Toplumun önemli bir kısmı 17 Ağustos’ta başlayan Büyük Marmara Depremi’nin yıl dönümlerinde “O günden bugüne ne yaptık?” sorusunu soruyor. Aslında 17.972 can kaybına neden olan bu deprem çok önemli. Ancak, neden 26 Aralık 1939 tarihinde yaşanan ve 32.962 vatandaşımızı kaybettiğimiz 7,9 büyüklüğündeki Erzincan Depremi'nden ve daha sonra hemen her yıl yaşanan afetlerden söz etmiyoruz? Bolu – Gerede Varto, Lice, Çaldıran – Muradiye, hatta 21 Ekim 2011’deki Van Depremi’nden çıkaracağımız hiç mi ders yoktu? Bu gidişle 17 Ağustos depreminin yıl dönümleri önce anma günlerine sonra da deprem panayırına dönüşebilir. Oysa gönül ister ki Türkiye’de deprem yılda bir gün değil, her gün konuşulsun ve üniversite – kamu – sivil ilgili tüm kesimler yıl boyunca bir araya gelerek, Türkiye’nin depreme hazırlıklı hale getirilmesini sağlamak için çareler üretsinler.
Son yüzyılda ve 1999 depreminde yaşanan acıların ardından Türkiye’nin depreme hazırlıklı olduğunu hâlâ söyleyemiyoruz. Her kurum ve kuruluş bir şeyler yapıyor, çok şeyler söylüyor ama sonuç ortada. Deprem kayıpları dediğimiz zaman ilk akla gelen binlerce, on binlerce can kaybı. İstanbul gibi mega kentlerde meydana gelmesi olası maddi kayıpların, üretim olanaklarını kaybetmenin boyutu telafi edilemeyecek ölçüde olabilir, âdeta bir savaşa girmiş gibi…
Kamu yetkilileri Türkiye’deki 20 milyonluk konut stokunun en az %45’inin deprem dayanımı ve yapısal güvenliğinin yetersiz olduğunu belirtmişlerdi. Peki, bu kapsamda neler yapıldı?
- Aslında Erzincan Depremi’nden günümüze kadar birçok şey yapıldı ama yeterli değil. Örneğin, 1940 yılında “Zelzele Mıntıkalarında Yapılacak İnşaata Ait İtalyan Yapı Talimatnamesi” adıyla yayımlanan afet bölgelerinde yapılacak yapılar hakkındaki yönetmelikler, günümüze kadar gelişerek geldi. 2007 Deprem Bölgelerinde Yapılacak Binalar Hakkında Yönetmelik revizyon çalışmaları yapıldı ve 2011 yılında yaptığımız öneride belirttiğimiz gibi “kompozit yapılar”, “hafif çelik yapılar” ve “ahşap yapılar” konularını da kapsayacak şekilde 2018 yılında Türkiye Deprem Yönetmeliği yabancı standartlardan da tercüme edilerek yenilendi.
- Bu çalışmalara paralel olarak, en önemli çalışmalardan biri olan ve 2010-2011 yıllarında hazırlıkları yürütülen Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı 2023 (UDSEP 2023) 18 Ağustos 2011 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi.
- 2013 yılında Türkiye İMSAD tarafından paydaş derneklerle birlikte yapılan çalışma sonunda “Güvenli Yapılar Yol Haritası-1” raporu hazırlandı. Bu raporda elde edilen sonuç ve öneriler tüm ilgili kamu kurumlar, üniversiteler ve sektör paydaşlarıyla paylaşıldı. 2014 yılında, bina yönetmeliklerinin konsolidasyonu, koordinasyonu ve standartlara paralel olarak tamamlanması için nasıl bir yapıya sahip olunması gerektiği konusunda yapılan çalışmalar ve bu çalışmaları yürütmek üzere geniş bir Bina Yönetmeliği Koordinasyon Merkezi oluşumu için girişimler henüz sonuçlanmadı.
- 16 Mayıs 2012 tarihinde kabul edilen Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun, 2014 yılından 10 Haziran 2022 tarihine kadar yapılan revizyonlarla konuya güncel açıklamalar getirmiş olmakla birlikte, hâlâ geliştirilmesine ihtiyaç duyulan hususlar mevcuttur.
- Bu kapsamda, Yine 2016 yılında çıkarılan Çelik Yapıların Tasarım, Hesap ve Yapım Esaslarına Dair Yönetmelik 2018 yılında güncellendi. Bütün bu çalışmalar hiç şüphe yok ki çok önemli gelişmelerdir.
- Türk Yapısal Çelik Derneği (TUCSA), 2017 yılında yayımladığı ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığının yetkili birimleriyle paylaşılan “Deprem ve Kentsel Dönüşümde Çelik Yapılar Etüdü” başlıklı araştırmasıyla çelik yapıların deprem riskine karşı getirdiği avantajları kamuoyuyla paylaştı.
Yukarıda da belirttiğimiz gibi bütün bu çalışmalar çok önemlidir ancak yeterli midir? Bize göre hayır!
Neler yapılmalı konusundaki görüşlerimizi ise şu şekilde özetleyebiliriz.
- İnsan hayatına ilişkin bu çalışmalarda tüm siyasi kaygılardan arınmış birlik ve beraberlik içinde dayanışma sağlanmalı, günlük çareler yerine orta ve uzun vadeli çözümlere gidilmeli.
- Kamu, üniversite ve sanayi arasındaki kopukluk giderilmeli ARGE çalışmaları daha fazla teşvik edilmeli, üniversiteler güncel kaygıların dışında kamunun ve sanayinin daha ileri gitmesi için çalışır hale getirilmeli.
- Standart – Yönetmelik karmaşası sona erdirilmeli.
- Binaların sadece depreme dayanıklı olmaları değil, tüm anlamıyla çağdaş bina özelliklerini içeren, yapısal açıdan güvenli, enerji verimliliği yüksek, çevresel, ekonomik ve sosyal sürdürülebilirliğinin yeterli olmaları sağlanmalı standart ve yönetmeliklere uygun, teknolojik ve sertifikalı yapı malzemeleri ile tasarım ve uygulamanın sağlanması için bilinçlendirme ve denetim sistemi geliştirilmeli.
- Binaların tasarım, malzeme, imalat ve uygulama sürecinin belgelendirme ve denetimleri, sistem kendi kendini denetleyecek hale getirilmelidir.
- Yapılara onay veren makamlardaki teknik personelin onayladıkları projelerin tasarım esasları hakkında sürdürülebilir eğitim almalarının sağlanması.
- Mevcut yapıların depreme dayanıklı hale getirilmesi için finansman modelleri üzerinde çalışmaların sürdürülmesi ve alternatif uygulanabilir yöntemlerin araştırılması.
“Deprem olmasın” dileğinde bulunmak bir anlam ifade etmez; deprem bir doğa olayıdır ve olacaktır. Ancak, depremde korkmadan oturacağımız evlere, kullanacağımız yapılara sahip olmak kamunun, üniversitelerin, yerel yönetimlerin kullanıcıların yani hepimizin temel hedefi olmalıdır.