TR|EN
Güncel
Steelorbis
Depreme Dayanıklı Binalar
E-Bülten Aboneliği
Tevfik Seno Arda Lisesi
Yayınlar > Çelik Yapılar
Sayı: 27 - Mart 2011

Söyleşi


Ürkek, Korkak, Tedirgin! - Yusuf B. TIMBIR

Dergimizin tüm mimar röportajlarında okuyorsunuz...Mimar-Mühendis uyumsuzluğundan bahsediyoruz… Bu sayımızda Mimar Durmuş DİLEKÇİ söyleşisinde de açıkça dile getiriliyor bu konu.Bu sayımızda Mimar Durmuş DİLEKÇİ söyleşisinde de açıkça dile getiriliyor bu konu. DİLEKÇİ, düşüncelerini paylaşırken “Arada öyle mühendis arkadaşlarla karşılaşıyoruz ki, onları ayrı bir yere koyuyoruz” dedi ve isim vermesini istediğimizde de Yusuf TIMBIR adını verdi. Biz de hiç vakit kaybetmeden TIMBIR’ın kapısını çaldı

Yusuf B. TIMBIR: Mimarlar tasarımlarını üretirken yapı mühendislerinden nasıl bir tepki alacağını bilmeden, ürkek, korkak, tedirgin ve kendilerini sınırlandırılmış hissederek mimari tasarımlarını geliştiriyorlar. Proje bizim önümüze geldiğinde örneğin taşıyıcı sistemi de düşünülmüş buluyoruz. Çünkü mimarlar şöyle düşünüyorlar; nasılsa bir taşıyıcı sistem problemi ile karşılaşacağız, o problemi şimdiden biz öngörelim, tasarımımızı buna göre yapalım, mühendisten de bunu isteyelim diyorlar. Yani kendilerini mühendisi gibi düşünmek zorunda hissediyorlar ki mühendis tarafından mimarın düşüncesi, ana fikri bozulup istenmeyen sonuçlar elde edilmiş olmasın diye. Aslında mimar tarafından önceden düşünülmüş ve giderek mimari açıdan geri dönülmez hale gelmiş taşıyıcı sistemler bazen bizim için de zorluklar oluşturuyor. Yaşadıklarımdan biliyorum ki belki de mimar açısından daha değerli bulunabilecek taşıyıcı sistem önerilerimiz için çok geç kalınmış oluyor. Belki bu bizim ülkemizin ekonomik anlamda bir gerçeği, projeciliğe verilen değer açısından. Çünkü projelere ayrılan zaman, tasarım, yapı mühendisliğinin mimarinin başarısına katkısı maalesef çok da önemsenmiyor. Ya da bunu önemseyen mimarlarla, bunu önemseyen mühendisler buluşamıyorlar. Kendi adıma konuşursam, biz şöyle bakıyoruz, bir yapının mimari başarısının aslında iyi bir mühendislik başarısı ile sunulabildiğini düşünüyoruz. Mimarinin içinde kaybolmuş, ona tam uyum göstermiş, sanki yokmuş gibi bir taşıyıcı sistem. Ama üstünü örtüp saklamadan. Bazende inadına bütün taşıyıcı sistem ögelerini bütün yalınlığı ile açığa çıkararak. Ülkemizdeki iyi yapılarda da böyle, yabancı dergilerdeki projelere baktığımızda da böyle. Mimari tasarım ile mühendislik tasarımı beraber bir bütün olarak tasarlanmış, iç içe geçmiş, yapısal tasarım, mimari tasarımın bir unsuru haline getirilmiş ve dolayısıyla da iyi işler açığa çıkmış. O zaman çuvaldızı biraz da kendimize batırmamız gerekiyor. Ben birlikte çalıştığım mühendis arkadaşlarımdan; mimarı anlamaları gerektiğini, mimari projede ki ana düşüncenin ne olduğunu kavramaları gerektiğini, mimar ne düşünmüş, bunun için biraz zaman ve çaba harcamalarını gerektiğini söylüyorum ve öneriyorum. Bu öneri mesleğimize yeni katılan genç mühendis arkadaşlar için de bir tavsiye olarak kabul edilebilir. Bize gelen projelerde, biz mimar arkadaşlarımızla toplantılar yaparak projedeki ana fikirlerini anlamaya çalışıyoruz. Ne düşünmüşler, yapmak istedikleri ne, neler çok önemli, neler göz ardı edilebilir, öne çıkartılacaklar nedir, anlamaya çalışıyoruz. Hem onun açısından yapının fonksiyonlarını bozmayacak, hem de bizim açımızdan yapının yapısal davranışının gereklerini yerine getirecek tasarımlar yapıyoruz. Bir kere değil, üç kere, dört kere çalışıyoruz üzerinde. Bir proje üzerinde daha ekonomik çözümler elde etmek için daha çok, daha ayrıntılı çalışmak, daha ince hesaplamalar yapmak gerekebiliyor. Bazen bizim de zorlandığımız yerler oluyor, mimar bazen öyle şeyler istiyor ki, biz de yapmak istiyoruz ama zorlanıyoruz, bu durumlarda, yani daha ayrıntılı hesaplamaların yapılması gereken durumlarda kendi geliştirdiğimiz yazılımlarımızı kullanıyor ve daha uygun detaylar üretiyoruz. Bizim buromuzda hazırlanan projelerin tamamı bir hiyerarşi içinde yürütülür. Yani bürodaki bütün deneyim bütün projelere yansır. Başka bürolarda yapıldığı gibi değişik mühendislere projelerin teslim edildiği proje liderliği esasına göre çalışmıyoruz. Bu ilke zaten toplam kalite ilkesine de aykırıdır. şüphesiz biz de proje sorumluluklarını mühendis arkadaşlarımıza dağıtıyoruz. Ama bütün mühendislik kararları bir çatı altında bir hiyerarşi içinde veriliyor.

Bizim çalışmalarımızı genelden farklı kılan daha çok emek ve zaman harcamamızdır. Zaten mühendislik her proje için aynıdır, 2 kere 2, heryerde 4 eder. Yapı mühendisliğinin ilkeleri zaten belirli ve sınırlıdır. Bu sınırlar içersinde sonuz işler yapabilmek için mutlaka mimarla omuz omuza vermek lazımdır. Bir kere mimarın bizlere güvenmesi gerekir. Yani iki türlü bir güvende söz ediyorum. Birincisi mühendislik yeteneğine

güven, ikincisi de bizlerin de onun yerine düşünebiliyor, düşünüyor olduğumuza ve projesine değer katmaya çaba gösterdiğimize güvenmesi gerekir.

Bu yıl 28. yılımı çalışıyorum. 28 yıldır ben hep böyle çalıştım. Toplam kaliteye inanmak lazım. Toplam kalite çok önemli. Herkes elinden gelenin en iyisini koyduğu zaman en iyi başarılabilir. Siz çok iyi olabilirsiniz ama ekibin bir parçası az iyi olursa onu sürüklemek zorunda kalırsınız. Mimar nasıl yapıyı sahipleniyorsa biz de içten içe o yapıyı sahipleniyoruz. O mimar gözüyle yapısına bakıyor, biz de mühendis gözüyle yapımıza bakıyoruz. Dolayısıyla yapı mühendisliğinin mimari tasarımı geliştirmede, önünü açmada çok önemli olduğunu düşünüyorum. Yapı mühendisleri mimarın düşüncelerini ne kadar iyi kavrayabilirse, onun hissettiklerini önceden hissedebilirse zannediyorum daha başarılı işler çıkartabilir. Bazı mimar arkadaşların mimarlık ana fikirlerini bile öğrenmiş durumdayım, bir yapının ana fikrini gördüğüm zaman o projenin nasıl gelişip, nasıl evrilebileceğini kestirebiliyorum. Çünkü onun tarzını iyi kötü yakalamış oluyorum. Bir başka projede başka bir mimar arkadaşımın tarzını biliyor olduğumdan onun projesinin de nerelere evrilebileceğini kestirebiliyorum. Bir mimar için çok önemli olan bir yapısal tasarım anafikri başka bir mimar için o oranda değerli olmayabiliyor. İşte bu elastikiyeti yakalamak ve her mimarla aynı düşünebilecek kadar da farklı düşünce kalıplarını içselleştirmek gerekiyor. İşte bu noktada bütün mimari akımları tanımak, ‘konsept’ kavramının derinliklerini kavramak ve bütün bunları alt tarafı bir taşıyıcı sistem oluşturabilmek için ‘yapısal tasarım’ kavramının içine doldurmak gerekir. Bizim hesaplarımız her ne kadar 2 kere 2, 4 eder kadar kesin ise de bu kesinliğin içersinde bile kartların dizilişinde değişken olan bir şeyler var tabii. Bu kadar da sınırlı bir şey değil yapısal tasarım.

Eğitimden kaynaklanan bir yetersizlik olabilir mi bütün bu sorunlar, bilgi eksikliğinden ve kendine güvenmemekten?

Yusuf B. TIMBIR: Herkes nerden yetişti ise ben de aynı yerlerden yetiştim. Hem de bizim zamanlarımızda siyasi olayların yoğun olduğu dönemlerdi ve bizler çok da yoğun ve rafine bir eğitimden de geçmedik doğrusu. Zannediyorum biraz yaklaşım ve anlayış meselesi. Yapılara biraz sanat değeri açısından bakabilmeyi bilmek lazım. Mühendisin de bunun bir sanat değeri olduğunu ve bu eserde çok emek olduğunu, emeğin büyük bir kısmının da kendi emeğinin olduğunu, değerini biliyor olması lazım. Bence bunların eğitimle ilgisi yok. Hep derler mimarlar mühendisleri sevmez mühendisler de mimarları sevmez diye, ben mesela hiç böyle bir sevgisiz ortamda bulunmadım. Mimar mühendis çekişmesi bana bir şehir efsanesi gibi gelir, bunca yıldır piyasada çalışıyorum böyle bir şey olsaydı bir yerde rastlardım. Yani ben yaşamadım. Ama çevreme baktığımda bu çekişmenin ürünü olan bir çok eser görüyorum. Depremden sonraydı bir mimar arkadaş dedi ki “Türkiye’de çelik yapmayı bilmiyorlar”. Ben de hangi yapıdan söz ediyorsunuz ve o tür yapıdan kaç tane yapılmış diye sordum. Somut bir şey söyleyemedi. Takdir edersiniz ki bir yapının başarılı olup olmadığını anlayabilmek için o tür yapıdan birkaç örnek yapılıp hepsinin başarısız olduğunun görülmesi gerekiyor ki, ‘evet yapılamıyor’ densin. Ya da benzer şekilde bizim ülkemizde mühendislik yapılmıyor sözünü duyuyoruz. İşte gökdelen yapamıyoruz deniliyordu o yıllarda. Ama şimdi pekala yerli mühendislerimiz başarı ile çok katlı yüksek yapılar yapabiliyorlar. Bizim ülkemizdeki mühendislik kalitesinin ölçülebilmesi için yeter sayıda yapının yapılmış olması gerekiyor. Bu tecrübe yaşanmadan ön yargı ile davranıldığı zaman o benim açımdan şehir efsanesi dediğim olgu, bilinçaltında var demek gerekiyor ki bizim ülkemizde çelik yapılar yapılamaz denilebilsin. Bence bu doğru değil. Biz endüstri yapılarından çok yaptığımız için çeliği çok kullanırız. Hangi tür yapı olursa olsun, hangi tür yapı malzemesinden yapılırsa yapılsın o yapının mutlaka hem mimari hemde mühendislik bakımından gereklerinin yerine getirilebilmesi mümkündür.

“Çelik projelerini mühendisler çok ağır çözüyorlar Türkiye’de” söylemine ne diyeceksiniz?

Yusuf B. TIMBIR: İşte hep aynı şeyler. Yaklaşım yeterli değil. Sürecin başında dahil olmamak. Kararlılık (stabilite) koşullarını sağlamak için yapıyı ‘deli bağlar gibi bağlamak’ iş değildir. Bu ayrıca malzeme miktarını artırıp yapıyı ağırlaştırır. Başka çözümler de düşünülmelidir. Biz endüstri yapılarında böylesi durumlarla daha çok karşılaşıyoruz. 200-300 Ton’luk kren kuvvetleri olan yapılar yapıyoruz ama buna rağmen malzeme miktarında genel yapı ortalamasını tutturuyoruz. Çelik yapıların ekonomik çözülmesi konusunda da bugüne kadar yaptığımız projelerin kilogram ortalamalarını mukayese ettiğimiz de piyasanın çok altında kaldığımızı görüyoruz. Bizim bu ek yazılımlarımız çelik yapıların ekonomik tasarımı açısından da önümüzü çok açıyor. Zaten ek yazılımların sebebi de bir miktar ekonomi sağlamak. Bu kadar mühendis piyasada çalışırken sizin yaptığınız işin bir ayrıcalığı olması lazım. Nedir bu? Mimari projeye uyumlu, doğru düzgün bir ana fikir sunabilmek ve herkesin yaptığından biraz daha ekonomik yapabilmek. Yoksa sizin herkesten bir farkınız olmazsa, herkesten bir farkınız olmaz. Faklı olmak için de kendinize özgü bir çalışma disiplininizin olması lazım. Ben inşaat mühendisi değil yapı mühendisiyim diye düşünüyorum. Benim işim yapısal tasarım. Tasarlayarak, kendimden bir şeyler katarak üretmeyi değerli buluyorum. Bizi bir sürgülü hesap cetveli olarak görsünler istemiyorum.

Şartnameler, yönetmelikler, bu tür kısıtlamalar sınırlıyor olabilir mi mühendisleri?

Yusuf B. TIMBIR: şartnamelerin elbette bir takım sınırları var ama bu sınırlar zaten olması gereken şeyler. Bunun dışına çıktığınız zaman zaten iyi olanı yapmış olmuyorsunuz, sınırlar içinde kalınca iyi olanı yapmış oluyorsunuz. Dolayısıyla onlar hem gerek, hem yeter şartlar. Yeni nesil deprem yönetmeliğinin ilk uyarlaması 1996’da yayınlandı. İlk olarak biz hemen yeni yönetmeliğe göre ve eski yönetmeliğe göre elde ettiğimiz kuvvetleri karşılaştırdık, baktık ki aralarında çok da önemli bir fark yok. Hatta yeni deprem yönetmeliği yapının bir takım süneklik koşullarını iyileştirebilirseniz daha az kuvvetle bile tasarım yapmanıza izin verebiliyor. Dolayısıyla kuvvetler bakımından sorun yok, sorun bir takım detayların çok iyi aktarılmamasıydı. Bu detaylar 96 yönetmeliği yayınlanana kadar zaten işini ciddiye alan, doğru düzgün tasarım yapan mühendisler tarafından uygulanagelen şeylerdi. Dolayısıyla 96 yönetmeliği herşeyi baştan aşağıya değiştirmedi, çok yeni şeyler getirmedi. şüphesiz ki getirdiği bazı altın kurallar ve bazı sınırlandırmalar var. Kendini bilen, ne yaptığının farkında olan, mesleğine saygısı olan mühendisler zaten bu kuralları ve koşulları bilerek projelerini yapıyorlardı. Yani söylemek istediğim temelde mühendislik kavramları değişmedi. Bazı kavram ve kurallar sadece kendini sorumlu hissedenlerin değil herkesin uymak zorunda olduğu bir hale getirildi. Yani çıta yükseltildi. Zaten yüksekten atlamayı bilen mühendisler için değişiklik olmadı. Böylelikle yapıların kalite çıtası yükseltilmiş oldu.

Çelik proje pahalı mıdır?

Yusuf B. TIMBIR: Bizim açımızdan değişmiyor, biz tasarım felsefesi ile baktığımız için, bir betonarme yapıya ne kadar zaman harcıyorsak bir çelik yapıya da o kadar zaman harcıyoruz. Tablonun geneline bakarsanız mühendislik hizmetleri yapının genelinde yüzde kaçtır ki onun azlığı ya da çokluğu olsun. Ama bunu değil de çelik yapı projeleri için özellikle şunu söylemek istiyorum. Piyasada çizimden kendiliğinden metrajını yapan, otomatik detay çizen bir takım kolaylıklar getiren programlar var. Ben bu programların da bilinçli kullanılması gerektiğine inanıyorum. Bu programlar çok başarılı olmakla birlikte öyle bir hale getiriyorlar ki, daha az emek harcamak için sadece bir-iki detay altyapısı kullanarak çok kısa sürede proje çizebilme imkanına sahip oluyorlar. Ama bu durum projenin maliyetini artırabiliyorlar. Standart bir takım bağlantı detayları, standart bir takım malzemelerle projeleri program üzerinde yapıp geçiyorlar. Oysa ki o programlardan, daha gelişmiş detay makroları yazarak, daha ekonomikleştirici ve daha kolay tasarıma götürerek yararlanmak gerek. Bu şuna benziyor çoğumuz cep telefonlarının özelliklerinin yüzde 5- 10’unu kullanıyoruzdur. Hatta bazılarımız sadece “Alo” deyip kapatıyor, işte bu da onun gibi bir şey. Çok yetenekli çok değerli programlar bunlar. Ama bu programlarla hemen hızla iş yapıp çıkmak istiyorlar. Bu programın içersine özel makrolar yazdırıp ya da var olanı bulup o programları daha etkin kullanabilmek için bir girişimde bulunup, programa katkıda bulunmuyorlar. Üzerinde akıl, emek ve sevgi olmayan herşey değersizdir. İşin ilginç tarafı bir o kadar da pahalıdır. Mesela bir kaç tane düğüm noktası için geliştirilmiş bir takım makrolar var. Bunu şöyle birleştirsin, şunu böyle. Program çiziyor gidiyor, ama açığa çıkanın yapı mühendisliği açısından tasarımsal bir değeri olmuyor. Benim tavsiyem programı daha iyi kullanmak için emek sarf etmek, programın daha çok içine girmek, değerini artırmak. Hem yapının maliyeti artıyor, hem tasarımsal değeri düşüyor, ve o program etkin kullanılmamış oluyor. Bu yapılabilirse hem mimarları hem de mühendisleri hemde mal sahiplerini mutlu edecek sonuçlar elde edilebilir.

Çelik Yapılar - Sayı: 27 - Mart 2011

Editör

10. Yıl…



© 2014 - Türk Yapısal Çelik Derneği