Daha önceki dönemlerde “Faydası olabilir.” diye kabul ettiğimiz hatta çoğu zaman varsaydığımız birçok konu günümüzde şirketlerin uzun vadeli ekonomik başarısı için vazgeçilmez görülmekte. Özellikle COVID-19 küresel salgının etkileri ile günümüzde, bir şirketin faaliyetlerinin çevre ve toplumu nasıl etkilediği, bunun iş modelini ve iş yapış şekillerini nasıl şekillendirdiği ilk olarak odaklanılması gereken konular arasında yer alıyor. Bugün geldiğimiz noktada Çevresel Sosyal, Yönetişimsel (ESG) bakış açısı, bir şirketin oyunda kalıp kalmayacağını belirliyor.
Çevresel faktörler dediğimizde; karbon emisyonları, yeşil ve yenilenebilir enerji kullanımı, enerji verimliliği, biyoçeşitlilik, su riskleri ve tüketimi gibi konular ele alınırken, sosyal faktörler; kapsayıcılık, çalışanlar, etik, sağlık hizmetlerinin sağlanması ücret eşitliği, teknolojik dönüşümle birlikte gelen veri güvenliği verinin korunması ve gizliliği konularını, yönetişim kavramı ise yolsuzlukla mücadele, vergi şeffaflığı, kadının iş hayatındaki yeri ve önemi rekabete aykırı davranışların önlenmesi vb. konuları ele alıyor.
Özellikle son 10 yılda tüm dünyada artan iklim anormallikleri ile birey olarak daha çok hissettiğimiz iklim değişikliği riskleri artan düzenleyici baskılar, sosyal ve demografik değişimler mahremiyet ve veri güvenliği endişeleri gibi küresel zorluklar yatırımcılar için sayıları hızla artan yeni riskleri temsil etmekte.
Global Enerji Pazarına Genel Bir Bakış
Dünya genelindeki paydaşların en önemli konularından biri olan ESG’nin çevresel bakış açısı içerisindeki ana konulardan olan yenilenebilir enerji ile ilgili olarak Türkiye çerçevesinden bir bakış açısı sunmadan önce, global enerji pazarlarında neler oluyor, 2021 yılı nasıl sonuçlandı, bu konuda bir özet yapmak isterim.
2021 yılında COVID-19 küresel salgının üçüncü dalgası hareket kısıtlamalarını uzatıp küresel enerji talebini bastırmaya devam ederken, teşvik paketleri ve aşıların piyasaya sürülmesi bir umut ışığı sağladı. Küresel enerji talebi, 2021'de %4,6 artarak 2020'deki %4'lük daralmayı dengeledi. Talebin, 2019 seviyesinin %0,5 oranın üzerine çıkması beklenmekte. (Global enerji piyasalarındaki konsolide rakamları toparlamak 6 ayı bulabiliyor.) Yükselen piyasalarda ve gelişmekte olan ekonomilerde ise küresel enerji talebinde öngörülen artışın yaklaşık %70'ine karşılık gelen talebin 2019 seviyelerinin %3,4 üzerine çıkacağı düşünülüyor. Elektrik talebinin 2021'de %4,5 veya 1000 TWh'nin üzerinde artması beklenirken, bu rakamlar 2020'deki düşüşün neredeyse beş katı ve elektriğin nihai enerji talebindeki payını %20'nin üzerine çıkarmakta. 2021'de talepte öngörülen artışın yaklaşık %80'i ise yükselen piyasalarda ve gelişmekte olan ekonomilerde. Çin Halk Cumhuriyeti tek başına küresel büyümenin yarısını oluşturuyor. Gelişmiş ekonomilerde ise talep halen 2019 seviyelerinin altında kalmaya devam ediyor.
Yenilenebilir kaynaklara olan talep 2020'de %3 arttı. 2021'de tüm kilit sektörlerde de (elektrik, ısıtma, sanayi ve ulaşım) artmaya hazırlanıyor. Enerji sektörü, yenilenebilir enerji talebinin %8'den fazla artmasıyla öncü sektör durumuna geldi.
Solar PV (fotovoltaik) ve rüzgâr, 2021’de yenilenebilir enerji büyümesinin üçte ikisine katkıda bulunurken, yenilenebilir enerji kaynaklarının elektrik üretimindeki payı, Sanayi Devrimi'nin başlangıcından bu yana en yüksek rakamlara ulaştı. 2019'da %27'den az olan en yüksek payın 2021 yılında yaklaşık olarak %30'a çıktığını görmekteyiz. Ülkemiz için de en fazla öneme sahip yenilenebilir kaynaklardan olan rüzgâr yenilenebilir enerji üretimindeki en büyük artışı kaydetme yolunda ilerlemekte. Rüzgâr enerjisi 2020'den itibaren 275 TWh, yaklaşık olarak %17 büyüdü. Solar PV elektrik üretiminin 145 TWh veya neredeyse %18 arttığını ve 2021'de de yaklaşık 1000 TWh seviyelerine geldiğini görmekteyiz.
Türkiye’deki Büyüme Trendi Sürecek
Ülkemizdeki yenilenebilir enerjinin durumunu incelemeye başlamadan önce, Türkiye’deki elektrik altyapısı ile ilgili olarak da kısa bir bilgilendirme yapmanın faydalı olduğunu düşünüyorum. Elektrik Piyasası Kanunu, Yenilenebilir Enerji Kanunu ve özelleştirmeler ile birlikte, Türkiye’de elektrik piyasasının 2000’li yıllarda büyük bir ivme kazanarak büyümeye başladığını görüyoruz. 2021’de 330 TWh rakamlarına ulaşan toplam tüketim rakamı ile birlikte sektörde Bileşik Yıllık Büyüme Hızının (CAGR) ortalama %5’lik bir büyüme trendinde olduğunu ve bu trendin önümüzdeki yıllarda da devam edeceğini düşünüyorum.
Türkiye, OECD ülkelerine kıyasla kişi başına elektrik talebi açısından geride kalmış olsa da sanayileşme ve nüfustaki artış oranı pazarın gelişmeye açık olduğunu gösteriyor. Hidroelektrik santrallerinin son dönemdeki önemli artışı ile birlikte yenilenebilir enerji kaynakları toplam elektrik üretiminde %42 gibi önemli bir paya sahip olsa da verimli güneş ve rüzgâr enerjisi potansiyeli ile Türkiye’nin hidroelektrik dışı yenilenebilir enerji payını daha da artırarak referans ülkelerin seviyelerine ulaşma potansiyeli oldukça yüksek.
Ülkemizde elektrik üretimine yönelik kurulu güç, elektrik talebi doğrultusunda büyümeye devam ediyor. Hidroelektrik dışındaki yenilenebilir enerji alanları en hızlı büyüyen enerji kaynağı olarak öne çıkıyor. Bu kapsamdakilerin toplam kurulu güç içindeki payı son 5 yılda %10'dan %22'ye ulaştı. Özelleştirmeler ve yeni santral ihaleleri ile 2021 yılı sonu itibariyle bağımsız elektrik üreticilerinin pazardaki payı toplam kurulu gücün %68'ine denk geliyor.
Toplam kurulu güç, özellikle 2025 yılında %54 paya sahip olması beklenen yenilenebilir enerji kaynaklarının yaygınlaşmasıyla birlikte son 10 yılda hızla büyüdü ve çeşitlendi. Kömür ve sıvı yakıtların toplam kurulu güç içindeki payı, hidro olmayan yenilenebilir enerji kaynaklarının son zamanlardaki büyümesi nedeniyle 2021'de %47'ye düştü. Son 5 yılda payını ikiye katlayarak, kurulu güç açısından en hızlı büyüyen enerji kaynağı olarak hidro dışı yenilenebilir enerji kaynakları, özellikle rüzgâr ve güneş enerjisindeki yerli ve milli üretim potansiyeli ile gelişen ve büyüyen sanayimiz için önemli bir ihracat ve istihdam kaynağı oluşturuyor.
2019 yılı başında yayımlanan ve beş yıllık büyüme planı ile birlikte arz güvenliği planını da içeren Enerji Tabi Kaynaklar Bakanlığı politikası doğrultusunda, yenilenebilir kaynakların kullanımı desteklenirken, AR-GE faaliyetleri ve istihdamın yeni teknolojilerin yerli üretimi ile artırılması hedefleniyor. Yenilenebilir Enerji Kaynaklarını Destekleme Mekanizması ile uzun dönemde ülkemizin enerji dışa bağımlılığını azaltmaya yönelik politikalar ve Yenilenebilir Enerji Kaynak Alanları ihale ve destekleri ile hem güneş hem de rüzgâr enerjisi için yerli üretimi öne çıkartan politikalar doğrultusunda, ülkemizde 2026 yılı itibariyle toplam elektrik pazarının 35 milyar USD seviyesinde olması bekleniyor.
2012 yılında çıkan kanunlar doğrultusunda, lisanssız yenilenebilir enerji santrallerin yapılmasının önü açıldı. Çok büyük bir yatırım alanı olarak karşımıza çıkan çatı üzeri güneş enerjisi sistemleri yatırımları, 2019 yılında yapılan mevzuat değişiklikleri ile güneş enerjisi sektörünün ana büyüme alanlarından birisi haline geldi. 2030 yılına kadar yıllık ortalama 7,5 milyon ile 10 milyon m² arasında çatı alanının güneş enerjisi modülleri ile kaplanmasının beklendiği sektörde, sanayi yapıları başta olmak üzere 20 kg/m²’lik güneş enerjisi ortalama sistem yükünün ilk hesap yüklerinde ele alınması, önümüzdeki dönemdeki potansiyel gelişmelerin duraksamadan gerçekleşmesini sağlayabilecek nitelikte.
Sıfır Emisyon Hedefi
Dünya çapında yaşanan iklim krizi ve su güvenliği politikaları doğrultusunda, Avrupa Birliği (AB) Yeşil Mutabakatı, imzacısı olduğumuz Paris İklim Anlaşması ve devamında COP26’da alınan kararlar uyarınca ülkemiz 2053 yılında net sıfır emisyon hedefini ortaya koydu.
AB Yeşil Mutabakatı, 1990 seviyesine göre 2030 yılı için toplam emisyonların %55 oranında indirilmesi hedefini koyarken, bununla ilgili olarak AB Emisyon Ticaret Sistemi’ni (EU-ETS) uygulamaya geçirdi. Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (CBAM-SKDM) kararları ile üye 27 ülkenin ithalat yaptığı ülkelerden gelecek olan ürünlerde mutabakat ve diğer mekanizmaların çalıştırılacağı net bir şekilde belirtildi.
AB Yeşil Mutabakatı sonucunda üye ülkelerin emisyonlarının azaltılması ile birlikte, AB’ye ihracat yapan ülkelerin emisyonlarının azaltılması yönündeki kararlar ülkemizi de önemli ölçüde etkilemekte. İhracat faaliyet ve gelirlerimizin aksamaması için, yenilenebilir enerjiye geçiş ve enerji verimliliği ile emisyonlarda azaltım hedefleri daha fazla önem kazandı.
2021 yılının ikinci yarısında Ticaret Bakanlığı tarafından yayımlanan AB Yeşil Mutabakatı Eylem Planı ve 2022 yılının ilk çeyreğinde yapılmış olan İklim Şurası’nda alınan kararlar uyarınca, ülkemizde Emisyon Ticaret Sistemi’nin AB ile uyumlu bir uygulamaya geçiş için 2024 yılı itibariyle test edilmeye başlanacağı belirtildi. Bununla ilgili acil aksiyonlar için de kurulların oluşturulmasına ilgili tüm bakanlıklar bünyesinde başlandı.
Güneş ve rüzgâr enerjisi ekipmanları, güç üretim ekipmanları iletim ve dağıtım şebekesi ekipmanları ve perakende enerji kullanıcılarının kullandığı ekipmanlar noktasında bir çok üretim tesisine sahip olan ülkemizde, global yatırımcıların da bir çok üretim tesisi bulunuyor. AB başta olmak üzere ihracat pazarlarımızdaki yenilenebilir enerji üretiminin artırılması çalışmaları ile birlikte ülkemizdeki bu tesislerin üretim kapasitelerinin parabolik olarak artacağı ve yeni oyuncuların pazarda yer almak için yeni yatırımlar yapacağını öngörmekteyim.
Özellikle son yaşanan gelişmeler doğrultusunda AB’nin enerjide bağımsızlık için hızlandırdığı çalışmalar, 2030 ve 2035 yılları için önemli hedefler barındırmakta olup, orta ve uzun vadede, sadece yenilenebilir enerji potansiyelinde bile yaklaşık beş kat büyüme öngörülüyor.
Elektrikli Araçlar Çelik Sektörünü de Etkileyecek
Son dönemde yaşanan gelişmeleri ele alırken, elektrikli araçları kısaca da olsa muhakkak konuşmamız gerektiğini düşünüyorum. Nitekim taşıma sektöründe elektrikli araç dönüşümü, sadece araçların motor türlerinde bir değişim olarak değil, kullanıcıların alışkanlıklarının değişimi ve araçların fiziksel yapısındaki değişimler ile büyük fırsatlar barındıran bir ekosistem olarak önümüzde duruyor.
2021 yılı itibariyle dünya çapında satış rakamları yıllık 3 milyonu aşan elektrikli araçlar ekosisteminde Çin toplam pazarın neredeyse %50’sini elinde tutar seviyede proaktif olarak hareket ederken, AB pazarı ise ikinci büyük pazar konumunda. 2022 ve 2023 yılları itibariyle neredeyse tüm otomotiv üreticilerinin elektrikli araç lansmanlarını yaptıkları dünyada, COP26’da alınan ve büyük otomotiv devleri tarafından uygulanma taahhüdü verilen sözler, 2030 yılında ortalama olarak, satılan her üç araçtan en az bir tanesinin elektrikli olacağını göstermekte.
Yerli otomobilimiz TOGG’un 2023 yılında üretim bandından inmesi planlanırken, bunun yanında halihazırda ülkemizde otobüs, hafif ticari araç ve otomobil üretimi alanında elektrikli araç segmentinde gerçekleşenler, döngüsel ekonomi planları ile birlikte çelik başta olmak üzere tüm sektörlerde önemli bir ihracat potansiyelinin göstergesi niteliğinde.
Sürdürülebilir olmanın toplum ve şirketler için finansal veriler kadar önemli olduğunun anlaşılması ile birlikte, hepimizin gördüğü üzere, önümüzde önemli bir dönüşüm ve gelişim dönemi var. Çevresel, Sosyal, Yönetişimsel faaliyetlerin tüm toplumun istekleri doğrultusunda artarak hayatımızın içine girmesi sonucunda, finans kaynakları, karbon türevi yakıtlara karşı bir duruş sergiliyor. Ayrıca yenilenebilir enerji ile enerji verimliliği faaliyetlerine sağladığı desteği de her geçen gün arttırıyor.
Tüm dünyada yaşanan yüksek belirsizlik ortamında sürdürülebilir gelirlerin elde edilebilmesi, finansal metriklerin daha planlı ve finans maliyetlerinin daha düşük olmasını sağlıyor. Dünya çapındaki gelişmeler ile uyumlu olarak şok ve krizlere daha dayanıklı, piyasa dinamiklerine ayak uydurabilen, iş modellerinde sürdürülebilir düşünce yapısını öne çıkartacak olan şirketlerimiz için esnek iş modeli yapıları ile yeni ve yenilenebilir bir gelecek bizleri bekliyor.