliyoruz. Hele şimdi Osmaniye tesisimizin devreye girmesiyle daha da rahatlıkla üretim yapabiliyoruz. Çünkü özel boylarda, standart boylardaki kütüklerle çalışırsanız, fire oranınız çok artar ama biz kendi tesisimizde daha hızlı bir biçimde, özel boylarda kütük üretimimizi yapıp, hızlı şekilde özel üretime çevirebiliyoruz. Daha sonra bu ürünler doğrultma tezgahlarından geçiyor ve paketlemeleri yapılıyor. Gerek fırın, gerekse hadde, paketleme ve doğrultma birimlerimizde otomasyon seviyemiz oldukça yüksek. Otomatik paketlemelerimiz var, Sürekli olarak mekaniksel ve otomasyon alanında iyileştirmeler devam ediyor. Bu da hem maliyetlere, hem de kaliteye yansıyor.

“Kalite” demişken üretim kaliteniz, kalite sertifikalarınız nelerdir, bunları sıralarsak, neler söyleyebiliriz?
Suhat KORKMAZ: Tabii liste o kadar geniş ki.. Pazarımız sadece yurtiçi değil. İlgi alanımıza giren ülke sayısı 80. Geçen sene bile 40'ın üzerinde ülkeye ihracat gerçekleştirdik. Dolayısıyla bu kadar ihracat ağırlıklı çalıştığınız zaman da her pazarı bilmeniz gerekiyor. Her pazarın gereksinimlerini karşılamanız lazım. Hepsinin farklı farklı standartları olabiliyor. Bazen sadece bir ülkeye yönelik bir standart da olabiliyor ve onu da almanız lazım. Ama bu şunu getiriyor, biz dünya çapında imalat yapıyoruz, dünyadaki standartları yakından takip ediyoruz ve bu standartlara göre belgelendirmelerimiz mevcut. Fakat kabaca şunu söyleyebiliriz ki ISO 9000, ISO 14 OOO, ISO 18000 en temel olanları, ki 14 000 ve 18 000 Türkiye’de bile yenidir ama bizde vardır. Biri iş güvenliği, diğeri çevre standardı. Bunlar bizim önem verdiğimiz standartlar. Bunları alırken de hızlı ve arzulu davrandık. Osmaniye tesislerimiz devreye girer girmez bu standartları alabilecek seviyeye geldi ve aldı. Bu gurur verici bir durumdur.

Bu sektörde “çevreye duyarlı olmak” ne anlama gelir? Çevreye duyarlı bir tesiste neler olmalıdır? Bu sertifikalar verilirken neleri yerine getirmeniz bekleniyor?
Suhat KORKMAZ: ISO 14 000, çevre belgesidir. Hem alması, hem de devam ettirmesi çok zor belgelerden biridir. Kurulu tesislerde sonradan oluşturulması çok zordur. Yönetim ne kadar niyet etse de, kaynak ayırsa da oluşturulması zordur. Hem yeninden yatırımlara, hem kaynak ayırmaya, ekipmanların değiştirilmesine, hem de tesiste duruşa neden olabilecek kararlar gerektiren yatırımlardır. Dolayısıyla Tosyalı Holding olarak biz tesislerin yatırımlarını yaparken 5- 6 tane temel kuralımız vardır. Bunlardan birisi biz bir yatırımı yaparken az önce de bahsettiğim gibi bölgemizde, ülkemizde ihtiyaç duyulan alanlarda yatırım yapıyoruz. İlki bu. Bu bize ithal ikamesini kazandırıyor. Hem ülkemizde ihtiyaç duyulan bir ürün üretiyoruz, hem ithalatın önüne geçiyoruz, hem de cari açığımıza ciddi bir şekilde katkımız oluyor. Aynı zamanda rekabeti de daha az yaşıyoruz. İkinci ilkemiz, teknolojiye yatırım yapıyoruz. Bu da gerçekten olmazsa olmaz. En son teknolojiyi arıyoruz, buluyoruz, pahalı da olsa, bedeli başlangıçta yüksek de olsa biz onun ileride geri dönüşümünün hızlı olduğuna inanıyoruz. Üçüncüsü çevreye duyarlı tesisler yapıyoruz. Yatırım kararlarını alırken ve teknolojimizi seçerken son derece hassas davranıyoruz. Türkiye’nin hızlı bir biçimde geliştiğini, değiştiğini görüyoruz. Çok kısa bir süre içerisinde Avrupa Birliği standartlarının üzerine çıkacağımıza da inanıyoruz. Ülkemize güveniyoruz, inanıyoruz. Dolayısıyla sadece bugüne değil, yarına da hazırlıklı olmalıyız. Ülkemiz geliştikçe, değiştikçe, refahı arttıkça, standartlarımız da ona göre daha üst seviyelere çıkacak, daha hassas olacaktır. Dolayısıyla bugün için yeri geldiğinde standartlara uyan tesisler yarınki standartlara göre geride kalmış olacaktır. Burada biz Avrupa Birliği standartlarını baz alıyoruz ve tesis yatırımlarını yaparken bunların da daha altında normlar koyuyoruz. Mesela Osmaniye Tesisimizde AB standartlarının yarısı civarında bir hedef değer koyduk, bunun da faydasını gördük. Gidin bakın, çalışıp çalışmadığını fark edemezsiniz, dışarıdan fark edilmez.Daha tesisin devreye girmesiyle birlikte tamamlanan altyapı yatırımları, sosyal tesisleri, yolları, ağaçlandırmaları, yeşillendirmeleriyle ziyaretçilerimizi içerileri gezdirmeden demir-çelik tesisine geldiklerine ikna etmekte zorlanıyoruz. Türkiye’de pek çok tesis vardır ama bu standartlarda azdır. Bunların da bedeli var ama bu bedeli biz baştan kabul ediyoruz, ona göre yatırım yapıyoruz. Bunun da karşılığını alıyoruz, daha da alacağımıza inanıyoruz.

Üretimde çevreyle ilgili sıkıntı noktalar neler?
Suhat KORKMAZ: Demir çelik sektörü ağır sanayi. Buralarda çevreye gaz, toz salınımı, atıklar, çelikhanedeki çıkan toz atıkları, cüruf atıkları, tufal atıklar, su, kullanılan suyun geri kazanımı, yani atık suyun çevreye bırakılmaması, geri kazanımı, bunlar başlıca konular. Tabii tesis içinde bunlara gürültü kirliliği, çalışma koşullarının iyileştirilmesi, iş güvenliği gibi konular da ekleniyor. Ama dış mevzuat açısından baktığımızda bizi etkileyen hususlar bunlar. Mesela Osmaniye Tesisimizde biz suyun tamamen geri kazanımını sağlıyoruz. Yani kimyasal atık içeren hiç bir suyumuz yok. Ama bu bir bedel, bunun bedelini baştan hesaplatıyoruz ve ona göre dizaynımızı da yapıyoruz ki, pek çok tesisin iki katından daha fazla geniş bir alana yayılmış su arıtma tesisimiz var. Bunun da nedeni tüm aşamalardan geçirip suyun geri kazanımı sağlamak. Aynı şekilde tozsuzlaştırmaya verdiğimiz yatırım var. Biz AB normlarının yarısını hedefe alarak çalışmasını yaptık ve sonuçlarında da bunu görüyoruz. Bunların bedeli de her zaman ciddi bir yekun oluyor. Ama şuna inanıyoruz. Biz bunları bir defa yapıyoruz ve ikinci defa yapma imkanımız da yok. Geçen yıl aldığımız sertifikalarımızın ara denetlemeleri vardı, Çevre Bakanlığı’ndan yenileme için denetlemeye geldiler, kapanış toplantısında çok güzel sözler ilettiler. “Türkiye’de çok demir çelik tesisi gördük ama bunun gibisini ilk kez görüyoruz, teşekkür ederiz” dediler. Bu da aynı zamanda bir taraftan da bizi gururlandırıyor.

Bu sektörde çoğu tesis çok eski, sizin tesisinizin yeni olması avantaj sağlıyor elbette..
Suhat KORKMAZ: Tesisin eski, yeni olması değil, o ayrı bir şey. Burada önemli olan üretimden çıkan malzemelerin miktarının azaltılması ve bunların kontrol edilebilir olması. Yoksa eski tesislerde de güzel çalışanlar var, yeni kuruluşlarda da demode, çevreye duyarsız olanlar var, bu bir yaklaşım meselesi.

Bir de bu sektördeki enerji kullanımı ile ilgili eleştirileri var dünyadaki çevrecilerin. Ana malzemeyi eritmek için kullanılan enerji konusu gündeme getiriliyor. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
Suhat KORKMAZ: Enerji, kullanımlarımız arasında yoğun yer tutan bir kalem. Hem elektrik enerjisi , hem kimyasal enerji , hem de doğalgaz kullanıyoruz. Kullandığımız enerji kalemlerine baktığımız zaman doğalgaz diğer alternatiflerine göre en temiz enerji kaynağı. Bizim bir yandan entegre tesislerimiz var, bir yandan da ark ocaklı tesislerimiz var. Ark ocaklı tesislerimiz, kullanılan toplam enerji yönünden diğerlerine göre daha temiz tesislerimiz, yoğun olarak elektrik kullanmasına rağmen. Diğer yandan enerji kullanımı ülkelerin kalkınmışlık göstergesi. Üretim olduğu müddetçe muhakkak ki tüketimde olacak. Eskiden ülkelerin gelişmişlik düzeyinde demir çelik üretim tüketimine bakılırdı, şimdi ilave olarak kullandıkları enerjiye de bakılıyor. Kişi başına ne kadar enerji tüketiliyorsa ülkelerin gelişmişlik düzeyi ona göre de belirleniyor. Bir yandan da biliyorsunuz karbon salınımı meselesi var. İleriki yıllarda bizde de daha önemli hale gelecek, şu anda batıda çok önemli. O açıdan da baktığınız zaman entegre tesislere nazaran ark ocaklı tesislerin daha az karbon salınımı var. Bunlar da artı değerler. Buna rağmen biz tesislerimizi tasarlarken minimum enerji maliyetine göre tasarlıyoruz. Bu tabii mühendislik hesabı, hem ülkenin kaynaklarının heba edilmesini istemiyoruz, hem de bizim için en büyük maliyet kalemlerinden birisi enerji. Dolayısıyla bunu da en aza indirgemek için kendimizi geliştiriyoruz. Osmaniye tesislerimiz son derece kompact bir yapıya sahiptir ve rakiplerine göre daha düşük oranda birim enerji ile üretim yapar. İşlemlerimizi minimize ettiğimiz bir tesistir ve her şeyini değerlendiriyoruz. Sıcak malzemeyi soğumadan şarj edip ondaki enerjiyi değerlendiriyoruz, buharımızı soğutmadan enerji üretimine çeviriyoruz. Yani buhar enerjisinden elektrik üretiyoruz ve Türkiye’de bir ilk olarak yapıyoruz bunu. Kullandığımız enerjinin çok ufak bir kısmı tabii ama düşüncemiz tesis içinde hiç bir enerji kaybımız olmasın. Sıcak gaz, buhar, malzeme sıcaklığı hepsi bir enerji kaynağı, bunların ne kadarını değerlendirebiliyoruz buna bakıyoruz.
Fakat şöyle düşünmek lazım, adı üzerinde kullandığımız malzeme, hurda demir. Dolayısıyla bu tesisler başlı başına baktığınız zaman bir geri kazanım tesisidir. Bu malzemeler buralarda değerlendirilmediği zaman tabiatta uzun süre kalan, yok olmayan malzemelerdir. Dolayısıyla bunları biz tekrar ve tekrar geri kazandırıyoruz. Böyle baktığınız zaman tesis komple bir geri kazanım tesisidir.

Siz Tosyalı Holding’in temel, olmazsa olmaz prensiplerini sıralıyordunuz, biz araya girip farklı sorularla başka konulara yönelttik sizi.. Üçünü söylemiştiniz, devam edersek başka neler var sırada?
Suhat KORKMAZ: En son kaliteyi söylemiştik. Bir tesis planlarken rekabet edebilecek düzeyde, üst kalitede üretim yapmayı hedefliyoruz. Müşteri yine olmazsa olmazımız. Müşterinin memnuniyeti demeyeyim de müşterinin teveccühünü kazanmak istiyoruz. Tercihini, takdirini kazanmak. Yani şu anda nereye bakarsak bakalım aslında tüketim odaklı bir üretim anlayışı olmalı. Üretim kriter değil, kriter ne kadar ihtiyaç olduğu, malzemenin müşteri tarafından ne kadar beğenildiğidir. Dolayısıyla temel kriterlerimizden birisi müşterinin teveccühünü kazanmaktır. Bu söylemesi kolay bir söz ama yapması zor. Geçen sene mesela Türkiye’de demir çelik sektörü yüzde 20 küçüldü. Gerçi küresel kriz ortamındaki dünyaya baktığımız zaman ülke olarak çok daha iyi durumdayız. Batı Avrupa, Amerika’da yüzde 45-50 seviyelerinde küçülme var. Türkiye’de bu yüzde 20 civarında oldu ama sadece demir çelik sektörünü kastediyorum, yani dünyadan ülke olarak daha iyi durumdaydık. Buna rağmen biz Tosyalı Holding olarak yüzde 47 civarında büyüdük geçen yıl. Bunu sağlayan müşterimizin bize olan teveccühü. Müşterimiz bizi bırakmadığı gibi, bizden daha fazla alım yapmaya başladı, destek oldu. Bizi tercih etmesi ile alakalı bir şey, buna uygun bir yapılanma kuruyorsak, müşteriyi anlıyorsak, müşteri de bizi anlıyorsa bu sadece kalite değil, bu sadece fiyat değil. Bu müşteri ile birlikte olmak, ortak olmak gibi bir şey.

Bu müşterinin ne kadarı dış pazarda, ne kadarı iç pazardadır?
Suhat KORKMAZ: Kabaca bakarsak bizim yüzde 30 -35 gibi ihracatımız var, geri kalan iç piyasadır. Ağırlıklı olarak iç piyasadır. İhracat pazarımızda komşu ülkeler ciddi bir yer tutuyor. Orada da pazardaki değişimi görebilmek gerek. Esnek, değişime açık ve her yere ulaşabilir bir yapı olması lazım. Bir pazara girmek çok kolay bir şey değil. Yani bir maille ya da elinde bir çanta ile gidip satış gerçekleştirmek mümkün değil. Bu uzun yıllar o pazara yatırım yapmanıza bağlı. Bizim geçen sene pazarımız değişti. Avrupa, Amerika önemli ciddi bir yer tutarken, ekonomik krizin en yoğun yaşandığı yerler olması nedeniyle pazar daraldı. Ama bu bizim üretimimizi düşürmedi. Onun yerini başka pazarlar doldurabildi. Demek ki biz bu pazarlarda önceden de varmışız, yatırımlarımızı yapmışız, dolayısıyla son derece kolay bir biçimde o pazarlara da iş yapmaya başladık. Bazen bu krizler fırsatlara da dönüşebiliyor. Tosyalı Holding’in bir özelliği de krizlerde büyümesi. Türkiye’nin yaşadığı en ciddi krizlerde hem yatırım yapmış, hem de üretim artırmış bir şirket. Bu durum aslında krizlere rağmen ülkemizde fırsatlar doğru değerlendirildiğinde şirketler açısından büyüme, gelişme imkanlarının olduğunu gösteriyor. Tosyalı Ailesi’nin babadan kalma bilgi birikimi, tecrübe, iş ahlakı ve cesareti var ve bunlar bazen paradan daha önemli olabiliyor. Bu yüzden 20 sene içinde Türkiye’nin önde gelen şirketi olma başarısını gösterebiliyor Tosyalı Holding. Tabii şirketin özelliği şu: kurucularının hepsi ticaretten geliyor. Dolayısıyla Pazarı, ticareti iyi biliyorlar. Bu bir avantaj. Yıllardır birlikte çalıştıkları müşteriler var. Nerdeyse kayıtlı binbeşyüzün üzerinde müşterimiz var. Bu müşterilerle sürekli iç içeyiz. Pek çoğunu ismen, şahsen tanırız. şuna inanıyoruz biz; büyüyeceksek müşterilerimizle birlikte büyürüz. Müşterimiz büyümeden biz büyüyemeyiz. Bu çok net bir yaklaşım, bunun için de sürekli müşterilerimizle diyalog halindeyiz. Bizim yatırımlarımızı da müşterilerimiz yönlendirir. Biz her sene bayilerimizle toplanırız. Bu toplantı aynen bir genel kurul gibidir. Biz bayilerimize nerdeyse hesap veririz. Neleri yaptık, yeni projelerimiz ne aşamada, bayilerimizle paylaşırız, ondan sonra da oturup planlarımızı, yeni projelerimizi tartışırız. Neye ihtiyaç var, bizden ne isterler, hangi alanlarda gelişme görüyorlar, pazar nereye gidiyor, konuşuruz. Bu önemli bir şey. Bir sonraki yıl şu ürün yapılırsa biz satabiliriz diye söylediklerinde biz de üretimi yaptığımız zaman o kadar satış bekleriz. Ekonomide her zaman sapmalar, aşağı yukarı olur ama bu yöntem çok gerçekçi olduğu için bizde dalgalanmalar daha az olur.

Çelik fiyatlarındaki iniş-çıkışlardan da etkilenmez mi?
Suhat KORKMAZ: şimdi biz bununla hep yaşıyoruz. Bizim için önemli olan o anki en uygun şartlarda malzemeyi sağlayabilmektir. Bu sektörde uzun yıllardır olanlar bunu bilirler, fiyatlar 160 dolarlara kadar düşmüştü, 1300 dolarlara kadar da çıktı. Bunun nedeni, fiyatları belirleyen ağırlıklı faktör hammadde, ama buna rağmen biz müşterilerimize o günkü en uygun şartlarda ve en seri şekilde malzeme tedariki yapıyoruz. Bu bizim sorumluluğumuz. Kimi zaman riskli olur, kimi zaman avantaj olur. Bu tabii dünyada da böyle, dünyanın çelik sektörü de olduğu gibi bir değişimden geçti. Sadece dünyadaki ekonomik şartlar bunu etkilemedi, dünyadaki çelik sektörünün yapısı tamamen değişti. 1980’lerde 35 milyon ton üretimi olan Çin, 30 sene içinde 560 milyon tona çıktı. 1980’lere göre AB, ABD, Japonya, Eski Doğu Bloku Ülkeleri, bunların tamamında şu anda çelik üretimi düşmüş. Ama 1980 yılında 2,5 milyon ton olan Türkiye bugün 27 milyon tona çıkmış. Türkiye 10 katı büyümüş, Çin 15 katı büyümüş. Dolayısıyla dünyadaki yapı değişti, bu aradaki ihtiyaçlar da, Uzak Doğu’nun hammaddeye olan ihtiyacı da değişti, bu arz talep dengesinden dolayı da fiyatlar anormal dalgalanmalar yaptı. Bunu da hepimiz gördük, yaşadık. Bu değiştirilebilecek bir şey değil. Herhangi bir malzemeye de bu kadar talep olursa, mal ne olursa olsun o malın fiyatı haliyle değişir. Ama bu da artık belli bir yere geldi. Çin’deki büyüme belli bir noktaya geldi, yavaşladı. Artık daha ziyade ekonomik koşullar piyasa hareketlerini belirliyor.

Tosyalı Holding’in bu yatırımları, üretimleri, piyasadaki ithal ürünlerle olan rekabeti nasıl etkiledi?
Suhat KORKMAZ: Yurtiçinde ürün gamını genişlettiğiniz ölçüde, sadece bizler de değil, diğer yerli üreticiler de ürün gamını genişlettiği sürece, yabancı ürünlerin rekabet etmesi mümkün değil. Yabancılar boşluk olduğu yerlere girebiliyorlar ama yerli yatırımcılar üretime başladığı zaman o alanlarda gerek kalite açısından, gerekse termin açısından ithal ürünün önüne geçiliyor. Bizim ürettiğimiz alanlarda yurtdışından malzeme girmesi buralarda söz konusu değil. Ama bazı kesitlerde, profillerde hala üretim açığı olduğu için oralarda ithal ürünler piyasaya giriyor. İlerde oralarda da açığı kapatmış olacağız.
Tabii piyasayı iyi okumak lazım. Biz özelikle yapısal çelik alanında Türkiye’de ciddi değişimler bekliyoruz. Yapısal çelik tüketimi hala AB ile kıyasladığımızda çok daha az seviyelerde. Ama bu rakamlar Türkiye’de daha yüksek seviyelere çıkacak. Beklentimiz bu yönde gidiyor. Tabii örnek olarak bakmak istersek gelişmiş ülkelere bakmak lazım. Biz ülke hedefimizi buralar olarak belirlediysek, hedef aldığımız yerlerdeki tüketimler nedir eninde sonunda, 3 -5 yıl içerisinde bu noktalara doğru gideceğiz demektir. Bu rakamlara baktığınız zaman hala ciddi açıklar var. Biz de buralar üzerinde çalışıyoruz, bu açıkları kapatmak için yeni projeler hazırlıyoruz. Hiç bir proje bir anda hayata geçirilemez, altyapıların, her türlü detayın çıkartılması lazım, start alalım dediğimiz zaman bu hazırlıklarımızın tamamlanmış olması lazım. Bunu da bizde ARGE ekibimiz sağlıyor. Onlar sürekli çalışıyor.
İhtiyaç olduğu zaman varlık yokluk dinlenmez. Nerden bulursanız getirirsiniz, ucuz, pahalı, yurtiçi ya da dışı düşünemezsiniz. Aynı şeyleri biz burada yatırımlarımızda da yapıyoruz. Bu bir ihtiyaçsa bulup getiriyoruz. Yurtdışından temin etmeyelim diye projeyi değiştirmedik, bu bir ihtiyaç çünkü. Artık bu tür projeler daha fazla gündeme gelecek, daha fazla yapısal çelik tüketimine ihtiyaç duyan projeler gündeme gelecek Türkiye’de. Böyle olunca da eğer erken davranıp da bunların üretimi yurtiçinde sağlarsak, projeleri yapanları biraz daha cesaretlendireceğiz, çünkü üretimi yapmak ve her an bunları pazarda hazır tutmak ve uygun maliyette vermek, projecileri cesaretlendiriyor bir şekilde. Bir diğeri de kültür. Bu da çok önemli, kültür de, alışkanlıklar da yavaş yavaş değişiyor. Türkiye’nin yaşadığı, hala unutamadığımız deprem gerçekleri de var. Bu da bizim bu konularda daha dikkatli olmamızı gerektiriyor. Tüm bunlar yakın gelecekte Türkiye’de çelik alanında daha fazla ihtiyaçlar olacağını gösteriyor. Bizim de tüm çalışmalarımız buna yönelik.

Siz sektörün önemli bir ismisiniz, bu sektörde uzun yılların tecrübesini taşıyorsunuz. Tosyalı Holding öncesinde ISDEMIR Genel Müdürü idiniz. Tüm bu yaşadıklarınızla, birikiminizle sektörü değerlendirmenizi istersek, neler söylersiniz?
Suhat KORKMAZ: Demir çelik sektörü Türkiye’nin önde gelen sektörlerinden birisi. Gerçekten son dönemlerine baktığınızda Türkiye’nin ihracatında ciddi yer tutan ve üzerine düşen sorumluluğu yerine getiren sektörlerden birisi. Mayıs ayı rakamlarına bakarsak 2. sırada. Otomotiv birinci, demir çelik iki, tekstil üçüncü sırada. Tekstil ve demir-çelik bazen yer değiştiriyor. Ekonomiyi sürükleyen sektörlerden birisi ve çok ciddi de gelişme göstermiş. 1980’lerde 2,5 milyon tondan bugün 27 milyon tonlara gelmesi de baktığımız zaman dünyada Çin’den sonra ikinci büyüyen ülke. Büyüme gerçekleşirken aynı zamanda ülkede tüketim de artmış. Biz geçen yılkı rakamlardan baktığımızda 26 milyon ton üretim gerçekleştirmişken, yaklaşık 24 milyon ton civarında da tüketimimiz var. Yani aynı dönem içerisinde Türkiye tüketimini de artırmış. İnanıyorum ki ben önümüzdeki yıllarda tüketim miktarlarının daha yüksek seviyeler ulaşacak.
Türkiye’de eski kurulan tesislerimiz entegre tesislerimiz. O dönemlerde özel sektörün bu alana yatırım gücü olmadığından devlet eliyle yapılmış tesisler görüyoruz. Hepsi de güzide tesisler. Daha sonra 1980’li yıllarda özellikle özel sektörün de girmesiyle son derece hızlı bir büyüme gerçekleştiriliyor. 80 sonrası büyümeyi, özel sektör yatırımları kazandırıyor. Entegre tesislerde de kapasite artısı var ama üretim artışı özellikle özel sektörün pazara girmesi, yatırımlarıyla gerçekleştiriyor. Özel sektör yatırımları hurdaya dayalı, ağırlıkla ark ocaklı tesisler. O dönemlerdeki ihtiyaçlara bağlı olarak inşaat demirine yoğunlaşmış tesisler. İnşaat demiri ve filmaşin üretimi yapılıyor. Orada da hem ülkenin ihtiyaçlarını karşılıyorlar hem de ciddi oranda dünyaya ihracat yapıyorlar. Bu dönemde yassı ürünler tarafında da ciddi tüketim artışları olunca, uzun yılar ülkede bir dengesizlik oldu. Tüketim fazla, üretim kaynağı sınırlı olunca aradaki açık ithal ikamesi ile karşılandı, hala da karşılanmaya devam ediyor. Tabii biz de yatırımlarımızı yaparken bu dengeyi ülke yararına pozitife çevirmek amacıyla yapıyoruz. Bununla ilgili bizden sonra da yeni yatırımlar devreye girecektir. Bunların da amacı aynı şekilde, bizim düşündüğümüz gibi, yassı üretim tüketim dengesini, oranlarını değiştirip, yurtiçinde üretilen kısmını daha yüksek seviyeye getirmek. Tabii ithal her zaman olacaktır. Türkiye’de yassı dengesizliği varken de vardı, bundan sonraki dönemde de olacaktır. Hem şirketleri dinamik, güçlü ve dengede tutar bu. Pazarı yaratır, geliştirir. Tabii ülke olarak baktığımızda sektör hızlı büyüyor. Bir taraftan gelişmiş ülkelere yakın pozisyondayız. Bir tarafta gelişmekte olan ülkeler var, o da potansiyel olarak ciddi bir pazar. Türkiye bu pazarlardan faydalanıyor, daha yüksek oranlarda da faydalanacaktır. şahsi olarak benim beklentim, Türkiye’deki tüketimin yine önümüzdeki yıllarda artış göstereceği yönünde. Kriz öncesine baktığımızda özellikle yassı yanında yıllık 1 milyona yakın tüketim artışı gerçekleşiyordu. Bu artış özellikle yapısal çelik alanındaki gelişmeleri göz önüne aldığımızda iki alanda oluyordu: birincisi yapısal çelik alanında ,ikincisi ise imalat sektöründe gerçekleşti bu artış. Bundan sonraki dönemde de 2011’den itibaren aynı şekilde tüketim artışları kaydedileceğini düşünüyoruz.

Fuat Bey ile görüşürken bu sektörde devlet teşviği olmadığını öğrendik. Devlet teşviği olmalı mıdır? Bu sektör teşvik edilmeyi bekler mi?
Suhat KORKMAZ: Teşvik, destek arzu edilen bir olay değil. Ama biz uluslararası rekabete uygun şartlar istiyoruz. Örneğin enerji yoğun bir sektör, rakiplerimizin kullandığı enerji maliyetinde ben de enerji kullanmak istiyorum. Bu çok önemli, hala belli ülkelerde teşvikler var. Biz yüzümüzü AB’ye çevirdiğimiz için teşvik olursa ilerde rekabetin tek taraflı bozulması anlamına geliyor. Burada da taahhütlerimiz var. Bunun tek taraflı bozulması uygun değil ama AB tek pazarımız değil. Mesela Uzak Doğu teşvik ile kuruldu. Hem de son derece yüksek ihracat teşviği verdiler sektör gelişirken. Rakip olduğumuz için bizler ve bizim gibi diğer ülkeler ödedik bunun bedelini . Dünya çapında aynı olması lazım, haksız rekabetin ortadan kalkması lazım, benim yüklendiğim maliyetlerin diğer rakiplerimle kıyaslanabilir olması lazım. Doğalgaz kullanıyoruz, maliyetinin uygun olması lazım. Aynı şekilde enerji maliyetinde de rakiplerimizle aynı koşullarda olmak isteriz. Bizim beklentilerimiz bunlar. Rakiplerimizle aynı şartlarda rekabet etmek istiyoruz

Konuşmamız boyunca hep hammadde sorunundan, yerli hammaddenin yetersizliğinden, ithalde de sıkıntılardan söz edildi. Türkiye cevher konusunda dünyadaki sayılı ülkelerden biri değil mi? Hurdadan imalat zorunlu mu?
Suhat KORKMAZ: Aslında Türkiye cevher açısından zengin bir ülke değil. Entegre demir çelik üretimi iki şeye bağlı, koklaşabilir kömür cevheri ile demir cevherine ama maalesef her ikisinde de Türkiye’nin kaynakları sınırlı. Entegre tesislerimiz bile şu anda ciddi oranda yurt dışından kömür ve cevher alımı yapıyorlar. Yani mevcut tesislerimize bile kafi değildir. Bizim de hammaddemizin önemli kısmı yurtdışından geliyor. Yurtiçi kaynaklarımız da ileriki yıllarda artacaktır. Otomotivden tutun da beyaz eşyasına, çelik konstrüksiyona, makine imalat sektöründeki dönüşüme kadar önemli bir hurda kaynağı. Yapılan hesaplamalarda kabaca bu saydıklarımızın 30 yıl bir ömrü var diye hesaplanır. Dolayısıyla bugünkü tedarik kaynakları neresidir diye baktığımızda, hurda kaynakları, 30 yıl önceki tüketim rakamlarına bakacaksınız. Bu dönüşümdür. Türkiye’de de yıl ve yıl tüketim artıyor, bunlar da sonrasında hammaddeye dönüşecektir. Hammaddeden ziyade Türkiye’nin önünde bekleyen, bizleri bekleyen fırsatlar var. Türkiye de gelişiyor, sanayi üretimi üst seviyelere çıkıyor. Türkiye hızla sanayileşiyor. Bu sektörlerin ana girdisi de yine çelik ürünleri. Bu alanlara yönelik ürünlerde bir pazar oluşturuyor. Türkiye’de hem yapısal çelik üretimi, hem de sanayi imalatı artacaktır. Buralarda nelere ihtiyaç var, imalatçılarımızın, bizlerin üzerinde çalışması lazım.

Tosyalı Holding nereye doğru gidiyor? Neler olacak bundan sonrasında?
Suhat KORKMAZ: Tosyalı Holding son derece hızlı bir büyüme gösterdi. Sektördeki hedefimiz neredeyse bir hipermarket durumuna gelmek. Sektörde ihtiyaç duyulan malzemelerin tamamımı bayilerimizin raflarında bulunur hale getirmek istiyoruz. şu anda biz her türlü, her cins doğalgaz borusu, sanayi borusu, galvanizili, dikişli, epoksi kaplamalı, polietilen, kutu profilden, dikdörtgene kadar tamamını üretebilir duruma geldik. Çelik servis merkezlerimizde her türlü sıcak, soğuk malzememizi bulunduruyoruz. Diğer tarafta Tosyalı Demir Çelik ürünlerini de ilave ettiğimizde bir marketin rafında bulunması gereken tüm ürünleri üreten hale geldik. Bu da bize pazarda büyük bir avantaj sağladı. Müşteri tek bir siparişte aradığı tüm kalemleri bizden alabiliyor. Yakın gelecekte Hadde Ürünlerinde Türkiye'de üretimi gerçekleştirilemeyen büyük kesitle profillerin üretimine yönelik yatırımlarımız olacak ki bunun altyapısını Osmaniye tesislerimizi kurarken zaten hazırladık.Yine aynı şekilde doğalgaz boruları ve 20 inch'e kadarki boyuna kaynaklı boru-profil üretimi konusunda ki yatırım çalışmalarımız devam ediyor. Bu arada Osmaniye yatırımımız bize çok şey kazandırıyor. En başta da kalite geliyor. Biz ithalat yaptığımız ürünlerin hepsini nerdeyse kendimiz üretiyoruz, bu bize bir artı getirdi. İkinci artısı hız. Son derece seri biçimde üretim yapabiliyoruz. Pazarın ihtiyacı olan her ürünü gerçekleştirme şansı ve fırsatımız var. Osmaniye özel üretim yapma imkanı sağladı, butik bir şekilde, müşterinin istediği ölçü ve kalitede üretim yapabiliyoruz.

Çelik Yapılar - Sayı: 24 - Ağustos 2010



© 2014 - Türk Yapısal Çelik Derneği