Büyük olasılıkla öyle. Anlaşılan o ki, ABD- Çin ortak çalışması olan AIDS virüsünün tedavi edilebilmesi için yapılan virüse bazı eklentiler yapılan bir genetik çalışma söz konusu. Virüs laboratuvardan kaçırılmış ya da kaçmış olabilir. Özellikle yapılmış olduğunu sanmam ama WHO ile TRUMP arasındaki kavganın normal olmadığını düşünüyorum. Dolayısıyla bunu gösteren bazı izler ve elimize gelen bir bilimsel makale de var.
Bu kadar iddialı bir cümleyi telaffuz etmek için henüz erken olduğunu düşünüyorum. Üç ay boyunca karantina altında yaşayan 2.5 milyar insanın birçoğu psikoloji alanında kullanılan "Kübler-Ross Değişim" modelinde ifade edilen sendromu yaşadı. Öncelikle yaşanan Şok, daha sonra durumu Reddetme ve arkasından Öfkelenme durumunun ardından insanlar Depresif bir ortamda buldular kendilerini. Şu an Karar Verme ve yeni yaşam modeline geçiş için Dahil Olma safhasının yaşandığını söyleyebilirim. Bazı şeyler zaten değişti, bazı şeyler yavaş yavaş değişirken, bazı şeylerin de muhtemelen eskisi gibi aynen devam ettiğini uzun vadede göreceğiz. Fakat özellikle eğitim sektörü ile profesyonel hizmetler alanında çalışan beyaz yakalılar açısından artık bundan sonrasında hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını kesinlikle söylememiz mümkündür.
Dünya ekonomisi açısından ise, yıl başında Çin ile başlayan Asya içerisinde yaygınlaşan ve daha sonrasında çok hızlı bir şekilde Avrupa ve Amerika kıtasına ulaşan virüs "Ani Duruş” şeklinde tanımlayabileceğimiz bir Arz ve Talep şokunun bir arada yaşanmasına neden oldu. Sosyal mesafe korunması zorunluluğu nedeniyle hizmet sektöründe yüzbinlerce işletme kapalı kalırken milyonlarca insan geçici ve/veya kalıcı bir şekilde işsiz kaldı. Sadece Amerika’da 2.5 ay sonunda 41 milyon kişi işini kaybetmiş durumda. Türkiye’de geçici ücret desteği ve/veya işsizlik fon desteği, aile yardımı şeklinde devletten nakit destek almakta olan yaklaşık 5.5 milyon kişi var.
Mevcut işsiz miktarı da 4.5 milyon kişidir. Toplamda 10 milyon civarında bir işsiz sayısı mevcuttur.
Türkiye ekonomisi 2019 yılında %0.9 gibi oldukça düşük bir oranda büyüme kaydetmişti. Enflasyon ise %11 civarında bulunuyor. Pandemi krizine dolayısı ile ters ayakta yakalandığımızı söyleyebilirim.
Çok düşük bir büyüme ve yüksek enflasyon ortamında salgına yakalandık. Bu sebeple ekonomide 2 çeyrek sürmesini beklediğim “Stagflasyonist” (Yüksek Enflasyon ile birlikte Resesyon durumu) bir ortamı 2020 yılı genelinde yaşayacağız. Dolayısı ile -%4.5 civarında bir yıllık küçülme, %18’e yaklaşan genel işsizlik oranı ve %11-%12 civarında hareket edecek bir enflasyon beklentisini baz senaryom olarak ifade edebilirim. Bu arada küresel üretim hatlarının durması nedeni ile Türkiye’nin İhracat oranında dramatik bir gerilemeyi Nisan-Mayıs aylarında yaşadık. Mayıs ayı İhracatı $9.9 milyar ile 2019 Mayıs ayına kıyasla -%41 mertebesinde gerilemiş durumdadır. Ocak-Mayıs 2020 döneminde İhracat düşüşü %20 seviyesine ulaşmıştır. 2019 yıl sonu ihracatımız $180 milyar seviyesinden 2020 sonunda en az %18 arasında bir gerileme ile $150 milyar seviyesine gerileyeceğini beklemekteyim.
Evet, çok haklısınız. Çin’de 17 Kasım 2019 tarihinde ortaya çıkan
ilk vakadan sonra gerçekleşen yeni yıl tatili ile birlikte, Çin hükümetinin aşırı katı ve bilgi gizliliğini koruma yanlısı tavırları sebebi ile Dünya Sağlık Örgütü’ne resmi açıklamalarını ancak Ocak ortasında verdiler. Asya, Ortadoğu ve Avrupa ülkelerinde imalat ve hizmet sektörlerinde çalışmakta olan Çinli işçilerin yeni yıl tatiline ülkelerine yaptıkları seyahat ve sonra geri dönüşleri pandeminin hızlı bir şekilde dünya geneline yayılmasına neden oldu. Öte yandan popülist bazı politikacıların da sergiledikleri rahat tavırlar ülkeler nezdinde önemli sağlık sorunlarını da beraberinde getirdi.
Herhalde yaz başlarında azalmakta olan COVID-19 salgının bundan sonraki en büyük yıkımı kış aylarında yeni bir ikinci bir dalganın gelmesi ile olacaktır. Dilerim ki böyle bir durum ile hiç karşı karşıya kalmayız.
Beyaz yakalı profesyonellerin evden de gayet verimli bir şekilde iş yapabildiklerini işverenler yaşayarak gördüler. Bundan sonrasında ofis kiralarında gerileme kaçınılmazdır. Teknolojik gelişmeler ve 5G Internet teknolojisinin sağlamış olduğu kazanımlar sayesinde görüntülü iletişim hizmetleri zirve yaptı. Geçtiğimiz yıl boyunca hiç görüntülü konferans yapmadığım halde bu yıl içerisinde hemen hemen her gün 1 ile 3 adet görüntülü konferans katılımı, eğitim, toplantı gerçekleştirmekteyim. Zoom markası bu alanda epeyce öne çıktı. Şirketin 2019 Aralık ayında 10 milyon civarında abonesi bulunurken şu anda 300 milyon civarında aboneye sahip bir şirket durumuna geldi. $60 milyarın üzerinde piyasa değeri olan sadece video içerik sağlayan bir şirketten bahsediyorum. Bundan sonrasında en büyük değişim açıkçası hizmet, eğitim ve online teknolojileri kullanan servis sağlayıcılarında olacaktır.
genel olarak pandemi krizinden en geç çıkış yapacak sektörler olacaktır. İktisat literatüründe bu türdeki dışsal şoklarda ekonomiler dip yapmalarının ardından tekrar eski seviyeye kadar çıkış ivmelerinin görsel olarak ifade edildiği birtakım harfler bulunmaktadır.
“W-U-L-V” gibi. Çin için hadisenin “V” tipi bir ekonomik toparlanmaya doğru evrilmekte olduğunu söyleyebilirim. Ancak krizden derin etkilenen Avrupa ekonomileri için aynı durum söz konusu değildir. Yılın ikinci yarısında olağanüstü bir olumlu değişiklik gerçekleşmeyecek olursa Avrupa ekonomileri -%5 ilâ -%8 arasında farklı derinliklerde bir resesyon durumunu yaşayacaktır. Diğer yandan Amerikan ekonomisinde de 2020 yılı resesyon ile geçecektir. Amerika için yaşanan son toplumsal hareketlenmenin de ekstra bir olumsuz katkısının olacağını söyleyebilirim.
TUCSA YÜZEY KORUMA KOMİTESİ TK-4 BAŞKANI
TOLGA DIRAZ
ÇELİK VE COVİD 19
COVID-19’un temas nedeniyle insanlara bulaştığını biliyoruz. “Çelikle yaşanan temaslarda virüse maruz kalır mıyız ve hangi koruyucuları
kullanırsak iyi bir koruma sağlarız?” sorularının yanıtlarını, 2003 senesinden beri Korozyon Mühendisliğinin yanı sıra Boya ve Kaplama sektörlerinin çeşitli aşamalarında tecrübesi bulunan Kimya Mühendisi ve
TUCSA Yüzey Koruma Komitesi TK-4 Başkanı olan Tolga DIRAZ
yanıtladı.
ÇELİK NEDİR VE NEDEN KORUNMASI GEREKİR?
Çelik olarak bildiğimiz metal en basit şekilde “%2’den az Karbon
(C), 1%’den az Manganez (Mn) ve küçük miktarlarda Silikon (Si),
Fosfor (P), Sülfür (S) ve Oksijen(O) içeren, ana bileşenler olarak
Demir (Fe) ve Karbon (C) elementlerinin oluşturduğu metalik bir
alaşım” olarak tanımlanabilir. Çelik metalinin hem gündelik hayatımızda hem de mühendislik ve mimari alanda sıklıkla kullanılmasının ana sebepleri arasında ise; imalat kolaylığı ve hızı, düşük proje maliyetleri, yüksek mukavemet ve estetik görünüm özellikleri sayılabilir. Ayrıca, çelik metalini kabaca Karbon, Alaşımlı, Paslanmaz, Alet çelikleri olarak dört ana tipte sınıflandırabiliriz. Çelik metali ve yüzeylerinin yukarıda saydığımız avantajları yanında hem normal koşullarda hem de dezenfeksiyon özelinde bazı dezavantajlarını da dikkate almamız gerekir.
Alaşım oranı düşük Karbon Çelik metal yüzeyleri -eğer boyanmaz veya kaplanmaz ise- kolaylıkla dış ortam koşulları ve dezenfektanlar nedeniyle korozyona uğrayabilir, paslanabilir ve sonuç olarak hem estetik kaybı (kötü görünüm) hem de metalik özelliklerinin zayıflamasına (çürüme, çatlama ve kırılma gibi) neden olabilir.
Yapılan bilimsel ve tıbbi araştırmalar göstermektedir ki, virüsler
(ve özellikle COVID19 virüsü) Çelik yüzeylerin mevcut pürüzsüz
yüzeyleri nedeniyle diğer yüzeylere göre çok daha uzun süreler aktif olarak kalabilmektedir. Örneğin virüs kâğıt yüzeylerde 3-4 saat
ve ahşap ve kumaş yüzeylerde 1-2 gün aktif olarak kalabilirken,
paslanmaz çelik yüzeylerde 3-4 gün boyunca aktif olarak yaşadığı
tespit edilmiştir. (Yapılan bazı araştırmalar, Paslanmaz Çelik yüzeylerde 7 gün/1 haftayı da geçen uzun sürelerde de virüsün aktif
kalabildiğini göstermektedir. (Bknz .The Lancet Microbe - 2 Nisan 2020 )
DEZENFEKSİYON VE DEZENFEKTAN
Dezenfeksiyon kullanımı ve dezenfektan işleminin, salgın önlemleri arasında en etkili yöntem olduğu (hızlı ve kalıcı sonuçlar vermesi
açısından) bilim insanları ve sağlık örgütleri tarafından önerilmektedir. Bu uygulamaların özellikle hastane, tıbbi merkezler, kamu binaları, ofisler, evlerimiz ve dokunduğumuz diğer enfeksiyon yayan
yüzeyler için yoğun olarak kullanıldığını görebilirsiniz. Dezenfeksiyon yöntemleri ve dezenfektan kimyasallarının salgınlarda kullanımının dışında hastanelerde ortaya çıkan ve hastane enfeksiyonu
olarak bilinen “Nozokomiyal Enfeksiyonlar” için de sıkça kullanıldığı, iyi bilinen bir gerçektir. O zaman gelin, sıklıkla karşılaştığımız
ve çokça önerilen Dezenfeksiyon ve Dezenfektan terimlerine yakından bakarak, “Ne anlama geliyor, hangi teknolojileri içeriyor ve
nelere dikkat etmemiz gerekiyor?” gibi temel bilgileri inceleyelim:
DEZENFEKSİYON NEDİR?
Latince “Dis•infec•tion”, etimolojik olarak köklerine ayrılabilen bir
sözcüktür ve Türkçede bulaşmayı arındırma olarak özetlenebilir.
Bu kavramı daha açık bir şekilde; “Üzerinde bulaşıcı bir organizma olan bir yüzeyi -fiziksel veya kimyasal bir yöntem veya madde
ile- temizleyerek zararlı organizmaları (örneğin mikropları) uzaklaştırmak ve yok etmek” olarak ifade edebiliriz. Günümüzdeki en
popüler dezenfeksiyon teknolojileri şunlardır: Kaynatma, Gümüş
İyonizasyon, UV Radyasyon / Işıma, Klorlama, Diğer Halojenler
(Brom ve İyot) ve Kimyasal Dezenfektanlar. Dezenfeksiyon yöntemleri içerisinde belki de en yaygın kullanılan yöntem olan kimyasal dezenfektan konusunda merak ettiklerinizi şu şekilde özetleyebiliriz:
KİMYASAL DEZENFEKTANLAR
İlk kez 1816 yılında Fransızca “désinfectant” sözcüğü olarak literatürde geçen bu terim, “enfeksiyon hastalıklarına neden olan mikropları etkisizleştiren/yok eden kimyasal ajanlar” olarak tanımlanabilir. Dezenfektanlar aslında, EPA, WHO, ECHA gibi Avrupa
ve ABD’deki saygın mesleki kuruluşlar tarafından “antimikrobiyal,
biyosidal ve pestisid (haşere öldürücü) kimyasallar” olarak da tanımlanmaktadır.
Burada dikkat edilmesi gereken bir husus da, bu kimyasal ajanların -vücudumuzun içine aldığımız ilaçlar ve tedavi kürleri olmadığı-, sadece “FOMİT” olarak bilinen, günlük hayatlarımızda dokunduğumuz yüzeylerin mikroplardan arındırılması için kullanılması
gerekliliğidir. Aksi durumda ise ciddi zehirlenmeler ve diğer akut
sağlık sorunları meydana gelebilir. Burada dikkat edilmesi gereken
kritik bir husus da her dezenfektan kimyasalının aynı etkiye sahip
olamayacağı gerçeğidir. Düşük-düzey, orta-düzey ve yüksek-düzey
olmak üzere üç farklı tipte ve etkide olan dezenfektan kimyasallarının mevcut enfeksiyon ve yüzey koşullarına göre seçilmesi gerekmektedir.
OLUMSUZ YAN ETKİLERİ
İster dezenfeksiyon yöntemleri ister dezenfektanlar olsun, uygulandıkları yüzeylere az veya çok zarar verirler. Hatta bazı dezenfektanlar (özellikle aşırı asidik veya oksitleyici olanlar) spesifik çelik
tipindeki yüzeylerde renk değişimi ve/veya Oyuklanma Korozyonu gibi kalıcı olumsuz etkilere neden olurlar. Hatta dezenfektanların bu olumsuz etkilerini çelik yüzeylerde test etmek için NACE
TM0169/ ASTM G31 gibi standartlar oluşturulmuştur. Bu nedenlerden ötürü, dezenfektanların uygulanacağı çelik yüzeylerin ne olduğunu bilmek ve buna göre bu yüzeylerin korunmasını sağlamak
son derece hayati öneme sahiptir. İşte saydığımız bu nedenlerden
ötürü, çelik yüzeyler -özellikle yaşadığımız COVID-19 pandemisi
günlerinde, mutlaka özel boyalar veya kaplamalar ile korunmalıdır.
ANTİMİKROBİYAL BOYALAR VE KAPLAMALAR
Çelik yüzeylerin korunması ve mikroplar ile mücadelede belki de
en güvenli korunma ve mücadele yöntemlerinden biri de Antimikrobiyal boyalar ve kaplamalar teknolojisidir. Zira diğer dezenfeksiyon yöntemleri ve dezenfeksiyonlar gibi insan ve çevre sağlığı risklerini bünyelerinde barındırmazlar. Bu anlamda, Antimikrobiyal
boyalar ve kaplamalar, insan ve çevre dostu bir alternatif mücadele
ve korunma yöntemi olarak kabul edilmektedir. Bu boya ve kaplamalar, yoğun olarak çelik yüzeylerin kullanıldığı tezgahlar, banyo,
tuvalet araç gereçleri ve evyeleri, makinalar, kapı tokmakları gibi
sıkça dokunduğumuz yüzeyler, FOMİT ile birlikte havalandırma
menfezleri, mekanik parçalar ve daha birçok yüzeyde rahatlıkla
kullanılabilir. Günlük yaşamda sürekli karşılaştığımız bu yüzeyler
dışında, özellikle hastane ve diğer tıbbi tesisler ile birlikte okul, havaalanı, tren, otobüs ve yolcu gemileri gibi kamuya açık alanlarda
da kullanılması, salgının önüne geçilmesi anlamında faydalı olacağı kesindir.
MEKANİZMALAR
Antimikrobiyal boyalar ve kaplamalar, genel olarak şu mekanizmaları kullanarak mikroplar ile mücadele ederler:
• Anti-mikrobiyal kimyasal ajan salınımı
• Temas ile öldürücü
• Anti-Yapışma/Mikrop-Kovucu
ANTİ-MİKROBİYAL KİMYASAL AJAN SALINIMI
Bu tipteki boyalar ve kaplamaların, iç-yapılarındaki Anti-mikrobiyal kimyasal maddeleri, mikropların bulunduğu ortamın kontrollü salınımını yaparak, mikropları öldürdükleri bilinmektedir. Kullanılan anti-mikrobiyal kimyasal maddeler ise şunlar olabilir: Antibiyotikler (Aminoglycosides, Quinolones ve Glycopeptides gibi),
Oligodinamik etkiyen sahip metaller (Gümüş, Bakır, Selenyum ve Kurşun gibi), Enzimler (Lysozyme, Acylase gibi), Organik kationik bileşikler (Quaternaryammonium, Chlorhexidine, Chitosan gibi), Organik kationik olmayan bileşikler (Furanones, Triclosan gibi), Diğer organik olmayan bileşikler (Nitricoxide, TiO2 ve TiO2-esaslı nanokompositler gibi).
Ancak bu tip boyalar ve kaplamalarındaki antimikrobiyal etki,sınırlı bir süre içindir. Zira içerdikleri antibakteriyel madde sınırlı miktardadır; salınım yaptıkça azalır ve sonunda etkisi biter. Bununla birlikte etrafa salınan kimyasala bağlı olarak en etkili boya/kaplama tipi olabilir.
TEMAS İLE ÖLDÜRÜCÜ
Bu tipteki boyalar kaplamalarda antimikrobiyal bileşikler, mikroplardan korunması amaçlanan yüzeye esnek Hidrofobik polimer zincirleri ile zayıf Kovalent kimyasal bağlar şeklinde bağlanırlar.
Zayıf yapışan bu antimikrobiyal bileşikler ise, yüzeye yaklaşan mikropları temas sonucu öldürür. (Bu süreçte hücre zarları tahrip edilir ve içindeki genetik materyal etrafa saçılır.) Çoğu temas sonucu oluşan biyosidal etki, mikropların hücreleri ile etkileşim nedeniyle, burada kullanılacak kimyasal bileşikler çoğunlukla ya katyonik bileşikler (QACs, chitosan, AMPler, gibi) ya da enzimler olacaktır.
ANTİ-YAPIŞMA/MİKROP-KOVUCU
Bu tipteki boyalar kaplamalarda -yüzeydeki mikro-organizmaları öldürmeden- erken biyofilm oluşumu engelleyen mekanizmalar kullanılmaktadır.
Bu boyalar/kaplamalar, hidrofilik polimerlerden oluşmaktadır (Polyethyleneglycol -PEG, oxazolin, nitro-oksit radikalleri veya klorlanmış plazma polimerleri gibi) ve bu polimerler etraflarındaki su buharını bünyelerine çekerek, mikro-organizmaların yüzeye yapışmasını engelleyen bir film oluşturma ve dolayısıyla mikrobik biyofilm oluşumlarına izin vermemektedir.
SONUÇ
Hem içinde bulunduğumuz günlerde yaşadığımız COVID-19 pandemisi hem de virüs, bakteri veya diğer mikroorganizmalar kaynaklı diğer enfeksiyon hastalıkları, özellikle FOMİT olarak adlandırılan dokunduğumuz yüzeylerin temizliği ve mikroplardan arındırılması konularını daha kritik öneme sahip hale getirmiştir. Şüphesiz bu yüzeylerden en sık karşılaştığımız yüzey ise çelik yüzeylerdir. Yukarıda özet olarak okuyabileceğiniz üzere, çelik yüzeylerin mikroplardan korunması ve mücadele yöntemleri, disiplinler-arası bir yaklaşımın sergilenmesini gerektirmektedir.
Dezenfeksiyon yöntemleri ve dezenfektanlar, hastalıklara yol açan virüs ve bakteriler için etkili bir biçimde kullanabileceği gibi, özellikle çelik yüzeyler için -yukarıda özetle bahsedilen- bazı riskler ve problemler de içermektedir.
Dolayısıyla, bu risk ve problemleri bertaraf edebilmek için, dezenfeksiyon yöntemleri ve dezenfektanlara destek olarak Antimikrobiyal Boyalar ve Kaplamalar teknolojisi daha sık kullanılmakta ve her geçen gün bilim insanları tarafından geliştirilmesi sürdürülmektedir.