TR|EN
Güncel
Steelorbis
Depreme Dayanıklı Binalar
E-Bülten Aboneliği
Tevfik Seno Arda Lisesi
Yayınlar > Çelik Yapılar
Sayı: 65 - Ağustos 20

Söyleşi


MİMARLIK FARKLI YAŞAM BİÇİMLERİ SUNUYOR

Ülkemizin yetiştirdiği en önemli mimarlardan biri olan ve sayısız projeye imza atan Prof. Dr. Celal Abdi Güzer ile mesleğe bakış açısını ve deneyimlerini konuştuk.

Ülkemizin yetiştirdiği en önemli mimarlardan biri olan ve sayısız projeye imza atan Prof. Dr. Celal Abdi Güzer ile mesleğe
bakış açısını ve deneyimlerini konuştuk.
 
"Mimarlıkta Eleştiri" kavramına dair ülkemizin yetiştirdiği en önemli isimlerden biri olan ve ODTÜ Mimarlık Bölümü'nde halen bu konuda ders vermeye devam eden Prof. Dr. Celal Abdi Güzer, Türk Yapısal Çelik Derneği olarak gerçekleştireceğimiz
12. Ulusal Çelik Yapı Ödülleri 2020 yarışmasının da jüri üyeleri arasında yer alıyor.
Güzer, İngiltere'de aldığı eğitimin kendisine kazandırdığı bakış açısını, projelerini ve mimaride yaşanan değişime dair görüşlerini bizlerle paylaştı.
 
Öncelikle mimarlığa başlama sürecinizi bizimle paylaşır mısınız? Neden bu alanda eğitim almak istediniz?
Türkiye’deki eğitim ve seçme sisteminin içinde yer alan pek çok öğrenci gibi benim de çok bilinçli bir tercih yaptığım söylenemez. Şu anda çok doğru bir seçim yapmış olduğumu düşünmeme rağmen bunun biraz tesadüfen geliştiğini düşünüyorum. Başka bazı ortamlarda da anlattım. Ankara’da oturduğumuz evin hemen yakınında o dönemin önemli mimarlarından Oral Vural ve onunla bazı projelerde beraber çalışan Cengiz Bektaş’ın ofisleri vardı. Dışardan gözlediğim çalışma ortamı, yapılan işler, insanlar arasındaki ilişkiler, büroya gelip giden insanlar, özellikle sanatçılarla kurulan ilişki beni çok etkiledi. Resim yapılan, şiir okunan, müzik dinlenen bir ortam. Bana geleneksel üretim ortamlarından çok farklı ve çok çekici geldi. Mimarlığın başta sanat olmak üzere pek çok alt alanla ilişkili olduğunu ve geniş bir şemsiye altında var olduğunu fark ettim. Yıllar sonra bana danışan gençlerle konuşurken de mimarlığın hep bu yanını öne çıkartmaya çalıştım. Mimarlık gibi bir mesleği seçtiğinizde katı, sınırlı ve tanımlı bir alanın içinde kalmak zorunda değilsiniz. Mimarlık farklı öncelik ve tercihlere hitap eden, bu anlamda farklı yaşama biçimleri sunan çok sayıda alt alan barındırıyor.
Tasarım, şantiye, emlak ve yatırım geliştirmeden tutun inşaat malzemesi, mobilya, grafik, reklam, yayın, yazılım gibi pek çok alanda var olabiliyorsunuz. Bu size mezuniyet sonrası, hatta yıllar sonra bile seçme özgürlüğü tanıyor. Bütün bu alanlarla iç içe olmak, farklı kaynaklardan beslenmek bir zenginlik getiriyor. Sanırım beni en çok bu özgürlük, çeşitlilik ve zenginlik etkiledi.
 
Newcastle'da aldığınız eğitim size neler kattı? Farklı bir mimari kültürle mi tanıştınız orada?
Newcastle upon Tyne Üniversitesi’ne İngiliz hükümetinin bursu ile doktora araştırması için gittim. ODTÜ’de “mimarlık eleştirisi” üzerine çalışmaya başlamıştım. Şüphesiz yurtdışında, başka bir kültürün içinde yaşamak pek çok açıdan katkı sağlayan, öğretici bir süreç. Öncelikle o zaman Türkiye için çok yeni olan bir alanda, mimarlık teori ve eleştirisi konusunda kaynağından beslenme şansı buldum. İngiltere hem mimarlık üretimi hem de mimarlık eleştiri ve tartışmaları açısından öne çıkan, mimarlık ortamını yönlendiren bir coğrafya idi.
Öte yandan benim İngiltere’de olduğum dönem modern mimarlık geleneğinin yoğun bir eleştiriye konu olduğu, bir
kırılma ile karşı karşıya olduğu bir dönemdi. Mimarlık ve kentleşme ekonomik, sosyal, kültürel dönüşümlerin temsiliyet ortamı olarak pek çok farklı disiplinin ilgisini çekiyor, farklı alanlardaki tartışmaların içinde yer alıyordu. Bu dinamik ortamın içinde, neredeyse merkezinde olmak pek çok açıdan katkı sağladı. Bunun yanı sıra orada derslere katılma, farklı bir eğitim ortamını, öğrenci profilini ve ilişkiler sistemini anlama şansım oldu.
Mimari kültür konusuna gelince, kendimi özellikle değer öncelikleri açısından oldukça farklı bir ortam içinde buldum.
Unutmadığım bir anı şudur: oradaki tez danışmanım tatil sonrası Türkiye’den döndüğümde “orada yeni ve ilgi çekici projeler var mı?” diye sordu. Ben de “Ankara’da Avrupa’nın en büyük otobüs terminallerinden biri yapılıyor” diye yanıtladım.
Yorumu beni şaşırttı. “Evet maalesef demiryollarını çok ihmal ettiniz, karayolu taşımacılığı abartılı biçimde yoğunlaştı” dedi.
Bizim coğrafyamızda öne çıkan büyüklük, hız, düşük maliyet gibi değerlerin başka kültürel ve eleştirel bakış açıları içinde farklı anlamları olabileceğini gösteren ilginç bir örnektir bu.
Öte yandan biz hâlâ çok yapmaya, yıkarak yapmaya devam ediyor, hız, maliyet ve büyüklüklerle övünmeye devam ediyoruz.
Sanırım yurtdışı deneyimi bana en çok olaylara şartlanmadan eleştirel bir mesafe ile bakabilmenin önemini öğretti.
 
MAALESEF BİR KUŞAK ÇATIŞMASI YOK
ODTÜ Mimarlık Bölümü’nde mimarlık eleştirisi üzerine ders vermekte ve dördüncü sınıf tasarım stüdyosu yöneticiliği yapmaktasınız. Mimaride sizce neler değişiyor ve mimari açıdan bir kuşak çatışması yaşandığını düşünüyor musunuz?
Maalesef bir kuşak çatışması yaşanmıyor. Maalesef diyorum çünkü aslında mimarlık yeniliklere, denemelere ve araştırmalara ve özellikle gençlerin heyecan, merak ve enerjileri ile dönüşmeye çok açık bir ortam ve bunun da üretime yansıması gerekiyor. Ama öte yandan mimarlık en geniş tüketim şemsiyesini de tanımlıyor ve tüketim toplumu ile onun kurallarının merkezinde yer alıyor. Bu nedenle mimarlığın yatırım yanı ve pazar değerleri içinde meşruiyet kazanması baskın bir girdi oluşturuyor. Sadece Türkiye’de değil uluslararası ortamda da radikal bir dönüşüm ya da çatışma gözlenmiyor. Bunun yanı sıra “kuşak kavramı” yani yaşa bağlı olarak üretim dinamiklerinin değişmesi mimarlık için çok da geçerli değil. Mimarlık ortamında deneysel çalışmaları ile öne çıkan, çıkmış isimlerin çoğu örneğin Gehry, Foster, Hadid gibi isimler hep belli bir yaşın üzerinde, kendini kanıtlamış, belli bir birikim ve deneyim oluşturmuş kişiler. Mimarlık alanında “genç düşünce” çoğunlukla gençler tarafından değil, deneyimli mimarlar tarafından temsil ediliyor. Özellikle uluslararası ortamda mimarlık mesleği yaş kazandıkça itibar gören bir meslek. Türkiye’de ise durum biraz farklı, insanlar erken yaşlarda emekli olmayı tercih ediyor, ya da olmak zorunda kalıyor. Mimaride asıl kırılmanın ise bu küresel salgın süreci sonrasında yaşanacağını düşünüyorum.
Küresel salgın her şeyden çok çevremizle daha bilinçli ve duyarlı bir ilişki geliştirmemize, pek çok konuya eleştirel bir mesafe ile yaklaşmamıza neden oldu. Ev ölçeğinden kamusal
alan ölçeğine, öncelik, değer ve beklentiler değişiyor, bunların da tasarım önceliklerine yansıyacağını, daha çevreci, insana duyarlı, ölçeğe ve dış mekân ilişkilerine saygılı tasarım önceliklerinin oluşacağını umuyorum.

Gerçekleştirdiğiniz projelerde çelik hangi ölçüde yer alıyor?
Genel olarak gelecekte daha fazla çelik kullanımını diğer mimarlarda da görebilecek miyiz?
Çelik, Türkiye ortamının genelinde olduğu gibi benim tasarımlarımda da sınırlı olarak yer alıyor ve genellikle ana taşıyıcı sistem olarak kullanılmaktan çok betonarme sisteme eklenmiş bir sistem olarak kullanılıyor. Bu mimari tercihlerden kaynaklanan bir durum değil. Bu durumun üç ana nedeni var. Şüphesiz ilk neden maliyet, sonra üretim, ulaşılabilirlik ve profil/detay standart ve çeşitliliğine yönelik kısıtlar, son olarak da gerek proje aşamasındaki mühendislik gerekse de imalat aşamasındaki yetişmiş işgücü ve bilgi birikimi eksikliği geliyor.
Bunlara ek olarak üretim sektörünün kısıtları, yönetmeliklerin yetersizlikleri vs. sayılabilir. Öte yandan çelik daha esnek, daha zarif yapılaşmalara olanak tanıyan, geri dönüşüm olanakları çok yüksek olan, kolay ve hızlı üretime olanak tanıyan bir malzeme. Özellikle esneklik, çevre duyarlılığı gibi konuların öne çıktığı günümüzde çelik kullanımının artması kaçınılmaz.
 
GELECEĞİN EVİ PROJESİ
Şu an gerçekleştirmekte olduğunuz konut projelerinden bize bahseder misiniz?
Şu anda çoğunluğunu liseden sınıf arkadaşlarımın oluşturduğu 10 kişilik bir grup için Bodrum’da emeklilik evleri olarak da nitelenebilecek bir konut yerleşkesi tasarlıyorum. Henüz projenin başında olmakla birlikte oldukça özgün detaylara sahip bir çelik yapı sistemini araştırıyoruz. Birçok nedenle heyecan veren bir proje. Bir de 20 yıl önce oğlum Ekin 2 yaşında iken onun için tasarladığım ve yirmi yıl sonrasının yaşamını konu alan “geleceğin evi projesi” vardı. Bu yeni bir proje değil ama yirmi yıl geçti bile. Bu nedenle bu projeyi raftan
çıkartıp yeniden bakıyoruz bu günlerde. Proje sosyal, kültürel, teknolojik ve çevresel açıdan pek çok yenilik barındırıyordu o zaman. Örneğin kendine yeten fotovoltaik enerji sistemi, atık ayrıştırma, ev içi tarım, evden çalışma olanakları vs. Ama hepsinden önemlisi tasarladığımız adeta bir Lego oyuncağı gibi çelik parçaların birleştirilmesi yolu ile inşa edilen bir sistemdi. Bugün 20 yıl önce tasarlanmış bu getirdiği yeniliklere diğer konularda oldukça yaklaşmış olsak da en yavaş yol aldığımız alan inşai sistem.
 
Dergimizde “İnşaat Sektörü Kabuk Değiştiriyor” temasını işlemeye devam ediyoruz. Hem yapay zekâ hem de otomasyon süreci sektörü derinden etkiliyor. Siz bu konuda neler düşünüyorsunuz? Ayrıca Çelik sektörde yaşanan değişim sürecinin sizce neresinde?
Bir ortam içinde bir sektörün tek başına değişmesi ve dönüşmesi hem kolay değil hem de çok fazla anlam ifade etmiyor. Birçok şeyin birbirleri ile etkileşim içinde, birbirlerini besleyerek ve denetleyerek dönüşmesi çok önemli. Bu nedenle teknoloji, üretim, kültür, ekonomi, bürokrasi ve politika doğrudan ilişkili bütünleşik alanlar. Her alanda gelişme ve dönüşümlerin ivmelenmesi ve yaygınlaşması için onun arka planını oluşturan, onu talep eden kültürel altyapının gelişmesi, ekonomik ve politik önceliklerin oluşması ve bürokratik düzenlemelerin gerçekleşmesi gerekiyor. Bu nedenle gelişmiş toplumların aynı zamanda eleştirel kültüre geçirgen olan toplumlar olması şaşırtıcı değil.

Şüphesiz yapay zekâ ve otomasyon önemli ama içinde olduğumuz ortamda hızlanma kadar yavaşlamanın da önemli olduğu, çok üretmek kadar üretmeden var olmayı değerlendirmenin anlam kazandığı, yapay zekânın getirdiği standartların yanı sıra eleştirel kültürün getirdiği sorgulama ve sıra dışılıkların da değerli olduğu bir dünyada yaşıyoruz. 
Çelik Yapılar - Sayı: 65 - Ağustos 20

Kendimizi Sınayalım

KENDİMİZİ SINAYALIM



© 2014 - Türk Yapısal Çelik Derneği