17 Ağustos 1999 yılında yaşadığımız deprem felaketinin hatıraları hâlâ taze. Ülkemizin farklı noktalarında yaşanan depremler, bu doğa olayını sürekli olarak hatırlamamıza neden oluyor. Beklenen büyük İstanbul
depremi ve bu depremin yaratacağı yıkımın sonuçları ise uykuları kaçırıyor. Bilim Akademisi Üyesi Prof. Dr. Naci Görür, depremle ilgili deneyimlerini dergimiz için kaleme aldı.
Ülkemizin içerisinde bulunduğu neotektonik yapı, bizi dünyanın önde gelen deprem ülkelerinden biri yapıyor. Bunu yaşantımızda da görüyoruz. Ülkemizde çok sık deprem oluyor, kimisi küçük kimisi büyük. Her türlüsünden korkuyoruz. Deprem olduğu zaman evlerimizden korkuyla sokağa kaçışıyor, teskin oluncaya kadar 1-2 gün sokakta yatıyor, sonra da evlerimize geri dönüyoruz. Ondan sonra da yeni bir depreme kadar yaşadıklarımızı unutuyor ve hiçbir şey yapmıyoruz.
Hâlbuki bizi korkuyla sokağa döken durum evimizin yıkılma ve dolayısıyla da göçük altında kalma olasılığıdır. Deprem geçtikten sonra bu konuda herhangi bir şey yapmadan tekrar evlerimize dönüp hiçbir şey olmamış gibi yaşama devam etmemizi anlamak bu bakımdan zordur. Bu, çaresizliğin bir ifadesi midir yoksa depremi ciddiye almamak mıdır doğrusu bilmiyorum. Tüm uyarılarımıza rağmen, çok korktukları halde çoğu kimse evinin deprem dayanımlı olup olmadığını kontrol ettirmiyor. Bu davranışın nedenleri arasında ekonomik yetersizlik de var; çürük çıkarsa korkusu da. Kendimize göre bir gerekçe bulmuş, ona sığınmış ve akıbetimizi bekliyoruz.
Bizim elimizden ne gelir diye söylenirken, yetkililerden de pek talebimiz olmuyor; eğer olsaydı yerel ve genel seçimlerde siyasilerin programlarında deprem güvenliği ağırlıklı bir yer tutardı. Peki, böyle davranarak depremden korunuyor veya deprem sorununu çözüyor muyuz? Elbette ki hayır! İşte son 1999 depremleri; yirmi bine yakın insanımız öldü, o günden bugüne göz doldurur bir şey de yapmadık.
1999 İzmit ve Düzce depremlerinden sonra Marmara Denizi’nde yapmış olduğumuz deprem araştırmaları, bu deniz içerisinde pek de uzak olmayan bir gelecekte en az 7.2 büyüklükte bir depremin olacağını gösteriyor.
Bu depremin alarmını çoktan verdik. 21 senedir de hazırlıklı olun diye bağırıp duruyoruz ama hâlâ hazır değiliz. Yaptığımız şeyler yapmamız gerekenlerden çok daha az. Korkarım ki beklenen deprem geldiğinde yine çok üzüleceğiz.
Bu makalede üzülmemek için ne yapmalıyızı kısaca anlatmak ve depreme nasıl hazırlanabiliriz sorusuna net bir cevap vermek istiyorum. Bir ülkeyi depreme hazırlamada en büyük görev o ülkeyi yönetenlere düşer. Elbette ki halkın da yapacağı şeyler vardır ama depreme hazırlanmanın dinamosu devlettir. Devletin iradesi, kararlılığı ve gücü ülke çapındaki bir hazırlık için şarttır. Zaten olası bir depremde can kaybını minimize edecek önlemler de devlet ölçeğinde alınan önlemlerdir. Aşağıda bu husus ana hatlarıyla anlatılmıştır.
BİR ÜLKENİN DEPREM GÜVENLİ HÂLE GETİRİLMESİNDE DEVLET NEYİ BİLMEK İSTER?
Hükümetin, topraklarımızı deprem güvenli hale getirmeye karar verdiği takdirde bilmesi gereken önemli hususlar vardır.
Bu hususlar yeterince bilinmediği takdirde deprem zararlarını azaltmak için güvenilir önlemler alınamaz. Devletin cevabını aradığı üç temel soru şu olmalıdır:
- Ülkemizin deprem kuşakları nerededir ve bunların jeolojik, jeofizik ve sismolojik özellikleri nelerdir? Deprem kuşaklarının deprem potansiyelleri, olası deprem büyüklükleri ve deprem tekerrür periyotları nedir?
- Deprem kuşakları içerisinde hangi yerleşim alanlarımız (mahalle, köy, kasaba, kent, vb.) yer almaktadır? İçinde bulundukları deprem kuşağında oluşabilecek maksimum büyüklükteki depreme maruz kaldıklarında bu yerleşim alanlarımızın zayiatları nasıl olacaktır? Olası can kaybı, altyapı ve bina hasarı ne boyutta gerçekleşecektir?
- Öngörülen zayiatları deprem gelmeden önce azaltmak mümkün müdür? Mümkünse zarar azaltıcı çalışmalar nelerdir?
DEVLETİN BİLMESİ GEREKEN CEVAPLARI BUGÜN İÇİN VERMEK MÜMKÜNDÜR
Ülkemizdeki yer bilimleri, deprem ve inşaat mühendisleri camiası, devletin ülkemizi depreme hazırlamak için gereksinim duyacağı tüm soruların cevaplarını kabul edilebilir bilimsel sınırlar dahilinde verebilecek durumdadır. Yani, bugün biz, ülkemizde nerelerde deprem olabilir, olursa en fazla ne büyüklükte olur, depremin olduğu yerlerdeki yerleşim alanları bu depremden nasıl etkilenir, ne kadar can kaybı olur ve yapı stoku ne kadar zarar görür gibi sorulara daha deprem gelmeden önce bilimsel ölçüler içinde cevap verebilir ve zarar azaltmak için nelerin yapılması gereğini de söyleyebiliriz.
O HALDE DEVLET ÜLKEYİ DEPREM GÜVENLİ HALE GETİRMEK İÇİN GEREKLİ İRADEYİ ORTAYA KOYMALIDIR
1939 depremlerinden bu yana depremlerde 100 binden fazla insanımız hayatını kaybetti. Hâlen daha orta büyüklüklerdeki depremlerde bile can kaybı veriyoruz.
Günümüzde bu kabul edilebilir bir şey değildir. Depremde ölmek kader olamaz. Devletimiz istediği takdirde bu gidişata dur diyebilir. Elbette ki depremi durdurmak mümkün değildir ama vereceği zararları azaltmak mümkündür. Bu iş için çizilmesi gereken yol haritası da çok karmaşık değildir.
Gerekli olan tek şey devletimizin kararlılığı, gücü, gözetim ve denetimidir. Kanaatime göre izlenmesi gereken yol ana hatlarıyla şöyle olmalıdır:
a. Yerleşim alanlarının bulunduğu deprem kuşaklarının tehlike analizi yapılmalı ve bu kuşakların ayrıntılı jeolojik, jeofizik, sismolojik ve paleo-sismolojik özellikleri ortaya konulmalıdır.
b. Deprem kuşağında bulunan yerleşim alanlarının mikrobölgeleme çalışmaları yapılmalı, olası depremden yerleşim alanındaki nüfusun, altyapının, yapı stokunun, çevrenin ve ekonominin göreceği zararlar, nitelik ve nicelik bakımdan belirlenmelidir.
c. Tespit edilen bu olası zararların azaltılması için gerekli çalışmalar daha deprem gelmeden önce yapılmalıdır.
Yerleşim alanının yol, köprü, tünel, baraj ve hayat hatları (içme suyu, kanalizasyon, doğal gaz ve iletişim şebekeleri) gibi alt yapısı elden geçirilmelidir. Yapı stoku incelenmeli, dayanıksız olanlar güçlendirilmeli veya yıkılarak yeniden yapılmalıdır. Yapı stokunun yenilenmesinde deprem güvenliği ön planda tutulmalı, deprem potansiyeli yüksek yerlerde hızla inşa edilebilen homojen ve sünek hafif çelik binalardan yararlanılmalıdır. Deprem en büyük çevre felaketidir.
Depremden sonra ortaya çıkacak her türlü atık ve molozun işlenmesi, geri dönüşüme tabi tutulması, nerede ve nasıl bertaraf edileceği önceden planlanmalıdır.
Depremde karşılaşılabilecek diğer bir yıkım da ekonomik kayıplardır. Deprem özellikle sanayinin yoğun olduğu bölgelerde büyük ölçüde iş gücü, üretim ve pazarlama kaybına neden olabilir. Bu durum depremin hasar boyutunu daha da artırır. Onun için iş dünyasının olası bir depreme karşı hazırlıklı olmaları üretim tesislerini deprem güvenli hale getirerek kendi tesislerinde risk ve afet yönetimlerini ciddi bir şekilde uygulamalıdırlar.
d. Bu çalışmalar beşer yıllık planlar kapsamında devlet tarafından tüm deprem kuşaklarındaki yerleşim alanlarında yapılmalıdır. Çalışmaların gerçekleştirilmesinde, denetim ve gözetiminde yerel yönetimler sorumlu olmalıdır. Kanaatime göre, bu çalışmalar siyaset üstü bir yaklaşımla ciddi bir şekilde sürdürülürse deprem kuşaklarındaki yerleşim alanlarımız en fazla 15-20 senede deprem güvenli hale gelir. Biz de millet olarak kendimizi emniyette hisseder ve bu deprem korkusundan kurtuluruz.