Restorasyonu ve iç tasarımı Tabanlıoğlu Mimarlık tarafından üstlenilen Beyazıt Devlet Kütüphanesi, dünyanın en güzel 10 kütüphanesi arasına seçildi. ABD’de yayımlanan aylık popüler kültür ve teknoloji dergisi Wired’ın, dünya üzerindeki en güzel 10 kütüphaneyi derlediği çalışmasında, Beyazıt Kütüphanesi dördüncü sırayı aldı.
Beyazıt Devlet Kütüphanesi’nin bulunduğu yapı aslında, mekânsal olarak Beyazıt Meydanı'nı çevreleyen ve tanımlayan, mutfak, ilkokul, hastane, medrese ve hamam gibi birimlerden müteşekkil 1506 yılında inşa edilen bir kompleksin, II. Beyazıt Külliyesi’nin, imarethane, çorba mutfağı ve han binaları - Kervansaray – bölümüydü.
1884’te “Kütüphane-i Umum-i Osmani” adıyla kurulan Beyazıt Devlet Kütüphanesi, Türkiye’nin Devlet tarafından kurulan ilk kütüphanesi unvanına sahip. Bir "derleme kütüphanesi" olan kütüphane, yaklaşık yarısı kitap olmak üzere toplam bir milyona yakın dokümanı barındırıyor. Kütüphanede yer alan kitapların 11.120 adedini ise aralarında çok önemli eserlerin de bulunduğu ‘el yazması eserler’ oluşturuyor.
2015’te başlayan ve 2017 yılında tamamlanan Beyazıt Devlet Kütüphanesi renovasyonu ile ilgili “Eskiyi vurgulayan, ancak içinde bulunduğumuz yüzyılın olanaklarıyla, işlevsel ve mimari yaklaşımıyla bugünü yansıtan bir çalışma” tanımlamasını kullanan Tabanlıoğlu Mimarlık Ortağı Melkan Gürsel restorasyonu anlatıyor: "1999 İstanbul depremi sırasında gördüğü hasar neticesinde tarihi yapı, bu nadide eserlerin korunması için gerekli fiziki şartları sağlayamıyordu. Mimari olarak yakın zamanda yapılmış eklentiler vardı. Bu binaya girdiğimizde eski bir yapı ve ona nerdeyse fütursuza, günü kurtarmak için yapılmış müdahalelerle karşılaştık. Örneğin avlunun üzeri betonarme kaba bir kolonla taşınan bir örtüyle kaplanmıştı, arka avluda yıkık bir ‘gecekondu’ yapı vardı.
Eski yapının kaplaması vardı. En önemli karar bizim müdahalemizin sınırlarını belirlemekti. Yapının nasıl ve ne kadar arındırılacağı önemli idi. Bu tip binalarla çalışırken arındırmalar olabilir, ama katmanları tümüyle kazımak doğru değil. Özgün katmana değer katacak güncel iyileştirmelerle, estetik olarak da, elimizde kalan mirası en iyi şekilde değerlendirmek istedik.
Çağdaş standartların sağlandığı kütüphane, nadir kitapların saklanması ve sergilenmesine olanak sağlayacak bir altyapıyla düzenlenmenin yanı sıra çeşitli kültürel faaliyetlere ev sahipliği yapacak mekânların kazanılmasıyla geniş biçimde kullanılsın istedik. Hatta bu vesileyle, en az kütüphane kadar edebiyatla iç içe bağlantılar sunan yakın çevresi ile kurduğu ilişkinin canlanmasını, yapının dayandığı duvarın devamında Sahaflar Çarşısı ve sahaflardan önce – özellikle entelektüel buluşmalara yüzyıllarca mekân olmuş – değişmiş olsa da varlığını bugün de koruyan, kentsel bir buluşma mekânı olarak tarihi çınar altındaki ‘Küllük Kahvesi’ ve meydanın bir diğer sınırını belirleyen İstanbul Üniversitesi ile bütünleşen ortak sinerjiyi tekrar üretmeyi öngördük.
Malzeme olarak yapının özgün duvarlarıyla uyumlu malzemelerle iyileştirmeler yapılırken, özellikle cam gibi, ortamla uyum sağlayan, teknolojik olarak da imkanlar yaratan çağdaş malzemeler ve teknikler adapte edildi. Avlu çatısını kurarken olduğu gibi, tüm mekânlarda orijinal elemanlara mümkün olduğunca az dokunuldu, yük bindirilmedi.
Yeni uygulamalarla – öğeler eklemlenirken tarihi duvar ve zemin zedelenmeden – ana kabuk arasına konulan mesafe, malzemenin ve detayların keskin ancak uyumlu zıtlığı ile güncellenen mekânlar, avludan okuma salonlarına kadar kütüphanenin otantik aurasını güçlendirdi.
İç mekânlarının hassas şekilde yeniden düzenlenmesinde ana yaklaşım; ‘binanın tarihi dokusunu olduğu gibi koruyarak iyileştirmek ve yeni çağdaş mekânlar kazanırken, kıymetli arşivin teknolojik imkanlarla en ideal şekilde korunmasını sağlamak oldu."