TR|EN
Güncel
Steelorbis
Depreme Dayanıklı Binalar
E-Bülten Aboneliği
Tevfik Seno Arda Lisesi
Yayınlar > Çelik Yapılar
Sayı: 72 - Eylül - Ekim 2021

Ajandam


GELECEK İÇİN GERÇEKÇİ VE BİLİMSEL BİR RİSK ANALİZİNE MECBURUZ

1299’da kurulan Osmanlı Devleti; genişleyerek 3 kıtada etkin bir imparatorluk haline dönüşmüş, 1606-1699 yılları arasında duraklama dönemine girmiş ve bunu takiben gerileme dönemine başlamış, nihayet değişen teknolojiye ve dünya koşullarına ayak uyduramayıp, 1914-1918 yılları arasında meydana gelen Birinci Dünya Savaşı ile birlikte çöküş su yüzüne çıkmıştı. Geçen sayımızda da bahsettiğimiz gibi, Müttefik devletlerin Osmanlı Hanedanı’nın ihmal ve ihanetinden yararlanarak önce parçalayıp, sonra işgal ettiği vatan topraklarını yeniden Türk Vatanı yapmak için, 15 Mayıs 1919’da şehit edilen Gazeteci Hasan Tahsin’den itibaren 3 yıl 4 ay süren Kurtuluş Savaşı gerçekleştirildi. Bu vesileyle, geçen sayımızda Temmuz ve Ağustos aylarında Sakarya Meydan Muharebesi’ni, Büyük Taarruz’u ve 30 Ağustos Zafer Bayramı’nı anmıştık.

Eylül-Ekim sayımızda ise 9 Eylül ve 29 Ekim tarihlerine değineceğiz. İzmir’in Kurtuluşu tarihi olarak bilinen, Türk Ordusunun İzmir’e girdiği 9 Eylül 1922’nin aslında Büyük Taarruz’un ve Kurtuluş Savaşı’nın fiili safhasının sona erdiği tarih olduğunun altını çizmekte yarar vardır. Kurtuluş Savaşı’nın, TBMM’nin kuruluşunun ebedi lideri Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün en büyük eseri ise öngörüsü, basireti ve dirayeti sayesinde, birçok dava arkadaşına ve hilafet yanlısına rağmen 29 Ekim 1923 Pazartesi günü TBMM tarafından kabul ve ilan edilen Cumhuriyetin kurulması olmuştur. 
 
57 yıl süren kısacık ömründe bir çağı değiştiren Mustafa Kemal Atatürk’ü ve Cumhuriyetin kurulmasını canları pahasına sağlayan tüm vatanseverleri minnetle, saygıyla anıyoruz. 

Laik Demokratik Türkiye Cumhuriyeti’nin ilelebet payidar kalacağı inancı ve heyecanıyla 29 Ekim Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun.

Şimdi sıra kadirşinas, vefakâr Türk Milleti’nin, kendisine bağımsızlığı ve egemenliği armağan eden Atasını, Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü 10 Kasım’da bir kez daha anmasına gelmiştir.
 
Türkiye Cumhuriyeti’nin sonsuza dek var olmasının temel şartlarından biri de cehaletle mücadele olmuştur ki bunun da temel şartlarından biri ülkenin okuryazar oranının arttırılması, eğitim düzeyinin yükseltilmesidir. Bu nedenle, birçok kez düşünülmüş, yazılmış ama hayata geçirilememiş olan Harf Devrimi yine Atatürk liderliğinde 1 Kasım 1928 tarih ve 1353 sayılı “Yeni Türk harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun”un kabul edilmesiyle gerçekleştirilmiştir.
 
Harf devriminin bu ülkeye neler kattığını ve önemini aşağıdaki okuryazar oranları açıklayacaktır sanırım: 
1923 yılında %2,25 (Turgut Özakman bu oranın daha düşük olduğunu, kadınlarda %0,7’ye kadar düştüğünü belirtmektedir.)
1927 yılında %10,5 (1927 sayımlarına istinaden resmî açıklama)
1935 yılında %20,4 (1935 sayımlarına istinaden resmî açıklama)
2020 yılında %97,42.
 
Önümüzdeki dönemin ilk gününde, 1 Kasım’da Harf Devrimi’nin 93. yıldönümü kutlanacak ve kutlamalar her yıl olduğu gibi 1-7 Kasım tarihleri arasında “Türk Harf Devrimi Haftası” olarak sürdürülecektir. Bu önemli başarının ardından, şimdi sıra eğitimin kalitesini ve fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür gençlerin sayısını arttırmaya gelmiştir. Bizlere düşen ise her düzeyde eğitimi ve gençlerimizi desteklemektir.

SEKTÖREL DEĞERLENDİRME 
Geçen iki aya ilişkin sektörel değerlendirmeyi yaparken hem sektörümüzü ilgilendiren genel ekonomik değerlendirmeye hem de sektörümüze özel değerlendirmeye yer veriyoruz. 

Covid-19 Ekonomisi. Öncelikle belirtelim ki, tüm dünya Covid-19 küresel salgını ile sınav veriyor. Küresel olarak üretim düştü, bir süre ulaşım çok kısıtlı olarak yürüdü, yatırımlar azaldı, iş gücü kaybı yaşandı. Toplumda ise psikolojik ve sosyolojik travmalar oluştu. Bu dünyanın hazırlıklı olmadığı bir krizdi. Bunun sonucunda; ekonomik açıdan güçlü olan ve yeni duruma uyum sağlayabilen ülkelerin krizden en erken kurtulanlar arasında olması, hatta krizi fırsata çevirmesi, yeni dünya düzeni içinde yerini alması mümkün olabilecektir. Ekonomik açıdan salgından etkilenen ülkeler için bir yandan ekonomik sorunlar devam ederken, diğer taraftan küresel bazda bazı sorunlar fırsata çevrilebilecektir. Örneğin Türkiye çelik ihracatı konusunda Covid-19 döneminde bu alanda rekorlar peşinde koşmaya başlamış, ciddi yatırımlar gerçekleştirmektedir. Bir benzetme yapacak olursak, bu durum araç kullanırken bir ayağınla gaza, bir ayağınla frene basmak gibi karmaşık bir durum. Bir yandan enflasyon artıyor, diğer taraftan iç piyasalarda durgunluk (resesyon) baş gösteriyor. Son zamanlarda ekonomide yaygın olan terimiyle stagflasyon yaşanıyor. Uzman olmadığım bir alan bu. Ekonomistlere göre bu terim; İngilizce “Stagnation” yani durgunluk/daralma ve “Inflation” yani enflasyon kelimelerinden türetilmiş bir ekonomik terimdir. Stagflasyon, ekonomik hayatta hem durgunluk hem de enflasyon yaşandığı, bir yandan fiyatların diğer taraftan işsizliğin arttığı dönemlerde bu iki olgunun birbirini tetiklediğini ve büyüttüğünü anlatmakta kullanılır. Ülkemizde ise stagflasyona girildiği henüz herkes tarafından kabul olunan bir görüş olmamakla beraber, döviz kurlarındaki tırmanış ve her gün kaçınılmaz olarak gelen zamlar, hızla bu noktaya doğru gidildiğini göstermektedir.
 
Gelecek İçin. Ülkemizde yaşanan ekonomik sorunların temel çözümünün her alanda üretimi arttırmak olduğu bilinmekle birlikte, bu konuda da vizyoner bir yaklaşım, gerçekçi ve bilimsel bir risk değerlendirmesi şart. Bu değerlendirmeyi yaparken ilgililer ve uzmanlar hiç şüphe yok ki şu hususları da gündemlerine alacaklardır:
  • Küresel talep ile ülkemizde de kamu ve özel yatırımlarının sürekliliği,
  • Bankaların ve kamunun sanayi ve tarım gibi üretim alanlarına desteğinin sürekliliğine ilişkin tahminler, 
  • Üretimde, özellikle enerji, hammadde ve teknoloji konuları başta olmak üzere dışa bağımlılığın azaltılması,
  • Bölgede istikrarın sağlanması ve uluslararası ilişkilerin geleceği,
  • Avrupa Yeşil Mutabakatı (AYM) ve Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM) konusundaki olası gelişmeler ve ülkemize etkileri. 
Çelik Sektörü. Çelik sektörü ve çelik yapı sektörüyle ilgili son 20 yılın değerlendirmesini geçen sayımızda paylaşmıştık. Güncel duruma bakacak olursak; 2020 yılında dünya çelik üretimi %1 civarında daralırken, ülkemizdeki ham çelik üretimi %6 mertebesinde artarak 35,8 milyon tona ulaştı ve Türkiye çelik üretiminde dünyada 8. sıradan 7. sıraya, Avrupa’da da Almanya’nın önüne geçerek birinci sıraya yükseldi. ABD ve AB’nin tüm engellerine rağmen artan talep doğrultusunda ve ilk 6 aylık performans değerlendirildiğinde 2021 yılında ham çelik üretiminin 40 milyon tona ulaşması, hatta üzerine çıkması beklenmekte, yatırımlar devam etmektedir.
 
Çelik Yapı Sektörü. Çelik yapılar sektörü ile ilgili olarak 2020 yılında önemli artış sağlanmış, 2017 yılında işlenen 2,1 milyon ton çelik miktarının 2019’da 1,75 milyon tona düşmesine karşılık, 2020 yılında tekrar 2 milyon tona yükselmiştir. Bu artışta, imalatı tamamlanmış olan ve önümüzdeki yılın başlarında hizmete girmesi beklenen Çanakkale Köprüsü gibi bir mega projenin etkisini ihmal etmemek gerekir. Ayrıca 2020’nin ikinci yarısından itibaren uluslararası piyasalarda yatırımların hareketlenmeye başlaması da önemli bir etken olmuştur.

Lojistik. Çelik yapılarla ilgili olarak, küresel salgın (pandemi) döneminde ulaşım konusunda ortaya çıkan bazı talepler de fırsat olmaya devam edebilir. Bilindiği gibi, deniz ulaşımı ve demiryolu taşımacılığı CO2 emisyonu açısından en uygun iki yöntem. Ancak, navlunun ABD’de indirme süresi 15 günden 50 günün üzerine çıkınca konteyner sorunu başladı. Covid-19 ile mücadele belli oranda başarıya ulaşabilir, ancak virüs tehdidi var oldukça konteyner sorunu da devam edebilir.
 
Bunun sonucunda konteyner imalatı ve ihracatı Türkiye için fırsat olmaya devam edebilir. Lojistik konularda da şu hususların değerlendirilmeye devam edilmesinde yarar olabilir:
 
  • Lojistikte dijitalleşme ve yaratıcı çözümlerin geliştirilmesi,
  • Afrika gibi hedef pazarlara yalnız çelik için değil tüm ihraç ürünleri için programlı / tarifeli deniz nakliyatının sağlanması ve navlun maliyetlerinin düşürülüp nakil sürelerinin kısaltılması,  
  • Deniz yolunun ve raylı sistemin daha aktif kullanımı ve entegrasyonu, 
  • Bulgaristan’da, Avrupa’ya gidecek malların karayolundan / TIR’lardan demiryoluna transferi için yapıldığı bilgileri alınan büyük transfer terminali (Intermodal Terminal Plovdiv) gibi Türkiye’de de transfer terminallerinin ve lojistik merkezlerinin yapılması sanayicilerimiz için yararlı olabilir.
Yurt Dışı Yatırımları. Paris Anlaşması ve Yeşil Mutabakat paralelinde sera gazı salımının öneminin hızla arttığı bu dönemde hammadde ve nakliyelerin önem kazanması nedeniyle, çelik üretici ve çelik yapı imalatçılarının yurt dışı yatırımlarını da gözden geçirmelerinde, konsolidasyonlarda yarar vardır. 
 
Bugün çelik üretimiyle ilgili olarak maden konusuna da değinmek istiyorum. Bilindiği gibi ABD küresel olarak petrol bölgelerinin kontrolünü elinde tutmaya çalışırken Çin dünya üzerindeki maden yataklarını satın alma stratejisini benimsemişti. Bizim çelik üreticilerimizin komşu / yakın ülkelerdeki maden yataklarını satın almalarının, üretimi de daha ucuz hammadde ve enerji temin edebileceği ülkelerde yapmasının sektörümüze katkılarının neler olabileceğinin değerlendirilmesinde yarar olabilir. Uluslararası şirketlerin gelişimi 21. yüzyılın olmazsa olmazı. Yurt dışı yatırımlar konusunda, Türk Yapısal Çelik Derneği üyelerinden Borusan Mannesmann, Tosyalı Holding Tosçelik ve Metal Yapı gibi sektör paydaşlarımızın başarılı uygulamaları da bu düşüncemize esin kaynağı olmuştur. Tabii demir ve çinko maden rezervleri açısından zengin İran’dan bazı yatırımcıların Türkiye’deki çinko tesislerine ortak olmalarına ilişkin bilgiler de bu düşüncemizi desteklemiştir. 

AYM ÇALIŞTAYI ve SONRASI
Çelik sektörü, 11 Aralık 1997’de Kyoto’da gerçekleştirilen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) 3. Taraflar Konferansında kabul edilen, küresel ısınma ve iklim değişikliği konusunda mücadeleyi sağlamaya yönelik uluslararası çerçeve niteliğindeki Kyoto Protokolünün kabulünden beri küresel ısınma sorunu ile yakından ilgilenmektedir. Bu ilgi, Kyoto Protokolünün 2020 yılında sona erecek olması nedeniyle 2015 yılında yapılan ve Türkiye’nin de taraf olduğu Paris Anlaşmasına göre Türkiye 2021-2030 yılları arasında sera gazı emisyonunu %18 ilâ %21 arasında azaltmayı planlaması1 kapsamında daha da artmıştır.
 
Türkiye’nin de taraf olduğu bu konudaki çalışmalar muhtelif bakanlıklar tarafından sürdürülürken, T.C. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Metal Sanayi Daire Başkanlığı koordinasyonundaki üyesi olduğumuz METAL-TEK Komitesi’nin 23 Mart 2021 tarihli toplantısında Avrupa Yeşil Mutabakatı (AYM) (EU Green Deal) paralelinde yürütülmesi gereken çalışmalar görüşüldü. Bu kapsamda, “2030 Çelik Stratejisi” hazırlanması konusunda çalışmak üzere Türkiye Çelik Üreticileri Derneği (TÇÜD) ve TUCSA’nın da içinde olacağı bir Demir Çelik Çalışma Grubu kurulmasına karar verildi.

Türk Yapısal Çelik Derneği (TUCSA) bu paralelde karbon salımının azaltılması için bir yandan çelik üretiminde, diğer taraftan çelik kullanımında gerekli önlemlerin alınması amacıyla ve Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Metal Sanayi Daire Başkanlığı koordinasyonundaki Metal-Tek Komitesi altında oluşacak “Demir Çelik Çalışma Grubu” paralelinde hareket etmek üzere bünyesinde “AYM Çalışma Grubu” oluşturulmasına 14 Nisan 2021 tarihinde karar verdi.

Avrupa Yeşil Mutabakatı (AYM). İklim değişikliğinin temel nedenlerinden olan sera gazı salımının kontrol altına alınabilmesi için AB Komisyonu; 1973 yılında kabul ettiği Çevre Eylem Programı (Environmental Action Programme) ile başlattığı çalışmaların sonucu olarak, Avrupa’yı 2050 yılında ilk karbon nötr bir kıta haline getirmeyi hedef alan Avrupa Yeşil Mutabakatı (AYM) belgesini2 11 Aralık 2019 tarihinde yayımlandı. Bu belge, Avrupa’da sera gazı [başlıcaları su buharı (H2O), karbondioksit (CO2), nitröz oksit (N2O), metan (CH4) ve ozon (O3)] salımının 2030 yılına kadar 1990 yılına oranla %55 oranında azaltılmasını ve 2050 yılına kadar sera gazı salımının sıfırlanmasını hedef almaktadır.

Sınırda Karbon Düzenlemesi Mekanizması (SKDM). Avrupa Komisyonunun 14 Temmuz 2021’de Fit for 553 başlığı ile yayımladığı AB ekonomisi ve toplumunun iklim beklentilerine ulaşması için Komisyon önerileri kapsamında SKDM (Carbon Border Adjustment Mechanism – CBAM) esasları ve basın bülteni4 ile konu daha da önem ve öncelik kazandı. Hâlâ yeterince açık olmayan bu düzenlemeye göre, çelik ihracatçılarına, ürettiği çeliğin karbon salım miktarına göre SKDM sertifikasını satın alma zorunluluğu getirilmektedir. Alınacak sertifika sayısı, bir SKDM sertifikasının 1 ton karbondioksit eşdeğerinde olduğuna göre hesaplanacaktır5. Ancak burada sertifika fiyatlarının borsa şeklinde haftalık olarak belirlenme işleminin SKDM tarafından hangi kriterlere göre yapılacağı, ihtiyaç halinde Avrupa’ya ithalatı engellemek üzere siyasi öngörülerle yükseltilip yükseltilemeyeceği konusunda henüz açıklık bulunmamaktadır. Ayrıca Avrupalı çelik üreticileri Avrupa’ya ihraç etmeyeceklerine göre, bu uygulama onları koruyacak mıdır?

SKDM sertifikası uygulamasından çelik yapı üreticileri önemli ölçüde etkilenecek. Karbon oranı düşük veya yeşil çelik ürettiği için SKDM sertifikası ödemeyen, karbon vergisi ödemeyen firmaların ürünleri, maliyetleri düşürmek için çelik yapı üreticileri ve otomotiv, gemi inşa, makina imalatçısı gibi diğer çelik kullanıcıları tarafından tercih edilecek. Bu düzenleme üreticileri yeşil veya az karbon salımı olan çelik üretmeye mecbur bırakacak. Burada tartışmaya açık olan kısım: Avrupa’da karbon salımını azaltmak mı, Türkiye gibi Avrupa’ya çelik ihraç eden firmaların ihracatına dolaylı sınırlama getirmek mi, yoksa her ikisi de mi? Muhtemelen ikisi de olabilir.
 
Avrupa Yeşil Mutabakatı (AYM) Çalıştayı. Bütün bu konuların Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın öngörüleri paralelinde tartışılmasını sağlamak, sorunları ve tereddütlü konuları saptamak ve öneriler geliştirmek için düzenlenmesine TUCSA Yönetim Kurulu tarafından karar verilen AYM Çalıştayı, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı himayelerinde 30 Eylül 2021’de İstanbul Fuar Merkezi’nde başarıyla gerçekleştirildi.

Sanayi ve Teknoloji Bakanı Sayın Mustafa Varank’ın açılışını yaptığı, gerek bakanlıkların gerek sanayicilerin ve STK’ların yoğun ilgisiyle gerçekleştirilen AYM Çalıştayı hakkında bilgilere bu sayıda ayrıntılı yer verildiğinden burada detaylara girilmeyecektir. 
 
Çalıştay masalarında elde edilen sonuçların değerlendirilmesini takiben TUCSA tarafından TÇÜD ve daha sonra da Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile gerekli koordinasyon yapılacak ve takiben Sonuç Raporu kamu, üniversiteler, sanayi ve STK’lar dâhil tüm ilgili taraflarla paylaşılacaktır.
 
İklim değişikliği, AYM ve döngüsel ekonomi gibi konuların tümünü kapsayan Sürdürülebilirlik teması TUCSA için 2021-2023 yıllarının öncelikli teması olarak kabul edilmiş ve konunun sürekliliği ile sürdürülebilirliğinin sağlanması kararlaştırılmıştır. Bu kapsamda, AYM Çalıştayı ile başlayan etkinlikler, sektörün ve tüm ilgililerin yaygın olarak bilgilendirilmesi amacıyla seri halinde düzenlenecek online panellerde, önümüzdeki iki yıl içinde gerçekleştireceğimiz; 22. Yapısal Çelik Günü (24-25 Kasım 2021), 2nd International Conference and Exhibition on Corrosion and Surface Protection for Steel (25-27 Mayıs 2022), 10th International Symposium on Steel Bridges for a Green Planet (21-22 Eylül 2022) ve International Conference of Earthquakes and Steel Structures 2023 etkinliklerimizde de ele alınmaya devam edilecektir.
 
Bu vesileyle, AYM Çalıştayı organizasyonun başarıyla gerçekleşmesine katkıda bulunan tüm destekleyen kuruluşlara teşekkürlerimizi sunarız.
 
22. YAPISAL ÇELİK GÜNÜ
2000 yılında başlayan Yapısal Çelik Günleri 22 yıldır her sene gerçekleştiriliyor. Geçen 21 yıl içinde sektörün tüm paydaşları Yapısal Çelik Günlerinde buluştu. Yıllar içinde kapsamı değişen ve gelişen Yapısal Çelik Günlerinde;

  • Çok sayıda uzmanın yorumları dinlendi, 
  • Çelik yapı projelerinin detayları ve teknolojideki gelişmeler izlendi, 
  • Kritik konular panellerde masaya yatırıldı, 
  • Üyelerin Tanıtım Alanlarında tanıtımlar yapıldı, iş ilişkileri geliştirildi,
  • Ödül törenleri ile sektöre hizmeti geçenler ödüllendirildi.
Geçen yıla kadar 350 - 400 katılımcı ile gerçekleştirilen Yapısal Çelik Günleri sektör paydaşlarına iletişim ağı (networking) ve tanıtım konusunda da önemli fırsatlar sağladı. Geçen yıl, 21. Yapısal Çelik Günü Covid-19 salgını nedeniyle, günün şartlarına uygun olarak ve teknolojik gelişmelerden de yararlanarak 11-12 Kasım 2020 tarihlerinde ilk kez internet ortamında görüntülü (virtual) olarak gerçekleştirildi. Toplantıya, 952 kişi https://yapisalcelikgunu.org web sitesinden kayıt yaptırarak, 58 kişi de YouTube üzerinden olmak üzere 1010 kişi katıldı. Geçen yıl iki günde toplam 14,5 saat kesintisiz yayın yapılarak uluslararası bir başarıya imza atıldı. 
(Bkz. https://tucsa.org/tr/haber_detay.aspx?haber=967&tip=1

Katılım Artıyor. Türk Yapısal Çelik Derneği, 2018 yılından beri gerçekleştirdiği web seminerleri deneyimi ve geçen yıl online Yapısal Çelik Günü başarısı sonucunda bu yıl da özel bir yazılım kullanarak daha geniş kitlelere ve daha geniş bir içerikle ulaşmayı hedefliyor: Bunun için 1.000 kişiye kadar dinleyici online olarak bağlanırken, bunun üzerindeki dinleyiciler Youtube üzerinden programı canlı olarak izleme imkânı bulabilecekler. Sürenin iki gün olması ve internet üzerinden Türkiye’nin her yerinden, hatta yurt dışından da katılım olanağı olması nedeniyle bu yıl da dinleyici / izleyici sayısının 1000’in üzerinde olması beklenmektedir.
 
İçerik Genişliyor. 22. Yapısal Çelik Günü geçen yıl olduğu gibi bu yıl da online ve iki gün süreli olacak. https://yapisalcelikgunu.org web sitesinde yer alan programa göre;
  • 24 Kasım’da beş uzman konuşmacıdan “Deprem ve Sürdürülebilirlik” temasını işleyen sunumları dinleyeceğiz. Öğleden sonra ise üst düzey yetkililer “Çelik Yapılar Açısından AYM, Sürdürülebilirlik ve Karbon Vergisi İçin Hazır mıyız?” konulu panelde sorunları ve çözüm önerilerini masaya yatıracaklar. 
  • 25 Kasım’da güne “Yüksek Teknolojiyi İnşaat Sektöründe Nasıl Daha Etkin Kullanabiliriz?” konulu panel ile başlanacak, gün içinde “Dijitalleşme ve Modülerleşme” temasını esas alan dört teknik sunum ile devam edilecektir. Ayrıca, uygulanmış iki proje sunumu ile Yarışma ve Sektör Ödül Törenleri de bu bölümde yer alacaktır. 
Bununla ilgili Sponsorluk Koşulları sayfası aşağıda sunulmuş olup, https://tucsa.org/tr/ ve https://yapisalcelikgunu.org web sitelerinde de yayımlanmaktadır. Sponsorluk ve reklamlarla ilgili sorularınız için pr@tucsa.org veya yesimgures@yapisalcelikgunu.org adreslerinden veya 0542 288 9677 numaralı telefondan bilgi alabilirsiniz.
 
SONUÇ VE ÖNERİLER
1. Dünya Covid-19 küresel salgını ile sınav veriyor. Küresel olarak üretim düştü, bir süre ulaşım çok kısıtlı olarak yürüdü, yatırımlar azaldı, iş gücü kaybı yaşandı, toplumda psikolojik ve sosyolojik travmalar oluştu. Son zamanlarda ekonomide yaygın olan terimiyle stagflasyon yaşanmaya başlanıyor.
2. Ülkemizde yaşanan ekonomik sorunların temel çözümünün her alanda üretimi arttırmak olduğu bilinmekle birlikte, bu konuda da vizyoner bir yaklaşım, gerçekçi ve bilimsel bir risk değerlendirmesi şart.
3. 2020 yılında dünya çelik üretimi %1 civarında daralırken, ülkemizdeki ham çelik üretimi %6 mertebesinde artarak 35,8 milyon tona ulaştı. Türkiye çelik üretiminde dünyada 8. sıradan 7. sıraya, Avrupa’da da birinci sıraya yükseldi. 2021 yılında ham çelik üretiminin 40 milyon tonun üzerine çıkması beklenmektedir.
4. 2019 yılında keskin bir düşüş yaşayan çelik yapı sektörü, 2020 yılında 2017 yılı rakamlarına yaklaşmış ve işlenen çelik miktarı 2 milyon ton mertebesine yükselmiştir.
5. İki yıla yakın süren Covid-19 döneminde lojistik açıdan yaşanan sıkıntılar bir açıdan da fırsat yaratmıştır. Dünyada konteyner ve gemi inşa talebi artmıştır. Küresel ısınma ve AYM nedeniyle nakliyeler konusunda da önlemler alınmaktadır. Bu kapsamda, şu hususların değerlendirilmesi yararlı olacaktır; 
a. Afrika gibi hedef pazarlara yalnız çelik için değil tüm ihraç ürünleri için programlı / tarifeli deniz nakliyatının sağlanması ve navlun maliyetlerinin düşürülüp nakil sürelerinin kısaltılması,  
b. Deniz yolunun ve raylı sistemin daha aktif kullanımı ve entegrasyonu, 
c. Bulgaristan’da, Avrupa’ya gidecek malların karayolundan demiryoluna transferi için yapıldığı bilgileri alınan büyük transfer terminali (Intermodal Terminal Plovdiv) gibi Türkiye’de de transfer terminallerinin ve lojistik merkezlerinin yapılması.
6. Çelik üretici ve çelik yapı imalatçılarının yurt dışı yatırımlarını da gözden geçirmelerinde, konsolidasyonlarda yarar olabilir. Bu kapsamda;
a. Çelik üreticilerimizin komşu / yakın ülkelerdeki maden yataklarını satın almalarının, üretimi de daha ucuz hammadde ve enerji temin edebileceği ülkelerde yapmasının sektörümüze katkılarının neler olabileceğinin değerlendirilmesinde yarar olabilir.
b. Çelik yapı imalatçılarımızın da etkin oldukları pazarlarda veya o pazara etkin ulaşım imkânı sağlayan bölgelerde yatırım yapmaları yararlı olabilir. 
7. Ülkemizi en az 10 yıl meşgul edecek iklim değişikliği, AYM ve döngüsel ekonomi gibi konuların tümünü kapsayan sürdürülebilirlik temasının daha yaygın ancak koordineli şekilde sürdürülmesinde yarar vardır. Bu konuda, başta yeşil çelik olmak üzere çeşitli ARGE faaliyetlerine gereksinim olduğu ortadadır. 

Kaynakça
1. https://iklim.csb.gov.tr/paris-anlasmasi-i-98587 
2. https://ec.europa.eu/info/sites/default/files/european-green-deal-communication_en.pdf
5. Fikir vermesi için bir ton çelik üretimi için 2,1 ton CO2, geri dönüşüm sırasında ise 0,6 ton CO2 salımına neden olduğu kabul edilebilir. 
 
 
 
 
Çelik Yapılar - Sayı: 72 - Eylül - Ekim 2021

Kendimizi Sınayalım

Kendimizi Sınayalım - 72



© 2014 - Türk Yapısal Çelik Derneği