Öncelikle 2021 Architizer A+ Awards ödül programında elde ettiğiniz “Institutional – Unbuilt” kategorisindeki ödül nedeniyle sizi tebrik ederiz. Bu ödülü Haliç Kütüphanesi projesiyle kazandınız. Projeyle ilgili detayları sizden öğrenebilir miyiz?
Teşekkür ederim. Architizer ödülleri mesleğimizdeki en prestijli ödüllerden biri olarak kabul ediliyor. Uluslararası arenada konusunda en üst seviyeye gelmiş mimarlık firmalarıyla boy ölçüşüyorsunuz. Hele ki mimari tasarım anlayışı toplumumuzda gelişmiş ülkelere nazaran çok düşük olduğundan yurt dışındaki meslektaşlarımıza göre daha dirençli olmak durumundayız. Architizer ödüllünün dışında ayrıca geçen mayıs ayında projemiz World Architecture Community Awards’da uluslararası jüri ve halk oylaması ödüllerini birlikte alan Türkiye’den tek proje oldu. Projemiz ile uluslararası mimari camiada ülkemizi temsil edebilmekten gurur duyuyoruz.
Haliç Kütüphanesi projesi, öncelikle İstanbul’da yaşayan genç nüfusun önemli bir probleminin çözümünü hedefliyor. Bu proje, İstanbul’da gençlerin kütüphane önlerinde ders çalışma ihtiyaçlarını karşılamak için saatlerce uzun sıralarda beklemesine çözüm getirmek için tasarlandı. Belki biliyorsunuzdur, Mimar Sedad Hakkı Eldem’in Atatürk Kütüphanesi ve İstanbul Beyazıt Kütüphanesi önünde uzun sıralar oluşmakta. Söz konusu sıralar kütüphanedeki eserlerin incelenmesi amacıyla oluşmuyor. Bu nedenle yaptığımız kütüphanenin esas amacı, Haliç’e bakan cephesinde İstanbul’un en güzel manzarası olan şehrin yedi tepesine ve diğer cephesinde de Galata Kulesi’ne bakan, gençlerin derslerini çalışabilecekleri ferah bir mekân yaratmak oldu.
Haliç Kütüphanesi, bulunduğu çevre ve kültürle adeta dokununca uçan bir halı misali tasarlandı. Tepelerde bulunan anıtsal yapıların görünüşleri ve Galata Kulesi’ne doğru akslarının ışıması, ana çatı örtüsünü oluşturuyor. Proje alanına görsel teması olan yakındaki üç tepe kütüphane ve çalışma alanının fonksiyonlarını barındıran çatı örtüsüne ilham oldu. Uzağında kalan diğer tepeler binanın zemin/peyzaj ilişkisini yumuşatıp, iç ile dış mekân arasında kamusal alan oluşturan bir kaideye dönüşüyorlar. Bu kaide kullanıcıları dışarıdan içeri giriş esnasında mekânsal olarak hazırlıyor.
Haliç Kütüphanesi, İstanbul’un bilgisine ışık tutan, Haliç’in iki tarafındaki şehrin sembollerini bağlamayı sağlayan bir aracı olmayı hedefliyor. Şehre giren enerjiyi kendine çekmek yerine, enerjiyi şehre yayan bir proje.
GEMİ TASARIMCILARININ PROGRAMINI KULLANDIK
Projeyi hazırlarken hangi dijital programlardan yardım aldınız?
Ofisimizde dijital ve analog modellerle birlikte çalışmaktayız. Kullandığımız üç boyutlu modelleme programı mimarlık disiplininin dışından gelen gemi tasarımcılarının kullandığı Rhino 3d programıdır. Geçmişte Bodrum’da inşaatını gerçekleştirdiğimiz Hebil 157 projesinde karmaşık yüzeylerin çelik imalatları için yerel bir tekne imalatçısıyla çalışma imkânı bulmuştuk. Aynı modelleme platformunu kullandıklarından dolayı çok rahat bir iş akışı olmuştu. Aramızda direkt olarak iki boyut çizimler yerine 3 boyutlu modeller paylaşabiliyorduk. Bodrum gibi imalatın zor olduğu bir yerde gemicilerle çalışmak büyük bir nimet oldu bizim için.
Haliç Kütüphanesi projesinde de geçmiş deneyimizi kullanmak istedik. Kütüphane çatısını yakında bulunan tersanedeki gemi mühendisleri yardımıyla imal edip, büyük modüller halinde kıyıdan deniz nakliyesiyle sahaya getirip hızlı bir şekilde montajını sağlamanın en pratik çözüm olabileceğini düşündük.
MİMAR SİNAN’IN TEKNİĞİNDEN FAYDALANDIK
Kütüphaneyi gürültünün yaratacağı olumsuz etkilerden korumak için Mimar Sinan’ın stratejisinden faydalandınız. Bu konudaki detayları sizden öğrenebilir miyiz?
Evet doğrudur. Proje alanının yakınında, Mimar Sinan tarafından tasarlanan, Azapkapı Sokullu Camii, şehrin gürültüsünden içeriyi korumak amacıyla adeta havada süzülürcesine zeminden yükseltilmiş ibadet alanı ile kesit ve oran olarak Haliç Kütüphanesi’ne örnek teşkil etmiştir.
Bu strateji aynı şekilde kütüphane ve çalışma alanını şehrin gürültüsünden korumak amacıyla Haliç Kütüphanesi’nde de kullanılmıştır. Zemin kat sesin ve aktivitenin yoğun olduğu sarmalsı çocuk kütüphanesi, oditoryum ve restoranı barındırır.
Öncelikle şunu söylemek lazım. Proje alanı İstanbul’un kalbinde yer alan bir noktada. Medeniyetlere beşik olmuş bu şehir yedi tepesiyle birlikte mimarlık şaheserleriyle taçlandırılmıştır. Tarihin en önemli yapısının mimarları Miletli İsidoros ve Tralles’li Anthemios’un Ayasofya’sından Mimar Sinan’ın muhteşem eseri Süleymaniye’ye kadar büyük bir mimarlık tarihi önümüzde sergilenmekte. Burada bir proje yapmak için proje alanının çevresini çok iyi anlamak gerekir. Bu şaheserlerin önünde saygıyla eğilip önce onları anlamaya çalışmak ve sonra onlarla bugün nasıl bir diyalog kurulacağını düşünmek gerekir.
Mimaride dijitalleşme süreci hakkında neler düşünüyorsunuz? Programlar ve sağladıkları katkılardan bahseder misiniz?
Hayatımızın birçok noktada dijitalleştiği bu çağda mimari de dijitalleşmeyle birlikte eviriliyor. Esasen bu konu derinlemesine konuşulabilecek çok katmanlı uzun bir mevzu. En basit olarak 25 sene önce projeler çizim masalarında oluşturulurken bugün bilgisayar çizim ve modelleme programlarının olmadığı bir ofis herhalde düşünülemez.
Sanal gerçeklilik, arttırılmış gerçeklik ve hatta karma gerçeklik teknolojileri tasarımın bir parçası olup tasarlanan mekânları deneyimlemeyi sağlayabiliyor. Biz ofisimizde 3 boyutlu ve lazer yazıcılardan faydalanarak 3 boyutta modellediğimiz projelerin prototiplerini üreterek tasarımımıza çok büyük katkı sağlıyoruz. Sonuçta sanal olarak modellediğimiz projelerimizin ana hedefi insanların fiziksel olarak kullanabilecekleri mekânlara dönüşebilmesidir.
Bütün yapının 3 boyutlu baskı teknolojisi kullanılarak inşa edilebilmesi kulağa çok hoş gibi gelse de henüz çok kısıtlı. Biliyorsunuz bir mekânın oluşabilmesi için birçok farklı malzeme ve altyapının birlikte bir araya gelmesi gerekiyor. Henüz 3 boyutlu yazıcılarla bir düğmeye basarak yapıyı oluşturmak mümkün değil. Sonuç olarak ofisinizde en üst seviye teknolojileri kullanarak oluşturduğunuz projeleriniz günün sonunda örneğin otomotiv sektörüne göre çok geri olan inşaat sektörüne teslim ediliyor. Burada bütün kabalığıyla inşaatın kazısından temeline ve tüm süreçlerine işin tanımı ve takibi başlıyor. Esasen bu dijitalleşme çağında belki de en şiirsel kısmı kendimizi insan gibi hissettiğimiz bu kaba saba keyifli süreç.
Yapısal çeliğin mimaride kullanımı, sağladığı faydalar hakkında görüşlerinizi öğrenebilir miyiz?
Önemli deprem fay hatlarının yer aldığı ülkemizde yapısal çelik kullanımın artması ülkemiz için faydalı olacaktır. Betonarmeye göre çeliğin daha pahalı bir çözüm olması nedeniyle orta ve çok katlı konut projelerde halen yatırımcılar betonarmeyi tercih ediyor. Oysa yapısal çelik hafif olup geniş açıklıklar geçmede avantajlı.
Özellikli projelerde tercih edilmesinin sebebi mimari ihtiyaçlara çok iyi cevap verebilmesi. Örneğin Haliç Kütüphane projesini ancak yapısal çelik ile inşa etmek mümkün. Ayrıca sanayi yapılarında üst yapının hafifliği temel yapısını ekonomik hale getirirken geniş açıklıklarla birlikte sanayicinin tercihi olabiliyor. Bir deprem ülkesinde yaşadığımızı unutmamalıyız. Şehirlerimizin göbeğine kendi güvenliğimiz için yapısal çeliği nasıl sokabiliriz? Bunun çaresine bakmalıyız. Ancak sizi temin ederim ki çözüm biz mimarlarda değil tamamen yatırımcının bütçesiyle ilişkili.
Seul’daki Uijeongbu Archaeo Exbition Center projenizde yapısal çelik kullanıma dair detaylar görüyoruz. Projenizden bahseder misiniz?
Proje, arkeolojik kazısı bitmiş bir araziye koruma çatısı ve müze yapısından oluşmakta. Burada hedef en narin kolonlarla konsol çalışan saçakların en hafif şekilde taşınmasıdır. Montajının da pratik olmasının zorunlu olduğu bir arazide yapısal çelik kullanmak bu yüzden şart oldu.