Yapısal Çelik Eğitim ve Araştırma Merkezi YAÇEM’in daha fazla sektörün yararına hizmetler vermesi. Bunu çok önemsiyoruz. Nitekim 6 Nisan’da da YAÇEM internet sitesini açtık. (www.yacem.com.tr) Bu bizim için önemliydi, çünkü tabii ki üye aidatlarımız var, munzam aidat benzeri bir takım gelirlerimiz var ama bütün bunlar üyelerimizin sırtına yüklenen şeyler. Gerçi onlar da bunun karşılığında elbette bir hizmet alıyorlar ama buna rağmen biz istiyoruz ki, dernek iktisadi işletmesi vasıtasıyla kendi ayakları üzerinde dursun, üyelerin maddi manevi destekleri ile de daha büyük yatırımlar yapabilsin. Benim en büyük hayalim, Türk Yapısal Çelik Derneği’nin, içinde atölyesi, derslikleri, sergi alanı,toplantı salonları bulunan bir eğitim merkezine sahip olması. Artık kiralık dairelerde yaşamayalım, bu sektöre yakışan şekilde merkezimiz olsun. Bir tanesi bu ama öbür taraftan da eğitimler konusu var, biz bugüne kadar eğitimleri hep akademisyenlerden aldığımız güçle, mimar ve mühendislere yönelik verdik. Çok az mesleki yeterlilik eğitimleri verdik. Oysa sektörün bugün kaynakçı ve montajcı sorunu var. Bildiğim kadarıyla, Türkiye’de bir bütün halinde montaj eğitimi veren üniversite maalesef yok. Derslerin arasında küçük bölümler halinde veriliyor. Oysa biz diyoruz ki montajı yapacak olanlar artık okullu olsunlar. Genellikle piyasada sınama yanılma yoluyla bu işi öğrenen kişiler montaj yapıyorlar. İşte bütün bunları yapabilmek için de buradaki eğitim kurumunun Milli Eğitim Bakanlığı’ndan onaylı bir eğitim kurumu haline gelmesi lazım. Yine 25 Mayıs 2016 tarihinden sonra zorunlu hale gelecek olan Mesleki Yeterlik Sertifikaları’nın da bünyemizde kurulacak olan, ki bu uzun bir süreçtir, yani yaklaşık bir yılda falan kurulan bir şeydir, sınav merkezinin kurulması ve sektöre tarafsız belgelendirme yapılmasıdır. Bu belgeye üyelerimizin çok ihtiyacı olacak. Hatta üyelerimizin bir kısmı şu anda bu konuyu yeterince bilmeseler dahi...
H. Yener GÜR’EŞ: Hedeflerin büyütülmesini şu şekilde açıklayabilirim: Sektör ürettiğinin yaklaşık yarısını ihraç ediyor, eğer bu ihracat olmasa Türkiye’de bu sektör büyüyemezdi. Yavaş büyümesinin sebebi ise, iç piyasadaki taleplerin az olması, ihracatın da yeteri kadar yapılamıyor olması. İç piyasanın az olmasında en önemli faktör şu: Piyasa çeliği tanımıyor, işveren de, yatırımcı da, hatta mimar ve müteahhitlerimizin de birçoğu da tanımıyor yeterince. Bunun tanınması ve kabullenilmesi zaman alacak. Yapı kültür işi, tabii kültür nasıl bugünden yarına değişmezse, bir ülkenin yapı kültürü de aynı şekilde bugünden yarına değişmiyor, bu bir süreç. Öbür taraftan, 2008 yılında 300 Milyon Dolar’lık ihracat yapıyorduk ama geçtiğimiz yıl yaklaşık olarak 1,5 Milyar Dolar’a ulaşıldı. Bu da 7-8 yıl içinde iyi bir artış, 5 kat büyüme. Ama bu da yeterli değil. Bizim çok rahatlıkla 5 Milyar Dolar’lık ihracat yapabiliyor olmamız lazım. Gerçi bunun önünde sektörden kaynaklanmayan engeller de oldu. Türkiye’nin ihracat yaptığı ülkeler, özellikle de komşu ülkeler, Orta Doğu ülkesi, Kuzey Afrika ülkelerinde çıkan siyasi istikrarsızlıklar, bizim sektörü çok etkiledi. Tabii ülke politikasının da bu konuda etkisi var, umuyorum ve diliyorum ki başta komşu ülkeler olmak üzere, Türkiye bu ülkelerle ilişkilerini tekrardan iyileştirir ve bu normalleşme sonuncunda da bizim ihracat olanaklarımız artar. Bu işin bir tarafı siyasi boyutu, öbür taraftan küresel olarak bütün dünya piyasalarında bir daralma meydana geldi. Petrol fiyatlarının düşmesi sonucunda petrole dayalı bir takım yatırımlar azaldı. Dünyadaki daralmaya ve bütün bu olumsuzluklara rağmen yine de bir artış kaydedilmiş durumda. Aslında bir beş kat daha artar. Bütün bu zorluklara rağmen, bir beş kat daha artar. Ama burada devlete düşen görevler de var ve biz bu görüş ve önerilerimizi elimizden geldiği kadar devletle de paylaşmaya çalışıyoruz. Ekonomi Bakanlığı’nın yapacağı şeyler var, Dış İşleri Bakanlığı’nın yapacağı şeyler var. Eximbank’ın yapacağı şeyler var, yani yapılacak çok şey var. Ve biz bu taleplerimizi de bakanlıklara iletiyoruz ve iletmeye devam edeceğiz. Sonuç olarak hedefin büyütülmesi; öncelikle iç piyasanın çeliğin avantajlarından daha fazla yararlanmasını, kalitenin ve ihracatın artırılmasını sağlamaktır.
Yeni açılan TUCSA’nın İktisadi İşletmesi Yapısal Çelik Eğitim ve Araştırma Merkezi YAÇEM internet sitesini incelediğimizde, sizin de yeni dönem programında açıkladığınız, çoğunlukla da biraz daha ticari faaliyetler diyebileceğimiz alanlara yer verildiğini görüyoruz. Tahkim Kurulu gibi, Danışmanlıklar gibi.. Bu çalışmalar nasıl bir değişim yaratacak ve derneğin algısını nasıl bir yöne taşıyacaktır?
H. Yener GÜR’EŞ: Biz yola çıkarken öncelikle para kazanmayı hedeflemiyoruz. Biz büyümek ve sektöre destek olmak amacıyla
neler yapabiliriz diye bakıyoruz. Örneğin bir Tahkim Kurulu oluşturuyoruz. Tahkim Kurulu bütün sektörlerde var. Sektörde anlaşmazlıklar meydana geldiği zaman taraflar ya mahkemelere gidiyorlar veya “Mahkemede bu iş uzun zaman sonuçlanmaz”
deyip hiç gitmiyorlar. Hatta daha vahimi kendilerine özgü yöntemlerle
paralarını tahsil etme yoluna bile gidebiliyorlar. Şimdi biz bu Tahkim Kurulu’nu kurduk, sektördeki paydaşların eğer birbirleri ile anlaşmazlıkları olursa, bu anlaşmazlığı süratle çözebilmek için hakemlerden ve uzmanlardan oluşan bir nevi mahkeme kuruluyor.
Bizim bu kurulumuzda bir akademisyen, bir avukat, bir mali müşavir bulundurmak suretiyle, çok yönlü ve çok tarafsız bir şey yapmaya çalışıyoruz. Biz daha önce bilirkişilik ve uzman görüşü hizmetleri verdik. Hatta bir seferinde bir firma bizden, belki de karşıdaki firmayı suçlamak amacıyla böyle bir uzman görüşü istedi.
Biz ona dedik ki “Bu konuda size gelecek olan danışman öyle bir danışmandır ki, parayı siz ödeyeceksiniz ama siz hatalıysanız sizin aleyhinize yazacaktır raporu” dedik, “Evet, biz de hatanın nerde olduğunu dürüstçe öğrenmek istiyoruz” dediler ve uzman görüşüne
göre gerçekten hata parayı ödeyen ve talebi yapan firmadaydı o
çalışmada. Şimdi bunun dışında yaptığımız konulara gelince, biz
bilindiği gibi 2009 yılında o zamanki adıyla Dış Ticaret Müsteşarlığı’na
başvurmuştuk ve şunu söylemiştik, “Ekonomik küresel kriz
var, bu krizden korunmak için bizim üyelerimizi paranın ve işin
olduğu yerlere götürün.” O zamanki Dış Ticaret Müsteşarlığı’ndan sorumlu Devlet Bakanı Kürşat Tüzmen’e heyetle gittik ve konuyu anlattık. “O zaman 300 Milyon Dolar olan ihracatı 3 Milyar Dolar’a çıkarmak işten
bile değil, ancak iyi bir organizasyona ve devletin desteğine ihtiyacımız var” dedik. “Tamam anlamadım, sizin devletin şefkatine ihtiyacınız var” dedi ve hemen müsteşarını arayıp, bu arkadaşlarla sektörel dış ticaret şirketi kuralım diye talimat verdi. Ancak, Türkiye’de işbirlikleri maalesef
çok kolay yapılamıyor, dolayısıyla sonuca ulaşamadık. Bakanlıkla ilgili değil, kendi aramızda sonuca ulaşamadık. Yaşanmış böyle bir sorun var ama şimdi böyle de bir işbirliğine ihtiyaç var. Türkiye’de Sümerbank’ın kuruluşuna bakalım, o zaman tüm yatırımcılar bir araya gelseler dahi öyle bir yatırımı yapacak durumda değillerdi, onun için Sümerbank kuruldu, sonra misyonunu doldurdu, piyasadan çekildi. Ardından Sümerbank’dan çok daha kaliteli, çok daha fazla işler yapan fabrikalarımız oldu. Şimdi biz de diyoruz ki, eğer üyelerimiz ile ilgili böylesi bir işbirliğine ihtiyaç var ise, biz bize düşen öncülük görevini yaparız. Nitekim üyelerimizden birinin başvurusu üzerine, amacı sektörü
çok katlı çelik yapılar alanına sokmak olan bir çalışma grubu oluşturduk. Eğer şirketler çeşitli nedenlerle aralarında organize olup bu işleri yapamıyorlarsa, derneğin desteğine ihtiyaç var demektir. Nedir derneğin desteği? Bu organizasyonu onlara sağlamak, ikincisi gerçekten çeliğin yararlı olan taraflarını bîtaraf bir gözle kullanıcılara aktarmak. Biz bu desteği sağladığımız takdirde bu işlem yürüyecektir. Bundan sonrasında ne olur? Aralarında şirket de kurabilirler, ama biz dernek olarak burada
halk tabiri ile söylersek “tekerleğe ilk turu attırmaya” çalışıyoruz. Dernek olarak biz bunu kuralım da bundan sonra biz bu işi yapalım gibi bir düşüncemiz yok, ama bir takım şeyleri başlatabilmek için derneğe
ihtiyaç olabiliyor. Derneğin böyle bir potansiyeli var ama “Ne derler?” endişesi ile bu işi yapmazsak eğer, biz sektöre ihanet etmiş oluruz. Dolayısıyla eğer bu bir risk ise, eğer bazı insanlarda endişe yaratacaksa,
bunlar bizim için bir engel değil. Biz eylem adamıyız, bunu üyelerimizle birlikte yaparız, başarırız, ondan sonra da dernek olarak çekileceğimiz yere çekiliriz. Biz işin oluşmasını ve yürümesini sağlarız. Bütün bunlardan derneğe para da kalabilir ama burası ticari kuruluş değil ki, biz derneğe para kaldığı zaman temettü dağıtmıyoruz, kalan parayla sektör için yeni bir takım yatırımlar, çalışmalar yapıyoruz. Bizim elimizde
ne kadar çok kaynak olursa o kadar çok hizmet verme imkanına sahibiz. Şu andaki sınırlı kaynaklarımızla dahi verdiğimiz hizmetler çok şükür ki
takdir edilecek boyutlarda. Ama bunun çok daha fazlasına ihtiyaç var. Avrupa’da bazı ülkeler çelik yapılar oranında % 70’lere gelmişler. % 70 çelik yapı olan bir ülkede onu % 71 yapmak çok zordur ama % 1 ya da
5 olan ülkede bunu artırmak için önünde yapılabilecek çok şey vardır. Neden yüzde 1’de kalmış? Çünkü manevra yapacak gücü bir türlü eline geçirememiş, bilgi birikim vs dahil olmak üzere bu bulunduğu yerden
yeteri kadar yükselemiyor, biraz önce verdiğim rakamlar hiç küçümsenecek rakamlar değil, ihracat rakamları olsun, 2000 yılında
600 Bin Ton olan çelik kullanımı varken 2015 sonunda 2 Milyon Ton çelik kullanımı, bunlar ciddi artışlar, 3 mislinden fazla bir artış demektir, yaklaşık 3.4 oranında bir artış demek neredeyse ama daha yapılması
gereken çok şey var ve bunları yapabilmek için de maddi kaynaklara da ihtiyacımız var. Sektör bunun önemini anlar ve “Buraya daha çok kaynak ayırmamız gerekir” derse amenna, o çok güzel bir şey.
Ama demezse, onlar bunu diyene kadar biz boş duramayız, biz de kendimiz kaynak yaratarak toplandığımız sınırlı gelirlerimizle bir şeyler yapmaya çalışıyoruz ve yapmaya devam edeceğiz.
Başkanlığınızla birlikte gündeme gelen yeni bir oluşum da Yüksek İstişare Kurulu. Bu kuruldan beklenti nedir, kimlerdir bu kurulun üyeleri?
H. Yener GÜR’EŞ: Dünya Çelik Derneği (WSA), eski adıyla Uluslararası Demir Çelik Enstitüsü (IISI) son zamanlarda çelik tüketiminin azalmasından dolayı çok sıkıntı çekti ve Avrupa Yapısal Çelik Birliği ECCS’e “Gel beraber bir proje geliştirelim ve dünya üzerinde üretilen çeliğin % 50’sini yapılarda kullanalım ve bunun için de bir kampanya
başlatalım” dediler. 2012 yılından beri ECCS’de PMB Başkanı olarak o projenin de Eş Başkanlığını yürütüyorum. Şimdi tabii çelik üreticileri ile tasarlayanların, imal edenlerin, kısacası tüm paydaşların bir araya gelmesi çok önemli. Bizim başlangıç noktamız bu ve dedik ki, “Şirketleri dernek nezdinde temsil eden kişiler değil, en üst seviyede, patronlar seviyesinde, yılda bir ya da iki kere, ya da ihtiyaca göre üç kere bir araya gelsinler bu en yetkili kişiler, “Çeliği daha fazla kullandırmak ve Türkiye’nin çeliğin avantajlarından daha fazla yararlanmasına olanak sağlamak için ne yapmamız gerekir” konusunu masaya yatırsınlar.
Mesela çelik üreticisi veya tasarımcısı ya da imalatçısı desin ki: “Benim şöyle bir standarda, şöyle bir yönetmeliğe veya karara ihtiyacım var”, ya da “çelik yapı pahalı, nasıl ucuzlatabiliriz” desin yahut “nasıl hafifletebiliriz” desin, taraflar bir araya gelsinler ve en üst seviyede kararlar versinler. Örnek olsun diye söylüyorum, bir çelik üniversitesi kuralım veya bir çelik enstitüsü kuralım gibi radikal karar alabilirler. Çelik enstitüsü var ama yeterince işlemiyor. Yüksek İstişare Kurulu yapılacakları söylesinler. Çok ciddi, büyük kararlar bunlar. Bu kararları yönetim kurulları alamıyorlar, alamazlar, çünkü sektör adına yetkin olmalarına karşılık, üye firmalar adına en yetkili kişiler olmayabilirler,
yönetim kurullarının kararları kaydı ihtiyatla karşılanabilir ama sektör bu kararı alırsa bu çok verimli ve yararlı bir şey olur. En üst seviyede kişilerin bir araya gelip sektörün sorunlarını masaya yatırıp, müşterek çözümler üretmeleri çok önemli, bunun çok önemsiyoruz. Bir şeye daha
değinmek istiyorum, bu toplantılar asla ve asla fiyat politikalarının belirlenmesi gibi şeyler değil. Burada mesela ihracat hedefleri
var, bu hedefler gerçekçi mi, değil mi, en üst seviyedeki kişiler otursunlar ve bunu konuşsunlar. Gerçekçi değilse, o zaman ne olmalı bunu tartışsınlar. Hedeflerimizi gerçekçi hedefler haline getirelim. Hedeflere
ulaşmak için alınması gereken önlemleri tartışalım ve belki ihracatı artırmak için ya da Türkiye’de kullanımı artırmak için çok daha radikal önlemler almak gerekebilir ama bu kararı yönetim kurulundaki kişiler
değil, sektörün üst seviyedeki karar vericilerinin alması lazım. Onun için
Yüksek İstişare Kurulu’ndan benim beklentim çok büyük.
Şimdiye kadar hep sektör ve dernek adına konuları ele aldık, toplumun bütününe yönelik olarak neler yapmak istiyor Türk Yapısal Çelik Derneği, bir de o açıdan değerlendirebilir misiniz gündemdeki çalışmaları?
H. Yener GÜR’EŞ: Sokaktaki vatandaşa bizim bir kaç katkımız var. Bu MYK eğitimleri, Mesleki Yeterlik Eğitimleri dediğimiz eğitimler suretiyle meslek edindirme imkanı sunacağız. Birisi çıkıp da “Ben kaynakçı
olmak istiyorum” derse ve eğer yetenekleri uygunsa, biz onu kaynakçı yapmaya çalışacağız. Böylece hem sektör kazanacak, hem de diğer alanlar kazanacak. Ayrıca ülkedeki işsizliğe olumlu bir katkısı da vardır bunun. Şu orandadır, bu orandadır, onda değilim, burada yapmak istediğimiz şey, işsizlik var diyoruz ama öbür tarafta da kaynakçı bulamıyoruz, demek ki işsiz birini kaynakçı yaparsan, o sıfırdan birinin işe başlaması demektir. Çünkü kaynakçı talebi var ama yeteri kadar kaynakçı yok ya da montajcı için de aynı şeyi söyleyebiliriz. Hatta daha
da ötesinde sosyal sorumluluk kapsamında düşündüğümüz şeyler de var. Mesela ilan ettiğimiz ama hayata geçirmek için bir takım olanakların gelişmesini beklediğimiz, kadınlarımızın kaynakçı ya da teknik ressam
olarak yetiştirilmesi, hatta bunların bir kısmının evlerinde de çalışması yönünde bir takım çalışmalarımız var. Bunları hayata geçirmek için planlamalarımız devam ediyor. Son olarak İstanbul Kalkınma Ajansı’na
sunduğumuz projede kent konseylerinin oluşması için örmek bir çalışma başlatmak istediğimizi bildirdik. Bir kaç belediyede böylesi bir çalışma var ama biz diyoruz ki bir model geliştirelim ve bu modeli sunalım, bütün
belediyeler kullansın. Kent konseyi bir bölgede yapılaşmaya gidileceği zaman, altyapı ya da üst yapı hizmeti gerçekleştirileceği zaman, halkın görüşlerini ifade edebileceği, taleplerini dile getirebileceği bir platform
oluşsun. Belediye ile halk bu platformda resmi söz sahibi olarak bir araya gelsinler, ihtiyaçlarını ve olanaklarını konuşsunlar. Bu da bir sosyal sorumluluk projesidir ve biz bunun da peşindeyiz. Şu anda bir diğer
halka yönelik çalışmamız da bilinçlendirme faaliyetleri adını verebileceğimiz ama halkımızın yapısal güvenliği olan evlerde yaşayabilmeleri için sürdürülebilir evlerde oturtabilmeleri için bir yandan standart vs gibi çalışmalar yapıyoruz. Öbür taraftan da doğrudan halkın istifade edebileceği toplantılar düzenliyoruz ve bu konuda bilinç artırmaya çalışıyoruz. Interaktif olarak da internet sitelerimizden bizlere istedikleri zaman ulaşabiliyorlar. Böyle talepler geliyor zaten, “Çelik ev yaptıracağım, nasıl yaptırayım?” ya da “Çelik ev yaptırmak için ne yapabilirim?” diye soruyorlar, biz de yönlendirmeye çalışıyoruz. Şuradan bilgi alabilirsiniz ya da bu talebinizi üyelerimize duyuralım gibi, yanıtlar veriyoruz.
Son olarak Avrupa Yapısal Çelik Birliği - ECCS ile ilişkilerde nasıl bir değişim yaratacaktır TUCSA’daki başkanlık değişimi, bu konudaki düşüncelerinizi alabilir miyiz?
H. Yener GÜR’EŞ: Uluslararası ilişkiler bugünden yarına değişen şeyler değil malum. Güzel de bir temele oturtulmuş ECCS ile ilişkilerimiz. Allah rahmet eğlesin Kurucu Başkanımız Prof. Dr. Tevfik Seno Arda hocadan beri... Bu da zaman içinde giderek arttı, Prof. Dr. Nesrin Yardımcı hocanın 2001 yılında beri orada aktif olarak görev alması, bir dönem Tevfik Seno
Arda’nın, iki dönem Nesrin Yardımcı’nın ECCS Başkanlığı yapmış olması, benim de 2012 yılında Tanıtım Kurulu Başkanlığı’na seçilmiş olmam, geçen yıl 3 yılın dolmasının ardından bir 3 yıllık dönem için daha
yeniden seçilmem, orada bizim yapılanma olarak bu şekilde güçlü olarak yer aldığımızı ortaya koyuyor. Bu sistemi bozmamak gerek. Türkiye’de birçok kurum için bunu söylüyorum: Kurumlar, kurumun başına gelen şahsın fikirlerine göre yönlendiriliyorlar. Öyle olmamalı. Aslında kurumların kendi kurumsal stratejileri olmalı ve gelen başkanlar o stratejileri en iyi uygulayacak kişiler olmalı. İşte biz bunu yapmaya
çalıştık. Böyle olunca da bundan önce böyle yapılıyordu, doğru değildi, sil onları, doğru olanı budur gibi bir yaklaşım içinde katiyen olmadık. Biz diyoruz ki, aynen bir piramidin yükselmesi gibi, temel taşları ve köşe
taşlarının çok iyi konulmuş olması lazım, sonrasında da birbirinin üstüne gelen taşlarla piramit sağlam zemin üzerinde yükselmeli. İşte bu nedenle biz ECCS’deki yapılanmamızda da bir değişiklik yapmamama
kararı aldık. Yani Prof. Yardımcı Türk Yapısal Çelik Derneği’ni Avrupa
Yapısal Çelik Birliği nezdinde temsil etmeye devam ediyor, ben de PMB Başkanı olarak ECCS’in yönetim kurulundayım. Ben bu şapkamı muhafaza edeyim, Nesrin Hanım da TUCSA adına devam etsin. Böylece
Türkiye’yi iki yönden de temsil etmiş olalım orada. Zaman zaman 5- 6 kişilik toplantılar yapıyoruz, bu 5- 6 kişiden ikisinin Türkiye’den olması ciddi bir avantaj ve nitekim bir karar alacakları zaman Türkiye’ye soruyorlar. Biz “Evet” dersek yapıyorlar, “Hayır” dersek genellikle yapmıyorlar. Sözümüzün dinlenmesi de bir avantaj. Dolayısıyla ECCS’deki yapısal durumumuzu değiştirmek düşüncesinde değiliz. Ama etkinliğimizi de artıracağız. Biliyorsunuz orada ECCS Akademi diye bir oluşum kurduk, bununla birlikte uluslararası üne sahip akademisyenler
Türkiye’de gelip ders vermeye başladılar. Bunun dışında da bu projeler
kapsamında dile getirdiğimiz konu: Avrupa mademki çelik sektöründe çok ilerleyemiyor, çünkü Avrupa’da çok yeni binalar yapılamıyor, nüfusları artmıyor, yeni bina yapma ihtiyaçları bize göre çok daha az, ancak orada da renovasyon konusunda büyük bir gelişme başladı, binaları eskidi hepsini yeniliyorlar ama onların da Orta Doğu ve Asya’ya açılma istekleri var, bunu zaten yapıyorlar ama biz dedik ki “Çelik sektörünün bir üniversiteye ihtiyacı vardır” ve bu çok ciddi bir kabul gördü. Biz “bu üniversiteyi gelin İstanbul’da açın” dedik. “Bir vakıf kuralım ve burada Çelik Üniversitesi açalım”. Böylece Avrupa’nın en saygın çelik
hocalarının da katılacağı bir eğitim kurumu olur ve Türkiye çelik konusunda bir merkez haline gelir. Böyle bir merkez olmak yalnız Avrupa ya da ECCS için değil bütün dünyada bizim bu alanda cazibe merkezi olmamız anlamına gelir. Bu fikrin üzerinde şu anda duruyoruz, bunlar ertesi günü olacak şeyler değil, bunlar lobi faaliyetleri, biz şimdi bunu pişirmeye başladık, bu yıl söyleyeceğiz, seneye bir daha söyleyeceğiz, 3 sene sonra, 5 sene sonra belki bu hayata geçirilecek.
Amacımız ülke için, sektör için yapılacak şeyler oluşturmak. Ama 5 sene sonra, ama 10 sene sonra…
Biz 10 sene sonra hayata geçecek bir şey için bugünden hareket etmeye hazırız, bunu da yapıyoruz. Çok önemsediğimiz bir konudan tam da
burada bahsetmek istiyorum. O zaman dedik ki, “Avrupa’da Avrupa Yapısal Çelik Birliği var, Amerika’da da benzer bir kuruluş var ama Orta Doğu, Afrika ve Orta Asya’yı kapsayan böyle bir kuruluş yok, o zaman benzer bir uluslararası organizasyon Türkiye’de kurulsun, tabii ancak Dış İşleri Bakanlığı ve Ekonomi Bakanlığı’nın da katkılarıyla. Bu kuruluş bütün Orta Asya, Balkanlar, Rusya, Doğu Avrupa, Orta Doğu, Afrika’daki ülkelerin temsilcilerini davet etsin ve burada ECCS’in yaptığı gibi çelik
sorunlarını görüşelim, eğitimler organize edelim, kitaplar basalım, ortak standartlar geliştirelim... Bunu yaparsak biz iki temel şey kazanırız, öncelikle o ülkelerde saygınlığımız artar, çelik yapılar konusunda bizi ayrı bir yere koyarlar, tabii bunun altını doldurmak kaydıyla, ikincisi de biz bu ülkelerdeki gelişmeleri çok daha yakından takip etme olanağına sahip olabiliriz, bu da ticari açıdan önemli. Böyle bir şeyin ülkeye
yükü ne olur? Çok büyük bir yük yoktur. Bu boyutlardaki bir kuruluş işletilmesi yıllık 200 Bin Euro civarındadır. Devletin bu desteği, kazanımları karşısında ihmal edilebilecek düzeydedir. Bu Türkiye Devleti’nin karşılayamayacağı bir şey değildir. Biz 2011 yılında bir Çelik Yolu Zirvesi yaptık, o zamanki Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan TUCSA’ya büyük bir güven duydu ve 40 ülkenin bakanına bizzat mektup yazarak davet etti, 11 ülke bakan, müsteşar, genel müdür seviyesinde temsilciler gönderdiler, sonuçları çok belirgin olmasa dahi o davet ve ziyaretler çok ümit verici idi. Arkası gelmedi belki, ülke ve sektör olarak biz de hazır değildik, sürdürülemedi ama bu düşüncenin hayata geçirilmesinin çok önemli olduğuna hala inanıyorum.