İkisi de Türkiye’de, İTÜ Mimarlık Fakültesi’nde almışlar mimarlık eğitimlerini. Sonrasında yurtdışına çıkıp hem eğitimlerini güçlendirmişler hem de Dünya’ca ünlü mimarların ofislerinde çalışmalar yapmışlar. Sonrasında Türkiye’ye dönüp birlikte Salon Mimarlık Ofisi’ni kurmuşlar. Mimar Melike ALTINIŞIK ve Alper DERİNBOĞAZ ile gerçekleştirdik bu sayımızın mimarlarla çelik yapı sohbetlerini. Önemli vurgular yaptılar çelik yapılar alanına yönelik, kulak vermek gerek vizyonlarına…
Yurtdışına çıkmadan önceki çelik yapılarla ilgili düşünceleriniz, orada nasıl değişti ve yeninden Türkiye’ye dönünce kazandığınız deneyimlerle buradaki çelik yapıları değerlendirmenizi istesek, neler söylemek istersiniz?
Melike ALTINIŞIK: İTÜ Mimarlık Fakültesi’ni bitirip Master eğitimi almak için Londra’ya gittim.Buradaki lisans eğitimimin son dönemlerindeki projelerimde çelik eğitim sisteminde de yer edinmeye başlamıştı. Hocalarımız tarafındn aslında çelik sistemler kullanmaya teşvik ediliyorduk. Belki daha standart çelik sistem çözümleri idi, betonarmeyi taklit eder gibiydi ama bu sayede biraz da olsa çelik yapı tasarımıyla ilgili bir fikrim vardı.Londra’da ise farklı bir durum vardı tabiki. Endüstriyel Devrimin içinden geçmiş bir kültürde çeliğin etkileri ile Türkiye’de ki etkileri arasında önemli farklılıklar söz konusu.AA’deki master eğitimimde, bu bağlamda çeliğin projelerime yansıması tabiki çok daha farklı tasarım platformlarında gerçekleşti.
Alper DERİNBOĞAZ:Yüksek lisansı mı Los Angeles’ da UCLA de tamamladım. Sonrasında birçok büyük ölçekli çelik projenin tasarım yürütücülüğünü yaptım. Türkiye de iseİTÜ de Lisans da çelik projeler üzerine birçok uygulama projesi ve ödül alan yarışma projelerinde çelik çalışmıştım. Hatta ilk ödülümü Proyam ve Prosteel yarışmalarında almıştım ikinci sınıftayken. İki deneyimi karşılaştırmak gerekirse Türkiye de çelik eğitiminde ve kullanımında nitelik açısından hiçbir eksiklik yok. Benim bildiğim kadarıyla uygulama yapan firmalar da mühendisler de oldukça yetkin. Ancak çok dar bir uygulama alanı olduğundan bilgi yaygın değil. Çok az kişinin deneyimi var ve bu giderek genişlemiyor ne yazık ki.
Kendinizi Çelik Yapılar konusunda eksik hissettiniz mi?
Melike ALTINIŞIK: Eksiklik olarak denemez tabii ama sonuçta öğrenme açlığı doğuran bir durum söz konusu oluyordu. Daha çok öğrenip,araştırmak ve daha çok kendinizi geliştirmeye yönelik bir etki bu. Master sonrasında çalıştığım tasarım ofisinde benim üzerinde çalıştığım projelerin neredeyse yüzde 80’i çelik yapılardı. Betonarmeyi taklit eden çelik strüktürel sistem çözümlerideğil de, kendi çözümlerini üreten taşıyıcı yapılardan, mimari tasarımlardan, içini dışına yansıtan çelik yapılardan bahsediyorum. Bunun için de özel mühendislikler gerektiriyordu, mimarla mühendisin birlikte kurduğu ilişkiler önemliydi. Yani projenizi alıp bir mühendise teslim edip, o sonucu üretmiyordu. Her zaman birlikte geliştirdiğimiz, hatta mimar olarak gerçekten bir sistem bile önerdiğimiz,ve mühendis ekip tarafından test edilen durumlardan bahsediyorum. Dünya’nın değişik yerlerindeki, farklı ölçeklerde,farklı tipolojideki projeleri farklı coğrafyalarda Çin’de, Dubai’de ABD’de, Avrupa’da tasarladık. Kimisi bir kültür yapısıydı, kimisi bir müze projesiydi, ya da tiyatro binası gibi yapılardı. Geniş açıklıklar geçen, ama kendi içersinde de “kabuk” diyebileceğimiz nitelikte. Yani çelik bir nevi işin iskeleti ve siz onu saklamak değil de,tümüyle gösterdiğiniz, mimarinin içine taşıdığınız çelik sistemi de tasarladığınız durumlar söz konusuydu. Bunlar zaman içersinde kendimi geliştirdiğim heyecan verici bir sürece dönüştü. Türkiye’ye dönüş ile birlikte de çelik yapılar alanında burada ne yazık ki “bir nevi” ilerleme kaydedilmiş bir durum olduğunu gördüm.
Alper DERİNBOĞAZ: Ben Los Angeles’da okudum, hem de müze yapılarından kampüs binalarına kadar birçok konuda çalıştım. Biliyorsunuz orası bir deprem bölgesi ve orada betonarme imalat nerdeyse hiç yoktur. Bulunması en zor ve imalatı en pahalı şeylerden bir tanesidir. Orada yapı betonarme yapıldığında şaşırıyorlar. Tabii depreme karşı kontrollü hesaplar yapma şansınız oluyor. Alçak yapılar çok fazla, yüksek yapılara göre daha yaygın.
Hafif Çelik yapılar mıydı bu alçak yapılar?
Alper DERİNBOĞAZ: Tabii, hafif çelik, hızlı sistemlerle, çok fazla zeminin altını kullanmaktansa zeminin üstünü kullanan bir yapı ile planlamak gibi bir yerde. Bu nedenle çelik ve ahşap yapılar kullanılıyordu orada. Onun için ben çok mutluydum, epey bir çelik projesi içinde oldum orada. Türkiye’deki eğitimim sırasında da çelik projesi yapmıştım ben de. Cem Altun hocadan eğitim almıştım ve bu konuda çok da istekliydim. Amerika’da bu yapıların gerçek hayata geçmiş versiyonlarını görmek ve çalışmak, iyi bir deneyimdi benim için.
Türkiye’nin de çok büyük bir bölümü ciddi deprem riskinde. Orada deprem düşüncesiyle çelik yapılıyor ama burada yapılar betonarme. Buraya dönünce ne düşündünüz?
Alper DERİNBOĞAZ: Evet ama imalat kontrolü konusunda sıkıntı olabileceği düşünülerek betonarme yapma ağırlığı var aslında burada. Tabii o tartışmalı bir konu, hangisinin imalatı daha kontrollü, tartışılır. Kaynaklı, bulonlu üretim mi, işte onun karşısında etriye dediğimiz şey, betonarme üretim mi? Tartışmalı bir konu. Bunun detaylarını inşaat mühendisleri ile de konuşmak lazım. Ama öyle bir handikabı var diye tahmin ediyorum. Los Angeles’da bir işin yapılması konusunda çok gelişmiş regülasyonlar var ve buna her şekilde uyuluyor. Risk faktörü daha az yurt dışında, belki öyle bir şey olabilir. Ama Türkiye’ye gelir gelmez ilk projelerimizde çelik yaptım zaten. Biz çelik kullanıyoruz projelerimizde, çelik kullanmakta bir sorun olmuyor. Tabii maliyetler önemli bir sorun ama çelik kullanımdaki sorunun biraz teknik yeterlilikte olduğunu düşünüyorum. Mimarlar da çok fazla çelik kullanmıyor çünkü çelik yapı kültürü çok fazla gelişmiş değil. Okuldan başlayıp çevrenizde gördüğünüz projelerden devam eden bir uzak duruş da var aslında. Belli mimarlar, belli miktarlarda, gayet kolay bir şekilde çeliğe yönlendirebilir projeleri. Ama böyle bir mimarı kültürün de olmayışının getirdiği durum var Türkiye’de. Tabii ki maliyetler de etkiliyor ama mimari ekipler daha çok çelik bilincini geliştirseler daha fazla görürüz zaten çevremizde çelik yapıları.
Türkiye’de Çelik Yapılarla ilgili maliyet hesabının doğru yapılmadığını, bunun sonucunda da pahalı olarak değerlendirildiğini düşünüyoruz. Sizler de katılır mısınız bu düşüncemize?
Alper DERİNBOĞAZ: Evet, metrekare kazancınızdan tutun hızına kadar, uzun dönemdeki getirilerine kadar, sonuçta bina yıkıldıktan sonra da size getirdikleri gibi avantajları da var yani aslında üst perspektiften bakarsanız, doğru bir ekonomi hesabı yaparsanız o zaman aslında daha bile ucuza çıktığını gördüğümüz durumlar oluyor. İşin ekonomisi farklı şekilde hesaplamak lazım bence. Örneğin yapının prestijini arttırıp projenin satış rakamlarını yükseltebilmesi söz konusu. Veya daha düz hesap bakacak olursak çelik yapı narin kesitlerle çalışmanıza izin verdiğinden alan kazanımlarınız çok daha fazla oluyor, iç mekan düzenlemelerinde daha esnek ve fonksiyonel alanlar çıkartabiliyorsunuz. Aynı şekilde tavan yüksekliklerinde kazanımlarınız olabilir, tesisat aydınlatma gibi konularda farklı çözümler uygulanabilir. Bunun gibi birçok etmen göz önünde bulundurularak değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum bu konun. Benzer hata mimarlıkta bütün alanlarda yapılıyor. Ucuz rakamlı malzeme ilk etapta ucuz gibi görünse de bakım masrafları ile düşünülmüyor, yapının değil idarelerin sürdürülebilirliği bile göz önünde bulundurulmuyor.
Bu yanlış hesabı, algıyı mimar mı yaratıyor, mal sahibi mi?
Alper DERİNBOĞAZ: Aslında mal sahibinden de önce mimar bu hesaplamayı yapıyor, sonuçta mal sahibinden önce mimarın verdiği bir karar. Daha ön plan aşamasında projenin çelik mi ya da başka bir sistem mi olacağına mimar karar veriyor. Çelik seçildiğinde sonra ki aşamalarda değişmesi gerekebiliyor ancak prensipte en sağlıklı sistem neyse onun tercihinin yapılması gerekiyor. Çelik yapı detaylarına hakim olunmadığı için betonarme yapmak projeye ihanet etmektir.
Melike ALTINIŞIK: “Çelik ekonomik değildir” algısını ortaya çıkartan en önemli konu, çelik yapının özel bir üretim gerektirmesi. Sadece üretim şeklinin yanı sıra montaj aşamasında hep kalifiye işçilik gerektiren, projeye dahil olan her kesimin de kalifiye olmasını gerektiren bir durum var sonuçta. yatırımcı ya da müteahhit firma için, başta görünmeyen ama daha sonra bütçesel olarak artı katkılar ile geri dönüş yapan bir durumsöz konusu. Belkide kimse üretim sürecindeki zorluklarla uğraşmak istemiyor ve daha kolaya, bilinene doğru kaçılıyor. Onun içinde en kolay slogan olarak “Çelik pahalıdır” gibi bir başlığa yönelebiliyorlar.
Sizin ofisinizde çelik yapı tasarımından kaçılmadığını biliyoruz, biraz çelik projelerinizden söz etsek neler söylemek istersiniz?
Alper DERİNBOĞAZ: Yaptığımız çelik projeleri çok küçük olmasına rağmen tasarım değeri anlamında önemli. Çevrecilik açsından uluslararası anlamda da bazı teknikleri ilk defa hayata geçiren, sayısal üretim tekniklerini de ilk defa buluşturan, özel projeler oldu. Hala da alanlarında inovatif işler olarak görülüyor. Mimariyi bir üst aşamaya taşımak gerektiği durumlarda çelik tabii bulunmaz bir araç. Getirdiği narinlikten tutun prezisyona kadar. Yani sizin çelikte tasarladığınız yapının hayata yanlış geçmesinin çok fazla bir yolu yok, bire bir hassasiyette üretilmesi gerekiyor, bu bakımdan da bizim Salon Mimarlık olarak çelik çok da tercih ettiğimizdir.
Çelik Yapı Sektörüne hizmet veren kuruluşlar, mühendis gruplar, malzeme üreticileri, imalatçılar sizlerin tasarımlarına destek verebiliyorlar mı?
Melike ALTINIŞIK: Biz projelerimizin çoğunda gerçekten de çelik sistemlerikullanmaya çalışıyoruz, bazen bu projenin tasarım ilkesi olurken bazen cephesi ya da çatısı olabiliyor. Burada genelde şunu söyleyebiliriz, biz mimari ekip olarak sektörden karşılaştığımız zorlukları sadece onların suçu gibi düşünüp, sorundan kaçmak yerineonlara destek olabilecek çözümü üretmeye çalışarak zorlukları aşmaktan yanayız. Bizim projeleri tasarlama ve üretme metodolojimiz ile başlıyor süreç, biz projeleri nasıl bir standartta üretiyoruz? Türkiye’deki bir mimari ofisin alışılagelmiş proje üretme teknikleri ile tasarım yapmadığımız bir süreç söz konusu. Böylece burada bir farklılık ortaya çıkıyor. Ne yapıyoruz? Biz “Dijital Fabrication” dediğimiz ya da dışarıda üretime( Off-site Manufacturing )yönelik olanaklar sağlayacak tasarım girdilerini daha en başındantasarım sürecine entegre ediyoruz. Bunun için dekendi yazılımlarımızı geliştirdik. En büyük katkısı projenin ilk aşamasında, bir yandan mimara tasarım yapması için daha çok tasarıma vakit ayırma şansını sunarken diğer yandan da sonuçta ilk iletişime geçtiğimiz kişiler mühendisler olduğu için, bunu nasıl gerçekleştirebiliriz aşamasında, onlarla ortak bir dil kurmamızı sağlıyor. Mimar ve mühendis ilişkisi arasında aslında bir uçurum olması söz konusuyken biz bu teknik alt yapı ilebu uçurumu olabildiğince ortadan kaldırmaya çalışıyoruz. Bunu yaparken de aslında çeliğin en değerli yardımcılarından biri olan,“BIM” adını verdiğimiz “Buildign Infromation Modeling” projelendirme süreci üzerinden ilerliyoruz ve busayede mühendislerle ortak yapıyı oluşturacak sistemi kurmamızı sağlıyor. Henüz proje aşamasındaykenprojenin tüm sorunlarını, ortaya çıkartabiliyoruz. Hangi malzemeyi seçiyoruz,kim bunu üretecek, üretilebilecek mi ya da üretirkenki kısıtlamaları neler? Bütün soruları soruyoruz ve çözüm arıyoruz. Bir panel boyutu bile sizin tasarımınıza direkt etki edebiliyor.Projenin ölçeğine bağlı olarak bazı projelerde sonuçta üretici de bizimle birlikte çözüm ürtmek için heyecanlandığı için, kendi standartlarını da geliştirmeye yönelik katkıda bulunabiliyor. Ama bazen de tabii ki çözüm üretemediklerinde başka birileri ile ilerlemek durumunda da kalabiliyoruz.
AR-GE’si yüksek bir ofis burası sanıyorum...
Melike ALTINIŞIK: Bizim ana prensibimizaraştırmaya ve gelişime yönelik tasarımlar yapmak ve projeler üretmek. Bizim için standart demek, her projenin kendi standardı vardır, bir sonraki projeye sadece bir üst konsept olarak geçebilir de, çözümlerde aynı şeyin tekrarı değil de “bir sonraki adım nedir’in peşine düşeriz. Bu yaratıcı duruş sadece mimariyi değil gerçekten sektörü de etkiliyor aslında. Biz tasarımımızın yapılmasını istiyoruz ve yapılabilmesi için de diğer alanların da sonuçta bizlere katkıda bulunuyor olması gerekiyor zaten.
Bu şekilde anlatınca da şöyle bir algı oluşuyor: “Çelik projesi pahalıdır ve çok uzun sürer”. Gerçekten böyle midir?
Melike ALTINIŞIK:‘’Çelik Pahalı’’ tanımı bence bilgi ile eşdeğer. Nasıl atölyede üretirken ya da sahada kalifiye bir işçilik gerekebiliyorsa doğal olarak projeyi üretirken de gerekiyor. Çelikte yetileri gelişmiş insanlarla çalışmak söz konusu oluyor. Hani o pahalılık da göreceli bir durum. Eğer vakit para ile eş değer ise o zaman, sizin o projeyi yaparken kullandığınız teknik ve teknolojilerle, aslında 3 ayda yapılabilecek bir projeyi 1 ayda yapabiliyorsunuz. ‘’Çelik Pahalı’’ kavramına çözüm ürettiğiniz nişler bu sayede farklılık gösterebiliyor.
Alper DERİNBOĞAZ: Türkiye’de hiç bu kadar yapı yapılan bir dönem olmadı. Evet kimi güzel yapılar da çıktı ortaya ama bu kadar çok kötü yapının yapıldığı bir dönem de olmadı. Bu biraz mimarların, mühendislerin, işverenlerin çok büyük hatalarından ortaya çıkıyor. İnanılmaz bir bilinçsizlik, mimarlık kültürünün oluşamaması durumu var. Tamam betonarme kullan belki ama onun da bir kullanılma biçimi var, çelikte de aynı şekilde. Bu anlamda ciddi bir eksiğimiz olduğunu düşünüyorum Türkiye’de şu an. Dünya’da bir çok yerde oldu, Hollanda’da, İspanya’da “Yapı Patlaması” denilen durumu yaşadılar, böyle bir dönemden geçtiler ama hepsinin arkasında bir yapı kültürü oluştu bu sayede, bir mimari kültür oluştu, bir inşa etme kültürü oluştu. Bunlar okullara yansıdı, Dünya’daki yayınlarda kendine bir yer buldu, ama Türkiye’de böyle bir durumdan çok uzağız ve çok gerilerdeyiz. Çok kötü uygulamalarla gidiyoruz. Proje maliyetleri toplam yatırımın yüzde 1 i. Bundan tasarruf etmeye çalışmak kadar saçma bir şey olamaz. Bu anlamda da çelik gibi kalifiye bir yöntem önem taşıyor. Çelikle de kötü uygulamalar var ama zaten çeliği kullanan gurupta en azından bir bilinç gerekiyor. Mimari arka plan falan kullandığı için genelde daha iyi örneklerini görüyoruz aslında. Çelik yapmak isteyen işveren de, mimar da, mühendis de, hepsinin belli bir bilinci oluyor. Amacı sadece para kazanmak değil de iyi bir şey yapmak isteyen insanların tercihi aslında çelik. Onun için çelikte nispeten iyi projeler çıktığını düşünüyorum.
Son dönemde Türkiye’de uygulanmış çelik yapılardan beğendiklerinizi belki ismini vererek, beğenmediklerinizi de yapının adını vermeden hangi yönleriyle eleştirdiğinizi paylaşabilir misiniz bizlerle?
Alper DERİNBOĞAZ: Var güzel örnekler gerçekten, Hilton Double Tree güzel bir örnek. Dardanel yapısı var mesela, betonarme ama güzel bir çelik cephe kullanımı var. Beyoğlu’nda, Pera’da güzel çelik tasarımı konutlar var. Yıkıldı gerçi ama Levent’te Kat Otoparkı vardı, güzel bir çelik yapı örneği idi. Var güzel çelik yapı örneklerimiz ama eleştirilecek projeler de var elbette. Genelde şöyle şeyler oluyor eleştiri olarak söyleyebileceğim, üç boyutlu tasarım konsepti gelişmemiş ofislerin yetersizliği söz konusu oluyor.Başlangıç olarak güzel olduğunu düşünüyorum ama çok da büyük kaçırılmış fırsatlar olduğunu da düşündürüyor bana. Çok büyük projeler, oradaki dev inşaat alanlarına, çelik işçiliğine harcanmış emeğe bakınca, ortaya çıkan şey ile tamamen mimari tasarımdan kaynaklanan,geometrik bütünlüğün olmadığı,mekansal ilişkilerin zayıf olduğu veya yapı elemanları arasında geçişlerin çok sıkıntılı olduğu, çatı ve yan geçişler arasında çok daha farklı geçişler söz konusu olabilecekken, yapılamadığını gördüğümüz çelik yapı örnekleri var. Biraz maket gibi kalan projeler var çelik yapılarımızda. Halbuki çeliğin bir bütünlüğü, dinamik ve esnek bir yapısı var ve Türkiye’de yapılan bir çok çelik yapı bunları pek yansıtmıyor. Bu da üzücü oluyor.
Melike ALTINIŞIK: Türkiye’de tasarlanmış kimi çelik yapılarda niyetler çok güzel ama sistem bir bütün olarak çalışmadığı için çelik sistemi ve çözümleri layıki ile yansıtmayan projelerde var ortada. Beğendiğimiz çelik yapı örneklerine Vakko Sanat Merkezi’ni eklemek isterim ama. Ne yazık ki Çoğu çelik yapılar betonarme mantığı ile çözülüyor. Kentsel dönüşüm furyası ile, yaratılan metrekare artışlarıyla, müteahhite yönelik küçük hesaplarla büyük paralar kazanmaya yönelik durumlar görebiliyoruz. Ama benim için kişisel olarak çeliğin en iyi kullandığı durumlar gerçekten betonarme ile yapamayacağınız strüktürel çözümleri ürettiğiniz noktada. Betonarmede en kısıtlayıcı şey açıklıktır. Geçebileceğiniz açıklık bellidir, büyük bir mekan tasarlamak isterseniz içerisi kolonlar diyarı gibi olur. Çelikte geniş açıklık geçmek gibi bu tarz bir çok şeyi, mimarı mekanları zenginleştirmeye yönelik çözümleri üretebiliyorsunuz. Diğer bir özelliği de benim için işin iskeleti olması durumu. Bu iskeleti ve bu iskeleti ciddi anlamda yapıya her şeyiyle nasıl yansıtabilirizi araştırmak önem taşıyor. Betonarmeyi normalde saklamak istersiniz, genel anlamda şu ana kadar yapılan örneklerin çoğunda böyledir ama çelikte çeliği ekspoze etmenin gayreti , daha doğrusu dışındaki üst örtüsü ile birlikte, aslında “skin” yani “facade” dediğimiz şey de oradan çıkar, önceden “mimarinin yüzü” denirmiş,“face” deniyordu, sonradan “facade” olarak söylenmeye başlanmış bu durum, çelikte bu çok önemli. Sonuçta çeliğin gücünü taklit ederek değil de gerçekten neler yapılabiliri çözerek gerçekleştirmeniz gerekiyor. Bunun için bir sürü çelikle üretilen farklı teknikler var. Sadece I profilleri biraraya getirrek yapılmıyor çelik sistemler, Kafes sisteminden tutun başka türlü üç boyutlu Ağ sistemlerin çözümleri oluşturulabileceğini söylemek istiyorum. Tasarımlarımızı gerçekleştirmemiz için çeliğin içinde bulunduğu bir strüktürel sisteme genelde ihtiyaç duyuyoruz ve bu gittikçe de artacak ama bu demek değil ki betonarmeyi dışlayacağız. Aslında hibrit sistemler de çok önemli. Bütün projelerimizde çelik sistemlerin ve hybrit çözümlerindegelişmesine yönelik adımlar atıyoruz ve atmaya da devam edeceğiz.
Son olarak geriye dönüp az önce konuştuğumuz yazılım konusunu açmak isterim. Geliştirdiğiniz yazılımla ilgili sormak istiyorum, bu yazılımdan diğer tasarım ofisleri de yararlanabiliyor mu?
Alper DERİNBOĞAZ: Evet hem yazılımı satıyoruz hem de bununla birlikte danışmanlık hizmeti de veriyoruz. Bütünlüklü bir servis gibi. Çok detaylı bir program geliştirdik. Örneğin cephe detayları, cephenin ne kadar ışık alacağı gibi bir çok şeyi içinde bulunduruyor.Farklı çözümlere farklı cevaplar verebilen tasarım prensiplerini oturtuyoruz aslında . Mimarlardan projelere biraz daha teknoloji alt yapı getirmesi isteniyor, bu yazılımda bunu sağlıyor. “Fasat Teknoloji” yazılımın adı, cephe ağırlıklı olduğu için aslında ismi böyle, cephede sıradan, tekrar eden bir anlayış değil de çeşitlilik barındıran,üretimin de tasarımın da sürdürülebilirlik hesapları, ekolojik girdileri de hesaplamaya olanak veriyor, üretim planlamasını da yapıyor, çelik yapılar için de oldukça işlevsel bir yazılım. Yapı elemanları kullanılacak, bunları boyutları ne olacak, hepsi birbirinden farklı mı olacak, yoksa sistematize edip genel maliyet düşürülecek mi ya da modülün farklı versiyonları mı kullanılacak gibi birçok anlamda avantaj sağlıyor ve tasarım ekibine bir hız getiriyor.